Öz
Akil bizi neyin iyi ve dogru, neyin yanlij ve kötü oldugu bilgisine ulajtirir. Akil yürütme, bir konuda yeterli düzeyde kanit ve bilgi sahibi olduktan sonra bütün etmenleri dikkate alarak düjünüp bir sonuca ulajma sürecidir. Akil sahibi insan yeni karjilajtigi durumu tüm boyutlariyla inceler, mantikli tahminlerde, varsayimlarda bulunur, bazi sonuçlara ulajir, düjüncelerini açiklayabilir ve ulajtigi sonucu savunabilir. Bazi düjünürlere göre dogru ve yanlij bir hareket tarzini seçmeye sevk eden sebepler olarak tanimlanabilecek ahlakin temel prensiplerinin kaynagi akildir. Bu açidan akil ve irade sahibi her insan yaptigi davranijlardan ahlaki olarak sorumludur. Genetik ve çevresel faktörler direkt ya da dolayli olarak ahlaki gelijimi etkileyebilir. Bu yazida alinan egitim ve alt kültürün terbiye üzerindeki etkisinin vurgulanmasi amaçlanmijtir.
Anahtar sözcükler: Akil, egitim, terbiye.
Abstract
Reason allows us to arrive at knowledge of what is good and true and what is wrong and evil. Reasoning is a process to reach a conclusion by taking all related factors into account if there are enough evidence and information. Humans who have reasoning skills must analyze new situation which are faced in all aspects, explore, make logical inferences, explain his thoughts, reach conclusions and protect his conclusions. Some thinkers argue that reason is the source of morality that makes the distinction between right and wrong behaviour. In this respect, everyone who has mind and will has morality responsibility for their actions. This paper aims to emphasize the importance of received education and subculture on the moral development that can be directly or indirectly influenced by genetic and environmental factors.
Key words; Reason, education, morality.
AKIL kelimesi etimolojik (köken) olarak, baglamak, engelleme, yasaklama, tutmak, korumak gibi anlamlara gelmektedir (Emiroglu 1998, Esen 2011, Köle 2013). Ziddi ahmaklik ve aptallik olup, fikirleri birbirine baglayarak akil yürütme rolünü oynadigi (baglamak), yeni bilgiler elde edebildigi (tutmak), insani tehlikelere kar^i koruyabildigi (engelleme) için bu ad verilmi^tir. Burada baglamaktan maksat birbirine uygun iki nesne veya iki kavram arasinda baglanti kurmaktir. Mesela kalem ve yazmak kelimeleri arasinda uygun bir baginti (ili^ki) vardir: bu suretle kalem yaziyor önermesi akla uygundur. Terim olarak duyu organlari araciligi ile kendisine ula^an bilgileri degerlendirebilme, bilinenlerden yola çikarak bilinmeyenlerin anlama, kavramlar arasinda ili^ki kurarak sonuçlar ortaya koyabilme, kiyas yapabilme, dogru ve yanli^i, iyiyi ve kötüyü ayirt edebilme yetenegidir (Esen 2011). Aklin en önemli görevlerinden biri dij dünyadan malzeme alarak bilgi üretmesi, gerçekle gerçek olmayani birbirinden ayirmasidir. Insanin her türlü eylemine anlam kazandiran ve onun sorumlu tutulmasini gerektiren yine akildir (Emiroglu 1998, Köle 2013).
Akil sagligi ve hastaliklariyla ilgilenen psikiyatride akil ile ilgili teorik tartijma ve tanimlamalarin yer aldigi yazili metinlerin olmadigi söylenebilir. Bu alandaki yazilar daha çok din ve felsefe literatürlerinde yer almaktadir. Bu yazida ilgili literatürler ijiginda psikiyatride akil ve psikoterapi ile ilgili oldugu düjünülen aklin terbiyesi konusu ele alinmaya çalijilacaktir.
Din Literatüründe Akil
Din literatüründe akil insanin hakla bâtili birbirinden ayirma özelligi, onu fenaliklardan alikoyup iyiliklere yönlendiren güç anlamlarinda kullanilabilmektedir. Yine dini düjünceye göre akil bilginin kaynaklarindan biridir ve sorumluluklarin kaynagidir. Akli olmayan, ne yaptigini bilmeyen, olaylarin önünü arkasini tefrik ve temyiz edemeyen (farik ve mümeyyiz olmayan) kiji dini sorumluluklarda yükümlü tutulmamijtir. Din düjünürlerine göre akil insanin kâinatta olup biten hadiseleri degerlendirerek Yaraticiya ulajmasini saglayan anlayijin aracidir (Esen 2011). Bu araç onu ayni zamanda Yaraticiya muhatap haline getirir. Semavi (yaraticidan gelen) mesajlari referans alarak insani fenalik ve çirkinliklere karji koruyan, iyilik ve güzelliklere ulajtiran yine akildir. Bazi dini kaynaklara göre akli olan konular "makul" ve akli olmayanlar "muhal (imkansiz)" olarak kabul edilmektedir. Bu açidan ilahi icraata baglanmayan, tesadüf ve neden sonuç ilijkisi ile açiklanmaya çalijilan tabiat ve varligin kendi kendine oldu düjüncesi muhal anlayiji temsil etmektedir.
Felsefede Akil
Akil terimi Yunancada varligin özü olan logos anlaminda kullanilir (Öner 2009, Saldiray 2011). Herakleitos (MÖ. 540-479) tarafindan logos, sürekli hareket ve degijim halinde olan evrende tüm olaylara etki eden, mevcut düzeni devam ettiren bir ölçü, mantiksal temel ve doganin yasasi biçiminde tanimlanmijtir (Öner 2009). Buna göre rastlanti ve gelijigüzel karjiti olan logos olujumlarin altinda yatan ve onlari biçimlendiren evrensel akil demektir. Bu aklin bir parçasi da insandaki akildir (Öner 2009, Saldiray 2011). Ilk çag filozoflarindan Platon (MÖ. 429-348) ve hocasi Sokrates (MÖ. 469399) aklin dogujtan bilgilerle donatilarak geldigini, dünya da sadece bunlarin hatirladigini kabul ederler. Dogmatizm olarak adlandirilan bu anlayija göre dogujtan (a priori) gelen ve asla degijmeyecegi kabul edilen mutlak degerler (dogma) dijinda bir gerçek bulunmamaktadir ve bu gerçekler tartijmaya veya incelemeye ihtiyaç duymamaktadir (Öner 2009). Insan bilgisi kesin ve mutlak oldugunu, duyularimizin, aklimizin bildiklerinin dijinda bir gerçek olmadigini savunan dogmatiklere karjin jüpheciler (septikler) insanin mutlak olarak hiçbir jeyi bilemeyecegini, aklin kesin bir bilgiyi elde edemeyecegini, en kesin bilgilerimizde bile jüphe edilecek bir yön oldugunu öne sürerek her türlü bilgiyi kujkuyla karjilamijlardir (Öner 2009). On yedinci yüzyilda felsefenin önde gelen isimlerinden Descartes'e göre (1599-1650) kesin bilgi mevcuttur, jüphecilik ise kesin bilgiyi bulana kadar tüm bilgileri gözden geçirme yöntemidir. Ona göre akil, iyi hüküm verme ve dogruyu yanlijtan ayirma gücüdür ve bütün insanlarda ejit olarak bulunmak- tadir (Öner 2009). Benzer jekilde bilgiyi duyumlar ya da izlenimlere dayandiran David Hume (1711-1776) zihin yetilerinin ve akla uygun kararlarin alinmasi esnasinda yapilan degerlendirme sürecinin her insanda ayni oldugunu savunur. Hume'a göre akil duyularin verdigi malzemeyle sinirli bir yeti olarak dogrulugun ve yanlijligin ortaya çikarilmasi görevini yerine getirebilir, geçmij gözlem ve deneylere dayanarak bilinen durumlar ve baglantilardan yeni ve bilinmeyen bir durum hakkinda sonuçlar çikarir (Ketenci 2016).
Bati toplumunda aydinlanma çagi olan 17. ve 18. yüzyillarda Rönesans ve Reform hareketlerinin de etkisi ile akilcilik (rasyonalizm) felsefesi agirlik kazanmijtir. Aristo ile bajlayarak gelijen akilcilik, bilginin kaynaginin akil oldugunu; dogru bilginin deneyim ve algi olmaksizin mantik ve akil yürütme ile elde edilebilecegini savunmujtur. Buna göre, doga ile akil, madde ile zihin arasinda tam bir (epistemiyolojik) uygunluk oldugu için insan matematiksel kavramlarla evrendeki her jeyi kavrayabilecektir (Öner 2009). Akilcilik düjüncesine göre bilgilerin kaynagi apriori ya da deney öncesi akilci sezgilerdir. Bilgi bu sezgilerin akil yoluyla kavranmasi ile elde edilebilmektedir. Zamanla sadece akil yürütme ve mantik yoluyla dogrulara ulajmanin mümkün olmadigi, deney ve gözlem yapmanin önemli oldugu vurgulanmaya bajlandi. Boj bir levha gibi insan zihninde dogujtan bir bilgi olmadigini savunan deneyci görüje göre bilgiler sonradan deney ve gözlemlerle (a posteriori), duyular araciligi ile kazanabilmektedir. A priori ve a posteriori bilginin varligini kabul eden aydinlanma çaginin en önemli düjünürlerinden Immanuel Kant (1724-1804) teorik akil ile degil ancak düjünce üreten ve anlamaya çalijan pratik akil araciligi ile dogru bilgilere ulajilabilecegini savunur (Köle 2013, Zamanlou 2015).
Akil ve Zekâ Ayrimi
Zeki kelimesi köken olarak parlak atej, parlaklik ve keskinlik anlamlarina gelmektedir. Kavram olarak zekâ zihnin ögrenme, ögrenilenlerden yararlanabilme, yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yollari bulabilme yetenegidir. Psikiyatiide problem çözme, planlama, soyut düjünme, yargilama, ögrenme yetileri anlaminda kullanilmaktadir. Zekâ yetersizliginde egitim, iletijim, toplumsal paylajim, bagimsiz hareket edebilme, günlük yajam ve mesleki ijlevsellik, alanlarinda bozulmalar görülebilir (Amerikan Psikiyatri Birligi 2013). Zekânin duyular ve sezgiler araciligi ile çevreden veri topladigi, ögrenme ve ezber yaptigi, ancak bu verileri degerlendiren, onaylayan, karar veren ve son seçimi yapanin akil oldugu belirtilmektedir. Bir otomobil örneginde zekânin motor, aklin direksiyon görevi gördügü benzetmesi yapilarak aklin zekâyi kullandigi ve yönlendirdigi vurgulanmaktadir. Ayrica, aklin bilinen konularda, zekânin ise daha çok bilinmeyen konularda görev aldigi düjünülmektedir (Demir 2009). Bir diger farklilik olarak aklin dogujtan her insanda var oldugu, zekânin ise sonradan gelijtirilebildigi söylenebilir.
Aklin Fonksiyonu
Aklin eldeki verileri degerlendirerek sebep sonuç ilijkisine göre bir karara ulajmasi ve sonucundan sorumlu oldugu bir davranij sergilemesi beklenir (Yetij 2004, Çelik 2008). Akil bu degerlendirme sürecinde ortaya çikacak fiilin uygun olmasi halinde övülebileceginin, aksi takdirde ise kinama ve ceza görebileceginin farkindadir. Bu nedenle akil belli metodlara bagli kalarak arajtirmaya, delillere ve daha kesin bilgiye dayanan objektif bir bilgi sonucuna göre hareket etmelidir (Çelik 2008, Esen 2011). Delil, herhangi bir konu hakkinda karar verme sürecinde yol gösteren ve sonuca götüren ölçüt olarak kabul edilebilir (Çahin 2015). Delil, iddialardan dogru çikarimlar yaparak mevcut kanaatin akla ve gerçege uygun olup olmadiginin açikliga kavu^turulmasini saglayan araçtir (Gündem 2011, Yayla 2013 ). Anglo-sakson hukukunda uygulandigi üzere iddia sahibinin ithamini ispat etme zorunlugu bulunmaktadir (Yayla 2013). Delile dayanmayan, sadece bir ^üpheden ibaret bulunan basit iddialara dayanarak derhal bir kanaate varmak akla uygun degildir.25 Burada aklin fonksiyonu iddiayi destekleyen ve desteklemeyen mevcut tüm verilerin degerlendirilmesi ile neticeye varmaktir (Gündem 2011).
Aklin T erbiyesi
Gereken zekâya, ayirt etme gücüne sahip oldugu halde kendinden beklenen kararlari veremeyen ve davrani^lari sergileyemeyen aklin görevini yerine getiremedigi açiktir. Bu açidan sadece iyiligi ve kötülügü taniyan degil; iyiligi taniyip ve ayni zamanda geregince hareket eden, kötülügü taniyip ondan sakinan kimsenin akilli oldugu ifade edilmi^tir (Köle 2013). Aklin uygun referanslar i^iginda ve dogru bilgiler e^liginde egitim ile kazanilan terbiye yoluyla makul kararlari verebilecek potansiyele ula^abilecegi dü^ünülmektedir. Onun ilk olu^an ^üpheye göre degil; bütünü yeterli bilgi düzeyi ile birlikte farkli boyutlariyla dikkate alarak muhakeme ettikten sonra bazi sonuçlara ula^masi ve ula^tigi bu sonucu savunabilmesi beklenir (Umay 2003). Aktif olan bu akil kaniti bulunan dü^ünceler arasinda ili^kiler kurarak sahibinin i^lerini kolayla^tiracak yeni hükümlere ula^abilir (Hasirci 2005). Aksi takdirde güvenilir öncüller üzerine temellendirilmeyen, gerekçelendirilemeyen, mantikli yakla^imlar içermeyen, sadece kendi kendine yapilan ve görünü^te geçerli kabul edilen ki^isel çikarimlar vasitasiyla herhangi bir çözüme ula^ilamaz (Umay 2003, Hasirci 2005). Dogru kararlar verebilen akliselim sahibi bireylerin yeti^mesi ancak terbiye kavramini esas alarak benimseyen ve olumlu davrani^lar kazandirmayi hedefleyen bir egitim ve kültür anlayi^indan geçebilir (Umay 2003).
Bireyler kendi temel inançlari ve kurallari çerçevesinde olaylari degerlendirir ve buna göre davranirlar. Eger ki^i diger insanlarin kötü olduklari için ku^kuyla yakla^ilmasi gerektigine dair bastan kati ve olumsuz önyargilara sahip bulunuyorsa o zaman sorun ya^amaya ve ya^atmaya ba^layabilir (Türkçapar 2009). Bu tür insanlarin dü^ünce sisteminde yeterli bir temele dayanmayan ba^kalarinin hareketlerini kötü niyetli olarak yorumlama, ba^kalarinin kendisini aldattigindan ^üphelenme, çali^ma arkada^lariyla ilgili yersiz ku^kularla ugra^ip durma, siradan sözlerden ya da olaylardan a^agilama ya da göz korkutma anlami çikarma egilimi olabilir. Ayrica ortada bir neden yokken ba^kalarinin kimi davrani^larini ki^iligine ya da sayginligina bir saldiri olarak algilama ve oldugunu kabul ettikleri a^agilamalari ya da saygisizliklari bagi^layici olmadiklari için öfkeyle kar^ilik verme, karçi saldiriya geçme ve sürekli kin besleme durumlari görülebilir (Amerikan Psikiyatri Birligi 2013).
Oysa di£ gözle daha objektif baktigimizda aslinda ya^anan olaylarin herkesin bacina gelebilen, sadece bir ki^iyle ili^kili olmayan, kendinden önce ve sonra gerçekle^en diger olaylar üzerinde etki gücü bulunmayan geçici bir durum oldugu anla^ilabilir. Burada insanlarin degerlendirme biçimlerini olumsuz etkileyebilen duygular saglikli muhakeme yapmayi engelleyebilir (Türkçapar 2009). Kendisi, diger insanlar ve dünyanin i^leyi^i ile ilgili nesnel bir degerlendirme yap(a)mayan ve gerçeklige uymayan dü^üncelerin etkisinde kalan insanlar ya^adigi durumun gerektirdiginden daha olumsuz duygular ya^aya- bilir (Türkçapar 2009). Yajam olaylari ve çevre arasmdaki dinamik etkilejim sonucu aktive olduklarinda kiji açisindan çok sikinti verici olan mutlak inançlarla ilgili farkindalik gelijmedikçe ve bunlari degijtirmedikçe küçük bir olaydan etkilenme sonucu sorun yajama ihtimali yüksektir (Türkçapar 2009). Hafif durumlarda kiji genellikle olumsuz düjüncelerini daha nesnel görebilse de durum ilerledikçe olay ve kijinin olumsuz yorumlamalari arasinda mantiksal bir baglanti olmamasina karjin düjünme giderek disfonksiyonel otomatik mutlak inanijlarin egemenligine girebilir. Bu inanijlar gerçeklikte bozukluklara yol açtigi ve bunun sonucu olarak kijinin düjünmesinde sistematik hatalar oldugu için kiçi olumsuz yorumlamalarinin hatali olabilecegi fikrini pek kabul edemeyebilir. Bu gibi durumlarda dij gerçeklerden bagimsiz kijinin zihni israrli ve tekrarli olumsuz düjüncelerle ugrajir ve istemli zihinsel etkinliklerde bulunmada, uyaranlari dogru algilamakta, çevresindeki degijikliklere uygun yanit vermekte zorlanabilir (Arkar 1992).
Hem olumlu hem de olumsuz inançlari bulunan saglikli insanlarin sorunlari nedeniyle geçici olarak geri plana itilen olumlu inançlari olagan kojullarda yeniden baskin hale gelir, olumsuz olanlar pasif duruma geçer, kiji tekrar uyumlu bir yajam sürmeye devam eder (Türkçapar 2009). Firsat sunulmasi halinde yapilan görüjmede önyargilarina uyan verilere önem verdigi ve böylece onlari sürdürdügü, önyargilarina uymayan noktalari ya görmezlikten geldigi veya olanlari kendisine uygun açilardan ele alarak olumsuz yorum yaptigi kijiye açiklanabilir. Alternatif bakij açilari sayesinde daha önce yapmij oldugu olumsuz yorumlamalarin yanlij oldugu konusunda ikna edilebilir, bu yolla olumsuz sonuçlara ulajmak için gerçekleri nasil degijtirdiginin farkina varabilir (Arkar 1992). Bireyin yajam olaylarinda etkinligini arttirmak ve bilijsel degijikligi kolaylajtirmak amaciyla ilk müdahale alani degijtirebilecegi davranijlar olabilir (Türkçapar 2009).
Disfonksiyonel inançlari belirlemek, gerçeklik açisindan test etmek ve düzeltmek için zamanin akiji içinde daha önceki deneyimlerle gelijen tutumlara ve kabullere dayanarak kijinin dünyayi nasil ve yollarla tasarladigi bulunabilir (Arkar 1992). Sorunlari ile ilgili gerçekçi ve daha uyum saglayici düjünme ve hareket etmesine yardimci olabilmek amaciyla donanimli ve deneyimli rehberler ejliginde kijinin özgül hatali kavramlajtirmalari ve uyuma yönelik olmayan varsayimlari test edilerek tanimlanabilir. Saglam bir bilgi zemini üzerine inja edilen bu yaklajimin gözlenen en güçlü yanlarindan bir digeri açiklanamayan kaliplajmij otomatik örüntüleri sinirlandirarak temelleri kejfedilen sonuçlarda kijilerin kendilerini sorgulamayi ögrenmeleridir. Yine bu yaklajimin genel stratejisi kijinin kendi deneyimledigi çikarsamalardan vardigi sonuçlarin varsayimlar jeklinde formüle edilerek neden-sonuç ilijkisi açisindan geçerliliginin sistematik olarak arajtirilmasina yönlendirilmesidir (Arkar 1992).
Akil ve Ahlak
"Yapilmasi ve yapilmamasi gereken davranijlara ilijkin kurallar", "dogru ve yanlij bir hareket tarzini seçmeye sevk eden sebepler" olarak tanimlanabilecek ahlakin temel prensiplerinin kaynagi Kant'a göre akildir (Kiliç 1993). Aslinda akil ve ahlak ilijkisinin kökleri insanin kendisi ve evrenin varliginin anlamini zihinsel bir çaba ile kavrayabilecegine inanan Sokrates ve en yüce hakikatin ancak müzakere ile ortaya çikabilecegini savunan Platona kadar uzanir (Gündüz 2010). Kant'i takiben bilijsel gelijimsel paradigmayi olujturan Jean Piaget (1896-1980) ve Lawrence Kohlberg (1927-1987) ahlaki- likle ilgili en ayirt edici özelligin akil yürütme kapasitesi oldugunu vurgulami^lardir (Ek?i 2006).
Ahlak geli^imi üzerine ilk çali^malari yapan ara^tirmaci olan Piaget ahlak geli^iminin zihinsel geli^im ile olu^tugunu, bili^sel geli^im için geçerli olan ilkelerin ahlaki geli^im için de geçerli oldugunu, ya^i ne olursa olsun her bireyin bili^sel geli^imin son basamaklarina kadar ula^abilmesinin mümkün olmadigini ifade etmi^tir. Yine bu alanda incelemeler yapan Kohlberg ahlaki iyi-kötü konularinda bilinçli yargilama, karar verme ve bu karar dogrultuda davrani^ta bulunmayi içeren bili^sel bir yapi olarak tanimlar (Ek^i 2006). Bili^sel ahlak geli^im kurami bireyin sosyal ve kültürel çevresine bagimli olarak kendi ko^ullari içerisinde ahlak geli^imini sürdürdügünü, ahlak yargilarindaki tutarliligin ancak ahlaksal dü^üncenin davrani^a yansimasi halinde mümkün olabilecegini vurgular. Geli^im psikoloji açisindan akil yürütme kapasitesi bireylerin duygu, dü^ünce, yargi, tutum ve davrani^lar gibi tüm etkinliklerini yönlendiren ôlçüt olarak kabul edilmesine kar^in günümüzde genel olarak davrani^a yön veren faktörler arasinda ahlaki akil yürütme yerine duygu temelli yakla^imlarin önemli payi oldugu görülmektedir (Gündüz 2010). Halbuki sorumluluk bilinci olan terbiyeli bir kimseden yaptigi maksatli davrani^i dikkatli incelemeden geçirmesi, öncesi ve sonrasini derinligine dü^ünmesi beklenir (Yalin 2015). Bu açidan akil ve irade sahibi her insan kasitli yaptigi eylemlerden ve ta^imi^ oldugu niyetlerden ahlaki olarak sorumludur. Insanlarin günlük ya^amlarinda yapageldikleri davrani^lara yön veren ahlaki ilkeler dogu^tan gelen özellikler dahil olmak üzere çevre, toplum, zaman, mekân ve tecrübe gibi degi^kenlerin etkisinde kalabilir. Burada iyiyi ve kötüyü birbirinden ayiran akil sahipleri hür iradeleriyle karar verip yaptiklari her türlü eylemden sorumludur (Güne^ 2011).
Sonuç
Insan sadece etrafinda olup bitenler hakkinda teoriler kuran zekâya degil bunun yaninda dogru bilgilere dayanarak nasil davranmasi gerektigi konusunda kendisine yol gösteren i^levsel bir akla sahip oldugunda gerçege ula^abilir. Saglikli zihnin en önemli özelligi ötekinden ^üphe ettiginde bu dogrultuda hemen hareket etmeden önce emin olmak için degerlendirme yapabilmesi, yanilma ihtimaline kar^i geri adim atma olasiligina da tahammül edebilmesidir. Akil bu süreçte elindeki verilerin dogru i^lenmesi ve degerlendirilmesi için bilgi birikimine, tecrübeye ve saglam temeli olan deger yargilarina gereksinim duyar. Akli i^lev göremez duruma sokmamak, önyargilardan ve ^artlanmi^liklardan arindirmak, a^iriliklardan kurtarmak ve onu gerçek amacina uygun kullanabilmek için ya^antiya dayali bir terbiye sistemine ihtiyaç vardir.
Kaynaklar
Amerikan Psikiyatri Birligi (2013) Ruhsal Bozukluklarin Tanisal ve Sayimsal Elkitabi, Bejinci Baski (DSM-5), Tani Ôlçütleri Bajvuru Elkitabi (Çev. Ed.: E Köroglu). Ankara, Hekimler Yayin Birligi.
Arkar H. (1992). Beck'in depresyon modeli ve bilijsel terapisi Düjünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 5:37-40.
Çelik i (2008) Muhammed ikbal'de akil ve ajk. Tasavvuf ilmî ve Akademik Arajtirma Dergisi, 22:23-57.
Demir H (2009) Akli gelijtirmenin yollari. http://elibrary.bsu.az/books_aysel%5CN_402.pdf (19 temmuz 2016 da ulajildi)
Ekji H. (2006). Bilijsel ahlak gelijimi kurami: Kohlberg ve sonrasi. Abant izzet Baysal Üniversitesi Egitim Fakültesi Dergisi, 6: 2938.
Emiroglu i (1998) Kuranda akil ve insan. Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi,9: 69-99.
Esen M (2011) Kuranda iman akil ilijkisi. Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi,52: 85-96.
Gündem K (2011) CMK m.138 çerçevesinde tesadüfen elde edilen deliller (Yüksek lisans tezi). Konya, Selçuk Üniversitesi.
Gündüz T (2010). Üstün Zekâli Çocuklarda Ahlâk Gelijimi ve Egitimi. i.Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi, 1:157-177.
Günej Y (2011). islam ahlakinin temel özellikleri. Ekev Akademi Dergisi, 49:93-104.
Hasirci N (2005) John Stuart Mill'in tümevarim anlayiji (Doktora tezi). Ankara, Ankara Üniversitesi.
Ketenci T (2016) Descartes ve Hume'un akil anlayijlarinin karjilajtirilmasi. http://www.temasa.org/wp-content/uploads/ 2016/sayi1/61 -77.pdf (19 temmuz 2016 da ulajildi).
Kiliç R (1993) Ahlakin temellendirme problemi. Felsefe Dünyasi, 8:67-78.
Köle B (2013) Tasavvufa göre ilâhî hakikatlerin idrâkinde aklin konumu. Igdir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,3: 81-96.
Öner E (2009) Kanfta aklin elejtirisi (Yüksek lisans tezi). Rize, Rize Üniversitesi.
Saldiray A (2011) Aristoles felsefesinde "öz" ve "biçim" kavramlari (Yüksek lisans tezi). Diyarbakir, Dicle Üniversitesi.
Jahin H (2015) Kelamcilara göre delil ve delil türleri. Kelam arajtirmalari, 13:453-472.
Türkçapar H (2009) Klinik uygulamada bilijsel davranijçi terapi: Depresyon. Ankara,Hekimler Yayin Birligi.
Umay A (2003) Matematiksel muhakeme yetenegi. Hacettepe Üniversitesi Egitim Fakültesi Dergisi, 24 : 234-243.
Yalin S (2015) Ahmet Hamdi Akseki'de ahlaki sorumluluk. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayi, 38:209-225.
Yayla M (2013) Ceza yargilanmasinda ispat için yenilmesi gereken jüphe; Türkiye ve Amerika Birlejik Devletleri sistemlerinin incelenmesi, Ankara Barosu Dergisi, 3:289-314.
Yetij K (2004) Garipname'de akil. istanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyati Dergisi, 31:357-380.
Zamanlou H (2015) Martin Heidegger ve teknolojinin hermeneutik ontolojisi (Yüksek lisans tezi). Ankara, Hacattepe Üniversitesi.
Osman Özdemir, Yüzüncü Yil Üniversitesi, Van.
Yazisma Adresi/Correspondence: Osman Özdemir, Yüzüncü Yil Üniversitesi Tip Fakültesi Psikiyatri AD, Van, Turkey. E-mail: [email protected]
Bu makale ile ilgili herhangi bir çikar çatismasi bildirilmemistir . No conflict of interest is declared related to this article
Çevrimiçi adresi / Available online: www.cappsy.org/archives/vol9/no1/
Gelis tarihi/Submission date: 1 Haziran/June 1, 2016 . Kabul Tarihi/Accepted 24 Haziran/June 24, 2016
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Psikiyatride Guncel Yaklasimlar : Current Approaches in Psychiatry 2017