Özet
Dijital çağın getirdiği değişimler yaşamın her alanında "post-truth" kavramının irdelenmesini gerektirmiştir. Teknoloji ve internet aracılığıyla hızla yaygınlaşan kişisel inanç ve duygulara gerçeğin kendisinden daha fazla önem verilmesi bu yeni çağda farklı bir sorunsalı karşımıza çıkarmaktadır. Sosyal medya ile birlikte bireylerin bilgiyi alan olmaktan bilgiyi üretenlere dönüşmesi de doğrunun değil "benim doğrumun" daha önemli olduğu düşüncesini öne koymaktadır. Post-truth çağı olarak nitelendirilen bu yeni dönemin sosyal, politik, teknolojik değişimlerin yanında doğal olarak tüketiciler ve tüketim kültürüne de etkileri görülmektedir. Bu çalışmada, tüketicinin bir aktör olarak pazarlamaya dair aldığı tüketim kararlarında post-truth çağına uygun bir hareket biçimi benimseyip benimsemediği ve kendisi gibi düşünen kişilerin geri bildirimleri ile yankı odalarını mümkün kılan bir tüketim deneyimini nasıl elde ettiği tartışılmıştır. Bu bağlamda tüketicinin Postnormal Zamanlar Teorisine uyumlu olarak normali aşan veya önemsizleştiren kararlarının teorik tartışması yapılmıştır. Tüketicilerin içerisinde bulunduğu bu dönemin tüketici özelliklerinde ne gibi değişikliklere yol açtığı vurgulanmış ve değişimin olası zararlarını önlemek için öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: post-truth, pazarlama, tüketici, tüketim kültürü
Makale Türü: Kavramsal Makale
Abstract
The changes brought about by the digital age necessitates the examination of the concept of "post-truth" in all areas of life. The fact that more importance has been attached on personal belief and feelings than the truth itself through rapidly spreading technology and internet creates a different problematique within this new age. With the use of social media, the transformation of individuals from information-receivers to information-producers also puts forward the idea that "my truth" is more important than the truth. Described as post-truth era, this new age has not only induced social, political and technological changes but also naturally affected the consumers and the consumption culture. It has been discussed within this study whether consumers have adopted a course of action pertinent to post-truth era in their consumption decisions regarding marketing as an actor and how they have adopted a consumption experience that enables echo rooms with the feedback of like-minded people. In this context, a theoretical discussion has been conducted about the consumer's decisions that exceed or trivialize the normal in accordance with the Postnormal Times Theory (PNT). What kind of transformations consumers have experienced related to consumer characteristics within this new era is emphasized and suggestions have been offered to prevent the possible damages of this transformation.
Keywords: post-truth, marketing, consumer, consumption culture
Paper Type: Conceptual Article
1.Giriş
Deǧişen yeni dünya düzeniyle birlikte emek piyasaları daha deǧişken, geçişken ve istikrarsız hale gelmekte, kültürlerarası farklılık benzeri görülmemiş insan hareketliliǧi ve göç ile azalmakta, ekonomik krizler, salgınlar ve gelir eşitsizlikleri bireylerin yaşam umutlarını altüst etmekte, sosyal adalet ve uyuma dair daha önceden kabul görmüş fikirler ortadan kalkmakta ve çevresel felaketler bütün dünyayı etkileyecek şekilde baş göstermektedir (Black ve Walsh, 2019; Lewandowsky vd., 2017). Üstelik bu deǧişimler giderek artan bir şekilde ilerlemekte ve sonuç olarak bütün ekonomik, kurumsal ve sosyal yapıları belirli bir referans çerçevesinin dışına itebilmektedir (Koro-Ljungberg vd., 2019).
Bu belirsizlikler öncelikle siyaset alanında "post-truth" kavramının kullanımını ortaya çıkarmış ve 2016 yılında kavram, Oxford Sözlüǧünde yılın kelimesi seçilmesiyle daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Oxford Sözlüǧünde posttruth "kamu düşüncesini şekillendirmede duygular ve kişisel inançlara nazaran nesnel gerçekliklerin daha az etkili olduǧu koşullara baǧlı olmak" olarak tanımlanmıştır (Oxford Languages, 2016). Verilen tanıma benzer şekilde kavram ilk olarak tiyatro yazarı Steve Tesich tarafından 1992 yılında Nation dergisinde İran-Kontra skandalı ve İran-Irak savaşı ile ilgili yazısında kullanılmıştır (Flood, 2016). O yıllardan itibaren kavramın kullanımında artış görülmüş ve Oxford Sözlüǧü editörleri 2016 yılından bir önceki yıla göre post-truth kelimesinin kullanımında %2000 artış olduǧunu belirtmiştir (Flood, 2016).
Post-truth çaǧının başta siyasi politikalar olmak üzere yaşamın bütün alanlarında etkisi olduǧu görülmektedir. Her ne kadar post-truth kavramı yalan haber baǧlamında deǧerlendirilse de (Karagöz, 2018; Şimşek, 2018), aslında yalan haberler insanların birbirleriyle iletişime geçtiǧi zamanlardan beri bulunmaktadır. Ancak, yakın zamanda deǧişen şey ise duygular ve kişisel inançlara olan itibarın giderek artması ve bilişsel önyargıların teknoloji veya internet aracılıǧıyla hızlı bir şekilde yaygınlaşmasıdır (Berthon ve Pitt, 2018). Dijital çaǧda teknoloji ile artan iletişim kanalları insanların birbirlerini daha iyi anlamasını gerektirirken, paradoksal bir biçimde bu durumun daha farklı bir yöne evrildiǧi görülmektedir. Mobil cihazların artan kullanımıyla birlikte sosyal medya kullanımı artmış ve dünya nüfusunun %53'ünden fazlası sosyal medya kullanıcısı haline gelmiştir (Kemp, 2021). Sosyal medyada çeşitli algoritmalar aracılıǧıyla insanların hoşlarına gitmeyen düşünce veya paylaşımları görmüyor olması, bu paradoksun giderek hızlanmasına neden olmuştur. Bireyler daha çok kendi inançlarının doǧru olduǧuna inanmakta ve yalnızca kendi inançlarına uygun bilgiye erişim saǧlamaya yönelmektedirler (Golman vd., 2017).
Bu makalede öncelikli olarak post-truth çaǧının sosyal bir bilim olan pazarlama üzerindeki etkileri İncelenmekte olup, tüketicinin bir aktör olarak pazarlamaya dair aldıǧı tüketim kararlarında post-truth çaǧına uygun olarak inançlarının doǧruluǧu ve kendisi gibi düşünen kişilerin geri bildirimleri ile yankı odalarını mümkün kılan bir tüketim deneyimini nasıl elde ettiǧi tartışılacaktır. Bu baǧlamda tüketicinin yine bir başka günümüz baǧlamını açıklama niyeti taşıyan Postnormal Zamanlar Teorisine (PZT) (Sardar, 2019) uyumlu olarak normali aşan veya önemsizleştiren kararlarının teorik tartışması yapılacaktır.
2.Post-Truth Kavramı
Yakın geçmişte nasıl düşüneceǧimizi ve nasıl davranacaǧımızı şekillendiren iki büyük düşünsel deǧişim yaşanmıştır. Bu düşünsel deǧişimlerin ilki modernizmin yükselişi iken, ikincisi modernizme karşı olarak ortaya çıkan postmodernizm olmuştur. Hobbes, Descartes, Leibniz ve Newton gibi düşünürlerin başını çektiǧi modernizm akımı dünya hakkındaki nesnel doǧruyu aramayı amaç edinmiştir (Cahoone, 2003). Buna göre; belirli bir ulusun, ülkenin, insanların nesnel doǧrusunun bütün dünyadaki uluslara, ülkelere ve insanlara uygulanabileceǧi görüşü ortaya koyulmuştur. Böylece, evrensel doǧa kanunları olacaǧı gibi evrensel sosyal bilimler kanunları da olabilecektir. Rasyonalizm dünyadaki her derde deva bir ilaç olarak görülmüş ve nesnel gerçeklik modernizmin ulaşmak istediǧi bir hedef haline gelmiştir. Ancak, bilimsel nesnel doǧruluk bütün her şeyin ölçütü ise, deǧerler, etik, güzellik veya hayal gücü gibi duygular ne anlam ifade edecektir? Her ne kadar tanımlanması zor olsa da, modernizme karşı çıkan postmodernizmin temel iddiası ise modernizmin sosyal, politik ve kültürel düzenlemelerinin artık deǧiştiǧi ve kendine has bir dünya ile karşı karşıya olduǧumuzdur (Cahoone, 2003). Bu nedenle postmodernizm düşüncesi ile gelen en temel karşıtlık ise nesnel doǧruluǧun olamayacaǧıdır. Alpay (2020) bu durumu bilimin doǧrulanabilir olduǧuna yönelik genel kabulün giderek bilimin yanlışlanabilir olmasının bilim felsefesi baǧlamında daha etkin bir şekilde tartışılması ile ilişkilendirmektedir. Dahası, böyle bir bilim felsefesi yaklaşımının giderek daha fazla tartışılması ve kabul edilmesi ile beraber modernizmin gerçekliǧe ulaşmadaki ayrıcalıklı konumu da yıpranmaktadır. Rasyonalite veya nesnellikten ziyade, gücün hakikati ve doǧruluǧu belirlediǧi ve otoritenin kendi doǧrusunu zorla bireylere empoze ettiǧi fikri ortaya koyulmuştur (Foucault, 1984).
Duyguların akılcılıǧın üstünde tutulması, hissetmenin düşünmekten daha üstün kılınması, rasyonalizmin farklı baǧlamlarda deǧerlendirilmesine yol açmıştır. Zamana, mekana, bireye göre her şeyin farklılık gösterebileceǧi düşüncesi akılcılıǧın farklı kültürlerde ve farklı zamanlarda deǧişiklik gösterebileceǧini ortaya koymuştur.
İnsanların birbirleriyle iletişime geçtiǧi andan itibaren günümüzde post-truth çaǧı olarak adlandırılan döneme geldiǧimizde, teknolojinin ayırt edici özelliǧini görmekteyiz. Bilgi çaǧı olarak adlandırdıǧımız dönem, birbiriyle uyuşmayacak biçimde yanlış bilgiyi yaşantımıza dahil etmiştir. İnternet üzerinden elde edilen bilginin her ne kadar potansiyel olarak yanlış ve önyargılı olduǧuna dair kanıt olsa da, bireylerin bu bilgilerin doǧruluǧuna inandıǧı ortaya koyulmuştur (Flanagin ve Metzger, 2000; Metzger vd., 2003). İnternet üzerinde çeşitli arama motorları aracılıǧıyla yapılan aramalar, bilgiyi doǧruluk, kalite, kesinliǧe göre deǧil, o bilginin popülerliǧine göre sıralamaktadır. Bir başka deyişle, internet üzerinden elde edilen bilgi kesin veya doǧru bir bilgiden ziyade popüler olan bilgidir.
Post-truth kavramı ise modern-postmodern zıtlıǧının ötesinde bir tartışma olarak ortaya çıkmıştır (Detmer, 2003). Her ne kadar McIntyre (2018), postmodernizmin bilim inkarına ve sonuç olarak "her türlü kanıta dayalı akıl yürütmeye" katkıda bulunduǧunu savunsa da, doǧrusal bir sebep-sonuç ilişkisi çok doǧru bir yaklaşım olmayacaktır. Açıkçası sosyal bilimlerde post-truth ve post-modern tartışmalarının içinde gerçekliǧin doǧasının farklılıǧı öne çıkmaktadır. İlkinde politik gerçeklik ön plandayken, İkincisinde bilimsel bilginin gerçekliǧi tartışmanın odaǧındadır. Bundan dolayı da iki farklı kavramın farklı baǧlamlarda kurdukları gerçeklik inşaları birbirinden ayrıdır. Dahası, postmodernizmdeki "post", telafisi mümkün olmayan bir zaman aşımını, halihazırda gerçekleşmiş bir dönüşümü çaǧrıştırdıǧı için, tersine çevrilmesi pek mümkün deǧildir (Benesch, 2020). Bunun yanında post-truth olguların sosyal olarak inşa edilmesinden hareketle politik olguların yine politik niyetler ile gerçekliǧin ne olduǧunun önemsenmemesini saǧlayacak şekilde ifade edilmesi ile ilgildir.
Yakın zamanda, post-truth kavramına ilişkin akademik ilgide de büyük bir artış görülmüştür. Pitt and Plangger (2020) yaptıǧı çalışmada, yalan haber ile birlikte akademik makalelerde hangi kavramların daha fazla kullanıldıǧını incelemiştir. Web of Science endeksinde taranan dergiler üzerinden çıkarılan aǧ haritasında, yalan haber ile birlikte post-truth kavramı ve sosyal medya en çok kullanılan kavramlardan bir tanesi olmuştur. Sosyal medyanın yaygınlaşması ile doǧruluk popüler olana çevrilmiş ve bireyler yalnızca birbirleriyle iletişim içinde oldukları, genellikle kendisine yakın olan fikirleri görmeye başlamıştır. İletişim araçları içerisinde post-truth'un en fazla hissedildiǧi yer sosyal medya olmuştur. Sosyal medya resmi bilginin yanında, yine sosyal medyada üretilen bir başka bilgiye rakip olan yeni bir anlatı oluşturmaktadır (Kozinets vd., 2018). Post-truth çaǧında bilgi, teorik ve epistemolojik bir meydan okuma ile karşı karşıya kalmış, daǧınık, geçici ve öznel bilgiye sosyal medya ile öngörülemeyen bir ortam hazırlanmıştır (Koro-Ljungberg vd., 2019). Bu nedenle "doǧru", giderek "benim doǧrum" halini almıştır. Güven (2020) bu durumu farklı bir pencereden ele alarak günümüzün hakikat algısının iletişim araçları ile belirlendiǧi iddiasında olan teknolojik determinist yaklaşımı tartışmak gerektiǧini vurgulamaktadır. Buradan hareketle Güven (2020) postmodernizmi hakikatın varlıǧını reddeden ve ontolojik ve epistemolojik olarak bilginin tartışılmasına yeni bir pencere açan yaklaşımların dijital medya ile daha da güçlendiǧini ve post-truth kavramı ile aslında hakikatın çarpıtılmasının deǧil hakikat arama pratiǧinin önemsizleştirilmesinin söz konusu olduǧunu belirtmektedir. Bu baǧlamda yapılan temel itiraz; post-truth kavramı ile popülist söylemin hakikatin önemini kaybettirdiǧi ve irrasyonel olanın nesnel olgulardan daha fazla taraftar bulduǧunun nitelenlendirilmesinedir. Oysa bu durum siyasetin genel olarak gerçeklik inşa eden ve buna baǧlı olarak seçmenlerin öznel kararlarını etkileyen yapısını göz ardı etmektedir (Güven, 2020). Benzer bir şekilde Lewandowsky vd. (2017) post-truth kavramının basit bir yanlış yönlendirme veya bilgilendirmeden daha fazlası olduǧunu fakat yine de post-truth çaǧındaki bilginin stratejik siyasi eylemlerden veya zorluklardan dikkati başka yöne çekmek için tartışmalı bir şekilde tasarlandıǧı ve bir sis perdesi olarak kullanıldıǧını ifade etmektedirler. Bu tartışmalar haklı olarak post-truth kavramsallaştırmasının neden geçmiş dönemlerde deǧil de günümüzde kullanılıyor olduǧu sorusunu gündeme getirmektedir.
2.1. Post-Truth: Neden Şimdi?
Post-truth'un ortaya çıkmasını destekleyen gelişmeler ve faktörler nelerdir? Neden önceki zamanlarda böyle bir kavrama ihtiyaç duyulmazken günümüzde böyle bir kavram ile çaǧı, durumu veya olguyu ifade etmeye ihtiyaç duyulmuştur? Post-truth yalanın baǧırarak ifade edilmesinden başka bir şey olmayabilir, fakat yalan bundan önceki zamanlarda da tecrübe edilen bir şeydi. Örneǧin ABD'nin Irak'ı işgali, Irak'ta kitle imha silahlarının bulunduǧu yalanı bahane edilerek başlamıştı. Fakat sonradan yalan olduǧu da kabul edilen bu büyük olay için kimse post-truth kavramını kullanmamıştı. Bunun birçok sebebi olabilir. Fakat temel olarak sosyal olguların ortaya çıkmasını saǧlayan özgün faktör ve dinamiklerinin olduǧunu ve bilim insanlarının olguları ele alış biçiminin de kavramsal üretimlere doǧrudan etki ettiǧini zihinde tutmanın faydası var.
* Her yalanın alıcısının olması: Sosyal medyada kendine benzeyen kişiler ile bir araya gelenler birbirlerinin inanabileceǧi şeyleri çok daha hızlı yaymaktadır. Yalan haberler geniş etkisi olan sosyal olaylarda çok daha fazla ortaya çıkarken, sosyal medyanın giderek artan geniş kullanımı ve etkisi ile yalan haberlerin yayılması kolaylaşmaktadır.
* Otorite algısının zayıflaması: Toplumların otorite olarak algıladıkları kimselerin sahip oldukları unvanları ile kanaat önderi olmaları yaygındır. Post-truth çaǧında bu tür mesleki, sosyal veya siyasal itibarı yüksek kişilerin söylemlerindeki eksik, yanlış veya hatalar konumlarının sorgulanmasını getirmiştir. Örneǧin yakın dönemde televizyonlarda sıklıkla boy gösteren bir Tıp Doktoru Covid-19 salgınından Türklerin ırksal olarak daha az etkileneceǧini savunmuş ve sonrasında tecrübe edilen salgın durumun böyle olmadıǧını göstermiştir. Bu tür olayların etkisini büyüten bir sosyal medya ortamının da mümkün olması ile beraber otorite algısının zayıfladıǧı söylenebilir.
* Bireyin yükselişi: Bireyin toplumda giderek daha önemli görülmesiyle hata yaptıǧını kabul etmekten uzaklaşan arogan (kibirli ve küstah) bir tipin daha fazla görünür olması. Sosyal medyadaki davranış pratikleri de bu tür kişiliklerin daha fazla insana ulaşmasını ve onlara etki etmesini desteklemektedir. Bilmediǧini veya konunun cahili olduǧunu kabul etmeye yanaşmayan bu kişiler Platon'a göre eǧitilmeye de uzaklardır (Ranciere, 2016). Öyle ki, Platon'un eǧitimin ilk şartı olarak öne sürdüǧü cahilliǧin, günümüz toplumunda arama motoruna merak edilen kavramın yazılmasına kadar geçerliliǧi olmaktadır. Sonrasında ise herkesin her şeyi bildiǧini sandıǧı bir baǧlam ortaya çıkabilmektedir.
* Siyasal ve popüler kişiliklerin hata/yanlış/yalanlarının ortaya çıkması: Bu durum daha önceki zamanlarda da vardı, fakat günümüzde daha farklı bir şekilde tecrübe edilmektedir. Uluslararası ilişkilerde akla yatkın olmayan komploların dile getirilmesi merkez konumda bulunan kişiler tarafından da dile getirilmeye başlanmıştır (Örn: Trump - DEAŞ'ı Obama kurdu). Bu kavramın ortaya çıkmasına veya popüler olmasına en fazla katkı verenlerden biri olan eski ABD Başkanı Trump'ın, kanıtlanamayan ifadelerinin taraftarlarınca kabul gördüǧünü söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum Batı'nın objektif gerçeǧi belirleyen ve bu pozisyonu savunan konumunu da zora sokmaktadır. Nitekim artık gerçeǧi sorgulayan yaklaşımlar çevre yerine merkezden, ana akımdan gelmektedir.
* Siyasal gelişmeler: Brexit ve 2016 ABD Başkanlık seçimi süreçlerinde tecrübe edilen kampanyalar ve sonrasında ortaya çıkan durumlar post-truth kavramının toplumda örnekleri ile karşılık bulmasını saǧlamıştır. Örneǧin Brexit sürecinde ayrılık taraftarları her hafta Birleşik Krallıǧın Avrupa Birliǧi'ne 350 milyon € gönderdiǧini söylemişlerdir. Karar vericilerin veya toplumsal etkisi büyük olan kampanyaların yalan üzerinden söylem veya politika geliştiriyor olmaları kavramın ortaya çıkmasında etki olmuştur.
* Sosyal medya ve internet kültürünün yaygınlaşması: "Trollemek" veya "challenge" gibi birtakım sosyal medya aktiviteleri giderek daha fazla sayıda insanı içine almaktadır. Bu kültüre giderek daha fazla insanın teşne olması da dijital zorbalıǧın yayılmasını saǧlamaktadır. Düz dünyayı savunan kişilerin internet ortamında yer alan içerikleri kullanıcılar belki de çoǧunlukla bu düşünceyi savunanlarla alay etmek için paylaşırken, konunun daha fazla insan tarafından bilinmesine veya merak edilmesine sebep olabilmektedir. Post-truth tam da bu noktada "aslında öyle olmadıǧını" söyleyen alternatif olgulardan beslenerek güçlenmektedir.
2.2. Pazarlamada Doǧruluk ve Post-truth
Pazarlama teorileri ve araştırmalarına en uygun yöntemin bilimsel gerçekçilikle doǧruya ulaşılması gerektiǧini belirten Hunt (1990), bütün bilimsel yöntem ve tekniklerin eşit derecede geçerli olduǧu "her şey kabul" görüşünden uzaklaşılmasını savunmuştur. Hunt (1990) bilimde doǧruluǧun temel olduǧunu ifade etmiştir. Ancak, bir sosyal bilim olarak pazarlama öncelikle alıcı satıcı arasındaki ilişkileri incelemekte ve bireyler arasındaki bu ilişkilerin, doǧa bilimlerinde olduǧu gibi, zaman içerisinde sabit olması beklenmemektedir. Üstelik bu ilişkiler kültürlerarası da farklılık göstermekte (Zinkhan ve Hirschheim, 1992) ve pazarlama alanında Hunt'ın (1990) belirtmiş olduǧu gibi her şeyden baǧımsız bir doǧruluǧa ulaşamamaktadır. Bu nedenledir ki, post-truth çaǧı pazarlamayı en fazla etkileyecek etmenlerden biri olabilir.
Post-modernizm olarak adlandırılan düşünsel deǧişim, tüketimi doǧası gereǧi sembolik olarak ele almaktadır. Buna göre; tüketiciler tüketim süreçlerini rasyonel kararlar alarak deǧerlendirmekten ziyade, ürünlere atfettiǧi anlamlar, baǧlı olduǧu gruplar (aile, kültür, topluluk vb.) aracılıǧıyla deǧerlendirmektedir (Venkatesh, 1999). Diǧer bir deyişle, bireyin sürekli olarak faydasını maksimize etmek amacıyla akılcı kararlar almaktan ziyade (Anderson, 2000; Erdoǧan ve Doǧan, 2012), sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek amacıyla sembolik bir tüketime yöneldikleri düşünülmektedir (Azizaǧaoǧlu ve Altunışık, 2012; Başfırıncı, 2011; Elliott, 1997). Venkatesh (1999) pazarlama ve tüketimin yeni düşünce biçimlerini açıklayan beş önemli koşul olduǧunu (işaret sistemi, hipergerçeklik, tikelcilik, bölümlendirme ve sembolik davranışlar) belirtmiştir. Bu beş koşuldan hipergerçekliǧi; bireylerin gerçekliklerini yaratması ve bu gerçekliklerin kendi hayal güçleri, yaratıcılık, imgelem ve pragmatik ihtiyaçlarının bir ürünü olduǧunu ifade etmiştir (Venkatesh, 1999, p. 155). Benzer şekilde (Baudrillard, 1981), gerçeklik ve tecrübenin dört evrimsel aşaması olduǧunu, bunlardan ilkinin gerçekliǧin doǧrudan tecrübe edilmesi, ikincisi gerçekliǧin temsilleri ve tecrübe edilmesiyle birlikte yürütülmesi, üçüncüsü gerçekliǧin yansımalarının tüketilmesi, dördüncü ve son aşamanın ise gerçekliǧin yansımalarının gerçekliǧin kendisi olarak ele alınması olduǧunu tartışmıştır. Post-modern tüketim çerçevesinde ele alınan ise dördüncü aşama, yani yansımaların gerçekliǧin kendisi olarak ele alınması olmuştur. Bu nedenle, hipergerçeklik post-modernist bakış açısının ayırt edici özelliǧi haline gelmiştir. Bu durum, bireyin yaygın olarak kabul gören doǧruları gerçekleri, kanunları veya deǧerleri reddetmesine ve kendisinin ne hissettiǧinin önemli hale gelmesine neden olmuştur.
Bütün bu düşünsel deǧişim ve dijital çaǧın getirdikleriyle birlikte pazarlama post-truth çaǧının neresinde yer almaktadır? Pazarlamacılar bu yeni çaǧın sorumlusu veya maǧduru mudur? Temel amacı tüketicilerin ihtiyaç ve isteklerini karşılamak olan pazarlama (Bartels, 1976), zamanla ürün veya hizmetlerin nesnel özelliklerini ortaya koymak yerine sembolik anlamlarını ön plana koymuştur (Elliott, 1997). Çünkü, tüketiciler ürün veya hizmeti deǧerlendirirken, o ürün veya hizmeti kullanırken kendilerini hayal eder ve bunun kendisini nasıl hissettireceǧini anlamaya çalışmaktadır (Hung ve Wyer, 2011; Wyer vd., 2008). Reklamlar genellikle bu baǧlamda, ürünün başkaları tarafından kullanılırken nasıl bireyin kendisini iyi hissettireceǧini kurgulamayı amaçlar. Bir ürünü satın alırken, tüketiciler aslında o üründen ziyade, o ürünün yaşatacaǧı tecrübeyi satın almak istemektedirler (Pine ve Gilmore, 1998). Sonuç olarak ürünlerin satışını arttırmak isteyen pazarlamacılar, reklamlarda ürünlerin nesnel özelliklerini ortaya koymak yerine hayalleri gerçeǧe dönüştüren büyülü özellikleri pazarlamayı tercih etmişlerdir. Bir bakıma pazarlama, post-truth'un tüketicilere ve tüketim kültürüne yayılmasına da neden olmuştur. Öte yandan, pazarlama uygulayıcıları aynı zamanda post-truth çaǧının maǧduru da olmaktadırlar (Mills ve Robson, 2019). Bazı markalar hakkındaki yalan haberler ve bu haberlerin hızlı bir şekilde tüketiciler arasında yayılması, bazen markaların itibarlarını zedelemek için yeterli olabilmektedir.
Tüketiciler dijital içerik yaratan sosyal medya içeriklerine erişim saǧlayarak, yalnızca kendilerinin ilgisini çekecek olan bilgilere ulaşmaktadır. Birçok tüketici, markalar hakkındaki düşüncelerini ve inançlarını doǧru olmayan haberler üzerinden şekillendirebilmekte veya yalnızca hissettikleri ile markalara karşı tutum geliştirebilmekteler (Berthon ve Pitt, 2018). Bu durum ise markaya olan güven ve tutum ile ilgili farklı sorunlara yol açabilmektedir (Visentin vd., 2019). Tüketicinin kendini bir yankı odasına kapatması söz konusudur. Diǧer bir deyişle, tüketiciler genellikle kendi tutumlarına paralel bilgiyi tercih etmekte ve yalnızca kendi düşüncelerine benzer kişilerle baǧlar kurmaktadırlar (Schmidt vd., 2017; Zollo vd., 2017). Böylece haklı çıkma motivasyonu ile davranışında ısrar gösterebilmektedir. Örneǧin yardımları muhtaçlara yönlendirmek yerine zimmetine para geçirmiş yöneticilerin söz konusu olduǧu yardım kuruluşlarına baǧışta bulunmaya devam ediyor veya bir siyasal pazarlama konusu olarak açıkça olguları çarpıtan veya yalan söyleyen bir siyasi figüre oy veriyor. Ticari olan kararlarında ise çevreyi kirleten bir işletmenin ürünlerini almaya veya saǧlıǧa zararlı içerikleri olan ürünleri tüketmeye devam ediyor. Çevresindekilerin uyarıları veya davranış deǧişikliǧi göstermesine yönelik yönlendirmelerinde ise alternatif gerçeklerin (!) argümanları ile karşılık veriyor. Aşı karşıtlıǧı, düz dünya savunuculuǧu veya küresel ısınmanın reddi gibi argümanlar alternatif gerçeklerin en önde gelen örnekleri olarak sıralanabilir. Bu noktada, aslında toplum içinde artan kamplaşmaların post-rasyonel tüketicinin ortaya çıkmasına veya tüketicinin post-rasyonel kararlar vermesine destek olduǧu söylenebilir.
3.Sonuç ve Öneriler
Pazarlama ve tüketim konusunun post-truth kavramı ile ele alınmasında önemli tartışma tüketicilerin modernpostmodern zıtlıǧının dışında yeni bir davranış yönelimi gösterip göstermediǧi tartışmasıdır. Buna göre postmodern pazarlama literatürü tüketicilerin zaman zaman irrasyonel kararlar alabileceǧini vurgulamaktadır. Nitekim post- truth ile beraber pazarda ortaya çıkan tüketici pratiǧini yalnızca irrasyonel davranış olarak görmek yeterli olmayacaktır. Bu baǧlamda irrasyonel tüketici yerine post-rasyonel bir tüketicinin ortaya çıktıǧı ifade edilebilir. İrrasyonel tüketiciye yönelik pazarlama çabalarında tüketicinin sembolik, psikolojik faydasına dayanan, tüketicinin bilinçli olarak belki farkında da olmadıǧı tarafına bir mesaj gönderme çabası yatmaktadır. Bunu yaparken de yoǧunlukla psikanaliz yöntemleri kullanarak tüketicinin irrasyonel durumunu ortaya koyma çabası görülmektedir. Bir bakıma böylesi bir çabanın temelinde bir bilimden faydalanma söz konusudur. Post-rasyonel tüketicide ise durum deǧişmektedir. Tüketiciyi etkileme ve ikna etme de rasyonel veya irrasyonel tarafına hitap etmek aşılarak, tüketiciyi (vatandaşı) manipüle etme durumu söz konusudur. Post-rasyonel tüketici basitçe duygularıyla hareket eden veya hedonik davranış gösteren biri deǧildir. Tüketici bu noktada inanmak istediǧine inanmakta ve kabul ettiǧi mesajı istekli bir şekilde savunmaktadır. Bu noktada tüketici istekli bir reddediş (wishful ignorance) sergilemektedir.
İstekli reddediş hali Sardar'ın (2019) kavramsallaştırdıǧı Post-Normal Zamanlar Teorisi kavramını destekler niteliktedir. Postnormal Zamanlar Teorisi (PZT), günümüzde hakikat sonrası bir toplumda yaşanıldıǧına vurgu yaparak bilgi ve bilimsel kanıtın artık mevzu dışı bırakılarak hakikat ile ilişiǧi kesilmiş olduǧunu belirtmektedir. (Sardar, 2019). Bu durumun farklı yazarlar tarafından akışkanlık (Baumann, 2011) veya hakikat sonrası çaǧ (McIntyre, 2018) gibi kavramlar ile nitelendirildiǧini, sonuç olarak da doǧru ile yanlışın, kurgu ile hakikatın büyük kitlelerce ayırt edilemediǧi veya bunun da ötesinde bu ayrımların önemsiz görüldüǧü bir baǧlama ulaşıldıǧı vurgulanmaktadır. Sardar (2019) postnormal zamanlar olarak ifade ettiǧi günümüz baǧlamının ortaya çıkmasında 4S'nin (speed, scale, scope, simultaneity - hız, ölçek, kapsam ve eşzamanlılık) etkisinden bahsetmektedir. Buna göre postnormal zamanların oluşmasında bu dört kavramın kurucu rolüne vurgu yapılmaktadır. Hızın artık yeni bir düzeyde tecrübe edildiǧi ve daha önce yıllar süren süreçlerin günümüzde dakikalar aldıǧı ifade edilmektedir. Kapsam ile açıklanmak istenen ise günümüzde dünyanın giderek daha küçük bir yer olduǧudur. Buna göre küresel ve uluslararası etkileri olabilecek olay ve konuların arttıǧı gözlenmektedir. Yazar dikkatsizce atılan bir internet girdisinin küresel bir krize yola açabilecek ölçekte etkili olabildiǧini ifade etmektedir. Ölçek kavramı ile kapsama benzer bir şekilde küresel olayların hızlıca toplum veya kişi düzeyinde etki ettiǧini vurgulanmaktadır. Finansal krizler, salgınlar, iklim deǧişikliǧi gibi konularda görülen küçük deǧişiklikler veya farklar hızla tüm dünyadaki bireylerin hayatlarına dokunan çıktılar ortaya koyabilmektedir. Son olarak eş zamanlılık kavramı da hız, ölçek ve kapsam noktalarındaki gelişmelerin artan bir eş anlılık ile tecrübe edildiǧini belirtmektedir. Böylece hem saǧlık hem ekonomi hem de sosyal problemler etki olarak birbirleri ile eş zamanlı olarak oluşabilmekte ve birbirlerinin etkilerini arttırabilmektedir. Bu dört kavram üzerinden yapılan tartışma ile Sardar (2019) postnormale geçiş için sahnenin hazırlandıǧını, gerekli altyapının oluştuǧunu ifade ederek postnormal zamanların karmaşıklık, kaos ve zıtlıklar baǧlamında ortaya çıktıǧını savunmaktadır. Karmaşık sistem ve yapıların risklerin tahmin edilemediǧi, belirsizliklerin yoǧun olduǧu bir tecrübeyi getirmektedir ve belirsizlik içinde verilen kararların kaosa yol açabileceǧi bir durum söz konusudur. Kaos ile beraber karmaşık sistemlerin düzenlerinin deǧişebileceǧi ve ortadan kalkabileceǧi seçenekler mümkün olmaktadır. PZTnin üçüncü itici gücü olarak zıtlıkların altı çizilmektedir. Karmaşık bir yapı, mantıksal olarak tutarsız birçok noktaya sahip olabilir ve bu tür yapılar kaosa yakınsak bir konumdadırlar. Uzlaşmaz görüşler ve perspektifler olarak görülen çelişkiler çözülmek yerine yalnızca aşılabilirler. Başka bir deyişle, çelişkiler sentezlenmeli ve çeşitli farklı konumların çoǧunu içeren yeni bir konumun formülasyonunu gerektirmelidir. Çelişki genellikle bir sistemin veya yapının karmaşıklıǧa, kaosa ve nihayetinde postnormalliǧe doǧru ilerlediǧinin ilk işaretlerini saǧlar (https://postnormaltim.es/essentials/3cs). Tam da bu durumda, yani postnormalin ortaya çıktıǧı durumda bireyler verdikleri kararlarda cehalet (ignorance) ve belirsizlik (uncertainty) emareleri gösterirler. Verili bilgi eksikliǧi ve alınacak kararların sonuçlarının öngörülememesi özellikle tüketicilerin tüketim kararlarında görünür olan ve hakikat sonrası olarak ifade edilen günümüzdeki tuhaf tercihlerin arka planında olan mekanizmaya işaret edebilmektedir. Buradan hareketle, postnormal bir tüketici davranışının yukarıda ifade edilen hız, ölçek, kapsam ve eş anlılık ile kavramları ile şekillenen, karmaşıklık, kaos ve zıtlıkların temelinde oluşan postnormalin cehalet ve belirsizlik emareleri gösteren kararlara temel olduǧu iddia edilebilir. Öyle ki, hakikat sonrası toplumda ya da postnormal zamanlarda tüketici yukarıda zikredilen bu güçlerin oluşturduǧu bir makro çevrede kararlarını vermektedir. Bundan dolayı da normalliǧi aşan veya önemsizleştiren tüketim kararları alabilmektedir. Nitekim cehalet ve belirsizlik kavramları ile normalin önemsizleştiǧi veya normalin de ötesine geçen tüketim kararlarından bahsedilebilinir.
Aşı karşıtlıǧı veya salgın sonucu ortaya çıkan karantina uygulamalarının protesto edilmesi postnormal zamanlardaki tüketici davranışlarının müstesna örnekleri olarak sayılabilir. Nitekim bu örneklerdeki davranışlar temelde tüketici aktivizmi olarak görülebilecek içerikler sunmaktadır. Karantina kısıtlamasını protesto edenlerin tüketim temelli istekleri belirtiyor olması bir postnormal tüketici davranışı olarak dikkat çekmektedir (Bkz. Resim 1) Yani, insanlar bir tüketici olarak faaliyetlerinin kısıtlanmasını toplum saǧlıǧının önünde görebilmektedir.
Kuaföre gidip saçlarını kestirmek veya golf oyununu iptal etmemek tüketicilerin önceliǧi olabilmektedir. Bu istek veya tercihler bilmezliǧin ve belirsizliǧin yol açtıǧı ve aynı zamanda bunları destekleyen kararlar olduǧu için ilgi çekicidir. Tüketici kimliǧinin veya tüketici failliǧinin kaos, karmaşıklık ve zıtlıklar ile bezenen post-normal zamanların tüketicilerini tanımlayan durumları öne çıkardıǧı görülmektedir. Velhasıl post normal zamandaki tüketici kendini ve faiilliǧini o kadar deǧerli ve birincil görmektedir ki ve bu failliǧini diǧer toplum güçleri veya makro faktörler ile paylaşmak istememektedir. Böylece kararları neticesinde diǧer tüm tarafları (çevreyi, diǧer kişileri, tüketicileri, rakipleri vs.) görmezden gelen (ignorance) ve önemsemeyen bir aktöre dönüşmektedir. Bu da sonuç olarak tüketim kararları baǧlamında ne yapacaǧı, neyi destekleyeceǧi veya neye düşmanlık göstereceǧi belli olmayan bir tüketici güruhunun (uncertainty) ortaya çıkmasını saǧlamaktadır.
Pazarlama akademisyenleri ve uygulayıcılarının eǧilmesi gereken diǧer bir husus ise post-truth çaǧında ne şekilde eyleme geçmeleridir. Bugüne kadar markalar itibarlarını müşterilerine doǧru olmayan hayaller sunarak gerçekleştirmemiştir. Olmayan vaatler sunarak, tüketicilerin beklentilerini karşılayamamak markalara ilişkin hayal kırıklıǧı yaratacaktır. Örneǧin, Butler-Adam (2017) post-truth veya güvenilir olmayan veri ile mücadele etmek için akademi ve üniversitelerin etkili bir biçimde çalışabileceǧini önermiştir. Güvenilir olmayan bilginin yayılması tüketici düzeyinde medyaya olan güveni sarsacak, tüketicinin elde ettiǧi bilgi ile ilgili kafa karışıklıǧı ve şüphe yaratacak, bir sonraki tutum ve davranışların şekillenmesinde güvenilir olmayan bilgi rol oynayacaktır (Domenico vd., 2021). Dijital çaǧın getirdikleri ve düşünsel deǧişimle birlikte bu gidişatın büyük bir kısmını engellemek mümkün görünmeyebilir. Ancak, oluşturulacak bir doǧrulama mekanizması, post-truth çaǧıyla birlikte gelen bilgi kirliliǧinin büyük zararlarını önlemekte yardımcı olacaktır. Bunun için dijital içeriǧi deǧerlendirecek olan yapay zeka yazılımları oluşturulabilir. Bir diǧer öneri ise, tüketicilerin sosyal medya veya internette gördükleri doǧru olmayan içerikleri kendilerinin tanımlayarak işaretlemeleridir (Berthon vd., 2018). Böylece, post-truth çaǧına uygun bir şekilde tüketiciler yine oluşturabilecekleri doǧruyu paylaşabilecek ve doǧru olanın etrafında toplanabileceklerdir. Bununla beraber tüketicilerin de pazarlama ve tüketime dair aldıkları kararların ne kadar bilinçli veya bilinçsiz (Özkara ve Bagozzi, 2021) veya nasıl bir mekanizma ile anlık veya dürtüsel (Harnish, Roche ve Bridges, 2021) olarak oluştuǧunun post-truth kavramı ile beraber düşünülmesi yerinde olacaktır. Bu kavramsal tartışma ile beraber tüketiciye dair eylem veya algıların hangi mekanizmalar ile veya hangi baǧlamlarda desteklendiǧine yönelik bir tartışma çaǧrısı da yerinde olacaktır.
Araştırma ve Yayın Etiǧi Beyanı
Bu çalışma için etik kurul izni alma gerekliliǧi yoktur.
Destek Beyanı
Araştırma herhangi bir kurum ve kuruluş tarafından desteklenmemiştir.
Çıkar Beyanı
Bu çalışmayla ilgili herhangi bir çıkar çatışması bulunmamaktadır.
Yazarların Makaleye Katkı Oranları
Makaleye 1. Yazar (%50), 2. Yazar (%50) oranında katkı sunmuştur.
Makale Gönderim Tarihi 27/04/2021
Makale Kabul Tarihi 20/12/2021
Kaynaklar
Alpay, Y. 2020. Hakikat Askıda. Pasajlar Dergisi: Post-Truth Çaǧı, (2):4, 13-16.
Anderson, E. (2000). Beyond Homo Economicus: New Developments in Theories of Social Norms. Philosophy & Public Affairs, 29(2), 170-200. doi:https://doi.org/10.1111/j.1088-4963.2000.00170.x
Azizaǧaoǧlu, A., ve Altunışık, R. (2012). Postmodernizm, sembolik tüketim ve marka. Tüketici ve Tüketim Araştırmaları Dergisi, 4(2), 33-50.
Bartels, R. (1976). The history of marketing thought. Ohio: Grid.
Başfırıncı, Ç. (2011). Sembolik tüketim ve tüketim öykülerinin hermeneutik yaklaşımla yorumlanmasına ilişkin bir uygulama. Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi (7), 183-210.
Baudrillard, J. (1981). For a Critique of the Political Economy of the Sign: Verso Books.
Bauman, Z. (2011). Liquid times : living in an age of uncertainty. Cambridge ; Malden, Ma: Polity Press.
Benesch, K. (2020). Is Truth to Post-Truth what Modernism Is to Postmodernism? Heidegger, the Humanities, and the Demise of Common-Sense. European journal of American studies [Online], 15-1. DOI : https://doi.org/10.4000/ejas.15619
Berthon, P., Treen, E., ve Pitt, L. (2018). How Truthiness, Fake News and Post-Fact Endanger Brands and What to Do About It. NIM Marketing Intelligence Review, 10, 18 - 23.
Berthon, P. R., ve Pitt, L. F. (2018). Brands, Truthiness and Post-Fact:Managing Brands in a Post-Rational World. Journal of Macromarketing, 38(2), 218-227. doi:10.1177/0276146718755869
Black, R., ve Walsh, L. (2019). Imagining Youth Futures: University Students in Post-Truth Times (Vol. 9): Springer.
Butler-Adam, J. (2017). What could scientists do about'post-truth'? South African Journal of Science, 113(1-2), 1-1.
Cahoone, L. E. (2003). From Modernism to Postmodernism: An Anthology Expanded: Wiley-Blackwell.
Detmer, David (2003). Challenging Postmodernism:Philosophy and the Politics of Truth, New York: Humanity Books.
Domenico, G. D., Sit, J., Ishizaka, A., ve Nunan, D. (2021). Fake news, social media and marketing: A systematic review. Journal of Business Research, 124, 329-341. doi:https://doi.org/10.1016/j.jbusres.2020.11.037
Elliott, R. (1997). Existential consumption and irrational desire. European Journal of Marketing, 31(3/4), 285-296. doi:10.1108/03090569710162371
Erdoǧan, B. Z., ve Doǧan, V. (2012). Ekonomik İnsan'dan Sosyo-Ekonomik İnsan'a: Pazarlamanın İktisadi Temelleri ve Pazarlama İçin Bir Çıkarım. Tüketici ve Tüketim Araştırmaları Dergisi, 4(2), 11-32.
Flanagin, A. J., ve Metzger, M. J. (2000). Perceptions of Internet Information Credibility. Journalism ve Mass Communication Quarterly, 77(3), 515-540. doi:10.1177/107769900007700304
Flood, A. (2016). 'Post-truth' named word of the year by Oxford Dictionaries. The Guardian, https://www.theguardian.com/books/2016/nov/15/post-truth-named-word-of-the-year-by-oxforddictionaries (Erişim Tarihi: 23.02.2021)
Foucault, M. (1984). The Foucault reader. New York: Pantheon Books.
Golman, R., Hagmann, D., ve Loewenstein, G. (2017). Information Avoidance. Journal of Economic Literature, 55(1), 96-135. doi:10.1257/jel.20151245
Güven, A. (2020). Hakikatin Yitimi Olarak Post-Truth: Bir Kavramsallaştırma Denemesi. İnsan&İnsan, 7(23), 20-36. doi: https://doi.org/10.29224/insanveinsan.577956
Harnish, R. J., Roche, M. J., ve Bridges, K. R. (2021). Predicting compulsive buying from pathological personality traits, stressors, and purchasing behavior. Personality and Individual Differences, 177, 110821. https://doi.org/10.1016/j.paid.2021.110821
Hung, I. W., ve Wyer, R. S. (2011). Shaping Consumer Imaginations: The Role of Self-Focused Attention in Product Evaluations. Journal of Marketing Research, 48(2), 381-392. doi:10.1509/jmkr.48.2.381
Hunt, S. D. (1990). Truth in Marketing Theory and Research. Journal of Marketing, 54(3), 1-15. doi:10.2307/1251812
https://postnormaltim.es/essentials/3cs (Erişim Tarihi: 24/03/2021)
Karagöz, K. (2018). Post Truth Çaǧında Yayıncılıǧın Geleceǧi. TRT Akademi, 3(6), 678-708.
Kemp, S. (2021). Digital 2021 Global Digital Overview, https://datareportal.com/reports/digital-2021-globaloverview-report. (Erişim Tarihi: 02.03.2021)
Koro-Ljungberg, M., Carlson, D. L., ve Montana, A. (2019). Productive Forces of Post-Truth(s)? Qualitative Inquiry, 25(6), 583-590. doi:10.1177/1077800418806595
Kozinets, R., Gambetti, R., ve Biraghi, S. (2018). Faster than fact: consuming in post-truth society. In A. Gershoff, R. Kozinets, ve T. White (Eds.), NA - Advances in Consumer Research (Vol. 46, pp. 413-419). Duluth, MN: Association for Consumer Research.
Lewandowsky, S., Ecker, U. K. H., ve Cook, J. (2017). Beyond Misinformation: Understanding and Coping with the "Post-Truth" Era. Journal of Applied Research in Memory and Cognition, 6(4), 353-369. doi:https://doi.org/10.1016/j.jarmac.2017.07.008
McIntyre, L. C. (2018). Post-Truth. Mit Press.
Metzger, M. J., Flanagin, A. J., ve Zwarun, L. (2003). College student Web use, perceptions of information credibility, and verification behavior. Computers ve Education, 41(3), 271-290. doi:https://doi.org/10.1016/S03601315(03)00049-6
Mills, A. J., ve Robson, K. (2019). Brand management in the era of fake news: narrative response as a strategy to insulate brand value. Journal of Product ve Brand Management, 29(2), 159-167. doi:10.1108/JPBM-12-20182150
Oxford_Languages. (2016). Oxford Word of the Year 2016, https://languages.oup.com/word-of-the-year/2016/ (Erişim Tarihi: 02.03.2021).
Pine, B. J., ve Gilmore, J. H. (1998). The experience economy. Harvard Business Review, 76(6), 18-23.
Pitt, L., ve Plangger, K. (2020). Guest editorial. Journal of Product ve Brand Management, 29(2), 141-143. doi:10.1108/JPBM-03-2020-008
Ranciere, J. (2016). Cahil Hoca. (Çevirmen: Savaş Kılıç), Metis Yayınları (2. Basım).
Sardar, Z. (2019). What Just Happened? In The Postnormal Times Reader (pp. 1-22), https://postnormaltim.es/sites/default/files/uploads/PostNormalTimesReader(booktext)-USintlepub(25APR2019).pdf (Erişim Tarihi: 23.03.2021)
Schmidt, A. L., Zollo, F., Del Vicario, M., Bessi, A., Scala, A., Caldarelli, G., . . . Quattrociocchi, W. (2017). Anatomy of news consumption on Facebook. Proceedings of the National Academy of Sciences, 114(12), 3035-3039. doi:10.1073/pnas.1617052114
Şimşek, V. (2018). Post-truth ve yeni medya: Sosyal medya grupları üzerinden bir inceleme. Global Media Journal TR Edition, 8(16), 1-14.
Venkatesh, A. (1999). Postmodernism Perspectives for Macromarketing: An Inquiry into the Global Information and Sign Economy. Journal of Macromarketing, 19(2), 153-169. doi:10.1177/0276146799192006
Visentin, M., Pizzi, G., ve Pichierri, M. (2019). Fake News, Real Problems for Brands: The Impact of Content Truthfulness and Source Credibility on consumers' Behavioral Intentions toward the Advertised Brands. Journal of Interactive Marketing, 45, 99-112. doi:https://doi.org/10.1016/j.intmar.2018.09.001
Wyer, R. S., Hung, I. W., ve Jiang, Y. (2008). Visual and verbal processing strategies in comprehension and judgment. Journal of Consumer Psychology, 18(4), 244-257. doi:https://doi.org/10.1016/j.jcps.2008.09.002
Zinkhan, G. M., ve Hirschheim, R. (1992). Truth in Marketing Theory and Research: An Alternative Perspective. Journal of Marketing, 56(2), 80-88. doi:10.1177/002224299205600207
Zollo, F., Bessi, A., Del Vicario, M., Scala, A., Caldarelli, G., Shekhtman, L., . . . Quattrociocchi, W. (2017). Debunking in a world of tribes. PLOS ONE, 12(7), e0181821. doi:10.1371/journal.pone.0181821
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
© 2021. This work is published under http://sbd.ogu.edu.tr/Article.aspx?12 (the “License”). Notwithstanding the ProQuest Terms and Conditions, you may use this content in accordance with the terms of the License.
Abstract
Dijital çağın getirdiği değişimler yaşamın her alanında "post-truth" kavramının irdelenmesini gerektirmiştir. Teknoloji ve internet aracılığıyla hızla yaygınlaşan kişisel inanç ve duygulara gerçeğin kendisinden daha fazla önem verilmesi bu yeni çağda farklı bir sorunsalı karşımıza çıkarmaktadır. Sosyal medya ile birlikte bireylerin bilgiyi alan olmaktan bilgiyi üretenlere dönüşmesi de doğrunun değil "benim doğrumun" daha önemli olduğu düşüncesini öne koymaktadır. Post-truth çağı olarak nitelendirilen bu yeni dönemin sosyal, politik, teknolojik değişimlerin yanında doğal olarak tüketiciler ve tüketim kültürüne de etkileri görülmektedir. Bu çalışmada, tüketicinin bir aktör olarak pazarlamaya dair aldığı tüketim kararlarında post-truth çağına uygun bir hareket biçimi benimseyip benimsemediği ve kendisi gibi düşünen kişilerin geri bildirimleri ile yankı odalarını mümkün kılan bir tüketim deneyimini nasıl elde ettiği tartışılmıştır. Bu bağlamda tüketicinin Postnormal Zamanlar Teorisine uyumlu olarak normali aşan veya önemsizleştiren kararlarının teorik tartışması yapılmıştır. Tüketicilerin içerisinde bulunduğu bu dönemin tüketici özelliklerinde ne gibi değişikliklere yol açtığı vurgulanmış ve değişimin olası zararlarını önlemek için öneriler sunulmuştur.