Geliş Tarihi / Received: 05.10.2021 Kabul Tarihi / Accepted: 14.11.2022
ÖZ
20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'da elinde kalan son toprak parçası olan Trablusgarp, Mustafa Kemal (Atatürk), Enver Paşa ve Nuri (Killigil) Paşalar'ın askerî kariyerinde önemli bir yer tutar. Trablusgarp Harbi patlak verdiǧinde yaşanılan dönem, Osmanlı Devleti'nin günden güne zayıflayıp çöküntüye uǧradıǧı, uluslararası alanda siyasi ilişkilerin hızla deǧiştiǧi, yeni fikir akımlarının toplumları büyük ölçüde etkilediǧi bir dönem olması dolayısıyla önemlidir. Trablusgarp Harbi ve Birinci Dünya Harbi yıllarında pek çok gönüllü Türk subayı gibi Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Beyler de vatan saydıkları imparatorluǧun merkezden çok uzak bu diyarında savaşmışlar, SenÛsilerin başını çektiǧi yerli halk ile birlikte İtalyanlara ve İngilizlere karşı büyük mücadele vermişlerdir.
Bu makalede söz konusu dönemin öne çıkan şahsiyetleri olarak Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Beylerin (Paşalar) Trablusgarp'taki faaliyetlerine yer verilmiştir. Trablusgarp'ın askerî safahatlarındaki yeri ve etkileri ile kendilerinin bulundukları süre içinde Trablusgarp'ta bıraktıǧı izler açıklanmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Trablusgarp, Birinci Dünya Harbi, Mustafa Kemal, Enver, Nuri Bey.
ABSTRACT
Tripoli, which was the last remaining piece of land in the hands of the Ottoman State in North Africa at the beginning of the 20th century, occupies an important place in the military career of Mustafa Kemal (Ataturk) Pasha, Enver Pasha and Nuri (Killigil) Pasha. The period when the Tripoli War broke out is important because it was a period in which the Ottoman Empire was weakened and collapsed day by day, the political relations in the international arena changed rapidly, and the new movements of thought affected the societies to a great extent. During the Tripoli War and the First World War, Mustafa Kemal, Enver and Nuri Beys, like many volunteer Turkish officers, fought in this far away land of the empire, which they considered their homeland, and had a great struggle against the Italians and the British together with the local people led by the Senusis.
In this article, the activities of Mustafa Kemal, Enver and Nuri Beys (Pashas) in Tripoli are included as the prominent personalities of the mentioned period. It has been tried to explain the place and effects of Tripoli in its military stages and the traces they left in Tripoli during their stays.
Keywords: Tripoli, First World War, Mustafa Kemal, Enver, Nuri Bey.
Giri
Bu makalenin sorunsalı, II. Meşrutiyet Dönemi'nden Birinci Dünya Harbi'ne uzanan süreç içerisinde, Trablusgarp'ta önemli vazifeler üstlenmiş birer asker olarak Enver, Mustafa Kemal ve Nuri (Killigil) Beylerin hem karakter ve kabiliyetleri açısından ayırt edici özelliklerini, tutum ve eǧilimlerini bölgede yaşanan olaylar ve savaşlar üzerinden ortaya koyabilmek; hem de bölgede işgalcilere karşı verilen mücadelede iş birliǧinde bulundukları gruplar nezdinde etkili olan faktörlerin deǧerlendirmesini yapabilmektir. Ayrıca, tarihî süreç olarak çalışma 10 yıl ile sınırlanmış olsa da, Trablusgarp yıllarında söz konusu üç askerin edindikleri tecrübenin geleceǧe matuf olarak kendi mesleki kariyerlerinin ve karar mekanizmalarının şekillenmesinde ne gibi etkilerinin olabildiǧinin izleri aranmaya çalışılarak mukayeseli bir tahlil zemini oluşturulmak istenmiştir. Bu maksatla konunun daha anlaşılır olabilmesi düşüncesiyle çalışmada Trablusgarp Harbi öncesi ve sonrasına ilişkin dönemin siyasi ve askerî gelişmelerine de genel kapsamda yer verilmiştir.
19. yüzyıl sonlarına doǧru Avrupada Almanya ve İtalya'nın birliklerini tamamlamasıyla birlikte sömürgecilik faaliyetlerinin yeni bir mecraya sürüklendiǧi bilinmektedir. Bu dönemde İtalya'nın dikkatini Trablusgarp'a çevirdiǧi ve bölgeye yönelik emperyalist amaçlar izlediǧi görülür.1
Sömürgecilikte diǧer Batılı ülkelere nazaran geride kalan İtalya'nın, 1880'lerden başlayarak Afrikadaki Eritre ve Somali'yi sömürgeleştirmiş olmakla beraber bu topraklardan önemli bir ekonomik fayda elde ettiǧi söylenemezdi. Bununla birlikte, 1896 yılında Başbakan Francesco Crispi gelir getirmeyen bir başka toprak olan Etiyopya'nın (Habeşistan) işgaline öncülük etmiş; ancak İtalyanlar bu girişimde de başarısızlıǧa uǧrayıp yenilince Başbakan istifa etmek zorunda kalmıştı. 1896 yenilgisi ve ardından yaşanan 1898 - 1900 arasındaki büyük krizden sonra, İtalyanlar yeniden hazırlanarak yeni bir fırsat beklemeye başladılar.2 İtalya'da milliyetçilerin beklediǧi bu fırsat, 1908'de Osmanlı Devleti'nde yaşanan gelişmeler ışıǧında ortaya çıkmıştır. İkinci Meşrutiyet'in ilanından kısa bir süre önce Reval'de bir araya gelen Rus Çarı ile İngiltere Kralı, Şark Meselesini kendi aralarında bir çözüme kavuşturarak Osmanlı Devleti'ni paylaşmak konusunda anlaşmışlardır. Bu gelişmelerin Osmanlı Devleti içindeki etkisi oldukça büyük olmuştur. Sultan II. Abdülhamit'in mutlak yönetimine karşı yurt içinde ve dışında muhalefette bulunan İttihatçılar, meşrutiyetin yeniden ilan edilmesi için saraya karşı sürdürdükleri muhalefetlerini sertleştirmişlerdir.3
Sultan II. Abdülhamit ise kendisine karşı büyük bir mücadele başlatan İttihatçıları yıldırmak için farklı yöntemler uygulamıştır. Yurt dışına kaçan İttihatçıları bazen makamlar ihdas ederek kendisine baǧlamış; bazen de sürgüne göndererek merkezden uzaklaştırmıştır.4 23 Aralık 1876'da yürürlüǧe giren Kanun-ı Esasi'nin en tartışmalı konularından biri, sürgüne ilişkin 113. maddesiydi. Bazı devlet adamları bu maddenin anayasa tasarısında olmasına muhalefet etmiş olsalar da yürürlüǧe girmesine engel olamamışlardı. Bu gibi kimseler, Padişaha sürgün etme yetkisi veren bu maddeye dayanılarak ülkenin farklı coǧrafyalarına sürgüne gönderilmişlerdi. Bununla birlikte Trablusgarp vilâyeti, II. Abdülhamit'in saltanatının ilk yıllarında sürgün bölgelerinden biri deǧildi. Ancak, İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurulmasıyla gelişen Genç Türkler (Jön Türkler) hareketi içinde Harbiye ve Tıbbiye öǧrencileri arasında hızla yayılan özgürlükçü fikirler, Sultan II. Abdülhamit'i oldukça tedirgin etmiş; bu süreçte hürriyet ve eşitlik fikirlerini ileri sürenlere karşı sürgün, sıkça uygulanan ceza yöntemi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti'nin uzak vilayetlerinden Trablusgarp da bu dönemde başlıca sürgün yerlerinden biri olmuştur.5
Osmanlı Devleti'nin diǧer bir bölgesi olan Makedonya'da XX. yüzyılın başlarından itibaren günden güne artarak genişleyen isyanlar, huzursuzluk ve meşrutiyet taraftarı protestolar, II. Abdülhamit'i yeni önlemler almaya sevk etmiş; hatta bu olayları ortadan kaldırmak maksadıyla Şemsi Paşa'yı Manastır'a göndermiştir. Arnavut-Boşnak kökenli, alaylı, hatta okuma yazması olmadıǧı iddia edilen, fakat çok tecrübeli bir komutan olan Şemsi Paşa, padişaha sadakatiyle tanınan sert bir askerdi. İkinci Meşrutiyet'in ilanı öncesinde Resneli Niyazi Bey'in daǧa çıkarak isyan etmesi karşısında bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Şemsi Paşa'nın Manastır'da bir suikast sonucunda öldürülmesi; ardından Manastır'a yeni atanan komutanın kaçırılması6 gibi yaşanan olaylar, padişahı mutlakıyet idaresini yeniden gözden geçirmeye zorlamıştır. Nitekim 1878'de çalışması kesintiye uǧrayan Meclis, 23 Temmuz 1908 tarihinde meşrutiyetin ilan edilmesi ile yeniden tesis edilmiştir.7
Bu sırada Balkanlar'daki gerilim artarak devam ederken, AvusturyaMacaristan İmparatorluǧu aynı pakt içinde olmalarına raǧmen İtalya'ya dahi bildirmeden Bosna-Hersek'i ilhak etmiştir. Bu gelişmeler karşısında İtalyan milliyetçiler, bu fırsattan istifade ederek artık Trablusgarp için harekete geçilmesini gerektiǧini düşünmüşlerdir.8
Mustafa Kemal'in Trablusgarp'a İlk Gidişi (1908)
İkinci Meşrutiyet'in ilanını müteakip Trablusgarp'ta bulunan Türkler ve yerli halktan oluşan büyük kalabalık bir grup, genel af çıkarılması için 26 Temmuz 1908'de büyük bir gösteri yapmışlardı. Ne var ki, bekledikleri af düşünüldüǧü gibi olmamış; sadece siyasi suçluları kapsamıştı. Trablusgarp'ta serbest bırakılanlar yerli halktan olan tutuklular deǧil; buraya sürgüne gönderilmiş olan tutuklulardı.9 Dolayısıyla çatışma gelmekte gecikmemiş, iki kesimde de sayılan bir kişi olan Vali Recep Paşa'nın Harbiye Nazırlıǧı göreviyle İstanbul'a geri çaǧrılmasıyla gerginlik büsbütün artmıştır. Belediye Reisi Hasune Paşa öncülüǧünde âyan ve memurlar, halkı ayaklandırmaya çalışmışlardı. Başlayan olaylar sırasında; ahali tarafından, kendilerine meşrutiyeti ve anayasayı savunan Arap kökenli aydınlar bile linç edilmek istenmişti. Yaşanan gelişmeler neticesinde Trablusgarp'ta kontrol tamamen eski rejim yanlılarının eline geçmişti.10
Trablusgarp'ta meşrutiyetin getirdiǧi düzen deǧişikliǧinden memnun olmayan tek yer Trablusgarp vilâyeti deǧildi. Bingazi halkı da yeni düzenin getirmiş olduǧu uygulamalara karşı baştan itibaren menfi bir tutum takınmıştı. Çok sayıda Genç Türk mensubunun vilâyet dışına kovulması, İttihat ve Terakki Cemiyetini harekete geçirmiş ve Cemiyet, Trablusgarp'taki siyasal durumu düzeltmek için süratle harekete geçmeyi kararlaştırmıştı. Bunun üzerine Selanik'teki İttihat ve Terakki Merkez Komitesi, son derece huzursuz bir ortamın hâkim olduǧu Trablusgarp'ı kaybetmemek düşüncesiyle gözlemci olarak Erkân-ı Harp Kolaǧası (Kurmay Kıdemli Yüzbaşı) Mustafa Kemal'i bölgeye göndermeyi uygun görmüştü. Nitekim Mustafa Kemal alınan karara baǧlı olarak Selanik'ten ayrılarak 1908 yılı Eylül ayı sonuna doǧru Trablusgarp'a gelmiştir.11
Meşrutiyete karşı gelişen başkaldırının nedenlerini incelemek üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından bölgeye gönderilmiş olan Mustafa Kemal, ilk defa geldiǧi Trablusgarp'ta uzlaşmacı bir tavır sergilemiş, Genç Türklerin buradaki durumunu güçlendirmek istemiştir.12
Mustafa Kemal Trablusgarp'a vardıǧında öncelikle Vali Recep Paşa'nın yaveri Hasan Bey ve Liva Kumandanı İbrahim Paşa ile görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler neticesinde bir güçlük anında askerî birliklerin desteǧini alabileceǧi vaadini elde etti. Olayları Belediye Başkanı Karamanlı Hasune Paşa'nın yönlendirdiǧini bildiǧi için tarafsız kalarak eski rejim yanlılarını kontrol altına almanın mümkün olacaǧını düşündü. Bu nedenle askerî ve zorba önlemlere başvurmadı, olayları çatışmasız çözümlemek amacıyla ikna edici görüşmelerde bulundu, İttihatçıların propagandalarını tepki görmeden yapabilecekleri bir ortam yaratmayı başardı.
Trablusgarp'tan sonra, 19 Ekim 1908 tarihinde İtalyan Navigazione Generale Şirketi'nin posta gemisiyle Trablusgarp'tan ayrılan ve Bingazi'ye geçen Mustafa Kemal, anılarında Bingazi'deki Doktor Mustafa Şevket'in 'Buraya uǧramadan gitme' sözü üzerine oraya gittiǧini yazmaktadır.13 Bingazi'ye vardıǧında bölgedeki Genç Türklerin siyasal programını İttihat ve Terakki'nin görüşlerine göre düzeltmek için, Genç Türkler Kulübünü sadece hükümet görevlilerinden oluşan bir kulüp yerine yerel halktan temsilcilerin de olduǧu aktif bir çalışma merkezi durumuna getirmenin gerekli olduǧunu görmüştü. Mustafa Kemal, dışa daha kapalı olan Bingazi'de daha büyük güçlüklerle karşılaşmış olsa da, mevcut durumu kontrol altına alarak hâkimiyeti saǧlaması ve yerli liderler üzerinde etkili olması ile bölgedeki siyasi atmosferi güvenli bir hale getirmiştir. Mustafa Kemal'in bu faaliyetleri, Trablusgarp ve Bingazi'de bulunan İngiliz konsoloslarının da dikkatini çekmiş ve raporlarına da yansımıştır.14
Trablusgarp'taki İngiliz Konsolosu J. Alvarez; Kolaǧası Mustafa Kemal'i, büyük bir dinleyici kitlesinin dikkatini çekebilen "belagatli ve akıcı konuşan bir hatip" olarak tasvir etmiştir. Kolaǧası Mustafa Kemal kısa süre zarfında gerek Bingazi ve gerekse Trablusgarp'taki liderleri Meşrutiyet'ten yana çekmeyi başarmış; ayrılırken arkasında iyi bir izlenim bırakmıştı. Ocak 1909'da tekrar Selanik'e dönen Mustafa Kemal'in hayatında Trablusgarp, bir yandan halk önünde hitabet yeteneǧini geliştirmesini saǧlamış, bir yandan da siyasi ve dini liderlerle temaslarında kendisine yetki kullanma konusunda önemli bir tecrübe kazandırmıştı.15
Trablusgarp Harbi (1911-1912)
İtalyanların Kuzey Afrika'ya yönelik emperyalist politikalarının kökleri, bu coǧrafyanın Avrupalı büyük devletlerce paylaşılmaya başlandıǧı 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanmaktadır. İtalya, bu yüzyılın son çeyreǧinden itibaren zirve noktasını Racconigi Antlaşması'nın oluşturduǧu bazı diplomatik manevralara ve girişimlere yönelmişti. Rus Çarı II. Nikola ile İtalya Kralı III. Victor Emmanuel arasında 1909 Ekim ayında Torino yakınlarındaki Racconigi Şatosu'nda imzalanan bu anlaşmaya göre; İtalya, Rusya'nın Boǧazlardaki; Rusya ise İtalya'nın Trablusgarp ve Cyrénaigue'deki (Sireneyka) menfaatlerine olumlu bakacaklardı. Ayrıca İtalya, Balkanlar'da statükonun bozulması halinde Rusya'nın desteklediǧi Balkan devletlerinin Makedonya'yı paylaşmalarını kabul etmişti. Bu anlaşma ile İtalya, Trablusgarp'ın geleceǧine yönelik Fransa'dan sonra Rusya ile uzlaşmış olmaktaydı.16 Dolayısıyla İtalya'nın hedefinde olan Trablusgarp için İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya ile yürüttüǧü ikili görüşmeler ve yaptıǧı diplomatik hazırlıklar 1910 yılına gelindiǧinde tamamlanmış, ancak İtalya Trablusgarp'a yerleşmek için bir süre daha beklemeyi uygun görmüştü.17
1911 Ocak ayı başında Osmanlı Devleti Arnavutluk'ta devam etmekte olan kargaşayı yatıştırmaya çalışırken, Yemen'de İmam Yahya'nın ve Asir'de Şeyh İdrisi'nin başını çektikleri isyanlar baş göstermişti. Osmanlı Devleti bu isyanlarla başa çıkabilmek için bölgeye 30 bin kişilik askerî kuvvet göndermiş; ayrıca Harbiye Nezareti Trablusgarp'taki tümeni (42.Tümen) Yemen'e takviye kuvvet olarak yollayarak Trablusgarp'ı savunmasız bırakmıştı. Bununla birlikte, 1911 Eylül ayında Osmanlı Devleti'nin Derne adlı buharlı gemiyle Trablusgarp'a 20 bin adet mavzer tipi tüfek ve iki milyon kadar mermi göndermesi, Trablusgarp üzerinde emelleri olan İtalyanları rahatsız etmişti; zira İtalyanlar, bu durumda sadece Libya'daki cılız Osmanlı kuvvetleriyle deǧil silahlandırılmış Arap aşiretleriyle de çarpışmak zorunda kalacaklardı.18
1911 yılı boyunca Trablusgarp'ı ilhak etmek için hazırlıklarını sürdüren İtalya, 28 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti'ne Trablusgarp üzerinde isteklerde bulunduǧu 24 saatlik bir nota verdi. Bu sürenin bitiminde 29 Eylül 1911'de verdiǧi ikinci nota ile Trablusgarp'ı işgal edeceǧini bildirerek harp ilan etti. İtalyan donanması kıyı bölgesini bombardımanla tahrip ettikten sonra yerli Yahudilerin yardımları ile 5 Ekim 1911'de Trablusgarp şehrini Belediye Reisi Karamanlı Hasune Paşa'dan teslim aldı.19 İtalyanlar Trablusgarp'tan başka sahil şeridindeki Tobruk, Derne, Bingazi ve El-Hums şehirlerini de 21 Ekim'de ele geçirdiler.20
Savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti, imparatorluk içinde herkes için askerliǧi zorunlu kılmıştı. Bu durum bölgedeki -başta Kuloǧulları olmak üzere - yerli halk tarafından hoş karşılanmamıştı. Kıyıdan uzak bölgelerdeki Berberi kabileleri, merkezi bir otoritenin altına girmeyecek kadar başına buyruk yaşamaktaydılar. Bu şartlar altında Trablusgarp için gönüllü olarak savaşacak Türk subaylarına başvurmaktan başka çare yoktu.21 Savaş başladıǧında Trablusgarp'ta askerî kuvvet olarak sadece 42. Tümen'in karargâhı bulunuyordu. Tümene vekâleten kumanda eden Kurmay Albay Neşet Bey'in22 emrindeki Osmanlı kuvvetleri, İtalyanlar karaya çıktıklarında kıyıdan içerilere çekilmek suretiyle esir düşmekten kurtulmuşlar, burada düzensiz yerli kuvvetlerle birleşerek bir direniş ortaya koymaya çalışmışlardı.
İstanbul'daki İbrahim Hakkı Paşa hükümeti, Türk subayların Trablusgarp'a gönderilmesi düşüncesine karşı durmaktaydı. Bununla birlikte İbrahim Hakkı Paşa'nın istifası ve kabinesinin çekilmesinden sonra 30 Eylül 1911'de kurulan Said Paşa hükÛmeti zamanında bölgeye gönüllü Türk subaylarının gönderilmesine onay verildi.23 Osmanlı Donanması'nın zayıflıǧı Trablusgarp'taki birliklerin yeterince takviye edilmesine imkân vermemiş olsa da aralarında Enver, Ali Fethi (Okyar), Mustafa Kemal'in de bulunduǧu vatansever ve gönüllü subaylar, gizlice Trablusgarp'a giderek orada bir direnişi örgütlemek maksadıyla harekete geçmişlerdi.24
Enver ve Mustafa Kemal Beylerin Trablusgarp'a Gidişi
Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın verdiǧi talimata göre; Trablusgarp'a gidecek gönüllü subayların bütün faaliyetleri gizli yürütülecekti. Enver Bey beraberinde Rauf ve Ömer Fevzi Beyler olmak üzere İstanbul'dan yola çıkmış,25 Kolaǧası Mustafa Kemal de bölgeye gitmek üzere 19 Ekim 1911'de İstanbul'dan ayrılmıştı.26 Tanin gazetesi muhabiri Mustafa Şerif kimliǧi İskenderiye'ye ulaşan Mustafa Kemal, Bingazi'ye gitmek üzere tekrar yola çıktıǧında hastalanınca zorunlu olarak İskenderiye'ye dönmüş ve iki hafta hastanede tedavi görmüştür. Bu sırada Nuri (Conker) ve Fuat (Bulca) Beyler de İskenderiye'ye gelmişler, kısa bir süre sonra hep birlikte Trablusgarp'a doǧru hareket etmişlerdir. İngiliz sınır devriyelerini pek çok kez atlattıktan sonra Tobruk'taki Türk karargâhına ulaşmışlardır.27
Mustafa Kemal'in Trablusgarp'a Mısır yoluyla vasıl olduǧu Ömer Fevzi Bey'in 26 Ekim 1911 tarihli mektubunda da yer almaktadır. Ömer Fevzi Bey bu mektubunda, "Mustafa Kemal'in Naci (Ömer Naci), Yakup Cemil ve Hakkı Efendiler ile birlikte Mısır'a geldiǧini, Mustafa Kemal'e vazifesini ve niyetini sorduǧunda Tümen Kurmay Başkanlıǧına tayin edildiǧini, Mısır'da bir süre incelemelerde bulunduktan sonra Trablusgarp ya da Bingayi tarafına gitmek konusunda karar vereceǧini" söylediǧini belirtmektedir.28
Enver Bey, Mustafa Kemal Tobruk'a ulaştıǧında Bingazi ve Havalisi Kumandanı olarak görev yapmaktaydı. 1911 Ekim ayı sonlarında Bingazi'ye ulaşan Enver Bey,29 23 Ocak 1912'de Yarbay rütbesine terfi etmiş ve Bingazi UmÛm Kumandanlıǧına tayin edilmişti.30 Yerli kabileleri direnişe geçirmekte büyük başarı saǧlayan Enver Bey'e halifenin damadı olması kolaylık saǧlamış, yürüttüǧü teşkilatlanma çalışmaları sonucunda mücahitlerin sayısı kısa sürede artmıştı. Nitekim Enver Bey yerli Arapların kendisine gösterdikleri saygı ve itaatten, Bomba'nın 10 km. kuzeybatısında bulunan Zaviye-i Ümürsüm'den gönderdiǧi 16 Kasım 1911 tarihli mektupta şu şekilde söz etmektedir: 31
"Vali tayin ediyor olmam belki sizi şaşırtacak ama ben halife tarafından gönderilen biriyim ve sultanın damadıyım. Bir tek bu baǧlantı bana yardım ediyor. Araplar hürriyet kahramanı Enver Bey'i ya da erkân-ı harb binbaşısı kumandan Enver Bey'i tanımıyorlar, ama Halifenin damadına saygı gösteriyorlar. Ben burada Sultanın adına hükmediyorum ve vatanım da belki evliliǧim açısından benden memnun. Gittikçe Arap havasına giriyorum, siyah bir sakalla çevrili esmerleşmiş bir yüz, sade bir hâkî üniforma, ama belde işlemeli gümüş bir kılıç. İşte Zat-ı Şahane'nin damadı Enver Bey. Komik deǧil mi? Araplar ister istemez bana Paşa diyorlar. Sultanın akrabası olan birinin Bey olarak kalmasını anlayamazlar."
Dinî propagandanın bölgedeki kabileler üzerinde ne derece etkili olduǧu konusu, dönemin İtalya Başbakanı Giovanni Giolitti'nin Türk-İtalyan Savaşına ilişkin kaleme aldıǧı hatıralarında da yer almaktadır. Giolitti bu konuda şöyle söz etmektedir: 32
"Trablusgarp'ta Türklerle Araplar arasında münasebetler hiçbir vakit samimi olmadı. Buna raǧmen Arapların genel surette bozgunculuk edeceklerini ümit etmek yanlış olur. Oysaki sayıca az olan Türk askerlerini ancak böyle bir bozgunculuk tehlikeye düşürebilir ve hatta onları (Türkleri) teslim olmaya mecbur edebilir, ama bu hususta gelişmeler yarı yarıya bizim lehimizde cereyan etmiştir. Şehirde ve sahillerde bizimle temasta bulunan Araplar çoǧunlukla yeni vaziyeti kabul ettiler, fakat iç kısımlardaki ahalinin büyük bir çoǧunluǧu ya dini propagandanın tesiriyle veya derhal tedip edilmek korkusuyla Türklerle ittifak eylediler. Bununla birlikte Türklerin işgal başlar başlamaz teşkilat ve silah malzemesi sınırlı olmakla birlikte yine de gayet muharip ve adeden oldukça çok kuvvetlere kumanda ettiler."
30 Kasım 1911'de (17 Teşrîn-i sânî 1327) binbaşı rütbesine terfi eden Mustafa Kemal33 ile Yüzbaşı Nuri (Conker), Tobruk'a geldiklerinde Tobruk ve Havalisi Kumandanı Edhem Paşa tarafından Tobruk mevkiinin merkeziyetine binaen gerek emir ve kumandanın bir düzen altına alınması ve gerekse erzakın iyi surette daǧıtımıyla bir idare heyetinin teşkili için kendi maiyetinde görevlendirilmişlerdi.34
Mustafa Kemal'in Trablusgarp yolculuǧuna ilişkin bazı ayrıntıları, kendisinin Bingazi'deki Ayn-ı MansÛr Karargâhından arkadaşı Kerim Bey'e (Abdülkerim Paşa) yazdıǧı 9 Mayıs 1912 tarihli mektubundan öǧrenmek mümkün olmaktadır: Bu mektupta Mustafa Kemal, "2 Kasım 1911 günü İskenderiye'den hareket ettiǧini, yolda hastalandıǧını ve İskenderiye'ye tekrar döndüǧünü, on beş gün kadar hastanede yattıǧını, bu sırada arkadaşları Nuri ve Fuat Beylerin geldiǧini ve 17 Kasım 1911 günü yeniden yola çıktıklarını, zorlukla Mısır sınırını geçtiklerini" söyledikten sonra mektubun devamında 'Tobruk'ta Aralık 1911 muharebesini yaptıktan sonra Derne'ye geldiklerini" belirtmiştir.35
22 Aralık 1911 tarihinde cereyan eden söz konusu muharebe hakkında; Tobruk ve Havalisi Kumandanı Edhem Paşa'nın Bingazi ve Havalisi Kumandanı Enver Bey'e gönderdiǧi raporda savaşa ilişkin şu ifadeler yer almaktadır: 36
"Mustafa Kemal ve Yüzbaşı Nuri Beylerin idaresindeki kuvvetler -Arap mücahitler dâhil- Nazura cephesinde ciddi ve kanlı bir savaş gerçekleştirdi. On iki saat devam eden bu muharebede gemilerle karadaki düşman bataryalarının bu müddet zarfında kesilmeyen atışlarına raǧmen verilen zayiat toplam 7 şehit ile çoǧu hafif olarak 10 yaralı olup düşmandan ele geçirilen kuvvet ve savunma tedbirlerine ilişkin tafsilatlı bilgileri içeren evrak, Derne'ye müteakip gün gidecek olan Mustafa Kemal'e teslim edilmiştir."
Bu suretle Derne'ye intikal eden Mustafa Kemal burada önce Derne Şark Kolu Komutanı olarak görevlendirilmiştir. Müteakiben 16-17 Ocak 1912 tarihinde yaşanan çatışmada gözünden yaralanmış, bu yüzden bir ay Kızılay (Hilâl-i Ahmer) hastanesinde yatmak zorunda kalmıştır.37 Mustafa Kemal'in bütün bu yaşanılanları nasıl deǧerlendirdiǧini söz konusu tarihte cereyan eden muharebeler sonunda hazırladıǧı raporunda görmek mümkün olmaktadır. Bu raporda; Arap kabilelere her zaman güven olmadıǧını, bir keresinde 1000 mücahit göndermek için para aldıklarını ama muharebeye sadece 250 kişi katıldıǧını, üstelik ellisinin de silahsız geldiǧini, şeyhlerin toplar ve müstahkem mevkiler gibi koşullarla karşı karşıya kalacaklarını öǧrendikleri savaşlara katılmaya isteksiz olduklarını, içlerinde cidden ölümden korkmayan pek az cesur kişi olmakla beraber genellikle korkak ve cesaretsiz olduklarını anladıǧını, en önemlisi komuta kendisinde olmasına karşın şeyhlerin nüfuzu nedeniyle mücahitleri doǧrudan harekete geçirmekte güçlük çekildiǧini belirtmektedir. 38
Osmanlı kuvvetlerinin Trablusgarp'ta (Libya) karşılaştıkları sorunları kapsamlı bir biçimde incelemiş olan Sergio Romano ise şu sözleriyle Mustafa Kemal'in görüşlerini teyit etmektedir: 39
"...Bedeviler uzun süren ve sabır gerektiren mücadelelere yatkın deǧildi. Savaş, onların ekonomik varlıklarının doǧal bir parçası olsa da, kısa süreli vur-kaç saldırıları söz konusuydu. Uzak bir zafer için uzun süreli bir savaş vermekse, onlara göre deǧildi. Savaşın başlamasından birkaç ay geçtikten sonra, hasat kaldırma ve çobanlık gibi kendi varlıkları açısından çok daha vazgeçilmez olan etkinlikleri yapma ihtiyacını hissetmeye başladılar."
Bütün bunlara raǧmen Mustafa Kemal askerî faaliyetlerine ek olarak kültürel ve dilsel bir ayrımın ötesinde taktiksel sonuçlar elde etmek için kabile liderleriyle müzakere eden bir asker-diplomat rolünü benimsemiştir. Askerîn psikolojisi savaşta hayati bir meseleydi. Muhtıralarda hakikate sadık kalmak, insanlık ve gerçekçilikten uzaklaşmamak gereǧine işaret etti. Bu tecrübe, diplomasi ve ikna sanatının nihai başarının önemli unsurlarını oluşturacaǧı istiklâl Harbi'ndeki rolüne ön hazırlık gibiydi.40
4 Mart 1912'de girdiǧi muharebe çok kötü şartlarda cereyan etmiş, kum fırtınası ve başka zorluklar nedeniyle gözündeki rahatsızlık tekrarlamıştır.41 Bu arada, 6 Mart 1912'de Derne Şark Kolu Kumandanlıǧından Derne Kumandanlıǧı'na atanmıştır.42 Bu tarihte Derne Kumandanlıǧı, Ayn Mansur'da bulunmakta ve Ayn Mansur Karargâhı olarak geçmektedir. 22 Mayıs-5 Aǧustos 1912 tarihleri arasındaki harekât ve idari faaliyetleri konu alan "Deme Kumandanlıǧı Günlük Emir Defteri"ndek emirler, her rütbedeki komutanların kıta sevk ve idaresinde geçmişten ders alınmasını saǧlayacak bir muhtıra niteliǧindedir. 22-23 Mayıs 1912 tarihli günlük emirle başlayan bu defterde, Mustafa Kemal'in teşkilatçı ve idareci yönleri açık bir şekilde görülmektedir.43
Trablusgarp, Mustafa Kemal için gelecekte işgalci ordulara karşı yürüteceǧi Millî Mücadele sırasında uygulayacaǧı harekât ve yerli halkı örgütlemek adına âdeta bir staj yeri olmuştur. Trablusgarp'ta kumanda ettiǧi direnişçiler içinde çok az sayıda Türk askerî vardı. Yerli direnişçileri teşkilatlandırırken onları bir taraftan eǧitmiş, bir taraftan da psikolojik olarak güçlendirerek disiplinli savaşçılar haline getirmiştir. Silah, cephane, malzeme ihtiyacını İtalyan kuvvetlerine karşı yapılan baskınlardan karşılamıştır. Kıyı savunması, çölde harekât ve gayri nizami harp tekniklerini uygulamıştır. Bu taktikle İtalyan kuvvetlerinin kıyıdan içerilere ilerlemelerini engellemiştir. Mustafa Kemal burada edindiǧi tecrübelerden, Çanakkale Harbi'nde kıyı savunmasına yönelik taktiklerde, Filistin Cephesi'nde çölde harekât konusunda, Millî Mücadele'nin başlangıcında gayri nizami harp konusunda ve millî teşkillerin desteklenmesinde önemli ölçüde istifade etmiştir.44
Nuri (Killigil) Bey'in Trablusgarp'a Gidişi
Trablusgarp'a Mısır yoluyla olduǧu gibi Tunus üzerinden giden subaylar olmuştu. Trablusgarp'a ulaşmak üzere İstanbul'dan yola çıkan, Paris ve Marsilya üzerinden Tunus'a gelen, ancak Tunus'tan tekrar Marsilya'ya dönmek zorunda kalan subaylardan biri de Mülâzım-ı sânî (Teǧmen) Nuri (Killigil) Bey idi.45 Nuri Bey o tarihlerde "Maiyet-i Seniyye Bölüǧü"nde Piyade Teǧmen olarak görev yapmaktaydı.46 Trablusgarp'a gitmek üzere Amcası Kolaǧası Halil (Kut), Üsteǧmen Ali (Çetinkaya) Beylerle birlikte 15 Kasım 1911 de Şark Ekspresi ile İstanbul'dan hareket etmiş, 18 Kasım günü Paris'e vasıl olmuştu. Osmanlı Devleti'nin bu sırada Paris Askerî Ataşesi olan Ali Fethi (Okyar) Bey, Halil ve Nuri Beyler Paris'e gelmeden önce Trablusgarp topraklarına geçmiş bulunuyordu.47 O vakitler Paris ve Marsilya'da, daha önce gelip Trablusgarp'a gitmek için Tunus'a geçen, fakat Trablusgarp'a gitmeyi başaramayıp geri dönmek zorunda kalmış birçok subay bulunuyordu.48
Halil (Kut) Bey kendisinden önce yeǧeni Teǧmen Nuri Bey'in Tunus'a hareketini uygun görmüştü. Nitekim Nuri Bey 23 Kasım günü Paris'ten trenle ayrılmış, önce Marsilya'ya, oradan da Tunus'a geçmiştir. 25 Kasım'da Bizerte'ye, müteakiben Tunus şehrine gelen Nuri Bey, Türk olduǧunun anlaşılması üzerine Trablusgarp'a geçemeden geri dönmek zorunda kalmış, Marsilya'ya dönmesi koşuluyla serbest bırakılmıştır. Amcası Halil (Kut) Bey ise Nuri Bey'in Paris'e döndüǧü 3 Aralık günü Marsilya'ya doǧru yola çıkmış, buradan Tunus'a geçtikten sonra kendisine rehberlik edecek Arapları bulmuş, onlarla anlaşarak Trablusgarp'a ulaşabilmiştir.49
İtalya savaşın bu aşamasında, bölgedeki Osmanlı kuvvetlerine Mısır ve Tunus üzerinden ulaşan ve miktarı pek de fazla olmayan asker ve cephane takviyesinden ötürü İngiltere ve Fransa'yı protesto etmiştir. Bunun üzerine hem İngiltere ve hem de Fransa, yapılan bu asker ve silah sevkiyatını önleyeceklerine dair İtalyanlara söz vermiş olsalar da bunun hiç de kolay olmadıǧı kısa sürede ortaya çıkmıştır; zira Libya'daki direnişe genelde olumlu yaklaşan Müslüman Tunuslu ve Mısırlı görevlilerin denetimindeki sınır noktaları, sömürgeci güçler kabullenmek istemeseler de sızmalara imkân vermiştir.50
Nuri Bey Paris'te on iki gün kaldıktan sonra bu kez Osmanlı Mebusan Meclisi'nin üst düzey bir yetkilisi olan Rahmi Bey'in refakatinde Tunus'a, oradan da birçok zorlukları aşarak 10 Ocak 1912 tarihinde Aziziye'ye ulaşabilmiştir. Trablusgarp düştükten sonra burası Türk tarafı için Trablus harekâtının ana karargâhı olmuştur. Aziziye'de bütün askerî ve mülkî kumandayı, Tümen (Fırka) Kumandanı Albay Neşet ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ali Fethi (Okyar), ellerinde bulunduruyorlardı. Nuri Bey amcası Halil (Kut) Bey'in maiyetine tayin edilmiş olduǧundan Aziziye'den ayrılarak Homs Cephesine gitmiş, 15 Ocak'ta Margab Karargâhına ulaşan Nuri Bey, kısa bir süre sonra Halil Bey tarafından Homs kasabasının doǧusunda yer alan Lebda Sahil Bölgesi Kumandanlıǧına görevlendirilmiştir. Nuri Bey'i burada sahil şeyhleri karşılamışlardı ki bu şeyhler arasında Kuloǧulları'ndan Hacı Salih Rumelili, Aliyy-üt Türki gibi birçok kimse vardı.51
Nuri Bey'in Trablusgarp'a geldikten sonra ilk bulunduǧu önemli savaş Margab Savaşı olmuştur. 27 Şubat 1912 tarihinde cereyan eden savaş sonunda İtalyanlar sahildeki Homs'un 3,5 kilometre güney batısında bulunan stratejik öneme sahip Margab Tepesini ele geçirmişlerdir.52
İtalyanların Savaşı Genişletme Çabaları ve Uşi Antlaşması
İtalyanların ileri harekâtı Trablusgarp şehrinden sadece 17 kilometre kadar içeriye kadar genişleyebilmiş, Enver Bey'in karargâhının olduǧu Ayn Zor'a kadar gelmişlerse de Enver Bey'i ele geçirmek için İtalyanların gösterdikleri bütün çabalar boşa çıkmıştı. Bingazi Vilâyetinde ise İtalyan işgali Bingazi ve sahildeki diǧer birkaç şehir ile sınırlıyken, iç bölgeler SenÛsilerin denetimindeydi. 53
Bu koşullar altında, İtalyanlar savaşı Beyrut, Kızıldeniz, Akdeniz kıyıları ve Çanakkale'ye kadar yayarak Osmanlı Devleti'nin savaştan çekilmesini saǧlayabileceklerini düşündüler54 Nitekim İtalyan donanması, Osmanlı Devleti'ni Trablusgarp ve Bingazi'yi terke mecbur bırakmak için, 24 Şubat 1912'de denizden Beyrut'u bombardımana tuttu.55 Beyrut saldırısından istedikleri sonucu alamayan İtalyanlar yeni bir saldırıda bulunarak Ege Denizi'ndeki Rodos ve On İki Ada'yı işgal ettiler (28 Nisan-20 Mayıs 1912). Bu sırada Balkanlarda patlak veren savaş İtalyanları rahatlatmıştı. Balkanlardaki büyük çaplı gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti çaresizlik içinde İtalyanlarla İsviçre'de Uşi (Quchy) Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı.56 18 Ekim 1912'de imzalanan bu antlaşmayla Osmanlı Ordusu Trablusgarp ve Bingazi'yi, İtalyanlar da Adalar Denizi'nde işgal ettiǧi adaları boşaltacaklardı.57 Ancak, antlaşmaya göre Türkiye'ye iade edilmesi gereken Rodos ve On İki Ada, İtalyanlar tarafından Türkiye'ye iade edilmedi. İtalya, Trablusgarp'ın Türkler tarafından tamamen boşaltılmadıǧını öne sürerek adaları kendi elinde tuttu. Bu konuda Sadrazam Kâmil Paşa tarafından 29 Aralık 1912 de Harbiye Nezareti'ne gönderilen yazı önemlidir. Bu yazıda, yeni patlak veren Balkan Harbi sırasında Yunanistan'ın bu adaları işgal edebileceǧi düşünülerek Osmanlı Devleti ile İtalya arasında gizli bir anlaşma yapıldıǧı belirtilmektedir.58
Uşi Antlaşması gereǧince Trablusgarp'ın boşaltılması, ordudaki genç subaylar üzerinde üzüntü yaratmıştır; çünkü bu genç subaylar İtalyan işgalini millî bir dava olarak ele almışlardı.59 Trablusgarp'ın İtalyanlara bırakılması karşısında gerek Kurmay Yarbay Enver Bey, gerekse Kurmay Albay Neşet Bey, Trablusgarp için bundan sonra yapılabilecekler hakkındaki görüşlerini yazılı olarak Harbiye Nezareti'ne Trablusgarp'tan ayrılmadan önce göndermişlerdi. Enver Bey Başkumandanlıǧa gönderdiǧi 27 Ekim 1912 tarihli telgrafta, "Barış haberinin Urban'a (Arap mücahitlere) duyurulmasının pek tehlikeli olduǧunu, bu nedenle saklamaya mecbur olduǧunu" belirtiyordu. Bunun için de, "askerî birliklerin ve subayların düzenli ve toplu bir şekilde dönüşünün mümkün olamayacaǧım, subaylardan gidecek olanların çeşitli vasıtalarla kısım kısım gönderileceǧini" bildiriyordu. Enver Bey bu tür faaliyetlerin devlete zorluk çıkarması halinde kendisinin hükÛmete itaat etmeyen ve verilen emirlere uymayan kimse olarak gösterilmesinin uygun olacaǧının da altını çizmekteydi.60
Bu yazışmalardan anlaşıldıǧı gibi, Enver Bey İstanbul'a dönmeden önce bölgedeki çabalarının sonuçsuz kalmaması adına geleceǧe yönelik bir takım tedbirler almaya çalışmış;61 Balkanlar'da kötüleşen durum nedeniyle 1912 Kasım ayı sonunda Bingazi'den ayrılarak İstanbul'a dönmüştür.62 Aynı tarihlerde Mısır'daki Osmanlı Fevkalade Komiseri Rauf Paşa, Mustafa Kemal'in Mısır'a geldiǧini, onun gibi geri dönen subayların Mısır'da parasız bırakılıp kendi başlarının çaresine bakmalarını istemenin uygun olmayacaǧını rapor etmiştir.63 Son Osmanlı kafilesi 15 Ocak 1913'de Trablusgarp'tan ayrıldıǧında, bu kafilede, baştan beri Trablusgarp'ta bulunan Albay Neşet Bey'de bulunuyordu.64
Trablusgarp'ta (Libya) kalan gönüllü Osmanlı subay ve askerleriyle birlikte SenÛsi Ahmet Şerifin sürdürdüǧü savaş, Enver Bey tarafından yerine kumandan olarak bırakılan İttihatçı kökenli Aziz Ali El Mısri'nin liderlik kavgası çıkarıp toplarla birlikte Mısır'a çekilmesine raǧmen Birinci Dünya Harbi'ne kadar aralıksız devam etmiştir. Silah, para, cephane, yiyecek sıkıntısı, yapılan mücadeleyi engellememiştir. Asıl kendilerini sıkıntıya sokan -Çerkez asıllı olmasına karşın- Arap milliyetçiliǧine soyunan Aziz Ali'nin Enver Bey'in emrine raǧmen emrindeki bütün silahları İngilizlere teslim etmesi olmuştur.65 Sonuçta İttihatçıların, imparatorluǧun toprak bütünlüǧünün korunması için şart olduǧunu öne sürdükleri merkeziyetçi politikaların başarısızlıǧını ortaya koymuş olması, Trablusgarp'ın yitirilmesinin en önemli sonucu oldu.66
Birinci Dünya Harbi: Nuri Bey'in Trablusgarp'a Görevlendirilmesi
Balkan Harbi ile tüm Rumeli'yi kaybeden Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Harbi Avrupa'da başladıktan kısa bir süre sonra 11 Kasım 1914 (29 Teşrîn-i evvel 1330) tarihinde Sultan Mehmed V. Reşad tarafından yayımlanan padişah iradesiyle Almanya yanında savaşa girdiǧini duyurdu.67 14 Kasım 1914 tarihinde de padişah tarafından Cihâd-ı Ekber ilan edildi.68
Bu sırada Trablusgarp'taki İtalyan komutanlar, Osmanlı niyetleri konusunda oldukça kuşkuluydular. Bu kuşkunun kaynaǧı olarak da özellikle Fizan ve Bingazi'de SenÛsiler arasında faaliyet gösteren Teşkilât-ı MahsÛsa ajanları gösteriliyordu. Bu duruma Harbiye Nazırı olan Enver Paşa tepki göstermiş ve bu elemanların sadece Mısır'daki İngilizlere karşı faaliyette bulunduklarını, SenÛsileri Mısır'a taarruz etmeye çalıştıklarını, ama eǧer SenÛsiler İtalyanlara saldırıyorlarsa, bunu SenÛsilerin kendilerinden baǧımsız olarak yaptıklarını ve hiçbir surette kendilerinin desteǧi olmadıǧını söylemiştir.69
Bununla birlikte, Almanlar ile aynı görüşleri paylaşan Enver Paşa, Mısır'daki İngiliz varlıǧına karşı SenÛsilerin desteǧini saǧlayarak taarruza geçilmesi düşüncesindeydi Bunun için Trablusgarp'a göndermeyi düşündüǧü kişi, daha önce Trablusgarp'ta bulunmuş ve Teşkilât-ı MahsÛsa'da görev almış olan küçük kardeşi Nuri (Killigil) Bey'di.70 Enver Paşa, başarısızlıkla sonuçlanan Birinci Kanal Seferi'nden (Ocak-Şubat 1915) sonra Mısır'da İngilizlere karşı ikinci defa yapılması düşünülen Kanal Seferi (Nisan-Aǧustos 1916) icra edilirken batı yönünden SenÛsi kuvvetlerinin Mısır'a yürümek üzere harekete geçirilmesini hedeflemekteydi. Bunun için Trablusgarp'a gidecek olan Nuri Bey'e verilen görev, Türk-SenÛsi iş birliǧini saǧlayarak Arap halkını örgütlemek, silahlı birlikler oluşturmak ve bu kuvvetlerle İngiliz ve İtalyanlara karşı savaşmak idi.71
Şubat 1915'te Trablusgarp'ta Afrika Grupları Genel Komutanlıǧına atanan Nuri Bey'e Trablusgarp'a gittikten sonra Tümgeneral (Fahri Ferik) rütbesi verilmiştir.72 İstanbul'dan Atina'ya Baǧdatlı Topçu Binbaşı Cafer el-Askerî ile birlikte yola çıkan Nuri Bey, haftalar sonra Beyrutlu silah kaçakçısı Muhiddin Şatilla'nın satın aldıǧı gemiyle Trablusgarp'a gitmek üzere Yunanistan'ın Pire Limanı'ndan ayrılmıştır. Nuri Bey, maceralı bir yolculuktan sonra Bingazi sancaǧının Tobruk-Sollum arasındaki Defne kıyılarına çıkmıştır.73
1915 yazında Alman denizaltıları Bingazi sahillerinde göründüǧünde,74 Alman ajan Mannesmann'da SenÛsileri İngilizler üzerine Mısır'a doǧru harekete geçirmek için faaliyetlerini sürdürüyordu. Şeyh Ahmet SenÛsi ise bir taraftan İngilizlerle bir çatışmaya girmek istemiyor, bir taraftan da Türklerden ve Almanlardan gelecek yardımları kaybetmemek için Mısır üzerine birlikte hareket edebileceklerine ilişkin ümit vermekten de geri kalmıyordu.75 Osmanlı Devleti de bölgedeki yerli aşiretler ve reislerini kendi tarafına çekebilmek ve kazanabilmek için çeşitli malzeme ve hediyeleri Trablusgarp'a göndermek ve daǧıtılmasını saǧlamaktan geri durmuyordu. Bu konuda Osmanlı padişahının adını hutbelerden kaldıran tarikat liderlerinin, kendilerine sunulan hediye ve paşalık gibi unvanlar karşılıǧında hutbelerde tekrar Müslümanların halifesi olarak padişahın adını zikrederek deǧiştirdikleri görülüyordu.76 İtalyan ve İngilizler de SenÛsilere birtakım vaatlerde bulunarak onları kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlardı. Bu vaatler de birtakım dinî imtiyazlardan ibaretti.77 Mısır'ın batı hududunda büyük muharebeler başladıǧında (Aralık 1915) bölgeye erzak getiren Alman denizaltıları, Nuri Paşa'yı desteklemek üzere Bingazi sahillerinde faal rol oynamaktaydılar.78
Bu süreçte 28 Ekim 1915 tarihinde Nuri (Paşa) Bey tarafından Harbiye Nezareti'ne gönderilen şifreli mektupta yer alan şu satırlar, Nuri Paşa'nın Şeyh Ahmet SenÛsi'nin niyetini anlamış olduǧunu göstermektedir: "...Cemal Paşa ordusunun taarruzunu ahali vasıtasıyla haber almak gayr-i mümkün olduǧundan bize bildiriniz- Seyyit'in yalnız başına zapt edeceǧi Mısır'ın Osmanlılık ile bir alakası olmaz."79
Osmanlı Ordusu'nun Sina Yarımadası üzerinden Süveyş Kanalı'na 23 Nisan 1916'da başlattıǧı İkinci Kanal Seferi de başarısızlıkla sonuçlanınca,80 bu durum Mısır'ın batı hududunda SenÛsi kuvvetleriyle birlikte İngilizlere karşı yürütülen harekâtı menfi yönde etkilemiş; bölgedeki çarpışmalara son verilmek zorunda kalınmıştır. Nuri Paşa bunun üzerine beraberindeki kuvvetleriyle Bingazi'den batıya çekilerek yeni karargâhını Mısrata'da kurmuştur. Kendisi Afrika Grupları Kumandanı olarak göreve devam ederken, maiyetinde Kurmay Başkanı olarak Kurmay Yarbay Abdurrahman Nafiz, Telsiz İstasyon Komutanı Teǧmen İhsan (Aksoley) ve yine genç rütbede birkaç subay daha bulunuyordu.81
Bölgede İtalyanlara karşı bundan sonra yürütülecek direniş ve mücadele için gerekli tedbirler alınmaya çalışılırken mücahit liderleri arasında bir görüş birliǧi söz konusu deǧildi.82 En önemli sorun, Mısrata bölgesine hâkim olan Ramazan Bey ile Nuri Paşa'nın anlaşmazlık içerisinde olmalarıydı. Ramazan Bey, Osmanlı Devleti'nden gelen yardımın güzergâhı üzerinde bulunan yerlerden haraç, vergi topladıǧı gibi, ayrıca Nuri Paşa'nın kullanması için gönderilen yüklü miktardaki altınlara el koymuş ve Nuri Paşa'nın talep ettiǧi takviye güçlerini göndermeyi reddetmişti. Bu bilgilerin yer aldıǧı Mısır Arap Bürosu'nun raporundaki şu sözler dikkat çekicidir: 83
"Yine de Nuri ile anlaşmazlıǧa düşmenin onun kendi kaderini düǧümleyeceǧini fark edebildiǧi için, Ramazan'ın bu gerginliǧin o boyutlara varmasına izin vermesi pek olası deǧildi. Mısrata'ya denizaltıyla getirilen tedarikin kesintiye uǧraması onun kuvvetlerinin ortadan kaldırılmasını gerektirip, diǧer taraftan hâlen keyfini sürdüǧü yetkilerinden mahrum bırakıp, ileride kendi halkının ona cephe almasına neden olabilir."
Nuri Paşa'nın sadık adamı olan Abdurrahman Azzam, Bingazi'de olduǧu gibi Mısrata'da da Seyit Ahmet ile birlikte çalışmayı planlıyordu. Nuri Paşa'nın emrinde olan Yarbay Nafiz buna muhalefet etmekteydi; çünkü batıda Mısrata, Ziliten, Musellata ve Urfele bölgelerine hâkim olan Ramazan Bey'in SenÛsilerle eskiden beri anlaşmazlık içinde olması, Vali Süleyman Bârunî, Ramazan Bey ve batıda Ramazan Bey'i destekleyen kabile başkanlarının bu durumu kabul etmeyecekleri sebebiyle gidişatın tehlikeli sonuçlar doǧurabileceǧini düşünüyordu; hatta bu tartışmalı durum nedeniyle sonunda göreve devam edemeyeceǧini düşünen Kurmay Yarbay Nafiz Bey, Trablusgarp'tan 26 Temmuz 1917'de bir Alman denizaltısıyla ayrılmıştır.84
Bu mücadelede Trablusgarp henüz tam kontrol altına alınmamışken, Nuri Paşa'nın geçen süre zarfında Mısır'ın batı hududunda İngilizlerle mücadele içine girmesi, kıyı şeridinde sıkışıp kalmalarına raǧmen İtalyanları oldukça rahatlatmıştı. İngilizler ise Nuri Paşa ve Seyit Ahmet kuvvetlerini Mısır topraklarından uzaklaştırmayı başararak Seyit Ahmet'in nüfuzunu kırmışlardı.85 Türk tarafında ise Nuri Paşa, 1918 yılı başında Azerbaycan'da yürütülecek harekât için Kafkas İslam Ordusu Kumandanı olarak görevlendirilince Trablusgarp'tan ayrılmış, Afrika'daki birliklere kumanda etmek üzere Şehzade Osman Fuat Efendi, 50 Türk subayı ile birlikte Trablusgarp'a gönderilmiştir.86 Bu da gösteriyordu ki şartlar Osmanlı Devleti aleyhine gelişmesine raǧmen Trablusgarp için büyük emek, para ve insan sarf olunmaktaydı. Gerçekten ne kadar büyük emek sarf edildiǧi, bölgeye subay gönderilmesinden ve bu subayların gönderilmeden önce Harbiye Nezareti bünyesindeki UmÛr-i Şarkiye Dairesine (Teşkilât-ı MahsÛsa) atamalarının yapılmasından anlaşılmaktaydı.87 Başkumandanlık Vekâletinden Enver Paşa'nın imzasıyla Afrika Grupları Kumandanlıǧına gönderilen 2 Temmuz 1918 tarihli şifreli telgraftaki şu sözler, Enver Paşa'nın tutumunu gözler önüne sermesi, son aşamada bile imparatorluǧun merkezden çok uzak bir diyarında verilen mücadelenin peşinde koştuǧunu göstermesi açısından önemlidir: 'Mahaza silahların vürudu beklenmeksizin şimdiden her türlü tedâbir icraatına tevessül olunarak kıyâm-ı vâkî'in alevlendirilmesinigrubdan rica ederim."88
Savaşın sonuna yaklaşılırken şartlar artık bütünüyle Osmanlı Devleti aleyhine dönmüş, bu durumda Trablusgarp'ta kalamayacaǧını anlayan Seyit Ahmet Şerif, topraklarını terk ederek İstanbul'a gelmiştir. Kısa bir süre sonra Mondros Mütarekesinin imzalanması ile Osmanlı Devleti de Birinci Dünya Harbi sayfasını maǧlup olarak kapatmış, Trablusgarp cephesindeki Türk birlikleri de bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır.89
Sonuç
1911-1912 yılları arasında cereyan eden Trablusgarp Harbi, Osmanlı Devleti'nin ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ve sonrasında önemli bir yere sahip olan asker menşeli devlet adamlarının liderlik tecrübesi edindikleri bir harp olmuştur. Trablusgarp'ta SenÛsilerin liderliǧindeki yerli halkın kendi topraklarını işgalci güçlere karşı savunmasında gösterdikleri çabaya verdikleri katkı, iş birliǧi ve yarattıkları direniş ruhu tarihi öneme haizdir. Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Paşaların Trablusgarp Harbi sırasında yerli halkı teşkilatlandırma konusunda gösterdikleri başarı önemlidir. Bu teşkilat çalışmalarında Enver (Paşa) Bey'in bir padişah torunuyla evlenmiş olmasının, yerli halk özellikle SenÛsiler arasında kendisine itibar gösterilmesinde önemli rolü olmuştur. Bu konu bizzat Enver Paşa tarafından da dile getirilmiştir. Kendisine halifenin damadı gözüyle bakmışlar, İttihat-ı İslâm politikası yolunda gereken desteǧi saǧlamışlardır. Bölge halkı üzerinde saǧlamış olduǧu nüfuz ve itibar, kazanmış olduǧu güven, Birinci Dünya Harbi sırasında Harbiye Nazırı olan Enver Paşa'nın, Harbiye Nezareti'ne baǧlı olarak çalışan UmÛr-ı Şarkiyye Müdîriyyeti (Teşkilât-ı MahsÛsa) ve kardeşi Nuri Bey vasıtasıyla bölgede yürüteceǧi faaliyetlerde etkili olmuştur. Birinci Kanal Harekâtı öncesi ve sonrasında Türk tarafına verilecek destek konusunda çekingen ve ihtiyatlı davranan, kendi ülkesinde İtalyan hâkimiyetine direnen ancak İngilizlere saldırmayan SenÛsi lideri Seyit Ahmet el-Şerifin, Almanya ile eylem birliǧinde bulunan Teşkilat-1 MahsÛsa'nın çabalarıyla İngilizlere karşı harekete geçtiǧi aşikârdır. Bununla birlikte Almanya yanında savaşan Osmanlı Devleti'nin harpten maǧlup olarak ayrılması tüm çabaları büyük ölçüde akim bırakmıştır.
Bütün bu hususların yanı sıra her üç şahsiyetin bölgeye ve sonraki sürece yönelik faaliyetleri ayrı ayrı deǧerlendirildiǧinde, Enver Paşa'nın teşkilatçılık yönü ile öne çıktıǧı görülmektedir. İttihat ve Terakki ve Saray baǧlamında askerî kariyerindeki hızlı yükseliş, genç yaşta kendisini, -cephede ya da kıtada görev almaktan ziyade, hatta uyakta kalarak- yüksek makamlara taşımış, bu da kendisini hep karar verici kılmış, gerçekçi ya da gerçekçilikten uzak ideallerini bu yolla gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Nuri (Paşa) Bey ise Birinci Dünya Harbi'nde gerek Trablusgarp'ta Afrika Gruplar Komutanı olarak ve gerekse Kafkas İslam Komutanı olarak Harbiye Nazırı olan aǧabeyi Enver Paşa'nın istek ve emelleri doǧrultusunda verdiǧi emir ve direktifleri yerine getirmeye çalışmış, büyük bir azimle çok gayret göstermiş, ittihatçılık duygusunun yüklediǧi sorumlulukla hareket etmiştir. Birinci Dünya Harbi sırasında Trablusgarp'a Grup Komutanı olarak görevlendirildiǧinde Yüzbaşı Nuri Bey'e bölgedeki yerli kabile reisleri üzerinde etkin olabilmesi maksadıyla fahri olarak tuǧgenerallik rütbesi verilmiştir. Oysaki henüz kıt'a tecrübesi bölük seviyesinde olan bir askerdir, dolayısıyla asker olarak başarısı harekât seviyesinde kalmış, teşkilatlandırdıǧı güçlerle Afrika Grupları Komutanı olarak Alman istihbaratının desteǧi ile operasyonel faaliyetlerde bulunmuştur. Ancak harbin sonlarına doǧru bölgenin geleceǧi konusunda verilecek kararlarda maiyetindeki kıdemli Türk subayları ile yaşadıǧı anlaşmazlık ve beraberinde yaşanan gelişmeler karşısında, aǧabeyi Enver Paşa tarafından bu kez Fahri Tümgeneral rütbesiyle taltif edilmiş ve yine bir operasyonel faaliyet olarak nitelenebilecek Azerbaycan harekâtı için oluşturulan Kafkas İslam Ordusu'na komutan tayin edilmiştir. İttihatçılık anlayışında Nuri Bey'in aǧabeyi Enver Paşa ile aynı çizgide olduǧu rahatlıkla söylenebilir, ancak aǧabeyinin gölgesinde kaldıǧını söylemekte yanlış olmayacaktır. Bu nedenle askeri kariyeri boyunca genel sonuca etki edecek stratejik kararlar almaktan uzak kalmıştır.
İtalyan işgaline karşı savaşmak üzere gönüllü olarak Trablusgarp'a giden Mustafa Kemal'in Millî Mücadele'deki başarısında Trablusgarp'ta bulunduǧu her iki dönemde de teşkilâtlandırma, askerî diplomasi faaliyetlerinden kazandıǧı tecrübenin önemli bir rolü vardır. Trablusgarp Harbi'nin yanı sıra kısa bir süre sonra patlak veren Birinci Dünya Harbi'nde bizzat yaşadıklarından, uǧranılan kayıpların yarattıǧı sonuçlardan çıkardıǧı ders ve tespitler, onun İstiklâl Harbi'nde isabetli savaş stratejileri oluşturmasına ve zafere ulaşmasında etken ve yol gösterici olmuştur. Ayrıca Trablusgarp Harbi sırasında yerli halkın sömürgeci güçlere karşı verdikleri mücadelede takındıkları tutumun, birbirinden farklı kabilelerin her birinin kendi şeyhleri etrafında farklı farklı emeller ve arayışlar içinde olmalarının nelere sebebiyet verdiǧini yaşayarak tecrübe etmiş olduǧunu, tüm bu kazanımların kendisindeki ulus devlet fikrini kuvvetlendirmiş olabileceǧi deǧerlendirilebilir.
Söz konusu tarihi süreç ve sonrasında cereyan eden gelişmeler, bilindiǧi gibi Mustafa Kemal'in gerek askerî harekât, taktik ve strateji ve gerekse emirkomuta, sevk ve idare konusundaki üstünlüǧünü, kısacası stratejik seviyede bir komutan olduǧu ortaya koymuştur. O şüphesiz bir komutan olarak cepheden cepheye geçen bir safahat içinde yetişmiştir. Harp Okulundan mezun olduǧu tarihten Millî Mücadelenin önderliǧini üstlendiǧi tarihe kadar olan sürede, bizzat cephede ordularının başında savaşarak, yaşadıǧı devrin koşullarını ve gelişmelerini yakından takip ve tahlil edebilecek geniş bilgi, gözlem ve tecrübeyle yüksek makamlara erişmiştir. Birinci Dünya Harbi sonunda Enver Paşa ve diǧer İttihatçı liderlerin ülkeyi terk etmek zorunda kalırken, Osmanlı Devleti'nin tasfiye edilerek ülke topraklarının işgalci güçlerce paylaşılması karşısında başlayacak olan Türk Millî Mücadelesinin önderi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa olmuştur.
Türk Millî Mücadelesi ile kazanılan sonucun, Mustafa Kemal'in harp yıllarında Trablusgarp topraklarında yarattıǧı etkiden çok daha büyük etkiyi yarattıǧı rahatlıkla söylenebilir. Türk Millî Mücadelesi o devirde Trablusgarp gibi birçok mazlum ülkenin halklarına emperyalizme karşı verilecek mücadelede örnek ve ilham teşkil etmiştir. Nitekim Trablusgarp'ta İtalyan işgaline karşı verilen mücadeleyi Ömer Muhtar on yıla yakın sürdürmüş, ancak Ömer Muhtar yerli bir muhbirin yardımıyla İtalyanlar tarafından yakalanmış ve idam edilmiştir.
Türkiye ve Libya arasındaki dostluǧun temellerinin Trablusgarp ve Birinci Dünya Harbi'nde Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Paşalar gibi pek çok vatanperver Türk askerînin bu topraklarda yeşertmeye çalıştıǧı baǧımsızlık fikrinde ve yapılan iş birliǧinde saklı olduǧunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte Ömer Muhtar'dan sonra yeni bir millî önder çıkaramayan Libya, İkinci Dünya Harbi ortalarına kadar İtalyan işgali altında kalmış ve ancak İkinci Dünya Harbi sonrasındaki soǧuk savaş ortamı içinde 24 Aralık 1951'de baǧımsızlıǧını kazanabilmiştir.
Sonuç olarak Trablusgarp, Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Paşaların askerî safahatları üzerinde önemli bir yer teşkil etmekle birlikte kendilerinin askerî profillerinin ortaya konulmasında da bir deǧerlendirme alanı olarak incelenmeye deǧerdir.
1 Timoty W. Childs, Trablusgarp Savaşı ve Türk-Italyan Diplomatik ilişkileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2009, s. 1.
2 Fabio L.Grassi, "Niçin Trablusgarp? İtalyan Çıkarması Ardındaki Siyaset ve Kültür", Osmanlı Devleti'nin Daǧılma Sürecinde Trablusgarp ve Balkan Savaşları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2013, s. 37.
3 George W. Gawrych, Genç Atatürk, Doǧan Kitap, İstanbul, 2014, s. 40. 1878 Berlin Kongresi ile Rusların Yakındoǧudaki faaliyetleri ve yayılma imkânlarının önü kesilmiş olsa da Rus politikasının yayılışı sona ermiş deǧildi. Bu defa Rusya'nın yayılış istikameti Uzakdoǧu olmuş, ancak 19041905'te Japonya'ya yenilmelerinin ardından Rus dış siyasetinde önemli deǧişiklikler görülmüştür. Rusların bu süreçte Türkistan'ı, Kafkasları ele geçirmiş olmaları İngiltere'de endişe uyandırmış, Rus yayılışı İngilizlerin bu tehlikeye karşı birçok tedbir almalarını gerektirmiştir. Diǧer taraftan Avusturya-Macaristan İmparatorluǧu'nun Almanya ile birlikte hareket etmesi ve özellikle gittikçe güçlenen Almanya'nın Osmanlı Devleti üzerinde nüfuz kazanması, İngiltere ve Rusya için bir tehdit oluşturduǧundan İngiltere ile Rusya uzun müzakerelerden sonra 31 Aǧustos 1907 tarihinde bir uzlaşmaya varmışlar, bu uzlaşı ile yarım asırdan beri sürüp gelen Rus İngiliz ihtilafı da sona ermiştir; bk. Ayşe Eryaman, Yirminci Yüzyılın Başlarında Büyük Güçlerin Balkan Politikaları, 100.Yılında Balkan Savaşları (1912-1913) İhtilaflı Duruşlar, 1.Cilt, Ed. Mustafa Türkeş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s. 74-75.
4 Nevzat Artuç, İttihatçı - SenÛsi İlişkileri (1908-1918), Bilge Yayınları, İstanbul, 2013, s. 68-70.
5 Abdullah Özdaǧ, Osmanlı İdaresinde Trablusgarp Vilayeti (1876-1911), Türk Tarih KurumuYayınları, Ankara, 2020, s.216-218. Vali olarak tayin edilmeden önce 1900 yılından itibaren Trablusgarp Vilâyeti Kumandanlıǧında bulunan ve 1904'te vali olarak atanan Müşir Recep Paşa, İtalyan ve Fransız emperyalizmine karşı vilâyet dâhilinde askerî kıtaların güçlenmesini saǧlamış, kalkınmasında önemli rol oynamıştır. Bir anlamda sürgün olarak bölgede görev yapan Recep Paşa, bu nedenle Trablusgarp'a gelen sürgünleri muhafaza ettiǧi gibi birçok Osmanlı aydınının Trablusgarp'ta oluşturduǧu Jön Türk Hareketi'nin gelişmesine destek vermiştir, bk. Özdaǧ, age., s.42-43; Cami Baykurt'un Anılarıyla Son Osmanlı Afrika'sında Hayat, Haz. Arı İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2009, s. 145.
6 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 6771.
7 Rıdvan Akın, Türk Siyasal Tarihi 1908-2000, Levha Yayınları, İstanbul, 2015, s. 13.
8 Grassi, agm., s. 38.
9 Rachel Simon, "Önderliǧin Başlangıç Yılları: Mustafa Kemal'in Libya'yı İlk Ziyareti, 1908", Çev. Tüten Özkaya, Belleten, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt XLIV, Sayı 83, 1980, s. 84.
10 Orhan Koloǧlu, "Mustafa Kemal'in 1908 Ekim-Kasım'ında Trablusgarp ve Bingazi Gezisi", Türk Kültürü, Sayı 343, Kasım 1991, s. 675.
11 Simon, agm., s. 89.
12 Afet İnan, "Trablusgarp'ta Hürriyete Karşı İsyan", Belleten, Cilt VIII, Sayı 31, 1994, s. 387-388.
13 Koloǧlu, agm., s. 676, 683.
14 Simon, agm., s. 90-93.
15 Gawrych, agm., s. 42-43
16 Eminalp Malkoç, "İtalyanların Trablusgarp Savaşı Sırasında Oniki Ada'yı İşgallerinin Türk Basınındaki Yankısı: İkdam ve Şehbal Örnekler", Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), Yıl 16, Sayı 31, Bahar 2020, Ankara, s.83-84.
17 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), DER Yayınları, 10.Basım, İstanbul, 2015, s. 531.
18 Childs, age., s. 24-28; Genelkurmay ATASE Arşivi OĪH (Osmanlı İtalyan Harbi) Katalogu, K. 57, D. 273, F. 9.
19 Aziz Samih İlter, ŞimaliAfrikada Türkler, Cilt I, İstanbul, 1936, s. 255.
20 Childs, age., s. 81.
21 İ.Revol, "1911-1912 Türk -İtalyan Harbi", Askerî Mecmua, Çev. Kadri Demirkaya, Askerî Matbaa, S. 58, Eylül 1940, s. 60-62.
22 Nejdet Karaköse, Nuri Paşa, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2012, s.38.
23 Artuç, age., s. 90.
24 Childs, age., s. 83.
25 Cemal Kutay, Trablusgarb'de Bir Avuç Kahraman, Tarih Yayınları, İstanbul, 1963, s. 31-34.
26 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, Cilt. 1, Genelkurmay ATASE Daire Başkanlıǧı Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2017, s. 2, Belge No.1. Söz konusu belge 8 Teşrin-i evvel 327 (21 Ekim 1911) tarihli olup, UmÛmi Erkân-ı Harbiye Dairesinden Ömer Lütfi Bey imzasıyla Mısır Fevkalâde Komiserliǧine gönderilen şifreli telgraftır. Bu telgrafta Mustafa Kemal Bey'in telgrafın çekildiǧi tarihten iki gün önce (6 Teşrin-i evvel 327 (19 Ekim 1911) Dersaâdet'ten ayrıldıǧı bilgisi yer almaktadır.
27Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eserleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997, s. 50.
28 ATASE Arşivi, OİH (Osmanlı İtalyan Harbi) Katalogu, K. 57, D. 273, F. 6.
29 Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, ATAM Yayınları, 2006, s. 73.
30Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Osmanlı-İtalyan Harbi (1911-1912), Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, S. 126, Ankara, Ocak 2011, s. 106, Belge No: 27.
31 M.Şükrü Hanioǧlu, Kendi Mektuplarında Enver Paşa, Der Yayınları, İstanbul, 1989, s. 93.
32 Giovanni Giolitti, Trablusgarp'ı Nasıl Aldık, Haz. Tahsin Yıldırım, Dün Bugün Yarın Yayınları, İstanbul, 2012, s. 80.
33 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, s. 20, Belge No: 8; ATASE Arşivi (OİH), K. 9, D. 42, F. 8.
34 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, s. 22, Belge No: 9.
35 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi ve Kolaǧası Mustafa Kemal, Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Ankara, 1984, s. 207-208.
36 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, s. 29-30.
37 Hale Şıvgın, "Mustafa Kemal'in İlk Savaşı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt IV, Sayı 10, Kasım 1987, s. 190.
38 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, s. 63-64.
39 Childs, age., s. 144.
40 Gawrych, age., s. 51.
41 Şıvgın, agm., s.190.
42 Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, s. 78.
43 Atatürk'ün Not Defterleri, Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Cilt X, Ankara, 2009, s. 9.
44 Levent Ünal, "Mustafa Kemal'in Askerî Dehası ve Muharebelerdeki Uygulamaları", Çanakkale Araştırmaları ve Türk Yıllıǧı, Sayı 26, Yıl 17, Bahar 2019, s.11.
45 Serpil Sürmeli, Nuri (Killigil) Paşa'nın Trablusgarp Savaşı Hatıraları, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Dergisi, Cilt: 1, Sayı:1, 2012, s. 138.
46 Millî Savunma Bakanlıǧı (MSB) Arşivi, Şahsi Subay Dosyası.
47 Sürmeli, agm., s. 142-143. Ali Fethi Bey Trablusgarp'a vardıǧında Erkân-ı Harbiye Riyaseti'nin 1 Ekim 1911 tarihli emri ile Albay Neşet Bey kumandasındaki 42.Tümen'in Kurmay Başkanı olmuştur.5 bk. İhsan Sabri Balkaya, Ali Fethi Okyar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2005, s.15.
48 Bu husustaki bilgileri Hilâl-i Ahmer Depo Müdürü sıfatıyla Trablusgarp'a giden Tanîn gazetesi muhabiri Ahmet Şerifin Trablusgarp gezisi ile ilgili notlarında görmek mümkündür, bk. Ahmet Şerif, Amavutluk'da, Suriye'de, Trablusgarp'de Tanîn, Haz. Mehmet Çetin Börekçi, Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1999, s.241.
49 Atilla Oral, Enver Paşa'rnn Kardeşi Nuri Killigil, Demkar Yayınevi, İstanbul, 2016, s.16-20.
50 Ahmet Şerif, age., s. 283.
51 Oral, age., s. 20-22.
52 age., s. 44-48.
53 Childs, age, s. 110-111.
54 Necdet Hayta, 1911'den Günümüze Ege Adalar Sorunu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2015, s.19.
55 Necdet Hayta, "Beyrut'un İtalyanlar Tarafından Bombardımanı (24 Şubat 1912)", Askerî Tarih Bülteni., Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Sayı 38, Şubat 1995, s. 187.
56 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VI ncı Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 19141918, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1978, s. 7-8.
57 Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı imparatorluǧu ve Modern Türkiye, Cilt II, E Yayınları, İstanbul, 1972, s. 353.
58 Hayta, age., s. 53-54.
59 Enver Paşa'nın Trablusgarp Günlüǧü, Haz. Nurten Kutsal, Tarih ve Kuram Yayınları, İstanbul, 2015, s.114.
60 Atatürk He ilgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlıǧı Yayınları, Ankara, 1982, s. 2-3; Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, 2017, s.162-163.
61 Trablusgarp Savaşı ve Türk Subayları (1911 -12), Basın Yayın Genel Müdürlüǧü Yayını, Haz. Orhan Koloǧlu, Ankara, 1979, s. 52-53.
62 Orhan Koloǧlu, Fizan Korkusundan Libya Mücahitliǧine, Truva Yayınları, İstanbul, 2008, s.234235.
63 Andrew Mango, ATATÜRK, Modern Türkiye'nin Kurucusu, Remzi Kitapevi, Ankara, 2004, s.139.
64 İsrafil Kurtcephe, Türk-İtalyan İlişkileri (1911-1916), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995, s. 232.
65 Koloǧlu, Fizan Korkusundan Libya Mücahitliǧine, s. 239.
66 Hasan Kayalı, Jön Türkler ve Araplar 1908-1918, Çev. Türkan Yöney, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018, s.134-135.
67 Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüǧü Yayınları, Nu:130, Belge 49, İstanbul, 2013, s. 90.
68 Fahri Belen, Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi 1914 Yılı Hareketlen, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1964, s. 76.
69 Stanford J.Shaw, The Otoman Empire In World War I, Volume 2, Triumph And Tragedy November 1914-July 1916, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2008, s. 1745.
70 Shaw, age., s. 1746-1748.
71 Oral, age., s. 53.
72 Millî Savunma Bakanlıǧı Arşivi (MSB) Arşivi, Nuri Killigil'in Şahsi Dosyasından. Aynı dosya muhteviyatında bulunan Harbiye Nezareti Tahrirat Dairesi Kalem-i MahsÛs kaynaklı ve 8 Teşrîn-i sânî 331 (21 Kasım 1915) tarihli yazıdan; Almanya İmparatoru tarafından Nuri Bey'e "Demirharp Nişanı" verilmiş olduǧunu ve konuya ilişkin tebligatın, tebrikatla birlikte Atina Sefareti vasıtasıyla kendisine gönderildiǧi anlaşılmaktadır.
73 Necdet Fethi Safvet, isyana Arap Ordusunda Bir Harbiyeli Cafer el-Askerî, Klasik Yayınları, İstanbul, 2008, s. XIII. Nuri Paşa'nın Birinci Dünya Harbi Dönemi'nde Trablusgarp'a varış tarihi hakkında kaynaklarda çelişkili tarihler yer almaktadır. Cafer el-Askerî 5 Aralık 1915 tarihi de İstanbul'dan ayrıldıklarını söylemektedir. Ancak tüm bilgiler bir araya getirilip incelendiǧinde, özellikle Nuri Paşa'yı Trablusgarp'a götüren Beyrutlu silah kaçakçısı Şatilla kardeşlerin Divan-ı Harb-i Örfi'deki yargılanmaları sırasında affedilip takibat-ı adliyelerinin tecili tarihi (Hicri 13/M/1333-1 Aralık 1914) ve bunun üzerine 1915 başlarında (Atilla Oral'ın 2016 yılında yayımlanan "Nuri Killigil" adlı kitabında "başlarında" kelimesi "baharında" şeklinde yazılmıştır. Oysa ki Galip Kemali Bey'in hatıralarında 1915 başlarında yazmaktadır, büyük ihtimalle yazım hatası olduǧu düşünülebilir.) Atina Sefiri Galip Kemali Bey'e Talat Paşa ve Enver Paşa tarafından gönderilen telgraflarda Şatilla'nın kendilerine müracaat edeceǧinin, Yüzbaşı Nuri ve Cafer elAskerî'ye yardım edilmesi gerektiǧinin bildirilmesi (bk. Galip Kemalî Söylemezoǧlu, Canlı Tarihler, Hatıraları Atina Sefareti (1913-1916), Türkiye Yayınevi, Ahmet Sait Matbaası, İstanbul, 1946, s. 179), Nuri Paşa ve Cafer El-Askerî'nin Trablusgarp'a varış tarihinin Şubat 1915'ten sonraki bir tarih olabileceǧine daha büyük ihtimalle işaret etmektedir. Aynı zamanda bu tarihin, İkinci Kanal Seferi öncesine denk gelen bir tarih olması dolayısıyla daha gerçekçi bir tarih olduǧu düşünülmektedir; ancak Cafer el-Askerî'nin yayımlanmış hatıraları içinde tarihler konusunda özellikle çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Nuri Paşa'nın Millî Savunma Bakanlıǧı (MSB) Arşivi'ndeki şahsi dosyasında Şubat 1915'te Trablusgarp'ta Afrika Grupları Genel Komutanlıǧına atandıǧı ve 28 Aǧustos 1915 tarihinde padişah iradesiyle uhdesine fahri ferik rütbesi tevcih buyrulduǧu yazmaktadır. Büyük ihtimalle bu bilgiden hareketle konuyu çalışmış olan kişiler Nuri Paşa'nın Şubat 1915'te Trablusgarp'ta olduǧunu düşünmüşlerdir. Oysaki kendisi atamasını müteakip, Atina Sefareti ile yapılan yazışmalar ve gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra Atina'ya geçmiş ve Pire Limanı'ndan Cafer el-Askerî ile birlikte yola çıkmıştır. Cafer el-Askerî'nin anlatımıyla, bu yolculuk sırasında denizin dalgalı olması dolayısıyla bir hafta kadar Girit yakınlarında bir adada beklemek zorunda kaldıkları belirtilmektedir. Osmanlı Devleti'nin Atina Sefiri Galip Kemali Bey'in bahsettiǧi Talat ve Enver Paşalardan gelen telgrafların gönderilme tarihleri konusunda -1915 başlarında- ve de Galip Kemali Bey'in Nuri Bey için Atina'ya geldikten sonra haftalarca beklediklerini söylüyor olması nedeniyle eǧer bir yanlış hatırlama söz konusu deǧil ise Nuri Paşa'nın Trablusgarp'a varış tarihinin 1915 bahar ayları olması kuvvetle muhtemeldir. Her ne kadar Cafer el-Askerî'nin hatıralarında, kendisinin Bingazi'ye geldikten iki ay sonra IV. Ordu'dan silah, cephane ve erzak temini için Suriye'ye Nisan ayında gittiǧini ve Haziran 1915'te tekrar döndüǧü yazılı olsa da bu tarihlere kuşku ile bakmak gerekir; çünkü Suriye'ye geçebilmek, tutuklanmamak için elinde Hacca gitmek üzere evrak olduǧunu belirtilmekte, bu bilgi dahi verilen tarihlerin hatalı olabileceǧini düşündürmektedir. 1915 yılı itibariyle Hac ziyareti Aǧustos (Şevval ayı) ayında başlamakta, Eylül (Zilkade) ve Ekim (Zilhicce) ayının ilk 10 günü içinde tamamlanmaktadır. Bu ipucu niteliǧindeki bilgi de Cafer el-Askerî'nin en erken 1915 Temmuz ayı başında Suriye'ye gitmek üzere yola çıkmış olabileceǧini, bunun öncesinde Nuri Paşa'nın Harbiye Nezaretine gönderdiǧi 19 Haziran 1915 tarihli telgrafındaki ""Zabitan ve memurine iki aydan beri maaş vermiyorum. Şarki Arabani para istiyor. Bunlar için layım olan para bende yok, İleride erçak tedariki yine para ile olacaktır. Bunun için on beş, yirmi bin liranın tüccar-ı Trablus veya tayyare veya tahte'l-bahir vasıtasıyla irsali rica olunur." sözleri Nuri Bey'in Trablusgarp'a varış tarihinin şimdiye kadar yayımlanan kaynaklarda yer alan tarihin (Şubat 1915) aksine bir tahmin olarak ileri sürdüǧümüz Mart-Nisan 1915 tarihi olabileceǧini düşündürmektedir. Bilindiǧi üzere Ocak-Şubat 1915 tarihinde cereyan eden Birinci Kanal Harekâtı sırasında SenÛsiler harekete geçmediǧi için Alman Genelkurmayının, dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin SenÛsiler üzerindeki baskısı artmış, dolayısıyla gerekli hazırlıkları, tedbirleri ve teşkilatlanmaları yapmak üzere Nuri Paşa Trablusgarp'a görevlendirilmiştir.(Yazarın Notu)
74 Hüsameddin, SenÛsiler ve Garb-i Mısır, Matbaa-i Amire, İstanbul, 1332 (1916), s. 21. Osmanlıca olan eser, Karargâh-ı UmÛmî İstahbarât Şubesine Memur Erkân-ı Harbiye-i Bahriye'den Hüsameddin tarafından, Times gazetesinin Tarih-i Harbi'nden tercüme edilmiştir.
75 Kurtcephe, age., s. 252.
76 ATASE Arşivi, K 1834, D. 28, F. 1-2.
77 ATASE Arşivi, K. 1849. D. 103, F. 1-121.
78 ATASE Arşivi, K. 1849, D. 103, F. 1-70.
79 ATASE Arşivi, K. 1754, D. 38, F. 2-17.
80 İsmet Üzen, I. Dünya Harbinde Sina Cephesi ve ÇölHatiralan, Selis Kitaplar, İstanbul, 2007, s. 30.
81 F.Rezzan Ünalp, Birinci Dünya Savaşdnda Osmanl Devletinin Ku%ey Afrika'ya Yönelik Askerî Faaliyetleri, Genelkurmay ATASE Daire Bşk.lıǧı Yayınları, Ankara, 2014, s. 100-101.
82 Kurtcephe, age., s. 253-256.
83 The Arab Bulletin, (Bulletin Of The Arab Bureau In Cairo, 1916-1919), Cambridge Archive Editions, 1986, Cilt III, No:75, s. 523-524.
84 Ünalp, age., s. 101-102, 114.
85 Augustin Bernard, LEffort De LAfrique Du Nord, Paris:Bibliotheque Royale 51411, 1916, s. 911.
86 Orhan Koloǧlu, Mustafa Kemal'in Yanında İki Libya'lı Lider/Ahmet Şerif-Süleyman Baruni, Libya Ankara Halk Bürosu Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1981, s. 2-4. Kendisinin ve maiyetinin ihtiyaçlarının Osmanlı Devleti tarafından karşılandıǧı Seyyit Ahmet İstanbul'a geldikten sonra Umur-i Şarkiye Dairesinden Harbiye Nezareti'ne 26 Ekim 1918 tarihinde yazılan yazıda, "Seyyit Ahmet'in Dersaadet'e teşriflerinde beraberinde olan kişilerin Afrika'ya mahsus tahsisatlarından başka talep ettikleri yalnız bin dokuzyüz altmış yedi liranın Osmanlı'nın özel ödeneǧinden ödenmesi hususunda gereǧinin yapılmasına müsaade buyurulmasına" deǧinilmektedir; bk. ATASE Arşivi, K 1855, D. 127, F. 3-3.
87 ATASE Arşivi, K. 1851, D. 112, F. 1-6.
88 ATASE Arşivi, K. 1866, D. 166, F. 18.
89 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, age., s. 723.
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlıǧı Arşivi, Ankara
OİH Osmanlı İtalyan Harbi (OİH) Katalogu
Klasör (K). 9, Dosya (D). 42, Fihrist (F). 8.
K. 57, D. 273, K. 6.
K. 57, D. 273, F. 9.
Birinci Dünya Harbi Katalogu (BDH)
K. 1754, D. 38, F. 2-17.
K. 1834, D. 28, F. 1-2.
K. 1849, D. 103, F. 1-70.
K. 1849, D. 103, F. 1-121.
K. 1851, D. 112, F. 1-6.
K. 1855, D. 127, F. 3-3.
K. 1866, D. 166, F. 18.
Millî Savunma Bakanlıǧı (MSB) Arşivi, Ankara
Mustafa Nuri (Killigil) Şahsi Subay Dosyası (P.325-7)
Kitaplar ve Makaleler
(1978) Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VI. Cilt, Hicap Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 1914-1918, Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Ankara.
(1979) Trablusgap Savaşı ve Türk Subayları (1911-12), Basın Yayın Genel Müdürlüǧü Yayını, Haz. Orhan KOLOĞLU, Ankara.
(1981) 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi, Genelkurmay ATASE (Askerî Tarih ve Stratejik Etüt) Başkanlıǧı Yayınları, Ankara.
(1982) Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911 -1912 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlıǧı, Ankara.
(1984) 1911-1912 Osmanlı İtalyan Harbi ve Kolaǧası Mustafa Kemal, Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Ankara.
(1986) The Arab Bulletin (Bulletin Of The Arab Bureau In Cairo, (1916-1919), Cambridge Archive Editions.
(2009) Atatürk'ün Not Defterleri, Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Cilt X, Ankara.
(2009) Cami Baykurt'un Anılarıyla Son Osmanlı Afrika'sında Hayat, Haz. Arı İNAN, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
(2011) Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Osmanlı-ltalyan Harbi (1911-1912), Genelkurmay ATASE Başkanlıǧı Yayınları, Sayı 126, Ocak, Ankara, s.106, Belge No:27.
(2013) Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüǧü Yayınları, İstanbul.
(2015) Enver Paşa'nın Trablusgap Günlüǧü, Haz. Nurten KUTSAL, Tarih ve Kuram Yayınları, İstanbul.
(2017) Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, Genelkurmay ATASE Daire Başkanlıǧı Yayınları, Cilt 1, Ankara.
AKIN Rıdvan (2015) Türk Siyasal Tarihi 1908-2000, Levha Yayınları, İstanbul.
ARTUÇ Nevzat (2013) İttihatçı - SenÛsi İlişkileri (1908-1918), Bilge Yayınları, İstanbul.
BALKAYA İhsan Sabri (2005) Ali Fethi Okyar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
BAYUR Yusuf Hikmet (1997) Atatürk Hayatı ve Eserleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
© 2022. This work is published under http://www.ctad.hacettepe.edu.tr/index.shtml (the “License”). Notwithstanding the ProQuest Terms and Conditions, you may use this content in accordance with the terms of the License.
Abstract
20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'da elinde kalan son toprak parçası olan Trablusgarp, Mustafa Kemal (Atatürk), Enver Paşa ve Nuri (Killigil) Paşalar'ın askerî kariyerinde önemli bir yer tutar. Trablusgarp Harbi patlak verdiǧinde yaşanılan dönem, Osmanlı Devleti'nin günden güne zayıflayıp çöküntüye uǧradıǧı, uluslararası alanda siyasi ilişkilerin hızla deǧiştiǧi, yeni fikir akımlarının toplumları büyük ölçüde etkilediǧi bir dönem olması dolayısıyla önemlidir. Trablusgarp Harbi ve Birinci Dünya Harbi yıllarında pek çok gönüllü Türk subayı gibi Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Beyler de vatan saydıkları imparatorluǧun merkezden çok uzak bu diyarında savaşmışlar, SenÛsilerin başını çektiǧi yerli halk ile birlikte İtalyanlara ve İngilizlere karşı büyük mücadele vermişlerdir. Bu makalede söz konusu dönemin öne çıkan şahsiyetleri olarak Mustafa Kemal, Enver ve Nuri Beylerin (Paşalar) Trablusgarp'taki faaliyetlerine yer verilmiştir. Trablusgarp'ın askerî safahatlarındaki yeri ve etkileri ile kendilerinin bulundukları süre içinde Trablusgarp'ta bıraktıǧı izler açıklanmaya çalışılmıştır.





