Öz
Osmanli Devletinin iki temel idare tarzi vardir. 1. Mîrî rejim, 2. Salyaneli rejim. Bunlarin disinda mümtaz vilayetler de vardir. Mîrî rejim devletin klasik sistemidir. Bu sisteme dâhil olan vilayetlerde tahrir yapilir, gelirler tevcih edilir, devletin kaynaklarini tasarruf edenler devletin resmî görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu suretle mîrî rejime dâhil olan yerlerde asker çikarilmakta, vergi alinmakta ve merkezî hâkim kültür ikame edilebilmektedir. Salyaneli vilayetlerde ise tahrir ve timar yoktur, buralardan asker çikarilmazdi, kanunnâmelerde belirtildigi üzere vali ve diger görevlilerin maaslari o vilayetin gelirlerinden ödenirdi. Ama Osmanli mali kayitlarinda bunun böyle olmadigi, salyaneli valilerin maaslarinin dahi merkezden ödendigi görülmektedir.
Bu sisteme dâhil olan yerler Osmanli Devletinin gerçek anlamda hâkim oldugu yerlerdir. Buna göre mîrî rejimin sinirlari; güneyde Sam, Rakka, Bagdat, Tebriz, kuzeye yönelerek Revan ve Batum'dur. Rumeli'nde ise; Tuna tabiî sinir olmak üzere, Bulgaristan, Makedonya, Bosna-Hersek ve Arnavutluk, Kuzey Yunanistan ve Saros Körfezi'nden Oniki Adalar, Rodos ve Kibris'tir.
Konumuz olan Suriye ve Irak'in özellikle kuzey bölgeleri yani Sam, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, Musul vilayetinin tamami ki, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil ve Dohuk'tur. Bagdat ise bazen mîrî rejime dâhil olurken, bazen de salyaneli tarzda idare edilmistir. Bu idarî ve iktisadî sistem, yüzyillar boyunca bölge halkinin devletin merkezi ile bütünlesmesini saglamistir. Çünkü mîrî rejim ile binlerce kisi timar veya zeamet tasarruf etmis, binlerle ifade edilen mukataa ve vakiflarda yüzbinlerce insan istihdam edilmistir. Üstelik Osmanli Devletinin halkin din ve sosyal hayatlarina müdahaleci bir siyaset gütmemesi, bölge halkinin çok büyük çogunlukla Müslüman olmasi, bu bütünlesmeyi ve özdeslesmeyi saglayan önemli faktörlerdir.
Yüzyillara dayanan bu iktisadî ve sosyal düzen, Birinci Dünya Savasindan sonraki gelismelerde, bölge halkinin Osmanli Devletinin yaninda mücadelelere katilmasi sonucunu dogurmustur. Nihayet bu bütünlük, Türk, Kürt, Arap ayirmaksizin Misâk-i Millî'nin tarihî zeminini olusturmustur.
Anahtar Kelimeler: Osmanli, Miri Rejim, Suriye-Irak, Salyaneli Rejim, Klasik Sistem
Abstract
Ottoman State has two fundamental types of administration. 1. Formal System, 2. Annual System. There are also privileged provinces except for these. Formal Regime is a classic system of the State. Census is conducted, income is granted in these provinces which are included in these systems. Officials who are the users of national sources, are also responsible for executing of the national service. In this way, State can recruit soldiers, collect taxes and substitute the dominant culture in these provinces. As for the provinces directed with the Annual Systems there is no census and recruiting soldiers. As it is stated in the Legal Code (Rule book) governors and other officials were paid from the sources of these provinces. But if financial records are analyzed, it is observed that these governors were paid by the State, too. Ottoman State certainly control these provinces which are included these regimes. Acoording to these information, The Formal System's borders; Damascus, Raqqa, Baghdad, Tabriz in the South, Revan and Batum in the North. Under the condition that Danube River is a natural border, Bulgaria, Macedonia, Bosnia and Herzegovina, Albania, Northern Greece, Dodecanese, Rhodes in Saros Bay and Cyprus in Rumelia. Our subject is especially the Northern parts of Syria and Iraq, that is Damascus, Aleppo, Raqqa, Deyr-i Zor, all parts of of Mossul provinces including Mossul, Kirkuk, Suleimanieh, Erbil Dohuk. Baghdad was sometimes included Formal System sometimes ruled with Annual System, too.
These administrative and economic system ensured the integration of local community with the State throughout the centuries. Because hundreds of thousands of people cultivated timar and zeamet (parts of Formal Regime) hundreds of thousands of people were employed in Muqataa and Foundation. The most important factor of this unification is that the Ottoman State had no concern with interfering the life of religious and social life of local community and these people were mostly Muslims.
These socio-economic order, continued for centuries, resulted in the support of the local people after The First World War in favor of the Ottoman State. Eventually, this togetherness gave the National Oath a ground without practising any favoritism as Turcs, Kurds, Arabs.
Keywords: Ottoman, Formal System, Syria and Iraq, Annual System, Classic System
Giris
Her cografî bölgenin bütünlesebildigi, etkiledigi tabiî bir alani vardir. Anadolu da Suriye ve Irak'in kuzey bölgeleri ile bütünlesmistir. Bu bütünlügü saglayan tabiî cografyadir. Zira Anadolu cografyasinin tabiî özellikleri, yeryüzü sekilleri, iklimi ve bitki örtüsü Suriye'de Sam'a, Irak'ta da Bagdat'a kadar uzanir. Anadolu cografyasinin özelliklerinin bittigi bu çizgiden sonra çöl iklimi baslar. Buna bagli olarak farkli bir sosyal, kültürel ve iktisadî hayat tarzi yasayan Arap halklari gelir. Bu itibarla Anadolu'nun tabiî sinirlari, tabiî cografyasinin uzandigi sinirlardir. Ayni cografî sartlari yasayan insanlar da tabiî olarak benzer davranis özellikleri gösterirler ve ortak bir kültür olustururlar, çünkü ayni cografyada ayni tabiî sartlari yasamislar ve bunun sonucu olarak ortak bir tarih olusturmuslardir. Gerçekten tarih boyunca Suriye ve Irak'in kaderi, daima Anadolu tarihi ile birlikte seyretmis, özellikle Suriye ve Irak'in kuzey bölgelerinin kaderi Anadolu'nun kaderi ile bütünlesmistir.
Kisaca hatirlanacak olursa, M.Ö. 1650'den itibaren Anadolu kurulan Hititlerin hâkimiyeti Sam'a kadar uzandi. Kuzey Suriye ile Anadolu arasinda yogun bir ticarî ve siyasî iliski vardir. Bundan dolayi Kuzey Suriye'de yogun bir Hitit kültür tabakasi görülmektedir. Ayni sekilde Asurlu tüccarlar Kayseri'ye kadar geliyorlardi hatta M.Ö. 2000-1750 yillari arasindaki döneme Asur Ticaret Koloni Çagi denmektedir1. Daha sonra Anadolu'ya hâkim olan güçler, Roma, Dogu Roma (Bizans) da bölgede etkili oldu. Nihayet Osmanli Devleti de Anadolu'da birligi saglayinca Suriye ve Irak'a hâkim oldu.
Osmanli Devleti'nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak'ta uyguladigi idare tarzi, Anadolu'nun tabiî cografyasina ve tarihî zemine uygundu. Osmanli Devleti, hâkim oldugu bölgelerin cografî ve sosyo-ekonomik özelliklerine göre iki çesit idare tarzi uygulardi. Bunlar; 1. Mîrî rejim, 2. Sâlyâne ile idare tarzidir. Bu cografî ve tarihî sartlardan dolayi Osmanli Devleti, Suriye ve Irak'a hâkim oldugundan merkezî otoriteyi saglayan mîrî rejimi uygulamistir.
Mîrî sistem; devletin dogrudan vergi aldigi, asker çikardigi ve merkezî kültürünü hâkim kildigi sistemdir. Bu sistemin özellikleri sunlardir:
I. Mîrî Rejim ve Özellikleri2
1. Mîrî sisteme dâhil vilayetlerde timar sistemi uygulanirdi.
Sanayi öncesi klasik tarim toplumu özelliklerini yasayan Osmanli Devleti'nin idarî, iktisadî ve sosyal temelleri, kendisinden önceki devletlerde oldugu gibi, timar sistemine dayanmaktaydi. Devlet arazisini isleten kimseler, bunun karsiliginda devletin verecegi bir takim resmî görevleri yapmakla mükellef idiler. Çiftlikleri isletenler askerî, sehirdeki devlet isletmelerini tasarruf edenler de bir takim resmî görevleri yapmakla yükümlüydüler. Devlet arazisini isleten kimselere "Raiyyet" denirdi ve bunlar bu günkü devlet memuru statüsündeydiler. Raiyet olabilmek için, devlete karsi isyan etmemek, casusluk yapmamak, adam öldürmemek, hirsizlik, eskiyalik yapmamak ve dine küfretmemek sartti. Tarim toplumu özelliklerinin yasandigi bir dönemde, bir çiftlik tasarruf etmek, devletin himayesinde olmak demekti ki, bu çok önemli bir tesvik unsuru idi. Timar, belli sartlarin saglanmasi halinde babadan ogula geçebilirdi. Böylece devlet memurlugu statüsünde olan timar isleten kimseler, etnik kökenine bakilmadan zaman içinde devletle bütünlesmis oluyorlardi.
2. Bu vilayetlerde mîrî mukataa sistemi vardir.
Ziraî isletmelerin disinda kalan, daha çok sehir ve kasabalarda olan sinaî ve ticarî (bâc-i bazar, darphane, boyahane, tamga, debbaghane vb.) isletmelerin, merkezin hazine gelirlerine esas olmak üzere kesime verilmesine "Mukataa" denirdi. Mîrî rejime dâhil olan vilayetlerde mukataalar mîrî statüdeydi. Mukataalar a; Ber-vech-i iltizam, b. Ber-vech-i emanet usulüyle isletiliyordu. Iltizam süresi de 1-2 yil arasinda degismekteydi. Bir mukataanin bir kisi veya ailenin üzerinde yillarca kalmasi mümkün degildi. Böylece feodallesme egilimleri önlenmis oluyordu.
3. Zikredilen vilayetlerin muhasebe defterleri tutulurdu.
Mîrî rejime dâhil vilayetlerin Muhasebe Defterleri tutulurdu. Bu defterler bir çesit vilayet bütçesi niteligindeydi. Vilayetteki bütün gelir ve giderler bu deftere kaydedilir ve merkez tarafindan onaylanirdi. Vilayet gelir ve giderlerinin tutulmasi ve siki bir sekilde takibi, merkezî otoritenin ikame edilmesi demekti.
4. Buralara atanan vali veya sancakbeyleri, askerî nitelikli olup, askerî hizmetlerle yükümlüydüler.
Mîrî rejime dâhil vilayetlere atanan vali veya sancakbeyleri askerî hüviyete sahiptiler. Her sancakbeyi, bagli oldugu beylerbeyinin sancagi altinda sefere katilirdi. Her bey kendi askerlerinin komutaniydi.
Klasik Osmanli sistemi olarak bilinen bu sistem, zannedildiginin aksine, bütün Osmanli vilayetlerinde uygulanmamistir. Dolayisiyla Osmanli Devletinin gerçek anlamda hâkim oldugu, asker çikardigi, vergi aldigi ve vilayetlerin halklariyla bütünlestigi bölgeler Osmanli Devletinin gerçek sinirlarini olusturmaktaydi. Asagida deginilecegi gibi, bu sinirlar Anadolu'nun tabiî cografyasinin sinirlaridir. Osmanli mîrî rejiminin sinirlari timar sisteminin uygulandigi vilayetler olarak özetlenebilir. Bu sinirlari su sekilde belirleyebiliriz:
a. Osmanli Asya'sinda
Anadolu'nun tamami, Sam vilayeti, Suriye Çölü hariç olmak üzere Rakka'dan Irak'in kuzeyindeki Musul, Kerkük vilayetleri, kismen Bagdat (çünkü Bagdat'ta hem sâlyâne hem de timar sistemi uygulaniyordu), Tebriz, Kafkas Daglari'nin batisindan Van, Erzurum ve Kars üzerinden Batum mîrî rejimin sinirlariydi.
b. Osmanli Avrupa'sinda
Burada Tuna nehri tabiî sinir niteligindeydi. Tuna'nin güneyi, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Kuzey Yunanistan, buradan Saros Körfezi'nden Anadolu'ya yakin olan Adalar, Midilli, Sakiz, Rodos ve oradan da Kibris adasi ve Sam vilayetine birlesen vilayet ve adalar Osmanli mîrî rejiminin sinirlarini olusturuyordu. Osmanli Devleti'nin tahrir yaptigi, timar sistemini uyguladigi, asker çikardigi, vergi aldigi ve merkezî kültürünü hâkim kildigi gerçek sinirlar bu sinirlardir.
II. Sâlyâneli Vilayetler ve Özellikleri
Sâlyâneli vilayetler ise cografî bakimdan merkeze uzak olan bölgelerde uygulanan sistemdir. Buralarda timar ve mîrî mukataa uygulamalari yoktur. Buralara merkezden valiler atanir ve kanunnamelere göre, valilerin masraflari vilayet gelirlerinden ödenirdi, ancak bu çogu zaman mümkün olmamis ve salyâneli vilayetlere atanan valilerin maaslari dahi merkez bütçeden ödenmistir. Salyâneli vilayetlerin geleneksel iktisadî ve sosyal yapilari aynen korunmus, bu bölgelerde feodal beyler varliklarini devam ettirmislerdir. Timar olmadigi için, bu vilayetlerden asker çikartilmazdi, örfî veya ser'î vergiler alinmazdi. Bu vergiler mahallî beyler tarafindan toplanirdi. Çogu isletmeler de bu beylerin mülkü idi.
Sâlyâneli veya Mümtaz olarak adlandirilan bu vilayetler hükmî olarak devlete bagliydilar. Devlet sadece bu vilayetlerin iç ve dis güvenligini saglamakla yükümlüydü.
Mîrî rejimin disinda kalan vilayetlerden sadece Misir ile Eflak ve Bogdan'dan merkeze düzenli vergi gelirdi. Bunlarin disinda kalan vilayetlerden ne asker ne de vergi alinirdi.
Bu vilayetler sunlardir: Osmanli Afrika'sinda Cezayir, Tunus, Habes, Asya'sinda Yemen, Hicaz, Lahsa, Basra, Ejderhan, Güril, Açikbas Meliklikleri; Avrupa'da Lehistan (Polonya), Macaristan, Belgrad, Adriyatik Denizindeki Iyon Adalari, Ege Denizindeki pek çok ada ve kismen Girit adasi. Her ne kadar 1669 yilinda fethedilen Girit adasi mîrî rejime dâhil edildiyse de, sistemin tam anlamiyla uygulanmasi mümkün olamamistir.
Bu özelliginden dolayi sâlyâneli vilayetlerde merkezî bir otorite kurulamamis ve merkezle bütünlesmeleri saglanamamistir. Bu vilayetlerde iktisadî ve sosyal gelenekler devam etmistir. Eger bu vilayetlerdeki sosyal ve kültürel hayat bugüne kadar gelmisse, bu Osmanli Devleti sayesinde mümkün olmustur.
III. Bilad-i Sam'da (Suriye) Mîrî Rejimin Uygulanmasi
Suriye'de Selçuklu döneminden beri mîrî sistem uygulanmaktaydi. Selçuklular, Eyyübîler ve Memluklar dönemlerinde de bu sistem uygulanmistir. Tabiî olarak Osmanli Devleti de bu gelenegi tevarüs etmis ve mîrî sistemi Suriye'de uygulamistir.
Osmanli idaresinin ilk yillarinda bütün Suriye tek bir vilayet Bilâd-i Sam veya Vilayet-i Arab olarak taksim edilmisken, 1547'de kuzeyde Haleb Eyaleti, daha sonra da 1574'te Trablussam Eyaleti tesis edilmistir. Bütün vilayetler timar sistemine dâhil edilmistir. Ancak bölgenin cografî ve sosyal özelliklerine göre bazi bölgelerde has veya mümtaz statüde kazalar görülmektedir. Mesela Lübnan daglarindaki bazi bölgeler, Suriye çölündeki bazi asiretler, timara dâhil degillerdi. Bu istisnalara ragmen vilayet genelinde timar sistemi uygulaniyordu.
Timar isleten kimseler, mutlaka bir resmî görev ile mükellef idiler. Kirsal kesimde ziraî bir arazi (çiftlik) tasarruf edenler askerî, sehirde sivil timar tasarruf edenler de askerî olmayan resmî görevlerle (imam, hatip, müezzin, kâtib, ases, asesbasi, subasi, muhtesib vb.) mükellef idiler.
Mesela 16. yüzyilda Sam vilayetinde onbir sancak vardir. Bunlarin yedisi has digerleri salyâneli idi. Sam sancaklari sunlardir: Sam, Safed, Kuds-i Serif, Aclûn, Leccûn, Gazze, Nablus, Tedmûr, Sayda, Beyrut ve Kerek Sevbek. Timar ve cebelüsü ile birlikte Sam 4.000 asker çikartiyordu3. Ayni yüzyilda Haleb de alti sancak olup, birisi yurtluk-ocakliktir. Sancaklari sunlardir: Haleb, Adana, Kilis, Ma'arra, Uzeyr ve Bâlis. Halep de 1.250 timarli ve cebelü ve kul taifesiyle birlikte 4.000 asker çikartiyordu4.
Evliya Çelebi'nin beyanina göre, 17. yüzyilin ortalarinda Sam'in kazalari sunlardir: Sam, Kuds-i Serif, Gazze, Safed, Nablus, Cebelü'l-Aclûn ve Leccûn. Sam, Pasa sancagidir. Salyâne ile idare olunan sancaklar ise Tedmur, Sayda, Beyrut ve Kereknuh'dur. Sam'in 1500 müsellah yeniçerisi vardir. Toplam 10.000 asker olur. Sam vilayetinde 996 timar ve 128 zeamet vardir. Kanunnâme üzere cebelüleri ile birlikte 9.065 asker çikarmaktadir. Sam valileri ayni zamanda Mîr-i Haclik vazifesini de gördüklerinden, her sene 500 Sam askeri hacilari hacca götürüp getirirlerdi. Bir çavus nezaretinde gönderilen bu askerlerin masraflari 44.000 kurusu bulurdu ve bu Sam hazinesinden ödenirdi5.
Ayni dönemde Halep'te 799 timar ve 124 zeamet vardir. Halep'in yillik timar ve zeamet gelirleri Evliya Çelebi'nin ifadesiyle "üçyüz yetmis üç kere yüzbin ve yirmi yedibin sekiz yüz akçe" yani 37.327.800 akçe idi. Bu hasillardan 5.000 akçe ile cebelü yazilip alaybeyleri ve çeribasilarinin sancagi altinda sefere katilirlardi. Halep eyaleti genelinde 10.000 asker Halep valisinin bayragi altinda sefere giderdi6.
Bu durumda bütün Suriye genelinde binlerce timar kaynagi oldugu göz önüne alinirsa, nüfusun çok büyük bir kisminin da devlet görevi gördükleri anlasilacaktir. 17. yüzyilda Sam ve Halep'te toplam 22.000 asker çikarilmaktaydi. Bunun yaninda yüzlerce mukataa isletenler ve vakiflarda görev yapanlar da hesaplanirsa, mîrî rejime dâhil Sam ve Halep nüfusunun büyük bir kisminin devlet kaynaklarina mutasarrif oldugu anlasilacaktir. Yüzyillarca süren bu iktisadî düzen, Suriye halkini devlet ile bütünlestirmis, ortak bir suur dogmasina vesile olmustur.
Görüldügü gibi bütün Bilâd-i Sam yüzyillar boyunca binlerce asker çikarmis, mîrî rejime dâhil bir vilayettir. Mîrî rejimin sadece asker kaynagi olarak görülmesi yanlistir. Tam tersine merkezî vilayetlerde ne varsa mîrî rejime dâhil bölgelere de götürülmüstür. Bu gerçegi bölgenin fizikî yapisinda açik bir sekilde görmek mümkündür. Hatta bu bütünlesme, Türk halk kültürüne, destan ve türkülerine, iktisadî ve sosyal hayatina girmis bulunmaktadir. Bugün bile daha 16 ve 17. yüzyillardan itibaren Sam veya Halep'e göç etmis Malatyali, Harputlu Bursali aileler vardir7. Iki halk arasinda yapilan evlilikleri, kurulan akrabaliklari tespit etmek bile kolay bir is degildir. Türk hâkimiyeti boyunca Sam ve Halep daima devletin en mümtaz vilayetlerinden olmustur.
Suriye, Osmanli Devletinin dagilmasindan ve bölgeden çekilmesine kadar merkezî bir vilayet olarak kalmaya devam etmistir. Bu itibarla Suriye'nin, Anadolu'nun herhangi bir vilayetinden farki yoktur.
IV. Irak'ta Mîrî Rejimin Uygulanmasi
1523 yilinda Musul, 1534'te de Bagdat'in ve daha sonra bütün Irak'in Osmanli Devletine ilhakinin ardindan Irak, Musul, Bagdat ve Basra olmak üzere üç eyalete taksim edildi. Basra salyâneli, Bagdat bazen salyâneli bazen de mîrî rejime dâhil edilmisti. Ama Musul eyaleti en basindan beri mîrî rejime dâhildi.
1523'te yapilan tahrirde Musul; Merkez nahiye Musul, Ayn-Safna olarak taksim edildi. 1540'ta yapilan tahrirde ise Musul; Musul, Ayn-Safna, Deyr-i Mankub ve Acuz nahiyelerine bölündü8. 1587'de eyalet haline getirilen Musul'un sancaklari sunlardi: Musul (Pasa sancagi) Erbil, Nusaybin, Sincar, Bâcvân, Agca Kal'a, Zaho ve Eski Musul9. 1653'de ise Musul eyaleti su sancaklardan olusuyordu: Musul (Pasa) Sancagi, Kerkük Sancagi, Tikrit Sancagi, Bâcvânlik (Bâcvânlu) Sancagi ve Huden (Hârun)-Bâne sancaklari10.
Görüldügü üzere, Musul Sancagi tamamiyla mîrî rejime dâhildir. Idarî taksimat sancak esasina göre yapilmistir. Buna göre; sancak beyleri askerî niteliklidir, Osmanli vergi sisteminin bütün uygulamalari geçerlidir, mîrî mukataalar iltizam veya emanet usulüyle isletiliyordu. Bu haliyle Musul'dan asker çikariliyor, vergi aliniyor ve merkezî hâkim kültür ikame ediliyordu. Kisacasi Kuzey Irak'i ihtiva eden Musul eyaleti tam anlamiyla Osmanli mîrî sistemine dâhildi.
17. yüzyilda Musul eyaleti üç tuglu vezaretti ve 680.000 akçe hassi vardi. Sancaklarinda fazla bir degisiklik olmadan vilayet genelinde 9.000 cebelü çikardi11. Rakka'da sancaginda 38 zeamet ve 215 timar vardi12. Musul'da zaim ve timar erbabinin toplam olarak 490 neferi bulunmakta olup, bunlarin getirmekle yükümlü olduklari cebelülerle birlikte sayilari 2.000'e ulasmaktaydi13. Bagdat'ta zeamet ve timarlarin sayisi 980'i buluyor ve cebelülerle birlikte 4.500'ü bulan bir kuvvet olusturuyordu14. Sehrizol'un zaim ve timarlilari 500 nefer olup, çikaracaklari cebelü 3.000 idi15. Basra ve Lahsa vilayetleri salyâneli oldugundan timar yoktur.
Bu hesaba göre 17. yüzyilda 18.715 cebelü çikarilmaktadir. Buna sivil hizmet timarlari da eklenmelidir. O halde Suriye'de oldugu gibi, Irak genelinde de nüfusun büyük bir çogunlugu mîrî sistem dâhilinde zaim, timarli, cebelü olarak görev almaktadir. Öte yandan yaygin vakif sisteminde de pek çok görevlinin oldugu açiktir. Mîrî mukataalari iltizam ile isletenlerin de büyük bir yekün tuttuklari göz önüne alindiginda, mîrî rejime dâhil olan sancaklarin halkinin neredeyse tamaminin devlet kaynaklarinda istihdam edildigi görülecektir.
Bu sistem içinde Irak halki, uzun yillar boyunca devletle bütünlesmis, sistemin bir parçasi olmustur. Asker çikarmaktan baska, devlet kaynaklarini isletenler de sivil bürokraside devletle özdeslesmislerdir. Bu iktisadî ve sosyal düzen, bölgenin devlet merkezi ile kader birligi yapmalari sonucunu dogurmustur. Suriye'de oldugu gibi, bu kader birligi Osmanli Devletinin dagilma sürecinde Ingiltere'nin Irak'i isgale basladigi Birinci Dünya Savasi yillarinda daha bariz bir sekilde görülmektedir.
V. Birinci Dünya Savasi Sonrasi ve Millî Mücadele Dönemi Suriye ve Irak
Birinci Dünya Savasi'ndan sonra Irak, Suriye ve Anadolu'nun isgali üzerine önce Anadolu'da Kuvvâ-yi Millîye teskilatlari kuruldu. Hemen ayni günlerde 1919 yilinda Suriye-Filistin Müdafaa-i Kuvvâ-yi Osmaniye Hey'eti kuruldu. Heyetin genel baskani Ayintab Kumandani Ali Sefik Bey olup, takma adi Özdemir Bey'dir. Genel Baskan yardimcisi ise Halep Hey'et-i Merkeziye Baskani Hilal Bey, teskilatin Erkân-i Harp Reisi ise Nâtik Bey idi. Teskilat kisa sürede yayilarak Sam, Halep, Humus, Hama, Beyrut ve Kuneytara'da subeler açti16.
Ingilizler ile Fransizlarin Suriye'yi böldügünü gören Arap milliyetçileri ve Faysal hükümetinde önemli idarî makamlarda bulunan sahislar da Kuvvâ-yi Milliye Teskilati ile isbirligine giderek, teskilata üye oldular17. Bunlar arasinda Seyh Kâmil Kassab, Binbasi Muhyiddin Bey, Said Bey Haydar, Dr. Abdurrahman Sehbender gibi önemli Arap milliyetçilerinin yansira, Arap Hükümeti Savunma Bakani Abdülhamid Pasa, Savunma Bakanligi Müstesari Mustafa Nimet Bey, Adliye Bakani Celal Bey, Egitim Bakani Hasim Bey gibi Faysal'in hükümetinde önemli görevler icra eden kisiler de vardi. Kuvvâ-yi Milliye Teskilatina Ibn-i Resid Asireti'nden Seyh Süleyman, Hadidî Asireti Reisi Seyh Fâris ve Mevâlî Asireti Reisi Abdülkerim Pasa, çete reislerinden Müslim Verde ve Mülhem Câsim katilmislardir. Dönemin ünlü gazetecilerinden ed-Difa' Gazetesi sahibi Tevfik Yazici, Müfîd Gazetesi sahibi Yusuf Bey Haydar, es-Sa'ab Gazetesi sahibi Abdürrezzak el-Esad ve Hedef Gazetesi sahibi Abdülhayr Bey ile pek çok ayan esraf Kuvvâ-yi Milliye Teskilatina girdiler18.
Bu dönem, Türk ve Arap milliyetçilerinin Fransizlara karsi ortak hareketleri ile geçti. Birbirlerine her türlü yardim ve destegi vermekteydiler. Bu isbirligi ve ortak tavir sadece Türk ve Suriyelilerle sinirli kalmamis, buna Irak millî direnisçileri de dâhil edilmislerdir. Nihayet taraflar arasinda 2 Temmuz 1920'de Kilis'in Kefergani köyünde bir anlasma imzalanmistir. Bu anlasmanin baslica maddeleri sunlardir:
1. Türkiye, Irak ve Suriye'yi isgal eden düsmani kovmak için birlikte hareket edilecek. Bu amaçla Suriye, Türkiye ve Irak'tan üçer kisinin katildigi 9 kisilik bir Meclis olusturulacak,
2. Kilis havalisindeki Kuvvâ-yi Milliye için iki cebel topu ve dört makinali tüfek Suriye Hükümetine temin edilecek,
3. Iki taraf topraklarinda suç isleyenler, yakalandiklari taraf topraklarindan diger tarafa iade edilecek,
4. Hamam-Katma-Kilis ve Ayintab havalisindeki düsman harekâti hakkinda karsilikli bilgi alisverisinde bulunulacak,
5. Vatana ihanet eden suçlular iki tarafa teslim edilecek,
6. Fransiz ve Ermenilerin mühimmat ve silah nakliyati hususunda Halep demiryolu hattindan istifadeleri men edilecek19,
7. Taraflar arasinda bir irtibat subayligi kurulacak,
8. Bu anlasmanin gizliligine riayet edilecektir20.
Türk-Arap isbirligi her geçen gün daha da artiyordu. Suriye ve Irak'in çesitli bölgelerinde düsmana karsi ortak harekâtlar yapiyorlardi21. Ingilizler ve Fransizlar bu gelismelerden büyük endise duymaktaydilar. Hatta ABD bile bölgedeki gelismelerden endise duymaya baslamis ve bölgeye H. Engert adli bir gözlemci göndermisti. Engert 28 Subat 1920 tarihli raporunda: "Türkler ve Araplar Fransa'ya karsi ortak davranis halindedirler. Arap ordusunda eski Türk subaylari var. Fransiz ordusu bütün bu islerden bikmis, huzursuzdur. Fransiz subaylarinin çogu Suriye'den ayrilmaya hazir durumdadir. Çünkü Cezayirli ve Senegallilerden kurulu birliklerine güvenmemektedirler"22.
Esasen bu gelismelerin temeli 1919 Sivas Kongresi'nde belirlenmistir. Türk tarafinda Suriye ile münasebetlerin bu derecede gelistirilmesine karsi olan tek kisi Kâzim Karabekir Pasa'dir. Karabekir, "Sivas görüsmelerinde sinirlar çizilmistir, bunun disinda faaliyette bulunmak dogru degildir. Açik talimatlarin Fransizlarin eline geçmesi sakincalidir" demekteydi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Pasa; "Misâk-i Millî Araplarla Türklerin birbirlerinden ayrilmaz oldugunu ilan etmistir" cevabini vermistir23.
Gerçekten de Mustafa Kemal Pasa, Misâk-i Millî dâhilinde her devletin millî sinirlarina saygili bölgesel bir federasyon modeli düsünüyordu. Bu konuda Mustafa Kemal Pasa TBMM'nin gizli oturumunda yaptigi bir konusmada sunlari ifade etmektedir: "Herhalde Suriyeliler herhangi bir devlet-i ecnebiye ile münasebetinin kendileri için bi'n-netice esaret olacagina kani oldular. Bundan dolayi bize teveccüh ettiler. Bizim bi'l-mukâbele gösterdigimiz sekil sundan ibaret idi: Dedik ki, artik hudûd-i millîmiz dâhilinde bulunan menâbi'-i insaniyeyi ve menâfi'-i umûmiyeyi hududumuzun haricinde israf etmek istemeyiz. Fakat ittihad, kuvvet teskil edeceginden bütün âlem-i Islâmin manen oldugu gibi maddeten de müttehid ve müttefik olmasini, süphe yok ki büyük memnuniyetle karsilariz ve bunun içindir ki bizim kendi hudûdumuz dâhilinde ve hâkimiyet-i milliye esasina müstenid olmak üzere serbest ve müstakil olabilirler. Bizimle itilaf veya ittifakin fevkinde bir sekil ki federatif yahut konfedaratif denilen sekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz"24.
Birinci Dünya Savasi ve sonrasinda Irak'ta da benzer gelismeler meydana gelmistir. Ingilizler Fransizlar arasinda yapilan antlasma geregince Irak, Ingiltere'nin himayesine birakilmisti. 1915'ten itibaren Basra'dan ileri harekâtla Bagdat'a ilerleyen Ingilizler Kûtu'l-Amare'ye kadar basarilar elde ettiler. Fakat 29 Nisan 1916 tarihinde Türk ordusunun üstün gayretleri ile Ingilizler maglup edildiler ve 5'i general olmak üzere 500'ü subay ve 13.000 asker esir edildi25. Ne yaziktir ki, bu zafer mevzi kaldi ve 1917'de Ingilizlerin Bagdat'a girmelerine engel olunamadi. Selman-i Pak ve Kûtu'l-Amare savaslarinda yukarida zikrettigimiz üzere bölge halkinin, hemen bütün Arap Asiretlerinin büyük yardimi olmustur26. Meselâ, Müntefik asireti reisi Uceymî Bey'in büyük basarilari görülmektedir27. Millî mücadele döneminde de Urfa'da büyük yararliklar gösteren Uceymî Bey'e Pasalik ünvani verilerek Türk vatandasligina geçirilmis ve 1932 yilinda Bakanlar Kurulunun Karari ve Cumhurbaskani Mustafa Kemal Pasa'nin imzasiyla Urfa'nin Germüs köyü kendisine temlik edilmistir28.
Bagdat'in düsmesinden sonra Ingilizler Musul vilayetine girdiler. Burada da yerli halk Osmanli Devletinin yaninda yer aldi. Hatta Ingiltere'nin Irak'ta manda idaresini kurmasindan sonra bile 1923 yilinda Süleymaniye Valisi Seyh Mahmud, Ingilizlere karsi büyük bir ayaklanma baslatti. Ingilizler 15 Subat 1923-30 Nisan 1923 tarihleri arasinda Seyh Mahmud üzerine büyük bir kara ve hava harekâti düzenlediler. Bu harekât Irak'taki Ingiliz Kuvvetleri Kumandani Üs Maresal Sir Salmon'dan Londra'daki Hava Nazirligina bir rapor ile bildirilmistir29. Raporda ilginç ayrintilar bulunmaktadir. "Subat ortalarina dogru Güney Kürdistan'in her tarafinda din ve aile yönüyle büyük bir nüfuz sahibi olan Süleymaniye Valisi Seyh Mahmud'un Türkler lehindeki ifsadatinin yalniz tezayüd degil hatta yeni bir esasa istinaden gelismekte oldugu" belirtilmektedir. "Seyh Mahmud, Martta Kerkük'e taarruz için bir plan tertip etmistir. Ayni zamanda Irak'ta bir genel isyan çikarmak maksadiyla kutsal sehir Necef'in Siî ulemasiyla irtibata geçmistir. Keza Kürdistan'da Türk çete kumandani Özdemir adina hareket eden bir propagandaci zabitten ibaret bulunan Remzi Bey ile Köy Sancak'in geri alinmasi için bir ittifak yapmistir. Bundan baska Simko ve diger sahislarla beraber Ankara'ya gönderilecek bir beyannameyi imza etmis ve bu beyannamede Türk hükümeti kendisini Kürdistan hükümdari olarak tanimaga muvafakat ettigi takdirde Türklere yardim vaadinde bulunmustur" bilgilerine yer verilmektedir. Raporda devamla, "burada meydana gelecek bir isyan Süleymaniye ile sinirli kalmayacak ve Kerkük ve Köy Sancak'a yapilacak bir taarruz Irak'in her tarafinda endise verici bir tesir yapacagi" dile getirilmektedir30. Bu harekât ayni zamanda Özdemir Bey'in Musul'a yaptigi meshur harekâttir31. Ingiltere gelismesi muhtemel olan bu tehdit karsisinda Irak'in kuzeyindeki halkin Türkiye taraftarliginin en bariz örnegi olan Seyh Mahmud'a karsi büyük bir kara ve hava harekâti düzenlemis ve bu gelismeleri akamete ugratmistir.
Sonuç
Bin yildan beri Suriye ve Irak'ta Türkler ve Araplar, kurduklari devletlerinin iktisadî ve sosyal yönden ayrilmaz birer unsuru olmuslardir. Bu iktisadî ve kültürel zemin, Irak, Suriye ve Anadolu'nun cografyasi ve halki ile bütünlesmesi neticesini dogurmustur. Tarihin daha derinliklerine bakilirsa, esas itibariyle Anadolu ile bölge cografyasinin kaderleri daima birlikte tecelli etmistir.
Genel esaslarini tespit ettigimiz Osmanli mîrî rejiminin Suriye ve Irak'ta uygulanmasi, her seyden önce Suriye ve Irak'in kuzey bölgelerinin devlet merkezi ile bütünlesmesini saglamistir. Yukarida da görüldügü gibi, yüzyillarca devam eden timar sistemi, bunun neticesi olarak bölgeden binlerle ifade edilen sayilarda asker çikartilmasi, ortak bir tarih suuru yaratmistir. Tarihî süreçte bölgeden binlerce insan Osmanli ordusunda görev aldi. Yüzyillarca ayni düsmana karsi çesitli cephelerde savasmanin verdigi bir kader birligi olustu. Bu derin tarih suuru günümüze kadar varligi devam ettirmektedir.
Bu ortak tarih suurunun son örnegini Osmanli Devleti'nin dagilmasi sürecinde görmekteyiz. Dikkat edilirse Osmanli Devleti'nin salyâneli vilayetleri olan uzak çevre vilayetleri, düsman isgallerine fazla dayanamadi ve kisa sürelerde isgal edildiler ve Osmanli Devletinden koptular. Buralarda Batili istilacilara karsi ciddi teskilatlanmalar ve direnisler görülmemektedir. En ciddî direnis 1830 yilinda Fransizlar tarafindan isgal edilen Cezayir'de görülmektedir. Ancak Cezayir direnisi dahi etkili olamamistir.
Ama Suriye ve Kuzey Irak'ta ciddî bir direnis vardir. Birinci Dünya Savasi sirasinda Serif Hüseyin ve bazi Ingiliz yanlisi entelektüeller hariç, halk nezdinde isgalcilere karsi büyük bir direnis görülecektir. Zaten bizim kastimiz, halk nezdindeki direnis ve genel kamuoyunun görüsüdür. Bölgenin genis halk tabakasi yüzyillar boyunca kader birligi yaptiklari Türklerle birlikte hareket etmislerdir, buna ragmen tarih her zaman arzu edilen sekilde cereyan etmez.
Nihayet bu tarihî zemin Misâk-i Millî'nin temelini olusturmustur. Mustafa Kemal Pasa tarafindan 1 Mayis 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisinde yapilan tarihî konusmada, Musul konusunda uygulanmak istenen politika açik bir sekilde ortaya konmustur: O, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu tarihî konusmasinda; "Hep kabul ettigimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-i millimiz Iskenderun cenubundan geçer, sarka dogru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi ve Kerkük'ü ihtiva eder. Iste hudud-i millîmiz budur dedik" seklinde bir açiklamada bulunmustur. Söylev ve Demeçlerinde de ifade ettigi gibi, Atatürk, Misâk-i Millî'yi hedef alan sinirlari bizzat kendisi tespit etmistir: Kuzeydoguda Kars, Ardahan, Batum; Güneyde Musul, Kerkük, Süleymaniye; Bati'da Bati Trakya Misâk-i Millî sinirlari içinde kalmistir32. Fransizlarla 1921'de yapilan Ankara Antlasmasindan sonra TBMM'de yapilan sert tenkitlere karsi Mustafa Kemal Pasa, Misâk-i Millî'yi su veciz ifadesiyle özetliyordu. "Misâk-i Millîmizde müsbet ve sabit hat yoktur. Kuvvet kudretimizde tespit edecegimiz hat, hatt-i hudud olacaktir"33. Nitekim 1923 yilinin Yilbasi Hatirasi olarak TBMM'nin yayinladigi Misâk-i Millî haritasi34, zikredilen sinirlari ihtiva etmektedir. Söz konusu haritada Misâk-i Millî'nin sinirlari Antakya'nin güneyinden baslayarak Halep'i içine alarak Rakka ve Deyr-i Zor'un kuzeyinden Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil ve Dohuk'a ulasmaktadir. Bu haritanin etrafindaki bölmelerde o günkü vilayet taksimati bagli kazalariyla birlikte verilmistir. Vilayet taksimatinda Rakka Urfa'ya bagli bir kazadir ama haritada sinirin disinda gösterilmistir35. Keza Deyr-i Zor da sinirin disindadir ama Mustafa Kemal Pasa'nin ifadesiyle "Deyr-i Zor, hudud-i millîmiz dâhilindedir"36. Musul'a bagli kazalar Imadiye, Zaho, Dohuk, Akara ve Sincar'dir37. Kerkük ise Revandiz, Köysancak, Rayine, Salahiye ve Erbil'den mütesekkildir38.
Yüzyillardan beri devam eden ortak tarihimiz, bölge halki ile birlikte verdigimiz sehitlerin sayilari ve bölgesel dagiliminda da bariz bir sekilde görülmektedir. Her ne kadar son yüzyilda timar rejimi devrini tamamlamis ise de mîrî rejim gelenegi devam etmis, bölgenin askerî niteligi fazlasiyla degismemistir. Birinci Dünya Savasinda mîrî rejime dâhil bölgelerden pek çok asker, çesitli cephelerde savasmis ve sehit olmustur. Esasen bin yildan beri onlarca defa ortak düsmana karsi birlikte verdigimiz sehitlerin sayisini tespit etmek mümkün degildir. Sadece 19. yüzyilin sonlarindan itibaren kayitlarin tutulmasi ile birlikte tespit edilen rakamlardan bir netice çikarmak mümkün olmaktadir. 1877-1878 Osmanli-Rus Savasindan beri tutulan kayitlar ile çesitli cephelerde verdigimiz sehitlerin listesi Milli Savunma Bakanligi tarafindan yayinlanmistir39. Buna göre; bagli kazalari dâhil Halep'ten 1009, Suriye'den 766, Beyrut'tan 219 Kudüs'ten 398, Nablus'tan 228, Lazkiye'den 85, Musul'dan 99, Kerkük'ten 147, Süleymaniye'den 133, Deyr-i Zor'dan 88, Trablussam'dan 62, Bagdat'tan 270 ve Basra'dan 8 olmak üzere toplam 3500'den fazla sehit vardir. Hatta Kurtulus Savasinin çesitli cephelerinde bile bölgeden sehitler vardir. Elbette bu rakamlar, vilayetlerin nüfus yogunlugu ile de ilgilidir. Dikkat edilirse, merkezden uzaklasildikça, sehit sayilarinda gözle görülür bir düsüs vardir. Öyle dahi olsa bu, Türk milleti ile Araplarin ortak düsmana karsi birlikte mücadele ettiklerinin en güzel delilidir. Bu husus, sehitlerin kani üzerinden politika yapmak degil, bilakis onlarin sehit olduklari idealleri ugruna emperyalizme karsi bir dirilis ve birlik ruhunu yeniden canlandirmaktir. Zira genel olarak tarihimiz, özel olarak sehitlerimiz, millî ve bölgesel birligimizin dünyevî ve uhrevî âbidesidir.
Sonuç olarak; devletlerin siyasî sinirlari ve siyasî rejimleri farkli olabilir, zamanla degisebilir, fakat ortak tarih suuru asla degismez, degistirilemez. O halde mevcut olan bu kuvvetli ortak tarih suurunu günümüz uluslararasi iliskilerine esas yapmak, ortak hafizayi canlandirmak, yeni nesillere intikal ettirmek bizim için tarihî bir vazifedir. Bu suretle yeni dünya düzeninde bu ortak tarih suuru ile bu cografyada kurulan devletlerle karsilikli siyasî iktisadî ve kültürel iliskiler kurulabilir. Zikredilen ülkelerde ortak tarih suuru zannedildiginden daha güçlüdür. Hele son zamanlarda Balkanlar, Orta Dogu, Orta Asya ve Kafkasya'ya yönelik emperyalist tehditler, geçmiste yasanan ortak tarih birliginin yeniden hatirlanmasina sebep olmustur ve bu husus açik olarak dile getirilmektedir.
Ortak tarihi olan milletler, günümüzde ayni ideal etrafinda Avrupa Birligi gibi siyasî, iktisadî ve sosyo-kültürel isbirlikleri olusturmaktadir. Bazen de merkezî hâkim ülkenin etrafinda Milletler Toplulugu meydana getirmektedir. Buna da Ingiliz Milletler Toplulugu örnek olarak gösterilebilir. Kanada, Avusturalya, Yeni Zelanda ve Pasifik'teki yüzlerce ada, Ingiliz Milletler Toplulugunu meydana getirmektedir. Üstelik bu ülkeler uzun yillar boyunca acimasiz Ingiliz sömürgesine maruz kalmislardir, buna ragmen halâ Ingiliz Milletler Toplulugu adi altinda varliklarini devam ettirmektedirler. O halde günümüzün siyasî, iktisadî ve sosyo-kültürel sartlarina ve gerçeklerine uygun olarak bu ortak tarih suuru zemininde federasyon, konfedarasyon temelinde bir Birlik40 kurulmasi artik bir zaruret halini almistir. Günümüz dünya siyaseti ve her alandaki bas döndürücü gelismeler, bölge ülkelerini birlikte hareket etmeye mecbur etmektedir.
* Makalenin Gelis Tarihi: 07.03.2016, Kabul Tarihi: 18.05.2016
1 Yüksel Arslantas, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu'da Iktisadî Hayat , Elazig 2008, s. 1-20, ayni müellif, "M.Ö.2. Binyilda Mezopotamya-Anadolu Iliskilerine Genel Bir Bakis", Firat Üniversitesi - Orta Dogu Arastirmalari Dergisi II/2, Elazig 2004, s. 2-3
2 Osmanli Devletinin iktisadî düzeninden hareketle Osmanli mîrî rejiminin uygulandigi bölgeleri tespit etmis ve bunun Misak-i Millî ile olan münasebetlerini, bu tarihî, iktisadî ve sosyal zeminin günümüze ve gelecegimize nasil bir katkisi olur düsüncesiyle tartismistik. Öyle saniyorum ki, bugün bu tarihî ortak geçmisi tekrar gözden geçirmekte fayda vardir. Mustafa Öztürk, "Osmanli Mîrî Rejiminin Misâk-i Millî ile Münasebeti", Genelkurmay ATASE, Besinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Ankara 1996, s. 186-192
3 Sofyali Ali Çavus Kanunnâmesi (Yayinlayan: Mithad Sertoglu), Marmara Üniversitesi Yay., Istanbul 1992, s. 34
4 Sofyali Ali Çavus Kanunnâmesi, s. 35, ayrica Enver Çakar; 16. Yüzyilda Haleb Sancagi (1516-1566), Firat Üniversitesi Orta Dogu Arastirmalari Merkezi Yayini, Elazig 2003, s. 300
5 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi IX, (Yayina Hazirlayanlar: Dr. Yücel Dagli-Seyit Ali Kahraman-Prof. Dr. Robert Dankoff), Yapi Kredi Bankasi yayini, Istanbul 2000, s. 267
6 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi IX, s. 185
7 Mustafa Öztürk, "1616 Tarihli Halep Avâriz-Hâne Defteri", Ankara Üniversitesi OTAM 8 , Ankara, 1999, s. 249-293
8 Ahmet Gündüz, Osmanli Idaresinde Musul (1523-1639 ), Firat Üniversitesi-Orta Dogu Arastirmalari Merkezi Yay., Elazig 2003, s. 35
9 Gündüz, Osmanli Idaresinde Musul, s. 38
10 Gündüz, Osmanli Idaresinde Musul s. 42
11 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi IV, s. 340,
12 Halil Sahillioglu, "Osmanli Döneminde Irak'in Idarî Taksimati", (Arapçadan çeviren: Mustafa Öztürk), TTK- Belleten LIV/211, (Aralik 1990), Ankara 1991, s. 1247
13 Sahillioglu, Osmanli Döneminde Irak'in Idarî Taksimati, s. 1248
14 Sahillioglu, Osmanli Döneminde Irak'in Idarî Taksimati, s. 1249
15 Sahillioglu, Osmanli Döneminde Irak'in Idarî Taksimati, s. 1250
16 Ömer Osman Umar; Osmanli Yönetimi ve Fransiz Manda Idaresi Altinda Suriye (1908-1918), Atatürk Arastirma Merkezi Yayini, Ankara, 2004, s. 428
17 Ömer Osman Umar, "Suriye'de Kurulan Kuvva-yi Milli Teskilati ve Üyeleri", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 121, Istanbul 1999, s. 87-96
18 Umar, a.g.e., s. 428-429 Hale Sivgin, Güney Cephesi'nin Degerlendirilmesi, Türk Istiklal Harbi'nde Kuvay-i Milliye, Düzenli Ordu ve Cepheler Paneli, Genelkurmay ATASE Daire Baskanligi, Ankara, 2014, s. 29.
19 Gerçekten Halep-Maras demiryolu, Kilis'in batisindaki Damrik Dagi civarindaki Okçu Izzeddinli asiretinin milis kuvvetleri tarafindan 1920 Subatindan itibaren sürekli olarak tahrip ediliyor, Halep'ten Maras'a asker ve mühimmat nakli engelleniyordu. Hatta 1920 Subatinda Maras'a giden bir tren havaya uçurulmus, bazi Fransiz askerleri esir alinmis, bunun üzerine bölgeye gönderilen bir Fransiz birligi, Damrik Dagi'nin bati yakasinda Hisar köyü civarinda bozguna ugratilmistir. Genis bilgi için bkz. Mustafa Öztürk, "Izziye Kazasinin Kurulusu ve Millî Mücadeledeki Yeri", Ankara Üniv. DTCF. Tarih Arastirmalari Dergisi 37, (Prof. Dr. Yücel Özkaya Özel Sayisi), Ankara 2005, s. 29-45
20 Genelkurmay ATASE Arsivi, Kls. No 594, Dosya No: 8-141, F. 33-10'dan zikreden Umar, a.g.e., s. 442-443
21 Bu konuda genis bilgi için Bkz. Umar, a.g.e., s. 427-443
22 Umar; a.g.e., s. 433-434
23 Umar, a.g.e., s. 435
24 TBMM Gizli Celse Zabitlari I, s. 2-3'ten nakleden Umar, a.g.e., s. 439
25 Kûtu'l-Amâre ile ilgili olarak Basbakanlik Arsiv belgeleri yakin bir geçmiste yayimlanmistir. Bkz. Basbakanlik Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü- Arsiv Belgelerine Göre Kûtü'l-Amâre Zaferi, Istanbul 2016, s. 131
26 Bu husus bazi çevreler tarafindan Arap ve Kürt asiretlerinin bölgede Ingilizlere karsi Osmanli Devletinin yaninda yer almalarini Türklere yapilmis bir lütuf olarak göstermeleri, art niyetli maksatlarla izah edilebilir. Bölge halkinin ismi bizde mahfuz olan iki-üç asireti hariç, bütün asiretler Osmanli Devletinin yaninda yer almislardir, bu dogrudur, bunda sasacak bir sey yoktur. Çünkü bu vatan sadece Türklerin degil, onlarin da vatanidir. Söz konusu asiretlerin bu mücadeleye katilmalari da gayet tabiî olup, katilmamalari gayr-i tabiî olurdu.
27 Arsiv Belgelerine Göre Kûtü'l-Amâre Zaferi, s. 67
28 Arsiv Belgelerine Göre Kûtü'l-Amâre Zaferi, 383
29 Bu rapor 1924 yilinda Genelkurmay Baskanligi tarafindan tercüme edilerek yayimlanmistir. Çevriyazisi için bkz. Ömer Osman Umar, "1923'te Seyh Mahmud'la Özdemir Bey'e Karsi Kuvvâ-yi Berriye ve Havaiyyenin Müsterek Harekâti", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 145, (Agustos 2003), Istanbul 2003, s. 133-150
30 Umar, "1923'te Seyh Mahmud'la Özdemir Bey'e Karsi Kuvvâ-yi Berriye ve Havaiyyenin Müsterek Harekâti", s. 134
31 Harekâtin safhalari hakkinda genis bilgi için bkz. Zekeriya Türkmen, "Özdemir Bey'in Musul Harekâti ve Ingilizlerin Karsi Tedbirleri (1921-1923)", Atatürk Arastirma Dergisi XVII/49, Ankara 2001
32 Zekeriya Türkmen, Özdemir Bey'in Musul Harekâti, s. 4
33 TBMM Gizli Celse Zabitlari II, Ankara 1980, s. 355
34 Mustafa Öztürk; "TBMM'nin 1924 Yili Yilbasi Hatirasi-Misâk-i Millî Haritasi", Genelkurmay ATASE-Askeri Tarih Bülteni 48, (Subat 2000), Ankara 2000, s. 17-32. Bu vesile ile makalenin basligindaki tarih çevirmede sehven hata yaptigimizi itiraf etmeliyim. Harita 1339 Senesi Yilbasi hatirasi olarak yayimlanmistir. Haritanin alt kismindaki serhte "1 Kânûn-i Sâni sene 1339 Ihtiyat Zâbitanindan Mülazim Ibrahim Hilmi Bey" açiklamasi bulunmaktadir. Bu tarih 1923 Ocak ayina denk gelmektedir Ama tarafimizdan sehven yapilan bir hata sonucu 1924 olarak çevrilmistir. Dolayisiyla bu harita 1923 tarihlidir ve daha Lozan Antlasmasinin imzalanmasindan ve Cumhuriyetin kurulmasindan öncedir. Bu yönüyle daha da anlamlidir.
35 Mustafa Öztürk; "TBMM'nin 1924 Yili Yilbasi Hatirasi-Misâk-i Millî Haritasi", s. 32
36 Mustafa Öztürk; "TBMM'nin 1924 Yili Yilbasi Hatirasi-Misâk-i Millî Haritasi", s. 28
37 Mustafa Öztürk; "TBMM'nin 1924 Yili Yilbasi Hatirasi-Misâk-i Millî Haritasi", s. 27
38 Mustafa Öztürk; "TBMM'nin 1924 Yili Yilbasi Hatirasi-Misâk-i Millî Haritasi", s. 26
39 Millî Savunma Bakanligi, Sehitlerimiz, (CD), Ankara 2005
40 Biz bu Birlige Bati Asya Birligi diyoruz. Bu birligin ilk kurucu devletleri Türkiye, Suriye Azerbaycan ve Iran'dir. Tarihî, cografî, iktisadî ve sosyal esaslarini, faydalarini ve karsilasilacak dâhilî ve haricî engelleri tartistigimiz bu projemizi baska bir çalismada ele aldik. Bkz. Mustafa Öztürk, "Yeni Bir Bölgesel Örgütlenme Modeli (Güney Bati Asya Birligi)", Firat Üniversitesi Orta Dogu Arastirmalari Merkezi-Üçüncü Uluslararasi Orta Dogu Semineri/Küresellesme Sürecinde Orta Dogu'nun Yeri ve Gelecegi, (Elazig, 2-4 Kasim 2006), Elazig 2008, s. 171-195
KAYNAKLAR
GÜNDÜZ Ahmet, Osmanli Idaresinde Musul (1523-1639), Firat Üniversitesi-Orta Dogu Arastirmalari Merkezi Yay., Elazig 2003
Basbakanlik Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü- Arsiv Belgelerine Göre Kûtü'l-Amâre Zaferi, Istanbul 2016
ÇAKAR Enver; 16. Yüzyilda Haleb Sancagi (1516-1566), Firat Üniversitesi Orta Dogu Arastirmalari Merkezi Yayini, Elazig 2003
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi IV, IX, (Yayina Hazirlayanlar: Dr. Yücel Dagli-Seyit Ali Kahraman-Prof. Dr. Robert Dankoff), Yapi Kredi Bankasi yayini, Istanbul 2000
SAHILLIOGLU Halil, "Osmanli Döneminde Irak'in Idarî Taksimati", (Arapçadan çeviren: Mustafa Öztürk), TTK- Belleten LIV/211, (Aralik 1990), Ankara 1991, s. 12331257
Millî Savunma Bakanligi, Sehitlerimiz, (CD), Ankara 2005
ÖZTÜRK Mustafa, "1616 Tarihli Halep Avâriz-Hâne Defteri", Ankara Üniversitesi OTAM 8, Ankara, 1999, s. 249-293
ÖZTÜRK Mustafa, "Izziye Kazasinin Kurulusu ve Millî Mücadeledeki Yeri", Ankara Üniv. DTCF. Tarih Arastirmalari Dergisi 37, (Prof. Dr. Yücel Özkaya Özel Sayisi), Ankara 2005, s. 29-45
ÖZTÜRK Mustafa, "Osmanli Mîrî Rejiminin Misâk-i Millî ile Münasebeti", Genelkurmay ATASE, Besinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Ankara 1996, s. 186-192.
ÖZTÜRK Mustafa, "Yeni Bir Bölgesel Örgütlenme Modeli (Güney Bati Asya Birligi)", Firat Üniversitesi Orta Dogu Arastirmalari Merkezi-Üçüncü Uluslararasi Orta Dogu Semineri/Küresellesme Sürecinde Orta Dogu'nun Yeri ve Gelecegi, (Elazig, 2-4 Kasim 2006), Elazig 2008, s. 171-195.
UMAR Ömer Osman, "1923'te Seyh Mahmud'la Özdemir Bey'e Karsi Kuvvâyi Berriye ve Havaiyyenin Müsterek Harekâti", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 145, (Agustos 2003), Istanbul 2003, s. 133-150.
UMAR Ömer Osman, "Suriye'de Kurulan Kuvva-yi Milli Teskilati ve Üyeleri", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 121, Istanbul 1999, s. 87-96.
UMAR Ömer Osman; Osmanli Yönetimi ve Fransiz Manda Idaresi Altinda Suriye (19081918), Atatürk Arastirma Merkezi Yayini, Ankara 2004.
Sofyali Ali Çavus Kanunnâmesi (Yayinlayan: Mithad Sertoglu), Marmara Üniversitesi Yay., Istanbul 1992.
SIVGIN Hale, Güney Cephesi'nin Degerlendirilmesi, Türk Istiklal Harbi'nde Kuvay-i Milliye, Düzenli Ordu ve Cepheler Paneli, Ankara, 2014, s. 13-32.
TBMM Gizli Celse Zabitlari II, Ankara 1980.
ARSLANTAS Yüksel, "M.Ö. 2. Binyilda Mezopotamya-Anadolu Iliskilerine Genel Bir Bakis", Firat Üniversitesi - Orta Dogu Arastirmalari Dergisi II/2, Elazig 2004, s. 1-27.
ARSLANTAS Yüksel, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu'da Iktisadî Hayat, Elazig 2008.
TÜRKMEN Zekeriya, "Özdemir Bey'in Musul Harekâti ve Ingilizlerin Karsi Tedbirleri (1921-1923)", Atatürk Arastirma Dergisi XVII/49, Ankara 2001.
Mustafa ÖZTÜRK**
** Prof. Dr., Firat Üniversitesi Insani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, E-posta: [email protected]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Professor Dr. Hale Sivgin 2016
Abstract
Ottoman State has two fundamental types of administration. 1. Formal System, 2. Annual System. There are also privileged provinces except for these. Formal Regime is a classic system of the State. Census is conducted, income is granted in these provinces which are included in these systems. Officials who are the users of national sources, are also responsible for executing of the national service. In this way, State can recruit soldiers, collect taxes and substitute the dominant culture in these provinces. As for the provinces directed with the Annual Systems there is no census and recruiting soldiers. As it is stated in the Legal Code (Rule book) governors and other officials were paid from the sources of these provinces. But if financial records are analyzed, it is observed that these governors were paid by the State, too. Ottoman State certainly control these provinces which are included these regimes. According to these information, The Formal System's borders; Damascus, Raqqa, Baghdad, Tabriz in the South, Revan and Batum in the North. Under the condition that Danube River is a natural border, Bulgaria, Macedonia, Bosnia and Herzegovina, Albania, Northern Greece, Dodecanese, Rhodes in Saros Bay and Cyprus in Rumelia. Our subject is especially the Northern parts of Syria and Iraq, that is Damascus, Aleppo, Raqqa, Deyr-i Zor, all parts of of Mossul provinces including Mossul, Kirkuk, Suleimanieh, Erbil Dohuk. Baghdad was sometimes included Formal System sometimes ruled with Annual System, too. These administrative and economic system ensured the integration of local community with the State throughout the centuries. Because hundreds of thousands of people cultivated timar and zeamet (parts of Formal Regime) hundreds of thousands of people were employed in Muqataa and Foundation. The most important factor of this unification is that the Ottoman State had no concern with interfering the life of religious and social life of local community and these people were mostly Muslims. These socio-economic order, continued for centuries, resulted in the support of the local people after The First World War in favor of the Ottoman State. Eventually, this togetherness gave the National Oath a ground without practising any favoritism as Turks, Kurds, Arabs.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer