Özet
Dürtü kontrol bozukluklari son yillarda ilgi çeken önemli bir psikiyatrik bozukluk grubudur. Piromani, kleptomani, aralikli patlayici bozukluk, kompulsif satin alma gibi klasik bozukluklarin yanisira dikkat eksikligi hiperakitivite bozuklugu da kismen bu baslik altinda ele alinabilir. Bu makalede dürtü kontrol bozukluklarinin adli psikiyatrik yönden özellikleri gözden geçirilmis ve yasal yönden degerlendirmeleri yapilmistir
Anahtar sözcükler: Dürtü kontrol bozukluklari, adli psikiyatri, yasal.
Abstract
Impulse control disorders is an important psychiatric disorder group which draws attention in recent years. Attention deficit hyperactivity disorder and other classical disorders like pyromania, kleptomania, intermittent explosive disorder and compulsive buying could be evaluated under this topic. The aim of this article is to review forensic psychiatric aspects of impulse control disorders and evaluate the disorders in terms of their legal status.
Key words: Impulse control disorders, forensic psychiatry, legal status.
DÜRTÜ KONTROL YETERSIZLIGI psikiyatristin belli basli ugras alanlarindandir ve psikiyatri terminolojisine giren bozukluklarin pek çogunda söz konusudur. Oysa burada tartismamiz gereken belirti temelinde degil sendromal açidan adli psikiyatrik degerlendirmelerdir. Aksi durumda ceza sorumlulugundan, hukuken kisitlamaya; istemsiz yatistan, evlenme ve bosanmaya engel olan psikiyatrik bozukluk ve rahatsizliklarin buna neden olan basat bulgusu dürtü kontrolünün bozulmasi oldugundan çok genis bir yelpazeyi degerlendiriyor olacaktik.
Ceza yasasinin yas küçüklügüne bagli ve akil hastaligi nedeniyle ceza sorumlulugunu ortadan kaldiran iki temel yoksunluk sayar:
1. Suç sayilan eylemin anlam ve sonuçlarini algilayamama.
2. Eylemle ilgili davranislarini yönlendirme yeteneginin gelismemis veya azalmis olmasi. Ikinci temel sorun olarak belirtilen "davranislarini yönlendirme yetenegi" çogu zaman dürtü denetleme yetisidir.
Ancak dürtü kontrolünün karakteriyolojik nedenle, diger bir ifadeyle kisilik örüntüsünün bir sonucu olarak; durumsal diger bir ifadeyle tepki olarak gelistigi olayin agir olmasi ve zihinsel yargilamanin bozulmadigi psikiyatrik rahatsizliklardan kaynaklanan bozulmalar, kisinin ceza sorumlulugunu ortadan kaldirmaz. Bu, bizim yasa, kültür ve degerlerimizde var olan bir ilke degil evrensel bir adli psikiyatrik prensiptir ve M'Naughten kurali diye adlandirilir (Appelbaum 1989, Soysal 2005, Appelbaum 2006, Delisi ve Berg 2006, Öncü ve Sercan 2007, Soysal 2012). Irlandali paranoid bir hasta olan M'Naughten, 1843'de Ingiltere basbakaninin kendisini öldürtecegine iliskin sanrisi nedeniyle basbakanlik ofisini basmis ama basbakan yerine yanlislikla sekreterini öldürmüstür. Sanigin ceza sorumlulugu olmadigi gerekçesiyle ceza almamasi kraliçeyi öfkelendirmis ve 15 yüksek mahkeme yargicindan ceza sorumlulugunu ortadan kaldiran durumlari sinirlandiran kurallar yazmalarini istemistir. Olusturulan kurallar; "eylemcinin eyleminin niteliginin farkinda olmamasi veya yanlis anlamlar yüklemesi ya da suçun ayriminda olmamasi" olarak özetlenebilir.
M'Naughten kuralindan sonra ceza sorumlulugu kavramini gelistiren ve genel kabul gören bir diger ilke Durham kuralidir (Chris 1995, Voigt ve ark. 2002, Öncü ve Sercan 2007). M'Naughten kuralinin genisletilmis versiyonu denebilecek ve Durham adli sanigin 1954'deki yargilamasi sonucu ABD'de olusan bu kurala göre; eylemin kötülügünün farkindaliginda olmamaktan daha büyük bir açidan bakilmali, sanik eger akil hastaligina yakalanmis ise hastaligin eylemle dogrudan bagi aranmaksizin ceza sorumlulugu olmadigi saptamasi yapilmalidir. Her iki kurala göre de; ceza sorumlulugunu ortadan kaldiran etmenin akil hastaligi veya zayifligi olmali, dürtü kontrolünü etkileyen nevrozlar, kisilik bozukluklari ve madde etkisi altinda olmak gibi diger psikiyatrik durumlar göz önüne alinmamalidir. Ancak her bir alt baslikta incelenecegi üzere bazi dürtü kontrol problemleri kimi durumlarda azalmis ceza sorumlulugu kanisina neden olabilmektedir.
Dürtü kontrol bozukluklari hukuken kisitlama konusunda da benzer sekilde akil hastaligi ve zayifligi kategorisinde degerlendirilmezler. Örnegin Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 405. maddesinde tanimlanan akil hastaligi nedeniyle vesayet altina alinma ya da 429. Maddesinde yer alan yasal danismanliga dürtü denetleme bozukluklari gerekçe olmazlar. Fakat Dokuz'un (1966) altmis yil kadar önce yazdigi gibi genel ilke olarak bu tür rahatsizliklar o günkü tabirle su-i hâl ve su-i idare kapsaminda vesayet altina alinma nedeni olabilirler. Akil hastaligindan farkli bir gerekçeyle ayri bir maddeyle vesayet nedeni sayilabilirler. Yeni Türk Medeni Kanunu'nda da kötü yasam tarzi ve kötü yönetim nedeniyle vesayet altina alinmayi gerektiren 406. madde kapsaminda degerlendirilebilmektedir. (Sercan 2007, Soysal 2012)
Bu nedenlerle, bu bölümde dürtü kontrolünün sorun oldugu tüm sendromlar, hastaliklar ve bozukluklar degil bu kitabin çizdigi çerçeve içinde kalan bozukluklarin ceza sorumlulugu ve hukuken kisitlanma gereken hâlleri ayrintili olarak ele alinacak son olarak olgularin bosanma hukukundaki yerleri üzerinde durulacaktir.
Dürtü Kontrol Bozukluklarinda Ceza Sorumlulugu
Piromani
Marc'in 1833'de tanimladigi, varsanilar olmaksizin ve sanri ya da zihinsel karmasanin yol açtigi yargilama bozukluklari bulunmayan, yangin çikarma tutkusunun görüldügü olgu sayisi yangin çikaran suçlular arasinda çok seyrektir. Tamam (2009) en degerli epidemiyolojik çalisma saydigi Lewis ve Yarnell'in arastirmasinda saf piromani olgularinin %4 olarak belirlendigini aktarmakta, Lindberg ve arkadaslari (2005) Helsinki adli psikiyatri ünitesine gönderilen tekrarlayan yangin çikarma zanlisi 90 olgu içinde saf piromanik olguya rastlanmadigini bildirmektedir. Ayni yazinin ilk ismi meslek yasami boyunca piromani iddiasindaki kisilerin hiç birinin piromanik tanimina uymadigini gördügünü belirtirken, bu satirlarin yazari da 19 yillik adli psikiyatri klinigi deneyiminde ICD ve DSM tani sistemlerinin tanimina uyan piromanige rastlamamistir. Yangin çikaranlarin çesitli arastirmalarda en sik antisosyal kisilik bozuklugu, alkol bagimliligi veya olay sirasinda alkol etkisi altinda olduklari veya zekâ geriligi olgulari ile seyrek oranda manik dönemde olan bipolar hastalar ve sizofrenler olduklari saptanmistir (Lindberg ve ark. 2005, Tamam 2009).
Delisi ve arkadaslarina göre (2006) zanlilarin piromani ve diger dürtü kontrol bozukluklarini öne sürerek ceza sorumlulugu olmadigi iddiasi psikiyatristler arasinda büyük kuskuyla karsilanirken, yargiçlar tarafindan da ciddiye alinmamakta hatta daha sert tarzda muamelelerine neden olmaktadir. Pratikte ceza sorumlulugu kaldirilan olgu sunumu ve bildirimine rastlanmamakla birlikte, kuramsal olarak piromanik olgulara, eslik eden bir kisilik bozuklugu rastlanmazsa ve sadece yangin çikarma suçuna karsi azaltilmis ceza sorumlulugu önerilebilir (Öncü ve Sercan 2007, Soysal 2012).
Bilindigi gibi ceza sorumlulugu suç sirasinda akil hastaligi nedeniyle eylemin anlam ve sonuçlarini algilayamayan veya davranislarini yönlendirme yetenegi önemli derecede azalmis kisiye ceza verilmez ve tehlikeliligi ortadan kalkincaya dek yüksek güvenlikli saglik kurumlarinda koruma ve tedavi altina alinirlar. Yukarida tanimlandigi derecede olmamak üzere eylem sirasinda davranislarini yönlendirme yetenegi azalmis kisiye verilecek ceza 1/6 oraninda indirilir ve gerek görülürse cezasinin tamami veya bir kismi tedavi kurumunda geçmesine karar verilebilir. Piromaniklerin algi bozukluklari, sanrilari ve baska psikotik belirtileri olmadigi tanimi içinde yer aldigina göre yukarida anilan ceza sorumlulugunun olmadigi karari vermek olanakli ve dogru degildir. Ancak dürtüsellikleri göz önüne alinarak ve sadece yangin çikarma suçuna karsi azaltilmis ceza sorumlulugu baska bir deyisle 1/6 ceza indiriminden yararlanma maddesi uygulanabilir.
Yukarida belirtildigi gibi, tekrarlayici yangin çikarma zanlisi olgular ceza sorumlulugu saptanmasi istegiyle ruh hekimlerinin karsisina geldigine kisinin iddiasi piromani olsa da öncelikle zekâ gerilikleri, demanslar ve psikozlar ile psikotik seyreden duygudurum bozukluklari arastirilmali ve bunlardan biri saptandiginda dogal olarak ceza sorumluluklarinin olmadigi rapor edilmelidir.
Bu olgularda özen gösterilmesi gereken baska bir konu, klinik olarak belirgin nörolojik hastaliklarin ve klinik görünümü silik beyin zedelenmesi bulgularinin arastirilmasidir. Parkinson hastaligi ve bu hastaligin tedavisinde kullanilan dopamin agonistlerinin yol açtigi sendromlar, (Glardi ve ark. 2007, Özerden 2012) epilepsi, Tourette sendromu, koreler, bilissel bozulmanin belirgin olmadigi frontal tip demanslar ilk akla gelen ve dürtü kontrolünün bozuldugu durumlardir (Drogowski ve ark. 1966, Brook ve ark.1996, Tamam 2009). Bu tür organik kökenli dürtü kontrol bozukluklarinin içinde en az görüleni piromani ve kleptomanidir. Baska bir psikiyatrik sendrom veya belirtiye yol açmamis olsa da organik piromani olgularinda dürtüsellik organik kökenli oldugundan ceza sorumlulugu tamamen ortadan kalkmistir. Bu olgular cezayi degil tedaviyi hak ederler.
Öte yandan travmatik beyin hasarlari sonrasi gelisen ve kisilik degisiklikleri, duygudurum bozukluklari ve dürtü kontrol bozukluklari gelisebilmektedir (Redding 2006, Özen ve Yesilbursa 2011 ). Özen ve Yesilbursa (2011), antisosyal kisilik özellikleri olmayan ancak yetiskin bir yastan sonra ortaya çikan ve yasalarda suç sayilan davranislarda kafa travmasi öyküsüne önem verilmesi gerektigine dikkat çekerek bu olgularda da ceza sorumlulugu degerlendirmesinin özenle yapilmasi gerektigini bildirmektedirler.
Adli psikiyatri kliniklerinde geçen yillarda saf piromanik olgu görmememe karsin piromanik özelligi belirgin iki olguyu belirtmekte yarar var. Birincisi, isledigi alti suçtan dördü kundakçilik olan bir olguydu. Bipolar bozuklugu olan hastanin tüm kundakçiliklari manik döneminde gerçeklesmisti. Koruma ve tedavisinin yapildigi servisten kaçtiginda da yeniden yangin çikarip yakalanarak hastaneye geri getirilmisti. Ikinci olguda zekâ geriligi mevcuttu ve koruma ve tedavisinin yapildigi serviste de yangin çikarmisti.
Aralikli Patlayici Bozukluk
Aralikli patlayici bozukluk saf piromani kadar ender olmasa da seyrek görülen bir bozukluktur (Tamam 2009). Türkiye'de yapilan bir alan çalismasinda prevalansi %0.05 bulunmustur. Bazi yazarlar bu taninin tartismali oldugunu ileri sürer (Thienhaus 2007). Olgularin çogunun erkek olmasi, çocuk yaslarda baslamasi, yasam boyu sorumluluk almamalari, alkol ve medde kullanimi ve polisle baslarinin sik derde girmesi gibi yaygin eslik eden özellikler bu yorumu güçlendirmektedir. Adeta hafif seyirli antisosyal kisilik profili çizmektedirler. Ancak sendromun hatta belirti bazinda da tekrarlayan öfke patlamalari psikiyatrlarin ve psikiyatrinin ilgi alani olmali, istekli olanlarin ilaçla veya davranissal tedavileri saglanmalidir. Zira bu kisiler sik trafik kazasina karismalari, baskalarina ve kamu mallarina zarar vermeleri bakimindan toplum sagligi sorunu olusturmaktadir ve tedaviye iyi yanit bildiren yayinlar bulmak olanaklidir (Grant ve ark.2005, Saha 2010).
Tani belirtilerek ve önceki tedavi kayitlariyla olmasa da, adli psikiyatri birimlerine sevk edilip ceza sorumlulugu hakkinda rapor istenen saniklarin gerekçeleri genellikle "çok sinirli" veya "kizinca suurunu kaybettigi" olmalaridir. Bu kisilerin çogunun aralikli öfke patlamalarindan mustarip olduklarini öne sürdüklerini varsayabiliriz.
Organik kökenli özellikle beyin hasarlari ile yer kaplayan lezyon ve parkinsonizm ve epilepsi gibi islevsel beyin hastaliklari ile beyni dolayli olarak etkileyen metabolik bozukluklar ile diger sistem hastaliklarina bagli öfke patlamalari bilinmektedir (Grant ve Levine 2005, Redding 2006, Delisi ve Berg 2006, Tamam 2009). Redding (2006) beyin travmasi öyküsü olan olgularin tümünün ve pesinen ceza sorumlulugunun kaldirilmasinin dogru olmadigini, bilissel testlerle bozulmanin minimal ölçüde olsa da gösterilmesi, kisinin kontrol kaybinin tam veya önemli derecede oldugu kanisina varilmasi ve suçla dürtüsel davranma arasinda dogrudan bag olmasinin görülmesi hâlinde yasalar karsisinda sorumsuzluguna karar verilmesi gerektiginin altini çizmektedir ki yazar da bu görüse katilmaktadir.
Burada önemli olan, "asiri sinirli, agresif, fevri, bazen kopuyor vb." tanimlamalarla ceza sorumlulugun tartisilan olgulari toptanci bir anlayisla kategorize etmemektir. "Olsa olsa antisosyal kisilik bozuklugudur ve ceza sorumlulugu tamdir" yaklasimi da, "öfke patlamalari varsa öyle ya da böyle hasta sayilmalidir" pesin hükmü de hekimi yaniltir. Bu nedenle bu olgularda önce organik etmenler düsünülmelidir. Elektroensefalografi(EEG) ve organisite arastiran Bender, Tematik Algilama Testinden (TAT) biri yapilmalidir (Soysal 2012). Öyküde psikiyatrik hastaliga neden olacak basta nörolojik hastaligi veya kafa travmasi olmak üzere genel tibbi duruma bagli aralikli patlayici bozukluk için incelemeler nörolojik muayene, beyin görüntüleme ile genisletilmelidir. Süpheye düsüldügünde daha ileri psikolojik testler ve laboratuvar testlerile tani desteklenmelidir. Buna neden olabilecek genel tibbi durumlarin basinda orbital frontal korteks hasarlari gelmektedir (Asahi ve ark, 2004, Tamam 2009, Özen ve Yesilbursa 2011, Özerden 2012). Ortaya çikacak epilepsi, demans, beyin hasari, multipl skleroz, Parkinson hastaligi, kafa travmasina bagli ruhsal degisiklikler sasirtici olmayacaktir. Diabete bagli kan sekeri düsüklügü ve Tourette Sendromu da nadiren de olsa aralikli öfke patlamalarinin etiyolojisinde gösterilebilir (Tamam 2009). Genel tibbi durumdan kaynaklandigi kanisi olusmussa ortaya çikan ve suç sayilan davranis için adli psikiyatrik degerlendirme ceza sorumlulugunun kaldirilmasi yönünde olacaktir.
Basta da belirtildigi gibi, öfke patlamalarinin bir sendrom degil de sizofreni, sanrisal bozukluk, manik ataga bagli taskinlik, zekâ geriligi, psikotik depresyon gibi yargilama veya dürtü kontrolünü bozan bir sendromun belirtisiyse, gene karar ceza sorumlulugunun olmadigi seklinde olusur. Alkol ve madde etkisi altinda ortaya çikan patlayici davranislar ile antisosyal kisilik bozukluklarinin kisilik örüntüsünün bir parçasi olarak gözüken saldirgan davranislarda ceza sorumlulugunun ortadan kalkmasi veya azalmasi söz konusu degildir. Bipolar bozuklugu olan hastalarin aslinda tam remisyon döneminin olmadigi, iyilik dönemlerinde dahi dürtülerini kontrol etmede saglikli bireyler kadar basari gösteremedikleri yaygin kabul gören bir görüstür. Bipolar hastalarin manik veya depresif ataklarina rast gelmeyen zamanlarda özellikle öfkeyle olusan suçlarinda hekimlerin bu kisilerin ceza sorumlulugunun azalmis oldugu kanisini paylastiklari, bazi hekimlerinse bu dönemde ceza sorumluluklarinin tam olduguna iliskin karsit görüs bildirdikleri görülmektedir (Soysal 2012).
Genel tibbi duruma bagli gelisen dürtü kontrol yoksunluguna bagli veya hiyerarsik olarak daha yukarida yer alan psikiyatrik bozukluklara bagli olmayan diger bir deyisle yalin aralikli patlayici bozuklukta genel yaklasimin azaltilmis ceza sorumlulugu düsünülebilecegi seklindedir (Hucker 2013). Ancak konunun uzmanlari her aralikli patlayici bozuklugun, her suçta sorumlulugunun azaltilacagi gibi bir genellemenin hata olacagini, hastaligin güvenilir ve geçerliligine iliskin veriler, suçla hastalik arasinda nedensellik iliskisi hastanin kisilik özellikleri özenle incelenmeli ve ancak tüm bu ölçütler karsilandiginda bu kani bildirilmelidir (Öncü ve Sercan 2007, Soysal 2012, Hucker 2013).
Sonuç olarak, adli psikiyatride tepki verilen durumla orantisiz biçimde öfkelenip insanlara, esyaya ve hatta kendilerine zarar veren olgularda adli psikiyatri birimleri özellikle psikoz ve duygudurum bozukluklari ile zekâ geriligi ve demans arar ve bunlarin saptanmasi halinde ceza sorumluluklarinin olmadigi bildirilir. Bu türden mens rea da denilen ve suçun manevi unsurunun olusmadigi zihinsel yetersizlik ve hastaliklar disinda kalan aralikli patlayici bozuklukta ceza sorumlulugunun olmadigi degerlendirmesi dogru olmayacaktir. Buna karsin bozuklugun yalin olarak görüldügü, 10-20 dakika süren saldirgan davranisin öne çiktigi ve antisosyal kisilik bozuklugunun bulunmadigi seçili olgularda ve sadece bu eylemlerine karsi ceza sorumlulugunun azalmis oldugu degerlendirilmesi yapmak dogru olabilir.
Kleptomani
Piromani ve aralikli patlayici bozuklukta çok rastlanmayan ancak kleptomani ve parafililerde gözledigimiz bir özellik bu iki taniyi kendisine koyup hekime basvurularin görülmesidir. Tipik olarak bu basvurularin ardindan ayni kisinin bir hirsizlik veya cinsel saldiri suçunun sanigi olduklari ve ceza sorumluluklarinin soruldugu görülür. Saniklar haklarinda sorusturma veya kovusturma baslayinca cezadan kurtulmak veya cezayi hafifletmek için dosyalarina bir tedavi kaydi koymak için hekime gittikleri anlasilir. Bu nedenle hekimler, kendilerinde kleptomani oldugu yakinmasiyla gelen kisilere kleptomani tanisi koymadan önce hekimi temaruz (malingering) düsünmelidirler (Greenberg 2005, Soysal 2012).
Dürtü kontrol bozukluklari spektrumu içinde adli psikiyatri birimlerine gönderilen saniklar içinde en sik karsilasilan hastalik iddiasi kleptomani oldugu gözlemimizi Grant ve Levire (2005) ile Pobocha (2012) dogrulamaktadir. Magazalardan asirmacilik ciddi bir ekonomik kayba neden olan yaygin bir suçtur ve yillik ekonomik zararlari milyarlarca dolarlarla ölçülmektedir (Delisi ve Berg 2006, Çaliyurt 2009, Pobocha 2012). Ancak bu asirmalarin çogunun kolay saklanir ve ekonomik degeri yüksek nesnelere yönelik olmasi kleptomaninin tanimina aykiridir. Dükkânlardan hirsizlik adli psikiyatride çok sosyoloji ve kriminolojinin inceleme ve tartisma alanlarina girer. Istatistiklere göre asiranlarin en fazla %5'i kleptomani tanisini karsilamaktadir (Çaliyurt 2009). Bu nedenle yükte hafif pahada agir mallar magazalarda kasa önlerinde tutulur veya alarm çaldiran kelepçelerle korunmaya alinir.
Kleptomani kadinlarda erkeklerden daha fazladir. Dükkân sahiplerinin polise basvurmamalari nedeniyle çogu kez istatistiklere yansimaz, genellikle ergenlikte baslar, alkol etkisi altinda artar ve en sik antisosyal ve obsesif kompulsif kisilik bozuklugu olanlarda görülür (Hocaoglu ve Kandemir 2004, Delisi ve Berg 2006, Çaliyurt 2009, Pobocha 2012).
Kleptomanik davranis gösteren ve genel tibbi duruma bagli oldugu saptanan olgularda merkez sinir sistemini (MSS) dogrudan etkileyen travmalar, zehirlenmeler, epilepsi, demans ve Parkinson hastaligi yazinda en sik geçen hastaliklardir (Redding 2006, Çaliyurt 2009, Özerden 2012). Çalma davranisinin beyni etkileyen hastaliktan sonra gelismis olmasi halinde adli psikiyatrik degerlendirme kisinin bu suça karsi ceza sorumlulugunun olmadigi sonucunu dogurur.
Sanik veya vekili kendisini kleptoman olarak savunsa da psikotik bozukluklar ve duygudurum bozukluklarinin varliginda davranisa degil kisinin yargilama yetisini veya davranislarini yönlendirme gücünü bozan birincil hastaligi göz önüne alinir ve ceza sorumlulugu kaldirilir. Çalma davranisinin incelenen suç dosyasindaki eylemi veya öyküsündeki önceki birkaç hirsizligi kleptomaniyi düsündürse de; çok sayida ve çesitte suça karismis, kiymetli nesne hirsizligi da yapmis bu nedenle antisosyal kisilik bozuklugu tanisina varilan veya antisosyal özellikleri agir basan olgularda ceza sorumlulugunun tam oldugu kanisi bildirmek, üzerinde uzlasilan bir tutumdur. Keza davranisin alkol veya madde etkisi altinda ortaya çikmis olmasi da ayni görüsün olustugu durumlardir. Çünkü her ne kadar alkol ve maddenin kisinin dürtü kontrolünü olumsuz sekilde etkiledigi bilinse de kisinin maddeyi serbest iradesiyle kullanmadan önce bu etkisini öngördügü varsayilir.
Saf kleptomanlarin en belirgin özellikleri olarak; anksiyeteli olmalari, obsesif kompulsif kisilik özelliklerinin agir bastigi, hatta Çaliyurt'un (2009) aktardigi epidemiyolojik arastirmalarda oranlari tartismali olsa da bir kisminin obsesif kompulsif bozukluk olduklari ve depresif davranisi arttirdigi sayilabilir. Bu olgularda TCK'nin 32. maddesinin 1. fikrasinda kastedilen akil hastaligi söz konusu olmadigindan, yargilamalarinin saglam dürtü kontrolünün ise olanaksiz olmadigindan ceza sorumluluklarinin ortadan kalktigina iliskin degerlendirme yanlis olur. Ancak ayni yasa maddesinin 2. fikrasinda belirtildigi gibi yasal terimle "davranislarini yönlendirme yetenegi azaldigindan", psikiyatrik jargonla "dürtü kontrolleri bozuk oldugundan" cezanin düsürülmesi uygundur. Dürtü kontrolünün tamamen ortadan kalkmadigina iliskin olarak, bu kisilerin hebefrenik bir sizofren gibi bir dükkândan bir paket sigara alip çikarken parasini vermeyi akil edemeyecek denli düsünce daginikligi içinde olmadigi veya çagrisim kopukluklari içinde davranislarini siraya koyamayan manik hastanin pervasizligi içinde olmadigi örnekleri verilebilir.
Dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugu (DEHB) ile kleptomani arasindaki komorbiditeye rastlandiginda, kleptomaninin yalin tanisiyla esli etmesi hâlinde azalmis ceza sorumlulugu, kleptomanik davranisin dikkat eksikligine bagli bir parasini vermenin atlandigi alma davranisi oldugunun anlasilmasi halinde ortadan kalkmis ceza sorumlulugu degerlendirilmesi dogru görünmektedir.
Kleptomanlarin ceza sorumlulugu ile ilgili ilginç bir yaziyi Öncü ve arkadaslari (2009) kaleme almis, fetisi kadin iç çamasiri olan bir parafilik olguyu sunmuslardir. Balkonlara kurutmak üzere asilan çamasir çalma suçu nedeniyle hakkinda dava açilan kisi fetisizm ve kleptomani tanisi almis, hirsizlik suçuna karsi ceza sorumlulugunun azalmis olduguna karar verildigi bildirilmistir. Bir diger makalede Kandemir ve arkadaslari (2014) 35 ve 37 yaslarinda market ve pazarda asirmacilik yaparken yakalanmis iki kadin hastaya kleptomani tanisi koyduklarini ve bu eyleme yönelik ceza sorumluluklarinin azalmis oldugu kanisina vardiklarini bildirmislerdir.
Bakirköy Ruh Sagligi ve Sinir Hastaliklari Hastanesi Adli Psikiyatri Kliniklerinde bilirkisilik hizmeti verilen olgular arasinda kleptomani iddiasina sikça rastlanmaktadir. Bu olgularin çogunda eylemin kleptomani tanimindan uzak oldugu görülmüs çok azina kleptomani tanisiyla ceza indirimi uygulanmasi önerilmistir. Bunlardan biri süs ve hediye esyasi satan magazalardan degeri düsük biblo vb. çalan, baska sabikasi olmayan orta yasli bir kadin hastaydi. Bu hastaya o zaman için geçerli TCK'nin 47. maddesi önerilerek ½ ceza indirimi saglandi. Ancak eski yasada azaltilmis ceza uygulanan hükümlülerin ceza süresinin bir kisminda psikiyatrik tedavi uygulanmasiyla ilgili düzenleme olmadigindan terapisine iliskin gözlem aktarmak mümkün olmadi. Baska bir olgu ise çalma hastaligi oldugu yakinmasiyla basvurmus, ilginç bulundugu ve egitici özelligi göz önüne alinarak yatarak tedavi edildikten kisa bir süre sonra hirsizliktan yargilandigi davanin dosyasiyla saglik kurulunun karsisina gelmisti. Genç erkek sanigin dosyadaki eylem ve sabika kayitlari degersiz ve sadece kompulsif kökenli esya asirmalari tanimindan çok uzakti ve hastane yatisi suç tarihinden sonraydi. Kisinin ceza sorumlulugunun tam olduguna iliskin raporunda ayni hastanede konmus kleptomani tanisini geri almakla ilgili sikintili bir tartisma metni de yazmak gerekti.
Azalmis ceza sorumlulugu tanimlanan hastalar hakkinda yeni ceza yasasi, cezanin tamami veya bir süresinin tedavi kurumunda geçirilmesini olanakli kilmaktadir. 2005'den beri uygulanmasi mümkün olan tedavi süreci hakkinda henüz yeterli deneyim ve yazinimiz bulunmamakla birlikte hastalara terapi hakki tanidigi kadar Türk psikiyatri topluluguna da adli olgular disinda görmeye alismadigimiz bir grup hakkinda deneyim ve bilgi toplama firsati sunmaktadir. Bu firsatin nasil degerlendirilecegini ileride görecegiz.
Diger Dürtü Kontrol Bozukluklari
Dürtü kontrol bozukluklari arasinda bu kitapta yer alan yukaridaki baslikta sayilan hastaliklarda var olan eylem ve etkinliklerle kisi kendisine zarar verir. Kompulsif alisveris ve patolojik kumar davranislari aileyi zarara ugratsa da tüm bu bozukluklar suç olarak tanimlanmadigindan ceza sorumlulugu da tartisilmayacaktir.
Dikkat Eksikligi Hiperaktivite Bozuklugu
Dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugunun (DEHB) çocukluk çagina özgü bir hastalik olmadigi ve eriskinlerde de görüldügüne iliskin yayinlarin XXI. yüzyilda artmasindan olsa gerek, teorik ve klinikte DEHB'nin ceza sorumlulugu tartismalarina taniklik etme sansim olmadi. Artik DEHB'nin yasin ilerlemesiyle tüm çocuk hastalarda iyilesmedigi ve eriskinlerin %4'ünde sürdügüne iliskin yayinlar bulunmaktadir (Kessler 2006, Retz 2009). Oysa dürtüsel davranma, kazalara yol açma, madde kullaniminin sik oldugu bu hastalikta adli psikiyatri birimlerine gelen eriskin DEHB'ler çok oldugu ve bu olgulari antisosyal kisilik veya atipik duygudurum bozuklugu olarak degerlendirdigimiz için bir geriye dönük analiz ve özelestiride bulunmak istiyorum. Umarim ikinci yanlisi daha sik yapmisizdir.
DEHB'nin basta saldirganlik içeren suçlar olmak üzere suç isleme oranini yükselttigi, suç isleme yasini düsürdügü ve suçun tekrarlama riskini arttirdigi Birlesik Krallik, ABD, Kanada, Isveç, Almanya, Finlandiya ve Norveç'te ceza sitemine girmis tutuklu ve hükümlülerde yapilan arastirmalarda açikça gösterilmistir. Young ve arkadaslari (2011) cezaevlerine girmis eriskin DEHB hastalarinin serbest kalmadan önce yapilan tibbi ve davranis tedavilerinin toplumsal güvenlik ve suç oraninin düsürülmesi açisindan da önemini vurgulamislardir.
Çocuklarda ceza sorumlulugunun saptanmasinda sadece akil hastaligi ve zayifligi ölçütlerine göre degerlendirilmeyip olgunlasmanin da göz önüne alinmasi gerektiginden, yas küçüklügünde DEHB'nin dikkatten kaçmadigini saniyorum. Bu tahminimi dogrulayan bulgular Ayaz ve arkadaslari (2012) tarafindan bildirilmistir. Makale, DEHB'nin çocuk ve ergen psikiyatrisi birimlerinde degerlendirilen suç magduru çocuk ve ergenlerde %11, suça sürüklenmislerde %12 oraninda rastlandigini bildirmektedir. DEHB'den muzdarip çocuklarda genel nüfustan fazla davranim bozukluklarinin görüldügüne iliskin yazin zengindir (Schetky ve Benedek 2002). Bu da gerek ceza sorumlulugu hakkinda bilirkisilik yapilan gerekse tutuklu ve hükümlü çocuk ve ergenlerde DEHB'nin aranmasi gerektigini göstermektedir. Tutuklu ve hükümlü çocuk ve ergenlerde DEHB'nin özenle ayristirilmasi tedavinin basari sansinin yüksek olmasi ve dolayisiyla suçun tekrarlamamasi nedeniyle halk sagligi açisindan da degerli ve önemlidir (DePrato ve Hammer 2002).
Young'a (2009) göre genetik, cinsiyet farkliligi ve nörotransmitter çalismalariyla elde edilen verilerle biyolojik kökenleri gösterilmis bir psikiyatrik hastalik olan DEHB'de yargilamanin bozuk olmamasina karsin dikkatin eksik olmasi, tez canlilik, programli davranamama ve en önemlisi dürtüsellik nedeniyle: bu hastaligi olan kisilerin hastaligin belirtilerine bagli suçlarda ceza sorumlulugunun azaltilmis olmasi gerekir. Psikiyatrist bilirkisiler giderek daha fazla azaltilmis ceza sorumlulugu önerdiklerinden Amerikan mahkemelerinde verilmis çok sayida örnek karar vardir. Adli psikiyatri bilirkisileri ceza davalarinda suçun türü, hastaligin siddeti, davranisla hastaligin baglantisi, sanigin tutumuna göre ceza sorumlulugunun kaldirilmasini da önerebilmektedir.
Batili yazinda, adli psikiyatri bilirkisilerinin taniyi giderek daha fazla dikkate aldigini, mahkemelerin DEHB'yi artik ceza sorumlulugunu etkileyen bir antite olarak kabullendigini ve adli psikiyatri kliniklerinin DEHB tedavisinde etkin rol üstlenmesini güçlü bir uyanis olarak tanimlandigina iliskin yayinlarin son alti yil içinde yer aldigi görülmektedir (Young 2007, 2009, 2011; Retz ve Rösler 2009). Bu saptama bizim adli psikiyatri yazinimizda tartisilmamis olmasini anlayisla karsilamak gerektigini göstermektedir. Bu konuya dikkatlerin yogunlasmasi Amerika Birlesik Devletleri'nde anilan türde kararlara öncülük eden Blackender olgusunun 2002'de karara baglanmis olmasiyla baslamis ve giderek ilgi toplamistir (Young 2011). Young'un (2009) verdigi olgu örneklerinde; bilirkisinin yargicin sorularini durusma sirasinda yanitlamasi, tartisilan konularin sadece hastaligin ve suçun dogasi olmayip ayni zamanda sanigin tedaviden yararlanma olasiligi ve sanigin toplum için tehlikeliligi gibi ayrintilarin arastirilarak bilirkisiden yanit alindigi, tüm bu özellikler birlikte degerlendirilerek karar verildigi ve azaltilmis cezanin içinde mutlaka terapi sürecinin yer aldigi görülmektedir.
Ilk bölümde anlatilan ceza sorumlulugunun olmadigi durumlar için kisininin akil hastaligina bagli yargilama ve ayirt etme yetilerinin bozulmasi gerektigine iliskin M'Naghten ve Durham kurallarini animsattiktan sonra; piromani, kleptomani ve DEHB için azaltilmis ceza sorumlulugunun seçili olgularda önerilebilecegi degerlendirmem bir çeliski gibi algilanabilir. Oysa gerek TCK'nin 32. maddesinin 2. fikrasinin "suçlu degil hasta" kategorisini tanimlamamasi, gerek ceza indiriminin önceki TCK'nin 47. maddesindeki ½ (azami) veya 1/3 (asgari) ceza indiriminin yeni yasayla 1/6'ya düsülmüs olmasi ve en önemlisi ceza süresinin tamami veya bir kisminin tedavi kurumunda geçirme yolunun açilmis olmasi nedenleriyle adli psikiyatri alanina daha genis bir alan açmakta ve bu tartismayi olanakli kilmaktadir.
Bundan sonra ülkemizde de adli psikiyatrik bilirkisilik ve hükümlü tedavilerinde DEHB'nin ilgi odagi olacagini saniyorum. Ancak, TCK'nin 32. maddesinin 2. fikrasinda yer alan azaltilmis ceza süresinin bir kisminin yüksek güvenlikli saglik kurumlarinda geçirilmesinin uygulanabilmesi için önce yatak sayisinin sorun olmadigi bagimsiz adli psikiyatri (yüksek güvenlikli saglik kurumu) kliniklerinin kurulmasi ve yeterli uzman ve donanima kavusturulmasi gerekmektedir.
Suç tarihinde 12 yasini doldurmamis çocuklara ceza verilmemektedir. Yasi 12-15 arasinda olanlarin ise gelisimi degerlendirilerek ceza sorumlulugu hakkinda karar verilir. Önceki yasalarda eriskinler için ceza ehliyeti, çocuklar için farik ve mümeyyizlik terimleri kullanilmaktaydi. Dokuz yil önce degisen ceza yasasi ile her iki grup için de ceza sorumlulugu kavrami kullanilmistir. Çocuklarda DEHB varliginda, hem hastaligin bilissel islevler üzerindeki etkisi hem de tez canlilik ve dürtü kontrol sorunlari nedeniyle ceza sorumluluklarinin, eskimesine karsin hâlâ psikiyatristler ve hukukçular tarafindan yaygin olarak kullanilan farik ve mümeyyiz olmadigi kanisini bildirmek genellikle dogru olacaktir. Çünkü akil hastaligi sinifiiçinde yer almamasina karsin suça sürüklenen çocuklarin gelisimini etkileyen, bozan, geciktiren tüm etmenler dikkate alinir. Sadece zekâ düzeyi, gelisim gerilikleri ve psikotik bozukluklar degil; ögrenim durumu, ailenin kosullari, toplumsal etkenler, yasadigi çevrenin sosyal-ekonomik-kültürel özelliklerinin yani sira DEHB gibi gelisimini ve egitimini olumsuz etkileyen tüm pedagojik ve psikiyatrik durumlar degerlendirilir. Çocugun algilama, yargilama, öngörme ve sonuçlari kestirme yetileri ister dikkat eksikliginin isterse hiperaktivitenin baskin oldugu DEHB türlerinde az ya da çok bozulmus olacaktir. (Kilinçarslan 2010, Sjöwal ve ark. 2013)
Ceza Sorumluluguyla Ilgili TCK Maddeleri
Yas Küçüklügü
MADDE 31. - (1) Fiili isledigi sirada oniki yasini doldurmamis olan çocuklarin ceza sorumlulugu yoktur. Bu kisiler hakkinda, ceza kovusturmasi yapilamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili isledigi sirada on iki yasini doldurmus olup da on bes yasini doldurmamis olanlarin isledigi fiilin hukukÎ anlam ve sonuçlarini algilayamamasi veya davranislarini yönlendirme yeteneginin yeterince gelismemis olmasi hâlinde ceza sorumlulugu yoktur. Ancak bu kisiler hakkinda çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Isledigi fiili algilama ve bu fiille ilgili olarak davranislarini yönlendirme yeteneginin varligi hâlinde, bu kisiler hakkinda suç, agirlastirilmis müebbet hapis cezasini gerektirdigi takdirde dokuz yildan oniki yila; müebbet hapis cezasini gerektirdigi takdirde yedi yildan dokuz yila kadar hapis cezasina hükmolunur. Diger cezalarin üçte ikisi indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezasi alti yildan fazla olamaz.
(3) Fiili isledigi sirada on bes yasini doldurmus olup da on sekiz yasini doldurmamis olan kisiler hakkinda suç, agirlastirilmis müebbet hapis cezasini gerektirdigi takdirde on dört yildan yirmi yila; müebbet hapis cezasini gerektirdigi takdirde dokuz yildan on iki yila kadar hapis cezasina hükmolunur. Diger cezalarin yarisi indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezasi sekiz yildan fazla olamaz.
Akil Hastaligi
MADDE 32. - (1) Akil hastaligi nedeniyle, isledigi fiilin hukukÎ anlam ve sonuçlarini algilayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranislarini yönlendirme yetenegi önemli derecede azalmis olan kisiye ceza verilmez. Ancak, bu kisiler hakkinda güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Birinci fikrada yazili derecede olmamakla birlikte isledigi fiille ilgili olarak davranislarini yönlendirme yetenegi azalmis olan kisiye, agirlastirilmis müebbet hapis cezasi yerine yirmi bes yil, müebbet hapis cezasi yerine yirmi yil hapis cezasi verilir. Diger hâllerde verilecek ceza, altida birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi ayni olmak kosuluyla, kismen veya tamamen, akil hastalarina özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
Dürtü Kontrol Bozukluklarinda Hukuken Kisitlanma
Türk Medeni Kanunu (TMK) kisitlamayi gerektiren durumlari dört baslik altinda toplar. Bunlardan biri akil hastaligi, digeri hapis cezasi alinmasi ve bir digeri kisinin istegine bagli olarak yaslilik, agir hastalik, deneyimsizlik nedenleriyledir.
Yukaridaki ceza sorumluluguyla ilgili bölümde ayrintili olarak anlatildigi üzere; dürtü kontrol bozukluklari yasalarimizin tanimladigi çerçeve içindeki psikozlar ve zeka gerilikleri, demanslar vb. bilissel bozukluklar kategorileri içinde olmadiklarindan TMK 405. maddesinde yer alan, akil hastaligi nedeniyle kisitlanmalari söz konusu degildir (Can ve ark. 2006, Soysal 2012). Batili adli psikiyatri literatüründe yasal veya zihinsel yeterlilik (legal competency- mental competency) diye adlandirilan, bizdeki yasal terminolojide fiil ehliyeti diye tanimlanan zihinsel fakülteler; anlama, bilme, ayirt etme, akil yürütme, (sanri ve varsani etkisi altinda olmadan yargilama) karar verme ve mantikli sonuçlara ulasabilmektir. Sayilan bu yetilerin dürtü kontrol bozukluklarinda bozulmasi beklenmez (Sabatino ve Basinger 2000, Puri ve ark. 2006).
TMK'da akil hastaligi disinda kisitlamayi gerektiren üç durum tanimlanir:
1. Bir yili asan özgürlügü baglayici ceza alanlar.
2. Yaslilik, deneyimsizlik, agir hastalik ve sakatlik nedeniyle islerini yönetemeyen ve vesayet altina alinmayi kendi isteyen kisiler.
3. Savurganligi, alkol veya uyusturucu madde bagimliligi, kötü yasama tarzi veya mal varligini kötü yönettiginden kendisini veya ailesini darliga düsürme tehlikesine yol açan ya da baskalarinin güvenligini tehlikeye düsüren erginler.
Dürtü kontrolünde bozulma olan kisilerin bu baslik altinda yer alan tanilari animsadigimizda; bir yili askin hapis cezasini almaya aralikli patlayici bozukluk, piromani ve kleptomani neden olabilir. Bu kisitlama hüküm kesinlesince vesayet makamlari tarafindan yerine getirilir, psikiyatrik bilirkisilige gereksinim duyulmaz. Benzer sekilde DEHB'nin neden oldugu dürtüsellik ve antisosyal davranislar da hastalarin kisitlanmalari sonucunu dogurabilir.
TMK'nin 406. maddesinde sayilan vesayet nedenlerinden; savurganlik, kötü yasama tarzi, mal varligini kötü yönetme nedeniyle kendisini ve ailesini zora düsürmeye; patolojik kumar, alisveris bagimliligi ve seks bagimliligi neden olabilir. Bu gerekçelerle açilan davalarda yargiçlar kisi hakkinda psikiyatrik bilirkisilik isteyebilmektedir. Psikiyatriste düsen bu bozukluklarin olup olmadiginin saptanmasidir. Alkol ve madde bagimliligi gibi kumar, alisveris ve seks bagimliliginda da davalilarin kisitlanmasi söz konusu oldugundan yardim istemek üzere basvuran hastalar gibi samimi davranmalari beklenmez. Olgular sorunlarini minimize etmeye egilimlidirler ve hekimi yaniltma çabalari (disimülasyon) vardir (Dokuz 1966, Soysal 2012). Bu nedenle akil hastaligina bagli vesayet incelemelerinin çogunda ihtiyaç duyulmayan dava dosyasi incelenmesi bu grupta gereklidir. Dosyada kisinin seks, kumar veya alisveris bagimliligini gösteren somut kanit ve ifadeler yetersizse kisi hakkinda sosyal inceleme yaptirilir ve yargica yazilan yaziyla kisinin aile üyeleri ve taniyanlarin bilgisine basvurulur. Bu incelemeyle: örnegin hafta sonlari 5-10 liralik at yarisi oyunu oynadigini söyleyen adamin esi on binlerce liralik bahis sitesi borcu dökümü getirebilir. Tamam'in (2009) belirttigi gibi çogunlukla kadinlarda ve daha çok kiyafet ve süs esyalari almak seklinde ortaya çikan, alisveris bagimliliginda aylik birkaç yüz liralik giyim masrafioldugunu anlatan kadinin esi de aylik gelirlerini asan giyim ve kozmetik ürün faturalarini gösterebilir. Seks bagimliliginin neden oldugu kötü yasama tarzi gerekçesiyle kisitlanma davasi günlük pratikte karsilasilan bir durum degildir ancak teoride mümkündür. Bu olgularda da hastanin anlatimlarindan çok dosya içeri ve es ifadeleri yol gösterici olacaktir.
Psikiyatrik bilirkisilikte, dürtü kontrol bozuklugu olgularinin raporlarinin saglik kurulu raporu haline getirilmesi akil hastaliklarinda oldugu gibi kosul degildir. Hekime düsen bozuklugu belirtmektir. Bu taninin vesayeti gerektirdigini veya gerektirmedigine karar vermek durumunda degildir. Zaten hekim bu konudaki kanisini belirtse de, yargiç yasal zorunluluk olarak kisiyi dinledikten sonra karari kendisi verecektir.
Hukuken Kisitlamayla ilgili TMK Maddeleri
B. Kisitlama
I. Akil hastaligi veya akil zayifligi
Madde 405.- Akil hastaligi veya akil zayifligi sebebiyle islerini göremeyen veya korunmasi ve bakimi için kendisine sürekli yardim gereken ya da baskalarinin güvenligini tehlikeye sokan her ergin kisitlanir.
Görevlerini yaparlarken vesayet altina alinmayi gerekli kilan bir durumun varligini ögrenen idarÎ makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamina bildirmek zorundadirlar.
II. Savurganlik, alkol veya uyusturucu madde bagimliligi, kötü yasama tarzi, kötü yönetim
Madde 406.- Savurganligi, alkol veya uyusturucu madde bagimliligi, kötü yasama tarzi veya mal varligini kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlik veya yoksulluga düsürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamli korunmaya ve bakima muhtaç olan ya da baskalarinin güvenligini tehdit eden her ergin kisitlanir.
III. Özgürlügü baglayici ceza
Madde 407.- Bir yil veya daha uzun süreli özgürlügü baglayici bir cezaya mahkûm olan her ergin kisitlanir.
Cezayi yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasini çekmeye basladigini, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamina bildirmekle yükümlüdür.
IV. Istek üzerine
Madde 408.- Yasliligi, sakatligi, deneyimsizligi veya agir hastaligi sebebiyle islerini gerektigi gibi yönetemedigini ispat eden her ergin kisitlanmasini isteyebilir.
C. Usul
I. Ilgilinin dinlenilmesi ve bilirkisi raporu
Madde 409.- Bir kimse dinlenilmeden savurganligi, alkol veya uyusturucu madde bagimliligi, kötü yasama tarzi, kötü yönetimi veya istegi sebebiyle kisitlanamaz.
Akil hastaligi veya akil zayifligi sebebiyle kisitlamaya ancak resmÎ saglik kurulu raporu üzerine karar verilir. Hâkim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kisitlanmasi istenen kisiyi dinleyebilir.
Bosanma Nedeni Olarak Dürtü Kontrol Bozukluklari
Medeni Kanun akil hastaligini iki kosulla bosanma nedeni sayar: Eslerden birinin akil hastaligi digeri için yasami çekilmez kilarsa, saglik kurulu raporuyla hastaligin iyilesmeyecek dogada oldugunun saptanmasi hâlinde bosanma gerçeklesir.
TMK'da akil hastaligi disinda bosanma gerekçesi olarak yer alan maddeler sunlardir: a) Zina. b) Hayata kast, pek kötü ve onur kirici davranis. c) Suç isleme ve haysiyetsiz hayat sürme. d) Terk. e) Evlilik birliginin sarsilmasi.
Adli psikiyatri birimlerine, dürtü kontrol bozuklugu nedeniyle bosanmanin gerekip gerekmedigine iliskin davalar geldiginde, konuyla ilgili fikir yürütmek ve öngörüde bulunmak için hastaliklarin evlilige etkisi akil hastaligi disindaki gerekçelere bakmakta yarar var:
Kompulsif seks bagimlilarina esleri tarafindan, zina veya haysiyetsiz hayat sürme gerekçesiyle açilan bosanma davasinda kisinin kendisini hastalikla savunmasi olasilik içindedir. Bu durumda psikiyatriste gelen olgunun anilan hastaligi saptansa da, hastalik akil hastaligi olarak tanimlanamayacagi için bosanma gerekçesi degismeyecektir. Hastaligin kendisinin suç olarak tanimlandigi piromani, kleptomani ve aralikli patlayici bo zuklukta suç isleme bosanma nedeni sayilacaktir. Aralikli patlayici bozuklukta, ese karsi saldirganlik varsa ese kötü davranma nedeniyle bosanma gerekçesi olacaktir.
Diger basliklar altinda belirtildigi gibi psikiyatrik siniflandirmada yer alan her bozukluk veya rahatsizligin yasalarda yer alan akil hastaligi tanimini karsilamadigindan, dürtü kontrol bozukluklari olanlarin bu madde kapsaminda degerlendirilmeleri dogru olmayacaktir.
Sonuç
Dürtü kontrol bozukluklari hukuki açidan birçok sorumluluk getiren önemli bir hastalik grubudur. Bu bozukluklarin dogru tani almasi hastalarin yasalhaklarinin degerlendirilmesi ve uygun hukuki yaklasimlarin sergilenmesinin saglanmasina önemli bir baslangiç noktasi olusturacaktir.
Kaynaklar
Appelbaum PS (1989) Psychiatry and the law. In Review of Psychiatry 1989, Vol.8 (Eds JM Oldham, MB Riba):348-355. Washington: American Psychiatric Press.
Appelbaum PS, Gutheil TG (2006) Clinical Handbook of Psychiatry and Law. Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins.
Asahi S, Okamoto Y, Okada G, Yamawaki S, Yokota N.. (2004) Negative correlation between right prefrontal activity during response inhibition and impulsuviness: A fMRI study. Eur Arch Pscychiatr Clin Neurosci, 254: 245-251.
Ayaz A, Ayaz B, Soylu N (2012) Çocuk ve ergen adli olgularda ruhsal degerlendirme. Klinik Psikiyatri Dergisi, 15:33-40.
Bradford J, Booth B, Seto MC (2010) Forensic assessment of sex offenders. In The American Psychiatric Publishing Textbook of Forensic Psychiatry. (Ed: RI Simon, LH Gold):373-395. Washington, American Psychiatric Publishing.
Brook R, Dolan M, Coorey P (1996) Arson and epilepsy. Med Sci Law, 36:268-271.
Greenberg HR (2005) Impulse-control disorder not elsewhere classified. In Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8th edition (Ed:BJ Sadock, V Sadock):2035-2054. New York, Lippincott Wiliams& Willkins.
Can Y, Sercan M, Saatçioglu Ö, Soysal H, Uygur N (2006) Hukuki Ehliyeti Degerlendirme Formu (HEDEF) geçerlilik, güvenilirlik ve duyarliligi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 9:5-16.
Chris L. (1995) Forensic Psychiatry for Health Professionals. London, Chapman and Hall.
Çaliyurt O. (2009) Kleptomani. In Dürtü Kontrol Bozukluklari (Ed: L Tamam):209-238. Ankara, Hekimler Yayin Birligi.
Delisi M, Berg MT (2006) Exploring theoritical linkages between self-control theory and justice system processing. J Crim Justice, 34:153-163.
DePrato DK, Hammer JH (2002) Assessment and treatment of juvenile offenders. In Principles and Practice of Child and Adolescent Forensic Psychiatry (Eds DH Schetky, EP Benedek):267-278. Arlington, American Psychiatric Publishing.
Dokuz Z (1966) Adli Psikiyatri: Akil Hastaliklari ve Toksikomani Mevzuatimiz. Istanbul, Istanbul Matbaasi.
Drogowski M, Orlicki B, Dawidowski E (1966) Pyromania as a symptom of a psycho-organic syndrome in the course of temporal lobe epilepsy. Neurol Neurochir Psychiatr Pol; 16:1433-1434.
Giladi N, Weitzman N, Schreiber S, Shabtai H, Peretz C (2007) New onset eightened interest or drive for gambling, eating, shopping or sexual activity in patient with Parkinson's disease: the role of dopamine agonist therapy and age at motor symptoms onset. J Psycopharmacol, 21:501-506.
Grant JE, Levire L (2005) Impulse control disorders in adult psychiatric inpatients. Am J Pscychiatry, 162:2184-2188
Hucker DJ (2013) Impulse control disorders. http://www.forensicpsychiatry.ca/impulse/overview.htm#distinguish adresinden 21.12.2013 tarihinde indirildi.
Kandemir F, Büken B, Büken E, Erkol Z (2014) Kleptomani (çalma deligi)'ye yol açan faktörler ve ceza sorumlulugu'nun degerlendirilmesi. Düzce Üniversitesi Saglik Bilmleri Enstitüsü Dergisi, 4(2):21-24.
Kilinçaslan A (2010) Dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugunda yürütücü islevler. Türkiye Klinikleri Pediatrik Bilimler Dergisi, 6(2):15-21.
Kessler RC, Adler L, Ames M, Demler O, Faraone S, Hiripi E et al. (2005) The World Health Organization Adult ADHD Self-Report Scale (ASRS): a short screening scale for use in the general population. Psychol Med 35:245-256.
Lindberg N, Holi MM, Tani P, Virkkunen M. (2005) Looking for pyromania: characteristics of a consecutive sample of Finnish male criminals with histories of recidivist fire -setting between 1973 and 1993. BMC Psychiatry 5:47.
Öncü F, Sercan M. (2007) Ceza hukukunda adli psikiyatri. In Adli Psikiyatri Uygulama Kilavuzu. (Ed. M Sercan):33-50. Ankara, Türkiye Psikiyatri Dernegi.
Öncü F, Türkcan S, Canbek Ö, Yesilbursa D, Uygur N (2009) Fetishism and kleptomania: a case report in forensic psychiatry. Nöropsikiyatri Arsivi, 46:125-128.
Özen M, Yesilbursa D (2011) Adli psikiyatride travmatik beyin hasarinin degerlendirilmesi. Psikiyatride Güncel, 1(1):57-62.
Özerden M (2012) Idiopatik Parkinson hastalarinda dopamin disregülasyon sendromu, dürtüsellik ve dürtü kontrol bozuklugu (Uzmanlik tezi). Istanbul, Istanbul Üniversitesi.
Pobocha J. (2012) Impulse control disorders in forensic psychiatry. Sveikatos Mokslai, 22:114-118.
Puri BK, Brown RA, McKee HJi Treaseden I (2005) Mental Health Law: A Practical Guide. London, CRC Press.
Retz W, Rösler M (2009), The relation of ADHD and violent aggression: What can we learn from epidemiological and genetic studies? Int J Law Psychiatry, 32:235-243.
Sabatino C, Basinger SL (2000) Competency: reforming our legal fictions. J Ment Health Aging, 6:119-144.
Saha A (2010) A case of intermittent explosive disorder. Indian J Psychiatry, 19:55-57.
Schetky DH (2002) Risk assessment of violence in youths. In Principles and Practice of Child and Adolescent Forensic Psychiatry (Eds DH Schetky, EP Benedek):231-246. Arlington, American Psychiatric Publishing.
Sercan M (2007) Yurttaslik hukukunda adli psikiyatri. In Adli Psikiyatri Uygulama Kilavuzu (Ed. M Sercan):80-88. Ankara, Türkiye Psikiyatri Dernegi.
Soysal H (2005) Adli Psikiyatri El Kitabi. Istanbul, Romans Yayinlari.
Soysal H (2012) Adli Psikiyatri Güncellenmis Basim. Istanbul, Özgür Yayinlari.
Sjöwal D, Roth S, Lindqvis S, Thorell LB (2013) Multiple deficits in ADHD: executive dysfunction, delay aversion, reaction time variability, and emotional deficits. J Child Psychol Psychiatry, 54:619-627.
Tamam L (2009) Piromani. In Dürtü Kontrol Bozukluklari (Ed: L Tamam):67-114. Ankara, Hekimler Yayin Birligi.
Tamam L (2009) Aralikli Patlayici Bozukluk. In Dürtü Kontrol Bozukluklari (Ed: L Tamam):115-156. Ankara, Hekimler Yayin Birligi.
Tamam L (2009) Kompulsif Satin Alma. In Dürtü Kontrol Bozukluklari (Ed: L Tamam):403-426. Ankara, Hekimler Yayin Birligi.
Thienhaus OJ (2007) Intermittent explosive disorder and the like: overappreciated? http://www.psychiatictimes.com/articles/ intermittent-explosive-disorder-and-overappreciated adresinden 01.01.2014 tarihinde indirildi.
Voigt CJ, Heisel DE, Benedek EP (2002) State-of-mind assessments: competency and criminal responsibility. In Principles and Practice of Child and Adolescent Forensic Psychiatry (Eds DH Schetky, EP Benedek):297-306. Arlington, American Psychiatric Publishing.
Young SJ (2007) Forensic aspects of ADHD. In Handbook of Attention Deficit Hyperactivity Disorder. (Eds. M Fitzgerald, M Bellgrove, M Gill):98-108. West Sussex, Wiley.
Young SJ (2009) Attention-deficit Hyperactivity Disorder In Forensic Neuropsychology in Practice: A Guide to Assessment and Legal Processes (Eds SJ Young, M Kopelman, G Gudjonsson):83-107. New York, Oxford University Press.
Young SJ, Adamou M, Bolea B, Gudjonsson G, Müller U, Pitts M et al. (2011) The identification and management of ADHD offenders within the criminal justice system: a consensus statement from the UK Adult ADHD Network and criminal justice agencies BMC Psychiatry, 11:32.
Hüseyin Soysal, Uzm.Dr., Serbest Hekim,Istanbul.
Yazisma Adresi/Correspondence: Hüseyin Soysal, Istanbul, Turkey. E-mail: [email protected]
Bu makale ile ilgili herhangi bir çikar çatismasi bildirilmemistir . No conflict of interest is declared related to this article Çevrimiçi adresi / Available online: www.cappsy.org/archives/vol7/no1/
Gelis tarihi/Submission date: 5 Subat/February 5 2014 . Çevrimiçi yayim/Published online 26 Nisan/April 26, 2014
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Psikiyatride Guncel Yaklasimlar : Current Approaches in Psychiatry 2015