PS 01
LEVEL OF ADRENOMEDULLIN IN CASES WITH ADRENAL DEFFICIENCY AND ITS RELATION TO MORTALITY IN PATIENTS WITH SEPSIS
Baran Balcan1, Sehnaz Olgun2, Türkay Akbas2, Emel Eryüksel2, Sait Karakurt2
1Department of Pulmonology, Baskent University of Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
2Department of Pulmology and Intensive Care, Marmara University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
Objective: The aim of this study was to determine the prognostic value of adrenomedullin, after evaluation of adrenal function in sepsis patients. We also evaluated other prognostic factors such as APACHE II score, proBNP, and CRP and their prediction in mortality. Material and Methods: This is a prospective, observational study. We enrolled 48 patients, who were admitted to the intensive care unit due to sepsis according to surviving sepsis campaign criteria.
Results: ADM median value was 60.8 ng/L in patients with normal adrenal function, and 20.1 ng/L in patients who had adrenal deficiency. With adequete adrenal response there was a lineer and statiscically significant relationship between adrenomedullin and mortality (p<0.000). The median ADM level was 41.7 ng/L among non-survivors and 13.9 ng/L among survivors (p<0.000). APACHE II score was higher in nonsurvivors in our study. The median APACHE II score was 27.8 in nonsurvivors and 16.9 in survivors (p=0.000). We also done ROC curve analysis; when ADM level was >30.19 ng/L (sensitivity:73.0%, specificity: 100%), APACHE II score was >21 (sensitivity:93.3%, specificity: 84.8%), and proBNP >3736 pg/mL (sensitivity:73.3%, specificity: 93.9%)
Conclusion: APACHE II score, ADM is a very valuable prognostic marker in sepsis patients. ADM level reach higher levels in sepsis only if there is adequate adrenal function.
Keywords: Adrenal insufficiency, adrenomedullin, sepsis
PS 02
HEMSIRELERIN BESLENME TÜPÜNDEN ILAÇ UYGULAMASI HAKKINDA YAKLASIMLARI: KESITSEL BIR ÇALISMA
Kutay Demirkan1, Aygin Bayraktar Ekincioglu1, Kezban Akçay2, Meltem Halil3, Arzu Topeli4, Osman Abbasoglu5
1Hacettepe Üniversitesi Eczacilik Fakültesi, Klinik Eczacilik Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
2Hacettepe Üniversitesi Eriskin Hastanesi Beslenme Destek Birimi, Ankara, Türkiye
3Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Geriatri Bilim Dali, Ankara, Türkiye
4Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
5Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Beslenme tüpünden ilaç uygulanmasi hastalarin tedavi süreçlerinde sorun olusturabilmektedir. Ilaçlarin özellikleri göz önünde bulundurulmadan yapilan uygulamalar, tedavide etkinlik kaybi veya toksisite ile sonuçlanabilmektedir. Bu çalismanin amaci; hemsirelerin beslenme tüpünden ilaç uygulama pratiklerini gözden geçirerek, beslenme tüpünden ilaç uygulamasindaki bilgilerini degerlendirmek ve yogun bakim hemsireleri ile servis hemsirelerinin yaklasimlarini karsilastirmaktir.
Gereç ve Yöntemler: Farkli kati dozaj formundaki ilaçlarin ezilebilirlik / kirilabilirlik / bölünebilirlik özelliklerinin sorgulandigi çoktan seçmeli alti sorudan olusan, klinik eczacilar tarafindan hazirlanarak öncesinde pilot çalismasi yapilmis ve revize edilmis anket, Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde çalisan ve çalismaya katilmada gönüllü olan hemsirelere Ocak 2015'te uygulanmistir.
Bulgular: Çalismaya 100 hemsire gönüllü olarak katilmistir. Katilimcilarin ortanca (aralik) yasi 28 (23-44) yil olup, meslekte geçirilen ortanca (aralik) yil ise 5,5 (1-23) yildir. Ilaç uygulanmasi ile ilgili eczane / eczacidan bilgi edinme egilimi genel olarak %60'in üzerinde gözlenmistir. Yogun bakim ve servis hemsirelerinin beslenme tüpünden ilaç uygulamadaki yaklasimlari Tablo.1'de belirtilmistir.
Sonuç: Farkli dozaj sekillerinin dogru uygulanmasinda yogun bakim hemsirelerinin, servis hemsirelerine göre daha basarili olduklari görülmüstür. Tedavinin etkin bir sekilde sürdürülebilmesi için beslenme tupunden ilac uygulanmasinda ilaclarin dozaj sekilleri goz onunde bulundurulmali ve gerekirse bu konuda eczacidan destek alinabilecegi goz onunde tutulmalidir. Anahtar Kelimeler: Ilac uygulamasi, beslenme tupu, eczaci, hemsire
PS 03
TRANSPULMONER BASINÇ ÖLÇÜMÜ ILE PEEP TITRASYONU YAPILAN ARDS OLGUSU
Gökhan Yaman, Ilknur Naz, Tunzala Yavuz, Burcu Acar, Özlem Ediboglu, Cenk Kirakli
Izmir Dr. Suat Seren Gögüs Hastaliklari ve Cerrahisi Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Ünitesi, Izmir, Türkiye
Amaç: Mekanik ventilasyon da optimal PEEP ayari net degildir. Ideal olan, mekanik ventilatorun tekrarli alveolar kollapsi onleyip akciger hasarina sebep olmadan oksijenasyonu saglamak icin yeterli transpulmoner basinci (Transpulmoner basinc= Alveolar basinc- Ozefagus basinci) olusturmasidir.
Olgu: 17 gun once dogum yapmis 24 yasindaki bayan hasta nefes darligi, oksuruk sikayetleri ile saglik kurulusuna basvurmus. Son dort gundur progresif bir sekilde kotulesen olgunun, oda havasinda oksijen saturasyonu (SaO2) %45, 10 lt/dk O2 alirken arter kan gazinda pH: 7,33, parsiyel oksijen basinci (PaO2) 42 mmHg, parsiyel karbondioksit basinci (PaCO2) 39 mmHg, bikarbonat (HCO3) 20,4 meq/L, SaO2 %72 ve parsiyel oksijen basincinin inspire edilen oksijene orani (PaO2/FiO2) 84 olarak bulundu. Hipoksemisi derinlesen hasta entube edilip, Adaptif Support Ventilasyon modunda tidal volum 4-6 ml/ kg olacak sekilde, 5 PEEP, %100 FiO2 ile izlenmeye baslandi. Hastaya, transpulmoner basinc (Ptp) olcumu ile PEEP titrasyonu icin ozefagus kateteri yerlestirildi. 12 PEEP ile Ptp' in ekspiryumda negatif kaldigi (Sekil 1), 20 cm H2O ile saturasyonun %90 uzerine ciktigi gozlendi (Sekil 2). Genel durumu ve kan gazi degerleri duzelen olgu, yogun bakim servisine yatisinin 3. gununde gogus hastaliklari servisine nakil edildi.
Sonuç: Ptp izlemi ile PEEP titrasyonu etkin ve guvenilir bir yontemdir.
PS 04
YOGUN BAKIMDA NE ZAMAN STENOTROPHOMONAS MALTOPHILIA ENFEKSIYON ETKENI OLARAK DÜSÜNÜLMELI?
Zahide Karaca1, Zuhal Özer Simsek1, Ismail Hakki Akbudak1, Fatma Cevahir3, Ramazan Coskun1, Emine Alp Mese2
1Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali Yogun Bakim Ünitesi, Kayseri, Türkiye
2Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Enfeksiyon Hastaliklari ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dali, Kayseri, Türkiye
3Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Enfeksiyon Kontrol Kurulu, Kayseri, Türkiye
Amaç: Stenotrophomonas maltophilia (SM) hastanede yatan hastalarda cok ilaca direncli firsatci bir gram negatif basildir. Yogun bakim unitelerinde (YBU) cok ilaca direncli patojenler ile iliskili enfeksiyon sikliginda artis ve artmis genis spektrumlu antibiyotik kullanimi firsatci enfeksiyonlara zemin hazirlamaktadir. Bu calismanin amaci YBU'lerinde SM enfeksiyonu icin risk faktorlerinin ve mortalite iliskili faktorlerin belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntemler: Calismada Ocak 2010 ve Aralik 2014 tarihleri arasinda Erciyes Universitesi Tip Fakultesi (ERUTF) YBU'lerinde nozokomiyal enfeksiyon nedeniyle takip edilen hastalar retrospektif olarak degerlendirildi. Vaka grubu olarak SM enfeksiyonu olan hastalar, kontrol grubu olarak SM disi nozokomiyal enfeksiyonu olan hastalar secildi. Hasta bilgileri Enfeksiyon Kontrol Kurulu kayitlarindan elde edildi.
Bulgular: Calismaya toplam 137 hasta alindi. Bu hastalarin 52'sinde SM enfeksiyonu, 85'inde diger nozokomiyal patojenlere bagli enfeksiyon mevcuttu. Hastalarin genel yas medyani 64,0 (17-87) idi. Gruplar arasinda yas, cinsiyet ve yogun bakima yatisinda APACHE II acisindan anlamli fark yoktu. Gruplar karsilastirildiginda cok degiskenli analizde polimikrobiyal enfeksiyon varligi, steroid disi immunsupresif ilac kullanimi, SM uremesi oncesi glikopeptid antibiyotik kullanimi, eslik eden solunum sistemi hastaligi varligi ve arteryel kateter kullanimi SM icin bagimsiz risk faktoru olarak belirlendi.
Sonuç: Septik sokda uygun antibiyotik tedavisinin erken baslanmasinin mortaliteye etkisi bilinmektedir. Kritik hastada tespit edilen risk faktorlerinin varliginda hastalar SM enfeksiyonu icin ampirik antibiyotik tedavisi acisindan degerlendirilebilir.
Anahtar Kelimeler: Stenotrophomonas maltophilia, yogun bakim, nozokomiyal enfeksiyon, risk faktoru
PS 05
YOGUN BAKIM ÜNITELERINDE UYGULANAN SÜREKLI RENAL REPLASMAN TEDAVISI SONUÇLARININ DEGERLENDIRILMESI
Sevda Onuk, Ramazan Coskun, Zahide Karaca, Kürsat Gündogan, Murat Sungur
Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Kayseri, Türkiye
Amaç: Akut bobrek hasari (ABH) yuksek mortalite ile iliskili bir klinik problemdir. ABH'li hastalarda renal replasman tedavisi solut, volum veya her ikisinin kontrolunu saglamak amaci ile yapilmaktadir. Son yillarda surekli renal replasman tedavisi (SRRT) kritik hastalarda alternatif hayat kurtarici bir tedavi yontemi olarak kullanilmaktadir. Yogun bakim unitelerinde SRRT yapilan hastalarin klinik ve demografik ozelliklerinin tespit edilmesidir.
Yöntemler: Bu calisma prospektif olarak toplanan verilerin retrospektif analizi ile yapildi
Bulgular: Calismaya 100 hasta alindi. Hastalarin ortalama yasi 59±19 idi. En sik yogun bakima yatis nedeni solunum yetmezligi idi (%39). SRRT'ye baslama gunu median 2 gundu ( 0-61 ). SRRT yapilan hastalarin 79'unda onceden bilinen bobrek hastaligi yoktu. Diyalize baslandigi gun BUN ve Cr degerleri sirasiyla 58±25 mg/dL ve 2,7±1,5 mg/dL idi. Antikoagulan olarak 47 hastada heparin, 18 hastada sitrat kullanildi. Ortalama diyalizat hizi, 1369±310 mL idi. SRRT uygulamasi 46 hastada exitus, 34 hastada sette tikanma, 13 hastada ihtiyacin ortadan kalkmasi ve 7 hastada ise set suresinin dolmasi nedeni ile sonlandirildi. Ortalama SRRT suresi 53,64±43,64 saat idi.
Sonuç: SRRT yapilan hastalarin cogunlugunda yogun bakima yatis oncesi bobrek hastaligi bulunmamaktadir. Hastalarin yarisina yakininda SRRT olum nedeni ile sonlandirildi. Anahtar Kelimeler: SRRT, renal yetmezlik, antikoagulasyon, yogun bakim
PS 06
YOGUN BAKIM ÜNITELERINDE AMPIRIK VEYA KÜLTÜR SONUCUNA GÖRE BASLANAN KOLISTIN TEDAVISININ MORTALITE ÜZERINE ETKISININ ARASTIRILMASI
Ilhan Bahar1, Gülseren Elay1, Aysegül Ulu Kiliç2, Kürsat Gündogan1, Ayse Ülgey3, Ramazan Coskun1, Emine Alp Mese2
1Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Kayseri, Türkiye
2Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Enfeksiyon Hastaliklari Anabilim Dali, Kayseri, Türkiye
3Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dali, Kayseri, Türkiye
Amaç: Yogun bakim unitelerinde coklu ilac direnci onemli bir problemdir. Bu hastalara ampirik antibiyotik tedavisi baslanmaktadir. Bu durumda direncli enfeksiyonlari daha da artirmaktadir. Yogun bakim unitelerinde agir sepsis ve septik sok tanisi ile takip edilen hastalarin ampirik ve kultur sonucuna gore kolistin tedavisi baslanmasinin mortalite uzerine etkisini arastirmaktir.
Gereç ve Yöntemler: Retrospektif, tanimlayici calismadir. Bir Universite Hastanesinin Medikal ve Cerrahi Yogun Bakim Unitelerinde takip edilen agir sepsis ve septik sok hastalari calismaya alindi.
Bulgular: Calismaya toplam 53 hasta alindi. Bu hastalarin 24'u ampirik, 29'u ise kultur sonucuna gore kolistin tedavisi aldi. Hastalarin yas ortalamasi 60,7±18,2 yil idi. Hastalar 8 (1-51) gun kolistin tedavisi aldi. Hastalarin ilk kabuldeki ortalama APACHE II ve SOFA skorlari sirasiyla 19,7±9,0 ve 6,9±3,2 idi. Tedavi oncesi ve sonrasi her iki grup hastanin kreatinin degerleri arasinda istatiksel anlamli fark saptanmadi. Hastalarin %59'unda kulturde A. Baumannii uredi. Ampirik ve kultur sonucuna gore kolistin baslanan hastalarin 30 gunluk mortaliteleri karsilastirildiginda aralarinda istatiksel olarak anlamli bir fark tespit edilmedi (p=0.499)( %83,3 %89,7 sirasiyla). Hastalarin 30 gunluk mortalite orani ise %86,8 idi.
Sonuç: Yogun bakim unitelerinde agir sepsis ve septik sok nedeni ile takip edilen hastalarin mortaliteleri yuksektir. Ampirik kolistin tedavisinden yogun bakimlarda buyuk bir problem olan antibiyotik direnci nedeni ile kacinilmalidir.
Anahtar Kelimeler: Kolistin, ampirik tedavi, A. baumannii
PS 07
INFLUENZA ENSEFALITINI TAKLIT EDEN HUMAN BOKAVIRÜS ILE ILISKILI BIR AKUT NEKROTIZAN ENSEFALIT OLGUSU
Ayse Betül Ergül1, Ümit Altug1, Emre Kaan2, Hümeyra Aslaner2, Yasemin Altuner Torun3, Serap Sütbeyaz4, Serdar Ceylaner5, Kürsat Aydin6
1Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Yogun Bakim Ünitesi, Kayseri, Türkiye
2Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Klinigi, Kayseri, Türkiye
3Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Kayseri, Türkiye
4Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Klinigi, Kayseri, Türkiye
5Yüksek Ihtisas Üniversitesi, Tibbi Genetik Anabilimdali, Ankara, Türkiye
6Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Çocuk Nöroloji Bölümü, Ankara, Türkiye
Amaç: Akut nekrotizan ensefalit (ANE), viral enfeksiyonlara ozellikle influenza enfeksiyonuna bagli gelisen talamus, beyin sapi, beyincik ve beyaz maddeyi iceren multifokal simetrik lezyonlarin varligi ile karakterize nadir gorulen bir ensefalopati formudur. Bu olgu literaturde Bokaviruse bagli ANE tespit edilen ilk olgu olmasi nedeniyle sunulmustur.
Olgu: Ates ve suurunda kapanma sikayetleri ile hastanemize basvuran 3 yasindaki kiz hastanin hikayesinden, 5 gun oncesinde atesinin oldugu, takibinde surekli uyumaya basladigi ve bu sikayetler ile basvurdugu acil polikliniginden menenjit tanisi ile cocuk yogun bakim unitesine yatirildigi ogrenildi. Gelisinde suuru kapali olan hastanin glaskow koma skoru 8, atesi 39 C idi. Meningeal irritasyon bulgulari pozitif olan hastanin BOS biyokimyasi ve mikroskopisi normal idi. Ensefalit tanisi ile hastaya ampirik olarak klaritromisin, oseltamivir ve asiklovir baslandi. Beyin odemi tedavisi verildi. Kontrastli kraniyal MR'da ANE ile uyumlu bulgular saptandi(Resim 1). Bilateral bazal gangliyonlarda simetrik tutulum ve nekroz nedeniyle Leigh sendromu olabilecegi dusunulerek nukleer DNA analizi yollandi. Karnitin, riboflavin, koenzim Q ve tiamin, ekstrapiramidal bulgulara yonelik baklofen baslandi. Etiyolojiye yonelik nazofaringeal aspiratta bakilan real time PCR analizinde Bokavirus pozitif olarak tespit edildi.
Sonuç: Yeni tanimlanan viral ajanlardan olan Bokavirus solunum yolu hastaliklari etkeni olarak bildirilmis olsa da H1N1 ensefalitine benzer sekilde ANE tablosuna neden olabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akut nekrotizan ensefalit, bokavirus, cocukluk cagi, leigh hastaligi
PS 08
IMMUNSUPRESIF KONAKTA MYCOROMYCOTINA BAGLI DISSEMINE INVAZIF FUNGAL INFEKSIYON
Nazlihan Boyaci1, Zuhal Gullu1, Huseyin Barkin Yavuz2, Seyma Yildiz2, Melda Turkoglu1, Ozlem Guzel Tunc3, Lale Aydin Kaynar4, Zeynep Arzu Yegin4, Gonca Erbas5, Ali Yusuf Oner5
1Gazi Universitesi Tip Fakultesi, Yogun Bakim Yan Dal Egitim Programi, Ankara, Turkiye
2Gazi Universitesi Tip Fakultesi, Ic Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
3Gazi Universitesi Tip Fakultesi, Enfeksiyon Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
4Gazi Universitesi Tip Fakultesi, Hematoloji Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
5Gazi Universitesi Tip Fakultesi, Radyoloji Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
Amaç: Mycoromycotina bagli infeksiyon hayati tehdit eden onemli bir fungal infeksiyon olup hematolojik kanserli hastalarda kandida ve aspergillustan sonra 3. siklikla gorulen invazif mikozdur. Mycoromycotina icin en yuksek risk faktoru akut myeloid losemi (AML) varligidir.
Olgu: Myelodisplastik sendromdan donusumlu AML tanisi ile idame kemoterapisini aldigi donemde notropenik ates tanisi ile takip edilen hasta, hipoksik solunum yetmezligi gelismesi uzerine Hematoloji Yogun Bakim Unitemize kabul edildi. Gonderilen kan galaktomannan indeksinin 2,61 gelmesi uzerine, genis spektrumlu antibakteriyal tedavisinin yanina lipoamfoterisin-B tedavisi eklendi. Hasta, noninvaziv mekanik ventilasyona cevap vermediginden entube edildi. Ates yaniti alinamayan ve yaygin abdominal hassasiyeti saptanan hastanin, cekilen tomografisinde karacigerde multiple abse, yaygin dalak enfarkti, akcigerde nekrotizan pnomoni ve noduler lezyonlar saptandi. Alinan endotrakeal aspirat kulturunde mucoromycotina ve kandida uremesi saptandi. Hastanin bilinc durumunda kotulesme olmasi uzerine cekilen kraniyal goruntulemede posterior fossa ve supratentoriyal alanda firsatci mantar infeksiyonu lehine multiple kitle formasyonlari saptandi. Klinik izleminde vorikanozol ve amfoterisin-B tedavisine yanit vermeyen invazif fungal infeksiyon nedeniyle hasta exitus oldu.
Sonuç: Invazif fungal infeksiyon hematolojik maligniteli hastalarda onemli mortalite ve morbidite sebebidir. Mycoromycotina anjiyoinvazyona bagli doku nekrozuna yol acmakta ve pulmoner, rinoserebral yada nadiren dissemine bir klinik gosterebilmektedir. Bu vakada dissemine bir mycoromycotina infeksiyonu mevcut olup, radyolojik bulgular oldukca tipik ozellik gostermektedir.
Anahtar Kelimeler: Hematolojik kanser, mycoromycotina, invazif fungal infeksiyon
PS 09
YOGUN BAKIMDA ÇALISAN HEMSIRELERDE ÇALISMA ORTAMINA ILISKIN ALGILARIN, RUHSAL SORUNLARIN VE ETKILEYEN FAKTÖRLERIN BELIRLENMESI
Hemsire Ümran Altinöz, Sati Demir
Gazi Üniversitesi, Psikiyatri Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Yogun bakim hemsireleri, zor calisma kosullari ve calisma kosullarindan kaynaklanan risk faktorlerini tasimalari nedeni ile potansiyel olarak ruhsal bozukluklara yatkinlik gosterebilmektedirler. Bu calismada yogun bakimda calisan hemsirelerin calisma ortamina iliskin algilari, ruhsal sorunlari ve etkileyen faktorlerin belirlenmesi amaclanmistir.
Gereç ve Yöntemler: Calisma, Ankara ilinin uc buyuk universite ve egitim arastirma hastanesi yogun bakim unitelerinde Nisan - Temmuz 2015 tarihleri arasinda gerceklestirilmistir. Evreni olusturan 619 hemsireden, calismamiza katilmayi kabul eden 320 hemsire orneklem olarak alinmistir. Veri toplama araci olarak; literatur bilgisine dayali olarak gelistirilen, demografik ozellikleri iceren "Hemsire Bilgi Formu" ve "Calisma Ortam Olcegi ve Genel Saglik Anketi-12 " kullanilmistir.
Bulgular: Katilan hemsirelerin %42,8'inin yasi 26-30 araligindadir; %88,4'u kadindir; %80'i lisans ve ustu ogrenim duzeyinde egitimlidir; %60'i ozel yasantilarinda ihtiyac duyduklari destegi aldiklarini soylemislerdir; %38,8'i 2-4 yil sureyle bulunduklari yogun bakimda, %35,3'u dahiliye bolumunde, %30,9'u cerrahi bolumunde calismaktadir; %71,6'si ortam yogunlugu/fiziksel kosullarla ilgili sorunlarla karsilasmistir. Calisma Ortam olcegiyle GSA12 puanlarinin arasindaki iliskiye Spearman korelasyon katsayisiyla bakilmistir. Sonuclara gore Calisma Ortam Olcegi ile GSA12 puanlari arasinda negatif yonde zayif bir iliski gorulmektedir.(r= -.342, p=0.00<0.05)
Sonuç: Calisma Ortam Olcegi puan ortalamasi olan % 50.9 dusuktur. Hemsirelerin Calisma Ortam Olcegi ozellikleri ile ruhsal durumlari arasinda iliski bulunmustur.
Anahtar Kelimeler: Hemsire, yogun bakim, calisma ortami algisi, ruhsal sorunlar
PS 10
GLIOBLASTOMALI IKI HASTADA BEVASIZUMAB KULLANIMINA BAGLI OLARAK GELISEN NEKROTIZAN FASIIT
Yücel Gültekin1, Hakan Köksal2
1Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
2Sisli Etfal Egitim ve Arastirma Hastanesi, Genel Cerrahi Klinigi, Istanbul, Türkiye
Amaç: Bevasizumab; vaskuler endotelial growth faktor (VEGF) reseptorlerinde selektif olarak blokaj yapan monoklononal antikordur. Biz; glioblastome multiforme (GBM) tedavisi icin bevasizumab kullanan ve bu ajanin kullaniminda nadir gorulen iki nekrotizan fasiit olgumuzu burada sunduk.
Olgu: Ilk olgumuz GBM nedeni ile subtotal kranial kitle eksizyonu yapilmis olan 34 yasinda bir erkek hasta. Hastaya operasyon sonrasi 49 gun radyoterapi ve temozoludin tedavisi verilmis. 3 kur bevasizumab tedavisi planlanmis. Bevasizumab tedavisi devam ederken nekrotizan fasiit bulgularinin baslamasi uzerine tedavi kesilmis. Karinda nekrotizan fasiit tanisi ile cerrahi yogun bakima alinan hastaya laparatomi ve debridman uygulandi. Hastanin peritoneal sivi kulturunde E.Koli uredi. Cerrahi yogun bakimda takip edilen hasta da postoperatif 9. gun exitus gerceklesti. Ikinci olgumuz da yine GBM nedeni ile opere edilen 64 yasindaki kadin hasta. Hastaya 8 ay sonra nuks nedeni ile cyberknife uygulanmis ve operasyon sonrasi temozoludin ve bevasizumab tedavisi baslanmis. Hastanin temozoludin tedavisinin kesilmesinin ardindan 15 gun sonra nekrotizan fasiit baslamasi nedeni ile bevasizumab tedaviside kesilmis. Cerrahi yogun bakima alinan hastaya yara debridmani yapildi ve kolostomi acildi (Resim 1). Hastanin yara kulturlerinde E.Coli uremesi oldu. Imipenem 4X500mg ile tedavi edilen hastanin halen yogun bakimda tedavisi devam etmektedir.
Sonuç: Nedeni acik olamamakla beraber bevasizumab tedavisinde nekrotizan fasiit olgulari nadirde olsa gorulebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bevasizumab, Nekrotizan fasiit, Glioblastom
PS 11
AÇIK KALP CERRAHISI SONRASI MASIF PULMONER EMBOLIYE BAGLI KARDIYAK ARRESTTE TROMBOLITIK TEDAVI: OLGU SUNUMU
Emine Banu Çakiroglu1, Büsra Tezcan2, Demet Bölükbasi2, Görkem Yigit3, Utku Ünal3, Dilek Kazanci2, Sema Turan2
1Atatürk Gögüs Hastaliklari ve Gögüs Cerrahisi Egitim Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Klinigi, Ankara, Türkiye
2Türkiye Yüksek Ihtisas Egitim ve Arastirma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klinigi, Ankara, Türkiye
3Türkiye Yüksek Ihtisas Egitim ve Arastirma Hastanesi, Kardiyovasküler Cerrahi Klinigi, Ankara, Türkiye
Amaç: Masif pulmoner emboli(MPE); major cerrahi girisimlerden sonra karsilasilan mortalitesi yuksek komplikasyonlardan biridir. Bu nedenle tedavisinde yeni secenekler arastirilmakta olup ozellikle MPE'ye bagli kardiyak arrest sonrasi yapilan kardiyopulmoner resusitasyon( KPR) sirasinda tromboliz uygulanmasi yeni bir tedavi secenegi olarak sunulmaktadir. Bu yazida; acik kalp cerrahisi sonrasindaki MPE'ye bagli olarak gelisen kardiyak arrest nedeniyle uygulanan KPR sirasinda kullandigimiz trombolitik tedaviyi sebep sonuc iliskisi icerisinde degerlendirmeyi amacladik.
Olgu: 1 ay once koroner arter by-pass cerrahisi yapilan hasta, yeni baslayan nefes darligi sikayeti hastanemize basvurdu. Transtorasik ekokardiyografide sag kalp bosluklari genis ve sistolik pulmoner arter basinci 55 mmHg olarak olculurken, D-Dimer degeri 12250 ng/ml olarak elde edildi. Pulmoner anjiografide masif trombus gorulen hastada ani kardiak arrest gelismesi uzerine KPR'na ve es zamanli olarak doku plazminojen aktivatorune baslandi. KPR'na yanit alindi ve 5 gun entube olarak takip edilen hastanin trombolitik tedavisine clexane ile devam edildi. Ekstubasyondan sonra genel durumu gittikce duzelen hasta 21. gun sifa ile taburcu edildi.
Sonuç: Akut pulmoner emboli sonrasi olumlerin cogunlugu sag ventrikul basinc yuklenmesi ve buna bagli sag ventrikul yetmezliginden olmaktadir. Ilk 48 saat icinde uygulandiginda daha etkin olan trombolitik tedavi ile sag ventrikul yukunun azaltilmasi ve boylece hemodinamik bozulmanin engellenmesi amaclanmaktadir. Bu tedavi gelecekte destekleyici klinik calismalarla birlikte MPE'ye bagli KPR algoritmasinin bir parcasi olabilir.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, trombolitik tedavi, kardiyopulmoner ressusitasyon
PS 12
CRITICAL CARE MANAGEMENT OF ANTICIPATED AND UNANTICIPATED COMPLICATIONS OF DENGUE FEVER IN A PRIMIGRAVIDA
Muhammad Sohaib, Madiha Hashmi, Ghulam Zainab, Farah Khan
Department of Anesthesia, Aga Khan Universty, Karachi, Pakistan
Objective: Dengue is the most rapidly spreading mosquito-borne viral disease in the world and in the last 50 years, incidence has increased 30-fold. As the incidence of dengue is rising among adults more cases of dengue fever are being reported during pregnancy. Physiological changes of pregnancy mask the pathognomonic features of severe dengue like increased haematocrit, thrombocytopaenia, and leukopaenia and a high index of suspicion is required in endemic areas. Massive haemorrhage may complicate operative deliveries in unsuspected patients. World Health Organization (WHO) recommends that all patients with severe dengue should be admitted to a hospital with access to intensive care facilities and blood transfusion.
Case: We present the successful management of haemorrhage and unanticipated complications of severe dengue in a young primigravida admitted to the intensive care unit after an emergency caesarian section. This patient received mechanical ventilation and massive transfusion during her 16-day ICU stay, and her length of hospital stay was prolonged to 45 days due to unanticipated complications like wound dehiscence, haematuria, plexopathy and pulmonary embolism.
Conclusion: Pregnancies complicated by dengue viral infection require close monitoring of mother and fetus for potential fatal complication.
Keywords: Dengue fever, post-partum hemorrhage, caesarian section, intensive care
PS 13
YOGUN BAKIM ÜNITEMIZDE TAKIP EDILEN INTOKSIKASYON VAKALARI
Iskender Kara1, Savas Altinsoy2, Umut Gök2, Ayhan Onur2, Riza Saribapicçi2
1Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Yandal Egitim Programi, Ankara, Türkiye
2Konya Numune Hastanesi, Genel Yogun Bakim Ünitesi, Konya, Türkiye
Amaç: Zehirlenmeler intihar maksatli veya farkinda olmadan ilaclara maruz kalma seklinde olabilmektedir. Ayrica istenmeyen ilac reaksiyonlari seklinde de gorulebilmektedir. Etkene ve hastaneye basvuru suresine bagli olarak ciddi sonuclar meydana gelebilir. Acil servislere basvuran bu hastalarin yogun bakim ihtiyaci olabilir. Zehirlenme olgulari yogun bakim yataklarinin %5-30'unu kullanmaktadir. Bu calismada yogun bakim unitemizde takip ettigimiz intoksikasyon hastalarinin genel ozellikleri incelenmeye calisilmistir.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2012-Mart 2013 tarihleri arasinda Konya Numune Hastanesi genel yogun bakim unitemizde takip ettigimiz intoksikasyon hastalarinin verileri retrospektif olarak incelenmistir. Hastalarin demografik ozellikleri ve klinik verileri kaydedildi.
Bulgular: Belirtilen sure icinde 30 hasta takip edilmistir. Bu hastalarin yas ortalamasi 30,1±11,3 yil ve 14 (%46,7) erkek idi. Ortalama APACHE II ve GKS skorlari sirasiyla 11,7±3,3 ve 13,8±1,2 tespit edildi. Hastane ve yogun bakim yatis sure ortalamalari sirasiyla 5,23±17,5 ve 6,06±17,8 gun olarak tespit edildi. Toplamda 3(%10) hastaya mekanik ventilasyon yapildi. Takip edilen hastalarda organofosfat 4(%13,3), karbonmonoksit 4(%13,3), ilaclar ve madde kullanimi 17(%56,6), yabani otlar 2(%6,6) gibi nedenler ile intoksikasyon gelismistir. Bir hasta exitus oldu (%3,3).
Sonuç: Intoksikasyon olgularinin yogun bakimlarda takibi mortalitelerinde onemli olabilmektedir. Cesitli sosyal faktorlerin de neden olabildigi intoksikasyonlar konusunda yapilan calismalarinda tani ve tedavide yardimci olabilecegini dusunmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Intoksikasyon, yogun bakim, devlet hastanesi
PS 14
ACUTE COMPARTMENT SYNDROME ASSOCIATED WITH OPIATE ABUSE
Gürhan Taskin1, Mehmet Çakir2, Ahmet Kerem Güler2, Abdullah Burak Uygur2, Alev Taskin2, Levent Yamanel1, Seref Demirbas2
1Department of Intensive Care, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2Department of Internal Medicine, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3Department of Chest Diseases, Ankara Military Hospital, Ankara, Turkey
Objective: In heroin addicts, rhabdomyolysis is a consequence of the development of acute compartment syndrome (ACS) due to immobilization of patients in the state of unconsciousness and prolonged compression of extremities.
Case: A-21-year old male patient admitted our emergency department due to altered mental status (GKS:12) and hospitalized in our ICU. Laboratory analyses registered hyperkalemia with electrocardiographic changes, increased levels of urea, creatinine, CK, CK-MB and leukocytosis, infection (CRP:157mg/L, procalcitonine:2.73ng/mL) and severe metabolic acidosis. Despite rapidly acting transient therapies, hyperkalemia persisted, urinary output decreased and hemodialysis required with diagnoses of rhabdomyolysis. The multidrug test performed for toxicology was positive for heroin. Examination of the patient revealed swelling, paleness and edema of the left lower leg, signs of gangrene of the left foot. Multiple compartment pressures were measured and were >30mmHg. ACS was diagnosed. Emergent fasciotomy performed and intravenous antibiotherapy started. After his renal functions improved, hemodialysis was discontinued and limb amputation did not required with adequate wound care and hyperbaric oxygen therapy.
Conclusion: Direct heroin toxicity or ischemia of extremities caused by intraluminal occlusion of blood vessels after intravenous injection of heroin can leads ACS. The most important determinant of a poor outcome from ACS is a delayed or missed diagnosis.
Keywords: Compartment syndromes, heroin, opiate
PS 15
ACUTE DISSEMINATED ENCEPHALOMYELITIS FOLLOWING VACCINATION IN A YOUNG PATIENT
Mehmet Çakir1, Gürhan Taskin2, Ahmet Kerem Güler1, Abdullah Burak Uygur1, Levent Yamanel2, Erol Arslan1
1Department of Internal Medicine, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2Department of Intensive Care, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
Objective: Although such occurrence is rare, it should be recognized that certain vaccines might trigger serious neurological immune phenomena such as acute disseminated encephalomyelitis (ADEM).
Case: A 24-year-old male, who had received a diphtheria-tetanusmeningitis vaccination 30 day prior, presented to the emergency department with following complaints fever, weakness and altered consciousness. After an initial CT scan of head and CSF analysis a presumptive diagnosis of infectious meningoencephalitis was made. Despite 72h of antibiotics, her mental status declined with worsening focal findings and respiratory failure. He was emergently intubated and transferred to the ICU. MRI of the brain and spine showed abnormal signals in splenium of the corpus callosum. A 3-day-course of intravenous methylprednisolone and 5-day-course of IVIG was given. A final diagnosis of postvaccination ADEM was made after exclusion of infectious and noninfectious etiologies. After a successfull intensive care program, he was discharged to neurology department on 20th day of hospitalization with requiring minimal physical assist.
Conclusion: Although a consensus set of diagnostic criteria has not been established for adults, with this case we wanted to highlight that ADEM which can be cured within 1-6 months up to 90% patients without any sequelae with early diagnosis and appropriate treatment must be remembered as a diagnostic entity in adults after vaccination. Keywords: Acute disseminated, encephalomyelitis, vaccination
PS 16
KRITIK YASLI HASTALARDA YOGUN BAKIM YATIS LABORATUVAR DEGERLERI ILE ÖZGEÇMISIN PROGNOZ BELIRLEMEDEKI ROLÜ
Türkay Akbas1, Hafize Titiz2, Feruze Turan Sönmez3, Mehmet Kös2, Birgül Öneç4, Elif Senocak Tasçi2, Tuba Soysal2
1Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Düzce, Türkiye
2Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
3Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Acil Tip Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
4Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Hematoloji Bilim Dali, Düzce, Türkiye
Amaç: Kritik yasli hastalarda tani koymak zaman alabilir. Bu nedenle hastalarin laboratuvar sonuclarinin hizli ve dogru yorumlanmasiyla beraber ozgecmislerinin bilinmesi tedavi ve prognoz acisindan yol gosterici olabilir. Duzce Universitesi Dahiliye Yogun Bakim Unitesine yatirilan yasli hastalarin ozgecmis ve yatis aninda istenilen laboratuvar sonuclari ile prognozlari arasindaki iliskinin incelenmesi planlanmistir.
Gereç ve Yöntemler: Retrospektif olarak 2011-2013 yillari arasinda yatan ≥65 yas hastalar incelendi.
Bulgular: Calismaya 448 hasta (Erkek: %52.2, yas: 78.9±7.2) alindi. Hastalarin ozgecmislerinde kardiyovaskuler hastalik (%45.5), serebrovaskuler olay (SVO-%33), diabetes mellitus (%28), kronik obstruktif akciger hastaligi (%29.1), kronik bobrek yetmezligi (KBY-Evre 2-5D- %19.6), demans (%13.2), kanser (%11.6), derin ven trombozu (%5.6) ve kronik karaciger hastaligi (KKH-%3.1) mevcuttu. Mortalite orani %60.3 (Erkek/Kadin: %64.1/%56.1, p=0.051) idi. Olen hastalarda pH, albumin, total protein, fosfor, magnezyum, hemoglobin, trombosit olcumleri dusuk; HCO3, lokosit, aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz, C-reaktive protein (CRP), kreatinin, bilirubin degerleri ile KBY ve KKH orani yuksek bulundu. P degeri <0.1 olan parametreler lojistik regresyona alindiginda, KBY (p<0.001, OR:3.85), SVO (p=0.008, OR:2.05), pH (p=0.001, OR:0.014), total bilirubin (p=0.013, OR:1.39), beyaz kure (p=0.021, OR:1.05), hemoglobin (p=0.032, OR:0.87), albumin (p=0.049, OR:0.64) ve CRP (p=0.052, OR:1.03) mortalitede belirleyici bulundu.
Sonuç: Kritik yasli hastalarin yogun bakima alinma esnasinda bakilan laboratuvar degerleri ile ozgecmislerinin ayrintili incelenmesi prognoz acisindan yol gostericidir.
Anahtar Kelimeler: Ozgecmis, prognoz, tetkik sonuclari, yaslilik
PS 17
INFLUENZA A PNÖMONISINE SEKONDER PURPURA FULMINANS OLGUSU
Türkay Akbas1, Elif Senocak Tasçi2, Birgül Öneç3, Firuze Turan Sönmez4, Hakan Turan5
1Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali Yogun Bakim Bilim Dali, Düzce, Türkiye
2Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
3Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali Hematoloji Bilim Dali, Düzce, Türkiye
4Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Acil Tip Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
5Düzce Üniversitesi Tip Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
Amaç: Purpura fulminans (PF) yaygin damar ici pihtilasmanin eslik ettigi hemorajik deri enfarkti ve doku nekrozuna yol acan kucuk damarlarda tromboz ile karakterize hizli ilerleyen bir durumdur. Cogunlukla enfeksiyona ikincil ortaya cikar ve genelde ekstremiteleri etkiler.
Olgu: Burada, literaturde ilk defa Influenza A pnomonisine ikincil gorulen PF vakasi sunulmustur. Tip 1 diabetes mellitus tanili 27 yasinda kadin hasta acil servise nefes darligi, ates, bilinc bulanikligi ile basvurdugunda pnomoni iliskili sepsis tanisiyla yogun bakim unitesine yatirildi. Takiplerinde hipotansiyon, trombositopeni ve solunum yetmezligi gelismesi uzerine entube edilen hastanin sag elinde ekimozlarla seyreden cilt degisiklikleri ortaya cikti. Takiplerinde petesial dokuntuler, hemorajik buller ve nekrotik alanlar ile 1. ve 2. parmaklarda gangrenoz degisiklikler gelisti (Resim 1A). Lezyonlar PF olarak degerlendirildi. Ilomedin, pentoksifilin ve taze donmus plazma infuzyonu baslandi. Tedavilerden sonra lezyonlar 1. ve 2. parmaklar ile el sirtina sinirlandi (Resim 1B). Hastanin gelis kan, idrar ve derin trakeal aspirat kulturleri negatif iken Influenza A icin PCR sonuclari pozitif saptandi. Demarkasyon hatlari beliren ve amputasyon karari alinan hasta ventilator iliskili pnomoni nedeniyle kaybedildi.
Sonuç: PF siklikla bakteriyel enfeksiyonlardan sonra rastlanmakla beraber nadiren viral enfeksiyonlardan sonrada gelisebilir ve agir bir klinik seyir gosterir. Klinisyenler enfeksiyon durumlarinda purpurik ve hemorojik lezyonlari olan hastalarda PF acisindan dikkatli olmalidir.
Anahtar Kelimeler: Pnomoni, purpura, yaygin damar ici pihtilasma
PS 18
UZAMIS KARDIYOPULMONER RESÜSITASYON SONRASI BEYIN ÖLÜMÜ GELISEN BIR OLGUDA INFEKSIYON DISI PROKALSITONIN YÜKSEKLIGI
Nazlihan Boyaci1, Zühal Güllü1, Burak Dumludag2, Melda Türkoglu1
1Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Yogun Bakim Yan Dal Egitim Programi, Ankara, Türkiye
2Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Prokalsitonin, kritik hastalarda sepsisi ekarte etmede kullanilan bir biyobelirtectir. Ciddi sepsis icin >1ng/mL anlamli kabul edilmektedir. Prokalsitoninin 5 ng/mL'i gecmeyen degerleri major cerrahi, travma, kadiyojenik sok, resusitasyon ve yanik gibi durumlarda gorulebilmektedir.
Olgu: Evde gelisen solunum arresti nedeniyle uygulanan uzamis kardiyopulmoner resusitasyon sonrasi sinus ritmi ile donen hasta, yogun bakim unitesine kabul edildi. 48 saat sonrasi norolojik muayene ve radyolojik incelemeler ile beyin olumu tanisi konuldu. Kabulunde infeksiyon lehine bir bulgu olmayan hastanin, bakilan prokalsitonini 0,151 ng/mL ve beyaz kure sayimi 14,540/mm3 iken takibinde ates yuksekligi gelismesi sebebiyle bakilan kontrolu 37.98 ng/mL ve 29,080/mm3 olarak tespit edildi. Potansiyel organ donoru olmasi nedeniyle steroid tedavisi baslanan hastanin kulturleri alindi. Zirve prokalsitonin degeri 73.65 ng/mL ulasan hastanin oykusunde infeksiyon lehine bir bulgu olmamasi sebebiyle potansiyel organ donoru olarak kabul edildi. Organlarin alinmasindan sonra sonuclanan kulturlerde ureme olmadi.
Sonuç: Literaturde beyin olumu gerceklesmis infekte olmayan donorlerde >5 ng/mL prokalsitonin degerlerinin gorulebildigi bildirilmistir. Bu olguda, yuksek prokalsitonin degeri ile birlikte gorulen lokositoz ve ates, sepsisi ekarte etmekte bir zorluk olustursa da alinan iyi bir oyku ve mikrobiyolojik kulturlerin erken sinyal sonuclari ile ekarte edilmeye calisilmistir. Bu vaka ile, beyin olumu olan hastalarda prokalsitonin degerinin infeksiyon olmaksizin cok yuksek degerlere ulasilabilecegi gosterilmistir.
Anahtar Kelimeler: Uzamis kardiyopulmoner resusitasyon, prokalsitonin, beyin olumu
PS 19
MASSIF PULMONER EMBOLIYE SEKONDER UZAMIS KARDIYOPULMONER RESÜSTASYON YAPILAN GENÇ OLGUDA BASARIYLA UYGULANAN TROMBOLITIK TEDAVI
Cem Sahin1, Sükrü Kasap2, Serkan Calp1, Kadriye Sancar3
1Mugla Sitki Koçman Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Mugla, Türkiye
2Mugla Sitki Koçman Üniversitesi Egitim ve Arastirma Hastanesi, Plastik Cerrahi ve Rekonstrüksiyon Anabilim Dali, Mugla, Türkiye
3Mugla Sitki Koçman Üniversitesi Egitim ve Arastirma Hastanesi, Kardiyoloji Anabilim Dali, Mugla, Türkiye
Amaç: Pulmoner emboli (PE) sonrasi kardiopulmoner arrest gelisen olgularda, trombolitik tedavinin yeriyle ilgili veriler hala tartismalidir. Travmatik yada uzamis (>10 dk) kardiyopulmoner resustasyon, trombolitik tedavinin rolatif kontraendikasyonu olarak kabul edilmektedir. Vakamizda; arac-ici trafik kazasi sonrasi PE tanisi alan, trombolitik tedavi sonrasi kardiyopulmoner arrest gelisen, 50 dakika CPR sonrasi hemodinamik gostergeleri normale donen ve medikal tedaviler sonrasinda sifayla taburcu edilen 23 yasindaki erkek hasta tartisilmaktadir.
Olgu: Sag el bilegi acik kirigi, tum sag kolda genis kontamine laserasyon ve yumusak doku kaybi bulgulariyla izlenen hastada takibinin 7. gununde dispne, tasipne ve genel durumda bozulma sikayetleriyle yapilan tetkiklerinde masif PE tespit edildi. Hemodinamik olarak instabil olan hastaya hizli bir sekilde 0,8 ml clexane ve trombolitik tedavi olarak alteplaz infuzyonu baslandi.Trombolitik infuzyon tedavisi uygulanirken kardiyopulmoner arrest gelisen hastaya 50 dk CPR uygulandi. Bu sure sonunda nabiz ve ritim kontrolu saglanan hasta dahiliye yogun bakimda takibe alindi.Trombolitik tedavisi sonrasi herhangi bir kanama diyatezi veya norolojik sekel izlenmeyen hasta 14 gun sonra coumadinize edilerek sifayla externe edildi.
Sonuç: Hemodinamik olarak instabil olan masif PE'ye bagli mortalite orani tahmin edilenin cok ustundedir. Travmatik yada uzamis CPR, olumcul kanama komplikasyonuyla birlikte olabilmesi nedeniyle trombolitik tedavi acisindan rolatif bir kontrendikasyon olarak kabul edilmekle birlikte; PE'ye sekonder gelisen kardiopulmoner arrestli vakalarda trombolitik tedavi mutlak tedavi modalitelerinden biridir.
Anahtar Kelimeler: Kardiyopulmoner arrest, massif pulmoner emboli, trombolitik tedavi
PS 20
RENAL TRANSPLANTASYON SONRASI AKCIGER ENFEKSIYONUNA SEKONDER ARDS TABLOSU GELISEN, ECCO2-R VE SÜREKLI VENÖ-VENÖZ HEMODIAFILTRASYON TEDAVILERI ES ZAMANLI UYGULANAN HASTAMIZ: OLGU SUNUMU
Serdar Efe, Volkan Inal
Trakya Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali Yogun Bakim Ünitesi, Edirne, Türkiye
Amaç: Mekanik ventilator destegine direncli ARDS vakalarinda, ECCO2-R (NovalungR) cihazi kullanilarak akciger disi gaz degisimi yapilmasi iyilesme surecini destekler ve mortaliteyi azaltir.
Olgu: 15 gun once once renal tranplantasyon uygulanan 26 yasinda erkek hasta akciger enfeksiyonuna sekonder ARDS tablosuyla yogun bakima alindi. Kortikosteroid disindaki immun supresif tedavisi kesilmek durumunda kalan hastaya azotemi nedeniyle sol internal juguler kateterizasyon ile Surekli Veno-Venoz Hemodiafiltrasyon (CVVHDF) tedavisi baslandi. Maksimum mekanik ventilator destegine ragmen AKG da PaCO2: %99, PaO2: %42 ve SO2: %63, PH: 7,0 olan hastaya sol femoral arter ve ven kanulasyonlariyla ECC02-R cihazi baglandi. Tedavinin 10. saatinde PaCO2: %29, PaO2: %90 ve SO2: %96 ve PH: 7,32 olan hastanin ventilator destegi azaltildi. Tedavinin 6. gununde radyolojik olarak ARDS tablosu duzelen ve ekstubasyon sinirina gelen hasta cihazdan ayrildi. Ancak weaning asamasinda serolojik ve radyolojik olarak CMV pnomonisi beliren ve sonrasinda solunum sekresyonunda Acinetobacter baumannii ureyen hasta yatisinin 30. gununde halen yogun bakimda entube olarak takibe devam edilmektedir.
Sonuç: ARDS vakalarinda hayat kurtarici olabilen ECCO2-R tedavisi mekanik ventilasyondan fayda gormeyen hastalarda akilda tutulmalidir. Bu yontem hastamizda VVHDF ile birlikte klinik gidisati bozacak komplikasyon gorulmeden uygulanmistir.
Anahtar Kelimeler: ARDS, ECCO2-R, Renal transplantasyon
PS 21
WHIPPLE OPERASYONU SONRASI IATROJENIK HEPATIK ARTER ANEVRIZMA KANAMASI NEDENLI MASIF KAN TRANSFÜZYONU YAPILAN VE ENDOVASKÜLER PSÖDOANEVRIZMA COIL EMBOLIZASYON TEDAVISI ILE KANAMA KONTROLÜ SAGLANAN HASTAMIZ: OLGU SUNUMU
Serdar Efe, Volkan Inal
Trakya Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali Yogun Bakim Ünitesi, Edirne, Türkiye
Amaç: Hepatik arter anevrizmalari nadir gozlenir fakat %20' ye varan mortalitesi ve yuksek oranda ruptur riskiyle agresif tedavi gerektirmektedir. Hipertansiyon, ateroskleroz, enfeksiyonlar, fibromuskuler displazi, poliarteritis nodosaya eslik edebilir. Delici travmatik yaralanmaya sekonder veya karacigerin icinde farkina varilmamis iatrojenik yaralanma sonucu meydana gelebilir. Yaralanmadan ortalama 6 ay sonra hemobili, hematemez, karin agrisi ve sarilik semptomlariyla ortaya cikar.
Olgu: 2 ay once pankreas malign kitlesi nedeniyle whipple operasyonu uygulanan 53 yasindaki erkek hasta hematemez nedeniyle genel cerrahi klinigine yatirilmis. Doppler Ultrasonografide karaciger sol lob lateralde 9 x 5,5 cm boyutlarinda hematom saptanmis. 24 saat icinde toplamda 50 Unite eritrosit suspansiyonu ve 17 Unite taze donmus plazma replasmani yapilan hasta hemorajik sok tablosuyla yogun bakima alinarak entube edildi. Sag femoral arter kateterinden yapilan girisimsel radyolojik tetkik ile ana hepatik arter ile sag hepatik arter arasinda ektravazasyon gorulen yaklasik 6 cm capinda rupture psodoanevrizma saptandi. Acil sartlarda endovaskuler visseral coil embolizasyonu uygulanan hastanin ayni gun kanamasi durdu. 17 gun sonra ekstube edilen hasta genel cerrahi servisine devredildi.
Sonuç: Yakin donemde abdominal cerrahi gecirme oykusu olan hastalarda iatrojenik hepatik arter anevrizmasi akilda tutulmali ve yuksek mortalitesi nedenli acik cerrahi mudahale yada endovaskuler yaklasim ile agresif tedavi baslanmalidir.
Anahtar Kelimeler: Girisimsel radyolojik islemler, hepatik arter anevrizmasi, masif kan transfuzyonu
PS 22
DEVE DIKENI TOHUMU ALIMINA BAGLI GÖZLENEN ANTIKOLINERJIK SENDROM: OLGU ÇALISMASI
Ali Çetinkaya, Deniz Avci, Ömer Akca, Özerhan Özer, Abdullah Eyvaz, Ferhat Arik
Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Kayseri, Türkiye
Amaç: Devedikeni olarak bilinen Silybum marianum, asirlardir kullanilan bir bitkidir. Ekstresi karaciger hastaliklarinda, diyabetde hipoglisemik ve hipolipidemik olarak kullanilmaktadir. Silimarinle ilgili genellikle gastrointestinal ve allerjik deri dokuntuleri gibi yan etki bildirilmistir. Fakat yaptigimiz taramalarda antikolinerjik sendroma neden oldugunu bildirir bir literature rastlamadik. Bu olgu ile nadir gorulen ve antikolinerjik sendroma sebep olan bir devedikeni intoksikasyonunu sunduk.
Olgu: Altmisiki yasinda erkek hasta; Acile karin agrisi, bulanti, halsizlik, suur bulanikligi sikayetleri ile basvurmus.Oykusunde nonfonksiyone surrenal adenomu disinda herhangi bir hastalik, medikal ilac kullanimi yoktu. Karaciger yaglanmasi ve seker hastaligi icin devedikeni tohumu toplayip, kaynatip suyunu ictigi; yakinmalarininda bu ekstreyi ictikten hemen sonra basladigi ogrenildi. Fizik muayenede Suur bulanik, T.A: 100/60mmHg, Nb: 100/dk, solunum sayisi: 24, ates: 36,7°C, pupilleri dilate olan hastanin labaratuvar tetkiklerinde herhangi bir anormallik yoktu. Hastada devedikeni intoksikasyonuna bagli antikolinerjik sendrom dusunuldu. Fizostigmin 2mg IV yapildi. Fizostigmin enjeksiyonunu takiben hastanin butun semptomlari duzeldi.Yatisinin 4.gununde herhangi bir yakinmasi olmayan ve klinigi stabil seyreden hasta taburcu edildi.
Sonuç: Hastada devedikeni tohumu ekstresi alimina bagli antikolinerjik sendrom dusunuldu. Literaturde boyle bir yan etkiye rastlanmadi. Bitkisel ilaclarin kullanilmasinin giderek yayginlastigi gunumuzde; hastalarin bu ilaclarin sanildigi kadar masum olmadigi, cok ciddi yan etkilerinin olabilecegi konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Hastanin klinik ve semptomlarinin sebebinin aciklanamadigi olgularda, bitkisel ilac kullaniminin sorgulanmasinin uygun olacagini dusunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Deve dikeni, antikolinerjik sendrom, fizostigmin
PS 23
HUMAN BOKAVIRÜS TIP 1'E BAGLI GELISEN SPONTAN PNÖMOTORAKS VE AKUT SOLUNUM YETMEZLIGI
Ayse Betül Ergül1, Ümit Altug1, Mahmut Can Serbetçi2, Hümeyra Aslaner2, Yasemin Altuner Torun3
1Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Yogun Bakim Ünitesi, Kayseri, Türkiye
2Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Klinigi, Kayseri, Türkiye
3Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Kayseri, Türkiye
Amaç: Human Bokavirus yeni tanimlanmis ust ve alt solunum yolu enfeksiyonlarinin %2-%19'ndan sorumlu oldugu dusunulen bir patojendir. Bokaviruse bagli akut solunum yetmezligi ve spontan pnomotoraks gelisen hastamizi, bu viruse bagli hayati tehtid edici enfeksiyonlarin gelisebilecegine dikkati cekmek amaci ile sunduk.
Olgu: Oksuruk, hiritili, ates sikayetleri ile basvuran 10 aylik kiz hastanin hikayesinden, sikayetlerinin 1 hafta oncesinde basladigi, giderek zor nefes almaya basladigi ve viral pnomoni tanisi ile servise yatirildigi, sefrtiakson ve klaritromisin baslanildigi ogrenildi. Takibinde solunum yetmezligi gelisen hasta yogun bakim unitesine alindi. Belirgin takipnesi ve interkostal retraksiyonlari olan hastada toraks ultrasonografisi ve direkt akciger grafisi ile sag tarafta pnomotoraks oldugu tespit edildi, gogus tupu takildi, hasta entube edilerek spontan modda takip edildi. Takibinin 2. gununde sol hemitoraksta pnomotoraks tespit edilen hastaya 2. gogus tupu takildi. Takibinin 3. gununde hasta ekstube edildi ve nazal yuksek akisli oksijen tedavisi ile solunum yetmezligine yonelik tedaviye devam edildi. Gogus tupleri cikarildi. Etiyolojiye yonelik nazafaringeal aspirattan real time PCR ile Bokavirus pozitif olarak saptandi. Genel durumu duzelen hasta yatisinin 7. gununde servise devir edildi.
Sonuç: Human bokavirus tip 1 daha cok asemptomatik enfeksiyonlara neden olmasina ragmen cocuk hastalarda pnomoni, akut bronsiyolit ve astim ataklarina neden olabilmektedir. Pnomotoraks, akut solunum yetmezligi nadiren de olsa gorulebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Cocukluk cagi, human bokavirus tip 1, pnomotoraks, solunum yetmezligi
PS 24
YOGUN BAKIM EGITIM KLINIGIMIZ YOGUN BAKIM SERVISIMIZDE ENFEKSIYON ALANLARININ INCELENMESI
Canan Balci, Engin Haftaci, Canan Çam Gönen, Özlem Kutlu Küçük, Bülent Koyun
Kocaeli Derince Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Klinigi, Kocaeli, Türkiye
Amaç: Yogun bakimda enfeksiyonlarinin gorulme orani %25-30 olarak tahmin edilmektedir. Yogun bakim enfeksiyon alanlari, akciger, uriner sistem ve cerrahi alan enfeksiyonlari olarak siniflanmaktadir. Ventilator iliskili pnomoni ise en sik yogun bakimda gorulen hastane enfeksiyonudur. Yogun bakim unitelerinde enfeksiyon etkeni olarak sirasiyla Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumani ve Klebsiella en sik enfeksiyon etkenleri arasinda yer almaktadir.
Gereç ve Yöntemler: Yogun bakim klinigimizin son iki yillik enfeksiyon etkenleri ve enfeksiyon alanlari verileri retrospektif olarak tarandi.
Bulgular: Unitemizde gelisen enfeksiyonlar incelendiginde yillara gore degismekle birlikte 2012 yili enfeksiyon alani sirasi ile; VAP, uriner sistem enfeksiyonu ve kan dolasimi enfeksiyonu olarak bulundu ve enfeksiyon etmenleri sirasi ile Pseudomonos aeroginosa, Acinetobacter baumani ve Staf aureus olarak belirlendi. 2013 yili enfeksiyon alani sirasi ile; uriner sistem enfeksiyonu, VAP ve kan dolasimi enfeksiyonu olarak bulundu. 2013 yili ilk sirada uriner sistem enfeksiyonu yer aldi. Bu yil enfeksiyon etmenleri sirasi ile Pseudomonos aeroginosa, Acinetobacter baumani ve Staf aureus oldugu goruldu. 2014 yili enfeksiyon alani sirasi ile; VAP, uriner sistem enfeksiyonu ve kan dolasimi enfeksiyonu (Pseudomonos aeroginosa, Acinetobacter baumani ve Staf aureus) oldugu goruldu.
Sonuç: Egitim klinigimiz yogun bakim servisimizde enfeksiyon alanlari incelendiginde ilk sirada tum dunyada oldugu gibi VAP yer almaktadir. Ikinci sirada ise uriner sistem enfeksiyonlari yer almaktadir.
Anahtar Kelimeler: Yogun bakim, enfeksiyon
PS 25
BIR HEMORAJIK SOK NEDENI: TUBEROSKLEROZLU BILATERAL ANJIOMYOLIPOM: OLGU SUNUMU
Nilgün Alptekinoglu Mendil, Sahin Temel, Zuhal Simsek, Murat Sungur
Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Kayseri, Türkiye
Amaç: Anjiomyolipom(AML), yag dokusu, duz kas hucre demetleri ve kalin duvarli kan damarlarinin karisimindan olusan, nadir rastlanan mezenkimnal bir tumordur. Anjiomyolipomlar siklikla tuberoskleroz ile iliskilidir.
Olgu: Tuberoskleroz, epilepsi ve anjiomyolipom tanilari ile takipli 32 yasinda kadin hasta karin agrisi ve genel durum bozuklugu nedeniyle acil servisimize basvurdu. Hastanin vital bulgulari Ates: 37,5 C0, Nabiz:120/dk, SS:22/dk, TA:70/40 mmHg idi. Batinda yaygin hassasiyet ve istemli defansi mevcuttu. Hgb:9,1g/dl, Hct:24,8, Plt:150 103/μl olarak degerlendirildi. Cekilen abdominal tomografide her iki bobrek parankimini buyuk olcude isgal eden cok sayida anjiomyolipom ile uyumlu yag iceren lezyonlar ve solda batin sol yarisini tamamen dolduran kitle icerisinde akut hemoraji ile uyumlu hiperdens gorunumler izlendi. Hastanin takibinde Hgb:6.8 g/dl, Htc:19.6, Plt:36 103/μl, D-Dimer>35000, Fibrinojen:40.7 saptanmasi uzerine dissemine intravaskuler koagulasyon ve hemorajik sok on tanisi ile yakin takip amacli Dahiliye yogun bakim unitemize alindi. Hastanin kanamasinin devam etmesi uzerine girisimsel radyoloji tarafindan selektif renal anjiografi yapilarak lezyonun besleyici dallarina embolizasyon uygulandi. Takibinde replasmanlar ile vital bulgulari stabil seyreden hasta onerilerle devir edildi.
Sonuç: Tuberosklerozda nadiren genis boyutlarda renal AML'ler gorulur. AML'lerin boyutlari arttikca semptomatik olma ve kanama egilimleri de artmaktadir. Bu kanamalar nadir de olsa hemorajik soka neden olmakta ve yogun bakim takibi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Tuberoskleroz, anjiomiyolipom, hemorajik sok, yogun bakim
PS 26
ÇATAPAT INTOKSIKASYONUNA BAGLI GELISEN AKUT KARACIGER YETMEZLIGI
Zehra Mermi, Esma Adiyaman, Ugur Koca
Dokuz Eylul Universitesi Tip Fakultesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yogun Bakim, Izmir, Turkiye
Amaç: Catapat olarak bilinen maddelerin iceriginde bulunan sari fosfor, oral alimdan sonra %69 - %73 oraninda karacigerde birikim gosterir ve akut karaciger yetmezligine yol acabilir.
Olgu: 3 yasinda kiz hasta kanli kusma nedeniyle acil servise getirilmis. Bes gun oncesinde catapat yeme oykusu mevcut. Fosfora bagli hepatik koma tanisi ile acil karaciger nakli planlanarak Anestezi Yogun Bakim' a devir alindi. Yogun bakimda uygulanan tum destek tedavilerine ragmen 36. saatinde hasta kardiyak arrest sonrasi kaybedildi. Catapat; yuvarlak, cikolataya benzer gorunumlu sari fosfor iceren fiseklerdir. Akut karaciger yetersizligi ve kardiyovaskuler kollaps sonucu olume neden olabilir. Tani icin ozel bir test yoktur, genelde anamnez ile konulur. Intoksikasyon bulgulari uc evreye ayrilir; 1.evre ilk 24 saati icerir, hasta asemptomatiktir veya gastrointestinal irritasyon bulgulari gosterir. Oral alimdan sonraki 24-72. saatlerde olan 2.evrede karaciger enzimlerinde ilimli artis gorulebilir. 72. saatten sonra baslayan 3. evrede tedavi basarisizligi olumle sonuclanir. Akut karaciger yetmezligine bagli derin metabolik asidoz, hipoglisemi, karaciger fonksiyon testlerinde ve koagulasyon parametrelerinde bozulma gorulebilir.
Sonuç: Sari fosfor iceren catapatin oral alimi akut karaciger yetmezligine ilerleyen agir bir tablo yaratabilir ve hastalarda yuksek mortalite ile seyredebilir. Karaciger yetmezligi gelistigindeyse tek tedavi acil karaciger nakli yapilmasidir.
Anahtar Kelimeler: Catapat, karaciger yetmezligi, sari fosfor, karaciger transplantasyonu
PS 27
YOGUN BAKIM ÜNITESINDE GEÇ BULGU VEREN TRAVMATIK SUBARAKNOID KANAMA
Mehmet Akif Yazar, Aytuna Kuzucuoglu, Mehmet Baris Açikgöz
Nevsehir Devlet Hastanesi, Nevsehir, Türkiye
Amaç: Travmatik subaraknoid kanama (tSAK), kafa travmalari sonrasi en onemli mortalite ve morbidite nedenlerinden biridir. tSAK tanisinda ilk uygulanan goruntuleme yontemi beyin bilgisayarli tomografi (BBT)dir. Fakat BBT,subakut evredeki kanamalari gosteremeyebilir. Bu olguda BBT'de gec bulgu veren ve beyin olumu ile sonuclanan bir hastayi tartismayi amacladik.
Olgu: Trafik kazasi nedeniyle acil servise getirilen ve Glaskow Koma Skalasi (GKS) 15 olan 17 yasinda hastanin cekilen ilk BBT'sinde pnomosefali disinda bir patolojisi yoktu.Takip ve tedavi amaciyla yogun bakima yatirilan hastanin yatisinin 4.gununde GKS:7 olan hasta entube edildi. Kontrol BBT'de hipodens alanlar dikkati cekmis olup difuzyon manyetik resonans (MR)'da supheli SAK lehine bulgular elde edildi. 3 gun boyunca klinik durumu gerileyen ve GKS:3 olan hastanin son kontrol BBT'sinde SAK lehine bulgular net olarak ortaya cikti (Resim 1). Yatisinin 16.gununde hastaya beyin olumu tanisi kondu.
Sonuç: Ilk cekilen BBT'de kanama gorulme oranini, beyinin hizla sismesi, intrakraniyal hematomlarin gelismesine bagli olarak subaraknoid araliginin kaybolmasi gibi degisik faktorler etkileyebilir. Ilk saatlerde cekilen BT'nin posttravmatik hasari tam olarak gostermedigi, ilerleyen zamanlarda cekilen BT'lerde intrakraniyal lezyonlarin degerlendirilmesinin daha yararli oldugunu bildirilmistir. Bizim hastamizda travmadan 12 gun sonra BBT'de SAK bulgulari ortaya cikmistir. Bazi olgularda ilk cekilen BBT'ler subakut evredeki kanamalari gostermeyebilir,fakat MR bulgulari SAK icin daha sensitiftir. Bu nedenle klinik ile uyumlu olmayan BBT sonuclarinda MR istenmesi, hasta prognozu olumlu etkileyen onemli bilgiler verecektir.
Anahtar Kelimeler: Subaraknoid kanama, tomografi, yogun bakim
PS 28
VANKOMISINDEN BAGIMSIZ TEIKOPLANIN ILISKILI "DRUG RASH WITH EOSINOPHILIA AND SYSTEMIC SYMPTOMS" (DRESS) SENDROMU
Seda Güzeldag1, Seval Izdes1, Mehmet Levent Yüksel2, Gülsen Akoglu3
1Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Klinigi, Ankara, Türkiye
2Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Klinigi, Ankara, Türkiye
3Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Dermatoloji Klinigi, Ankara, Türkiye
Amaç: "Drug rash with eosinophilia and systematic symptoms" (DRESS) sendromu; cilt dokuntusu, ates, lenfadenopati, eozinofili, sistemik organ tutulumlari ile seyreden bir hipersensitivite reaksiyonudur. Teikoplanin iliskili DRESS Sendromu gelismesi nadir olup, siklikla, vankomisin kullanimi sonrasi, capraz reaksiyon ile iliskilendirilmistir. Ancak tam mekanizmasi bilinmemektedir. Vankomisin bagimsiz, Teikoplanin ile DRESS sendromu gelisen bir olgu sunduk.
Olgu: 25 yasinda, erkek hasta, yogun bakimda trafik kazasina bagli, subaraknoid kanama ve acik tibia kirigi tanilariyla takip edildi. Kan kulturlerinde metisilin direncli koagulaz negatif stafilokok uremesi olmasi uzerine mevcut tedavisine, teikoplanin eklendi. Teikoplanin tedavisinin 9. gununde hastada 39 - 40 °C ates ve makuler eritematoz dokuntu, batinda distansiyon ve diyare basladi. Hastanin atesi surekli yuksek olup, hicbir parametrenin enfeksiyon lehine olmamasi; ilaca bagli ates ve hipersensitivite dusundurdu ve teikoplanin tedavisi kesilip, steroid tedavi baslandi. Cilt lezyonlari gerilemeye baslayan hastanin karaciger fonksiyon testlerinde artis, immunglobulin E duzeyinde yukselme, periferik yaymada eozinofili, aksiler ve inguinal lenfadenopati mevcudiyetinin de olmasi uzerine hastada DRESS sendromu tanisi kondu. Hastanin takibinde tum degerleri normale dondu ve hasta taburcu edildi.
Sonuç: DRESS sendromu; Teikoplanin kullanimi sonucu, vankomisin kullanim oykusu olmaksizin nadir olarak ortaya cikabilmektedir. Olgumuzun, klinisyenlerde bir farkindalik ve fikir saglayacagi kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Teikoplanin, ilac hipersensitivitesi, DRESS
PS 29
METAMFETAMINE BAGLI INTRAPARANKIMAL HEMORAJI YÖNETIMI
Duygu Kayar Çalili, Nuray Kara Güven, Süleyman Ellik, Melek Doganci, Seval Izdes
Yildirim Beyazit Üniversitesi Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Kotuye kullanimi sik olan sempatik stimulan etkili metamfetamin intrakranial hemorajiye neden olabilmektedir. Serebral damar anormallikleri de hemorajilere zemin olusturmakla beraber, postmortem incelemelerde siklikla hipertansiyon sonucu olustugu bildirilmektedir. Metamfetamin sonrasi ventrikule acilan intraparankimal hematom olgusu sunmak ve yogun bakimda yonetimini tartismak istedik.
Olgu: Bilinci kapali olarak acile getirilen 37 yasinda erkek hastanin bilgisayarli beyin tomografisinde (BBT), sagda lateral ventrikule acilan parenkimal hematom alani goruntulenmis. Hasta yogun bakima kabul edildiginde tasikardik (180 atim/dk), takipneik (30 soluk/dk), hipertansif (200/110 mmHg), metabolik asidozu olan hastaya invaziv monitorizasyon yapildi, hidrate edildi, esmolol infuzyonu, antiodem tedavi baslandi. Yakinlari tekrar sorgulandiginda madde kullanimi oldugu ogrenildi. Toksikolojik incelemede metamfetamin pozitif bulundu. MR anjiografik incelemesi normal olan hasta metamfetamine bagli serebral hemoraji olarak degerlendirildi. Ajitasyonlari icin haloperidol ve benzodiazepin verildi. Takibinde hematom rezorbe oldu, bilinci acildi ve noroloji klinigine devredildi.
Sonuç: Serebral hemorajisi olan genc hastalarda asiri sempatik aktivite varsa, adrenerjik etkili ajanlarin kullanimina bagli olabilecegi akla gelmelidir. Metamfetamine bagli serebral kanamada tedavi cogunlukla destekleyicidir. Benzodiazepinler tek basina ajitasyon, hipertansiyon, tasikardi, psikoz ve nobeti azaltmada yeterli olabilmesine ragmen, sempatomimetik etkiler icin diger spesifik tedavilere de gereksinim olabilir. Boyle olgularin multisistemik olarak uygun yonetimi, serebral hasari en aza indirmek adina onemlidir.
Anahtar Kelimeler: Metamfetamin, sempatomimetik etki, serebral hemoraji
PS 30
L- ASPARAGINAZ ILE ANAFLAKSI GELISEN OLGUDA YOGUN BAKIMDA DESENSITIZASYON DENEYIMI
Özlem Çakin1, Tugba Songül Tat1, Ozan Salim2, Melike Cengiz3, Atilla Ramazanoglu1
1Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dali, Antalya, Türkiye
2Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi, Eriskin Alerji Immünoloji, Antalya, Türkiye
3Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi, Hemotoloji Bilim Dali, Antalya, Türkiye
Amaç: Kemoterapatik ilaclara karsi gelisen anaflaksi sonrasinda ilaca karsi desensitizasyon yapmak toleransi arttirabilir. ALL tanili hastalarda kullanilan l-asparaginaz % 16-62 oraninda alerjik reaksiyon yapabilmektedir. Hipersensitivite reaksiyonu icin ilacin IV olarak verilmesi, birden cok l-asparaginaz almis olmak, 6000 u/m2/gun dozundan daha fazla ilac alimi risk faktorleridir. Bu bildirimizde bu risk faktorleri bulunan ALL' li l-asparaginaza karsi hipersensitivite reaksiyonu gelisen hastada yogun bakimda uygulanan desensitizasyon islemi ozetlenmistir.
Olgu: 22 yas, erkek hasta B hucreli ALL nedeniyle, hematoloji tarafindan takip edilmekte iken, prokotokol geregi uygulanan l-asparaginazin ikinci kez verilmesinden sonra anaflaktik reaksiyon gelismesi uzerine alerji bolumunce degerlendirildi. L-asparaginazin mutlak endikasyonu olmasi ve alternatifi olmamasi uzerine desensitizasyona karar verildi. Antihistaminik kullanmasindan dolayi cilt testleri yapilamadi. Desensitizayon protokolu icin 1u/ml ve 32 u/ml l-asparajinaz iceren solusyonlar kullanildi. Birinci solusyondan bes, ikinci solusyondan alti, olarak toplam onbir basamakli protokol uygulandi. 1 u/ml den baslanarak her 10 dakikada bir iki katina cikildi ve 100 dakikada onbir basamak tamamlanarak 1023 u verildi. Geriye kalani saatte 1536 u olacak sekilde infuzyonla verildi. Toplam 33 saatte tamamlandi. Herhangi bir reaksiyon olusmadi.
Sonuç: Literaturde l-asparaginazla yapilan desensitizasyon islemlerinde 50.000 u kadar yuksek doza cikilmamis olup yuksek doz almasi gereken vakalarda bu protokolde yogun bakimda basari ile uygulanabilir. Anahtar Kelimeler: L-asparaginaz, desensitizasyon, yogun bakim
PS 31
ÇOKLU MADDE BAGIMLILIGI TEDAVISI SIRASINDA KISA SÜRELI ANTIPSIKOTIK KULLANIMINA SEKONDER GELISEN NÖROLEPTIK MALIGN SENDROM: OLGU SUNUMU
Serdar Efe, Volkan Inal
Trakya Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Ünitesi, Edirne, Türkiye
Amaç: Noroleptik Malign Sendrom (NMS) Antipsikotik tedavinin ilk haftasi icinde genellikle erkeklerde ortaya cikan nadir ancak ciddi bir yan etkidir. Kas rijiditesi, rabdomyoliz, hipertermi, kan basinci degisiklikleri, stupor, koma, renal yetmezlik gorulebilir ve mortalitesi %10 civarindadir.
Olgu: Eroin ve Alprazolam bagimlisi 24 yasinda erkek hasta dis merkezde yatirilarak arindirma tedavisi ve halusunasyonlarina yonelik antipsikotik tedavi almis. Yatisinin 6.gununde genel durumu bozulan ve akut bobrek hasari gelisen hasta yogun bakima kabul edildi. Bilinci konfuze hastanin tum ekstremitelerinde disli cark rijiditesi ve asiri terlemesi vardi, solunum sayisi 45/dk, atesi 39,4 °C, tansiyon arteryeli 190/115 mmHg ve nabzi 140 atim/dk idi. Labaratuarinda, lokosit 17.000, hemoglobin 10,8, trombosit 534.000, CRP 0.4, Ure 76, Kreatinin 1.5, Sodyum 151, Potasyum 5.1, AST 238, ALT 756, CK 27.000 idi. Nierenberg kriterlerine (tablo-1) gore NMS kabul edilen hasta entube edildi, bikarbonatli sivi ve hemodializ destegi verildi. Semptomatik tedaviye yonelik dopamin agonisti bromokriptin ve tromboembolik komplikasyonlari engellemek icin dusuk molekul agirlikli heparin baslandi. Tedavinin 24. saatinde ekstube edilen ve 7 gunluk tedavi sonrasi yogun bakim ihtiyaci kalmayan hasta bagimlilik tedavisinin devami icin psikiatri servisine devredildi.
Sonuç: Antipsikotik tedavinin ender ancak olumcul olabilen bu yan etkisi acisindan dikkatli olunmali ve destekleyici tedaviye suratle baslanmalidir.
Anahtar Kelimeler: Coklu madde bagimliligi, Noroleptik Malign Sendrom, noroleptik tedavi yan etkileri
PS 32
A NON-SURGICAL APPROACH TO A PATIENT WITH INFECTED BILOMA OCCURRED 15-YEARS AFTER CHOLECYSTECTOMY
Gürhan Taskin1, Ahmet Kerem Güler2, Mehmet Çakir2, Alev Taskin3, Abdullah Burak Uygur2, Levent Yamanel1, Seref Demirbas2
1Department of Intensive Care, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2Department of Internal Medicine, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3Clinic of Chest Disease, Ankara Military Hospital, Ankara, Turkey
Objective: Bilomas resulting as a complication of Laparoscopic cholecystectomy (LC) are often generated due to a leak from an inadequately secured cystic duct stump.
Case: A 71-year-old-female, who had a story of LC 15 years ago, presented to the Emergency Department with complaints of abdominal pain and fever. The physical examination showed icteric skin and sclera, fever, tachycardia, tachypnea and hypotension. Her abdominal examination revealed right hypochondrium tenderness on deep palpation. WBC count, lactate, liver enzymes and bilirubin levels were elevated. Ultrasonography of the abdomen revealed an operated gallbladder and expansion of the intrahepatic bile ducts. Urgent ERCP was performed and Injection of contrast material was seen as not to limit the common bile duct leading a possible biloma. CT scan was performed and a typical 75x60mm hypodense lesion in projection of liver right lobe was determined suggesting an infected biloma. Ultrasound-guided percutaneous drainage was performed and approximately 1liter of infected material drained which was positive for bilirubin. E.coli was isolated from both collected material and blood cultures.On 8th day, ultrasonography showed the current lesion to lower to dimensions of 54x40mm with no fluid contents and catheter was removed.
Conclusion: Clinicians should be aware of the existence of bilomas in the differential diagnoses of postoperative LC patients even after many years.
Keywords: Biloma, Laparoscopic cholecystectomy, sepsis
PS 33
HUMAN CORONAVIRÜS HKU-1'E BAGLI NADIR BIR KLINIK TABLO: MENINGOENSEFALIT
Ayse Betül Ergül1, Ümit Altug1, Emre Baratali2, Hümeyra Aslaner2, Yasemin Altuner Torun3
1Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Yogun Bakim Ünitesi, Kayseri, Türkiye
2Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Klinigi, Kayseri, Türkiye
3Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Kayseri, Türkiye
Amaç: Bu yazida Human Coronavirus HKU-1 (HCo HKU-1)'e bagli onceden tanimlanmamis bir klinik tablo olarak ensefalit gelisen bir hastamizi sunduk.
Olgu: Havale gecirme sikayeti ile acile basvuran 3 yasindaki kiz hastanin hikayesinden, 1 hafta oncesinde burun akintisi, ates ve oksuruk sikayetlerinin basladigi, son 2 gundur surekli uyudugu, takibinde fiskirir tarzda kustugu, tum vucudunun kasildigi ogrenildi. Hasta status epileptikus tanisi ile yogun bakim unitesine yatirildi. Muayenede genel durumu kotu, suuru kapaliydi, glaskow: 8 idi. Ates: 36.5 C, nabiz: 128/dk, solunum sayisi: 24/dk idi, pupiller izokorikti ve isik refleksi bilateral aliniyordu, kas tonusu dogaldi. Hastaya midazolam infuzyonu baslandi. Beyin odemine yonelik serum sale tedavisi baslandi. BOS biyokimyasi ve mikroskopisi normal idi. Meningoensefalit tanisi ile hastaya klaritomisin, oseltamivir, asiklovir baslandi. EEG normal olarak rapor edildi. Plazma laktat/piruvat orani 32.5 olan ve CK: 20000 U/L, CKMB: 493 U/L olan hastaya mitokondriyal hastalik acisindan vitamin C, karnitin, riboflavin ve koenzim Q baslandi. Metabolik tarama normal olarak degerlendirildi. Kraniyal MR'da meninkslerde kontrastlanma artisi saptandi, diffuzyon kisitliligi izlenmedi. Nazofaringeal aspirattan real time PCR ile calisilan HCo HKU-1 pozitif olarak saptandi. Yatisinin 5. gununde suuru acilan hasta servise devir edildi.
Sonuç: HCo HKU-1, solunum yolu enfeksiyonu ve febril nobet etkeni olarak bilinse de nadiren ensefalit tablosuna neden olabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Cocukluk cagi, human coronavirus HKU-1, viral meningoensefalit,
PS 34
CILT TUTULUMU ILE BASLANGIÇ GÖSTEREN BIR HEMOFAGOSITIK LENFOHISTIYOSITOZIS OLGUSU
Göksel Güven1, Aslihan Avanoglu Güler2, Nil Özyüncü3, Leyla Talan1, Aylin Heper4, Tahsin Murat Turgay5, Neriman Defne Altintas1
1Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
2Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
3Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
4Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Tibbi Patoloji Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
5Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Romatoloji Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Hemofagositik lenfohistiyositozis (HLH); nadir gorulen, hizli ilerleyen ve olumcul seyredebilen bir hastaliktir. Ailevi ve sekonder HLH olarak iki tipi mevcuttur. Sekonder HLH infeksiyonlar, malignite, romatolojik hastaliklar, immun yetmezlik sendromlari ve ilaclara bagli gelisebilir. Sunumda, sertolizumabpegol tedavisi sonrasi gelisen ve cilt bulgulariyla ortaya cikan bir HLH olgusu tartisilmaktadir.
Olgu: Hipertansiyon, adrenal yetmezlik ve hiperlipidemi tanilari olan 49 yasindaki kadin hastaya iki ay once romatoid artrit tanisiyla metilprednisolon 4mg, hidroksiklorokin sulfat 400mg baslanmis. Altinci haftada tedaviye sertolizumab eklenmis. Sertolizumab kullanimindan 4 gun sonra her iki el ve kolunda, makulopapuler ve deskuamatif lezyonlar gelismis. Yedinci gunde coklu organ yetmezligi gelismesi ve generalize tonik klonik nobeti uzerine, hasta yogun bakima kabul edildi. Enfeksiyon odaklari taranarak, antibiyotik, plazma degisimi, hemodiyaliz ve diger destek tedavi baslandi. Ancak tedaviye yanit vermeyen hasta yatisinin ucuncu gununde kaybedildi. Kulturlerinin hicbirinde ureme olmayan, ancak CMV viral yuku 3481kopya/ml olarak bildirilen hastanin postmortem sonuclanan eldeki lezyonundan alinmis cilt biyopsisi HLH ile uyumluydu.
Sonuç: Anti TNF alfa ajanlarin HLH tedavisinde yerleri olmasina ragmen, nadir de olsa HLH'i tetikleyebildikleri bilinmektedir. Sistemik bulgular olmaksizin, cilt tutulumu ile ortaya cikan olgular cok nadir olup; bu olgu, sertolizumab tedavisi altinda bildirilen ilk olgudur. CMV enfeksiyonu tetikleyici olmus olabilir ancak hekimlerin bu konuda bilgili olmalari gerekir.
Anahtar Kelimeler: Hemofagositik lenfohistiyositozis, Sertolizumab, Cilt tutulumu
PS 35
YOGUN BAKIMDA IZLENEN MALIGNITELI HASTALARIN DEGERLENDIRILMESI
Leyla Talan1, Neriman Defne Altintas1, Göksel Güven1, Derya Hosgün2, Seda Güzeldag2
1Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
2Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Altta yatan malignitesi olan hastalar, eslik eden saglik sorunlari, sagkalim beklentileri, yogun bakimdan cikma oranlarinin dusuklugu nedeniyle yatista ikinci oncelikli gibi gorulmektedirler. Ancak yogun bakim, hematoloji ve onkoloji alanlarindaki uygulamalardaki ilerlemeler sonucu bircok yayinda bu hastalarin prognozlarinin eskiye gore daha iyi oldugu bildirilmektedir. Calismada unitemizde izlenen malignensili olgularin sonuclari ve etkileyen faktorlerin degerlendirilmesi amaclanmistir.
Gereç ve Yöntemler: Prospektif oluþturulmuþ veri tabanýndan hastalar taranarak 2013-2015 yýllarý arasýnda ünitemizde yatmýþ olan solid organ ve hematolojik malignensisi olan hastalar dahil edilmiþ; demografik özellikleri, yoðun bakýmda uygulanan iþlemler ve sonuçlarý, beklenen ve gerçekleþen mortalite oranlarý karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Bu sürede toplam 53 hasta yatmýþ olup; 29(%54,7)'u erkek ve yaþ ortalamasý 59'du. Ölen ve saðkalan olgular karþýlaþtýrýldýðýnda ölen hastalarýn APACHEII skorlarýnýn daha yüksek (p<0,001), kadýn cinsiyetin daha sýk(p=0,037), aðýrlýklý olarak hematolojik malignensililer (p=0,04) olduðu ve bu gruba daha çok invaziv iþlem yapýldýðý saptandý. Yoðun bakým öncesi hastane yatýþ süresi, hastanýn yoðun bakým öncesinde yattýðý servis, cerrahi giriþim ihtiyacý gruplar arasýnda farklý deðildi. Öngörülen mortalitenin %50,9'ken gerçekleþen mortalitenin %67,3 olduðu saptandý. Hematolojik hastalar ayrý deðerlendirildiðinde, beklenen mortalite %54,97, gerçekleþen mortalite %83,3'tü (p<0.001).
Sonuç: Malignitesi olan hastalarýn APACHEII skorlarý yüksek olup, invaziv iþlem ihtiyacý olduðunda mortalitelerinin daha yüksek seyrettiði gözlenmiþtir. Ayrýca bu bulgular ýþýðýnda APACHEII skorunun hematoloji hastalarýnýn mortalitesini öngörmede yetersiz kaldýðý düþünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kanser, kritik hasta, mortalite, APACHEII skoru
PS 36
LAMOTRÝJÝN' E BAÐLI TOKSÝK EPÝDERMAL NEKROLÝZ
Zühal Özer Þimþek, Hasan Dirik, Zahide Karaca, Kürþat Gündoðan
Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý, Yoðun Bakým Bilim Dalý, Kayseri, Türkiye
Amaç: Toksik epidermal nekroliz (TEN); akut baþlangýçlý, deri ve mukozalarý tutan, yaygýn bül oluþumu ve erozyonlarla karakterize, hayatý tehdit eden ilaç reaksiyonlarýdýr. Lamotrijin kaynaklý TEN nadir bir klinik durum olduðu için vakamýzý sunduk.
Olgu: 37 yaþýnda kadýn hasta bir hafta önce el sýrtýndan baþlayan döküntülerinin tüm vücuda yayýlmasý üzerine acil servise baþvurmuþ. Öyküsünde 2 yýldýr depresyon tanýsýyla paroksetin ve venlafaksin kullanýmý olan hastanýn baþvurudan üç hafta önce mevcut tedavisine lamotrijin eklenmiþti. FM; Oral mukozada, göz kapaklarýnda, gövdede daha belirgin olmak üzere tüm vücutta yaygýn eritemli, hedef tarzýnda makülopapüler eritemli lezyonlar ve geniþ, büllöz lezyonlarý mevcuttu. Hasta TEN tanýsý ile yoðun bakým ünitesine kabul edilerek takip ve tedaviye alýndý. Metil prednisolon 1x80 mg/gün baþlandý. Beþ gün aferez, sonrasýnda beþ gün IVIG 0.4 g/kg/gün verildi. Günlük steril pansuman yapýldý. Takibinin 10. gününde yeni çýkan lezyonlarý olmasý üzerine Siklosporin A 3x100 mg tb baþlandý. Hastaya destek tedavisine devam edildi. Yatýþýnýn 18. gününde Dermatoloji Servisine devir yapýldý.
Sonuç: TEN çok nadir görülen ancak mortalitesi yüksek önemli bir klinik durumdur. Hastalarýn tedavileri sýrasýnda yoðun bakým ihtiyacý olabilir. Standart bir tedavi protokolu yoktur. Ýlaç kullanýmýnda dikkatli olunmalý, özellikle antiepileptik olarak lamotrijin kullanýmýnda akla gelmelidir.
Anahtar Kelimeler: TEN, lomatrgine, yoðun bakým
PS 37
FEEDÝNG TÜPÜN PLEVRAL ARALIÐA MALPOZÝSYONU: OLGU SUNUMU
Zühal Güllü1, Nazlýhan Boyacý2, Hatice Turgut3, Gülbin Aygencel4
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, Göðüs Hastalýklarý Anabilim Dalý, Yoðun Bakým Eðitim Programý, Ankara, Türkiye
2Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý, Yoðun Bakým Eðitim Programý, Ankara, Türkiye
3Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý, Ankara, Türkiye
4Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý, Yoðun Bakým Bilim Dalý, Ankara, Türkiye
Amaç: Yoðun bakým hastalarýnda enteral beslenme için sýklýkla feeding tüpler kullanýlýr. Bu tüplerin yanlýþ yerleþtirilmesi ve yerlerinin doðrulanmadan beslenmeye baþlanmasý ile oluþan aspirasyon pnömonisi en çok korkulan iki komplikasyondur. Enteral beslenme tüpünün yanlýþlýkla plevral aralýða yerleþtirilmesi, plevral sývýnýn bu yolla drene olmasý ve pnömotoraks geliþmeden tüpün geri çekilmesi çok nadirdir.
Olgu: 81 yaþýnda bayan hasta evde düþme sonrasý yakýnlarý tarafýndan acil servise getirilmiþ. Yapýlan tetkiklerinde düþmeye baðlý nazal ve servikal fraktür, çekilen Toraks BT'de pulmoner emboli, perikardiyal effüzyon, solda masif olmak üzere her iki hemitoraksta plevral effüzyon ve sol akciðer alt lobda atelektazi tespit edilmiþ. Ýzlem de kardiyak arrest geliþen hasta CPR sonrasý entübe edilip dahiliye yoðun bakým ünitesine kabul edildi. Enteral beslenme amaçlý 12 F beslenme tüpü takýlan hastanýn tüp yerini kontrol için çekilen AC grafisinde tüpün sol hemitoraksa girdiði gözlendi (Resim 1). Ýþlem sýrasýnda tüpten açýk sarý renkli sývý geldiði görüldü. Serbest drenaja alýnarak yaklaþýk 1000cc sývý boþaltýldý. Bunun üzerine beslenme tüpü kontrollü bir þekilde çýkarýldý. Çekilen kontrol akciðer grafisinde de pnömotoraks gözlenmedi.
Sonuç: Bu olguda atelektazi ve plevral effüzyonun birlikte bulunmasý nedeniyle plevral boþluða yerleþtirilen tüpün buradaki sývýyý da drene ettiði, sol akciðer ekspansiyonuna katký saðladýðý ve bu nedenle de pnömotoraks geliþmediði düþünülmüþtür.
Anahtar Kelimeler: Enteral beslenme, feeding tüp malpozisyonu, pnömotoraks
PS 38
ELEKTRIK ÇARPMASI SONRASINDA GENEL DAHILIYE YOGUN BAKIM ÜNITESINDE TAKIP EDILEN BIR OLGU SUNUMU
Emre Aydin1, Ali Veysel Kara2, Yasar Yildirim2, Fatma Aydin1, Süreyya Yilmaz3, Sengül Topçu, Zülfikar Yilmaz2, Ali Kemal Kadiroglu2, Mehmet Emin Yilmaz2
1Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
2Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Nefroloji Bilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
3Dcle Üniversitesi Tip Fakültesi, Gögüs Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
Amaç: Elektrik carpmasi sonrasi kardiyopulmoner resusitasyon yapilip YBU yatirilan olgu burada tartisildi.
Olgu: 41 yasinda erkek hasta elektrik carpmasi sonrasi 15 dakika mudahalesiz kalmis olup kardiyak arrest geciren hastaya saglik ekipleri tarafindan 20 dakika kardiyopulmoner resusitasyon yapilmis. Yanit alinan hasta acil serviste degerlendirildi. GD kotu entubeli GKS:3 TA:130/89 nabiz:153/dk, miyoklonik nobetleri olan hasta GDYBU'ne yatirildi. Cekilen kranial MR, diffuzyon MR ve EEG'de patolojik bulguya rastlanmadi. Noroloji tarafindan degerlendirilen hastada myoklonik nobetlerin hipoksiye bagli olabilecegi dusunulup depakin flk baslandi. Myoklonik nobetleri olmasi ve mekanik ventilatore uyum gostermemesi sebebiyle hasta sedatize edildi. Ilerleyen gunlerde sedasyon destegi azaltildi. Hasta gozlerini acmakta fakat cevreyle iletisime gecmemekteydi. Solunum fonksiyonlari ve kan gazi takibi weaninge uygun olunca extube edildi. Hastanin takiplerinde spontan goz acmasi olup nonoryante nonkoopereydi. Bu asamada hasta yakin takibe alindi. Yogun bakim personeli ve yakinlari tarafindan sozel uyaranlar verildi. Duzenli muzik dinletildi. Yapilan alt extremite kas gucu muayenesi 2-3/5 olup destekle mobilize edildi. Hasta sozel uyaranlara cevap vermeye ve cocuklarinin isimlerini telafuz etmeye basladi. Takipleri sirasinda vital bulgulari stabil olan hasta, rehabilitasyondan fayda gorecegi dusunulerek rehabilitasyon merkezine yonlendirilmek uzere taburcu edildi.
Sonuç: Elektrik carpmasi sonrasi kardiyopulmoner resusitasyonu takiben uygun yogun bakim tedavi ve takibi yapilmasi bu hastalarda hayata yeniden donus imkani saglayabilir.
Anahtar Kelimeler: Elektrik carpmasi, kardiyopulmoner resusitasyon, rehabilitasyon
PS 39
TRAVMATIGI TAKLIT EDEN NON-TRAVMATIK RABDOMIYOLIZ OLGUSU
Duygu Kayar Çalili, Süleyman Sari, Melek Doganci, Seval Izdes
Yildirim Beyazit Üniversitesi Atatürk Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Rabdomiyoliz iskelet kasi hasariyla olusan sendromdur. Siklikla travmatik nedenlerle olussa da, ilaclar ve toksinlerle non-travmatik olarak da olusabilmektedir. Bilinc kaybi, alt ekstremitelerde yaygin ekimoz, hareket kisitliligi, akut bobrek yetmezligiyle (ABY) gelen, oncelikle travmatik rabdomiyoliz oldugunu dusundugumuz olgumuzu sunarak, rabdomiyolizin nedenlerini gozden gecirmeyi amacladik.
Olgu: 47 yasinda erkek hasta bilinci kapali olarak bulunup acil servise getirilmis. ABY'de anurik ve bilateral alt ekstremitelerinde morluk ve hareket kisitliligi olan ayriliklar hastada, travmatik rabdomyoliz dusunuldu. Kreatin kinaz 32300 U/L, miyoglobin>3000ng/ml idi. Yakinlari tekrar sorgulandi, bipolar bozuklugunun oldugu, madde kullandigi, 1 haftadir kayip oldugu ogrenildi. Toksikolojik testlerinde opioid pozitifti. Kristalloid sivi ile hidrate edildi ancak idrar cikisi olmadi, potasyumu 6.5mmol/L olunca hemodiyalize alindi ve idrar cikisi normale donene kadar devam edildi. Bilinci acildiginda kendisinden alinan anamnezde, eroini folyo uzerinde yakarak inhale ettigi, travmaya maruz kalmadigi ogrenildi. Rabdomiyolizin eroin inhalasyonuna bagli oldugu dusunuldu. Klinik olarak duzelince bobrek fonksiyonlarini takip amacli dahiliye servisine devir edildi.
Sonuç: Rabdomiyoliz; eroini kronik, iv yoldan kullananlarda daha sik bildirilmesine ragmen, inhalasyonla ve tek sefer kullananlarda da bildirilmistir. Eroin kullananlarda nobet, stroke, ensefalopati, transvers myelit, pleksopati, kardiyomyopati gibi hayati tehdit eden komplikasyonlar gorulebilir. Bu nedenle rabdomiyolizin travmaya bagli oldugu dusunulse bile, non-travmatik nedenlerinin de gozden gecirilmesi komorbiditeleri onlemek acisindan onemlidir.
Anahtar Kelimeler: ABY, eroin, inhalasyon, rabdomiyoliz
PS 40
ECMO VE LVAD SONRASINDA KALP NAKLI YAPILAN HASTANIN HEMSIRELIK BAKIMI
Inci Mercan, Aylin Günay
Baskent Üniversitesi Ankara Hastanesi, Ankara, Türkiye
Amaç: Son donem kalp yetmezligi tedavisinde en etkin yontem kalp naklidir. Gunumuzde kalp transplantasyonu bekleyen hasta sayisi artmakta ve organ bekleme sureleri uzamaktadir Fakat kalp transplantasyonu bekleme listesindeki hastalarin cok azi uygun bir donor bulabilmektedir. Nakil adaylari icin, donor organ beklerken yasam suresini uzatmak ve yasam kalitelerini arttirmak icin transplantasyona kopru amacli mekanik dolasim destegi kullanilmaktadir.
Olgu: Nisan 2013- Haziran 2015 yillari arasinda Baskent Universitesi Hastanesinde kalp yetmezligi ile izlenen olgunun hastane kayitlari incelendi. Olgunun yasi, semptomlari, hastaneye basvurma ve yatis suresi, enfeksiyonu bulgulari, uygulanan tedavisi, komplikasyonlari, hemsirelik uygulamalari ve bakimi acisindan degerlendirildi.
Bulgular: 44 yasinda bayan olgumuza dis merkezde 3'lu bypass yapilip, ECMO takiliyor. 17.04.2013'te LVAD takilmak amacli hastanemize yatisi oldu ve LVAD takildi. 03.10.2014'te uygun kalp donoru bulununca, LVAD cihazi cikarilip, kalp transplantasyonu yapildi. Bu surecte acinetobacter uremesi oldu ve tedavi sureci uzadi. 15.03.2015'te over kist rupturu tanisi ile TAH+BSO ameliyati oldu. Yogun bakim surecinde kanama riski, enfeksiyon riski, sivi volum dengesizligi, oz bakim eksikligi, solunum fonksiyonlarinda bozulma riski ve deri butunlugunde bozulma riski hemsirelik tanilari planlandi ve girisimleri uygulandi.
Sonuç: Basarili cerrahi operasyonlar ve tedavilerin yani sira; etkin, profesyonel, dikkatli ve planli bir hemsirelik bakimi sayesinde olgumuzun acinetobacter uremesi kalkti, hic basinc ulseri gelismedi ve saglikli bir sekilde evine taburcu oldu.
Anahtar Kelimeler: ECMO, Hemsirelik Bakimi, Kalp Transplantasyonu, LVAD
PS 41
NADIR BIR VAKA: ÜROSEPSISE BAGLI MULTIPL SEPTIK EMBOLISM
Ramazan Ulu1, Ayhan Dogukan1, Nevzat Gözel2, Zülkif Bozgeyik3, Irem Pembegül Yigit4, Ali Gürel5, Zeki Kemeç1
1Firat Üniversitesi, Nefroloji Bilim Dali, Elazig, Türkiye
2Firat Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Elazig, Türkiye
3Firat Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dali, Elazig, Türkiye
4Egitim ve Arastirma Hastanesi, Nefroloji Klinigi, Malatya, Türkiye
5Mengücek Gazi Egitim ve Arastirma Hastanesi, Nefroloji Klinigi, Erzincan, Türkiye
Amaç: Urosepsise bagli multipl septik embolism nadir ve ciddi bir klinik durumdur.
Olgu: 47 yasinda bayan hasta sag ureteroskopi ve double-J stent islemi sonrasinda kontrol edilemeyen ates, akut hipoksik solunum yetmezligi ve periferik dolasim bozuklugu tanilari ile yogun bakim unitemize sevk edildi. Fizik muayenede TA:140/70 mmHg, nabiz: 118/dk, A:38 ?C solunum: 22/dk, akcigerlerde bilateral yaygin raller ve her 4 ekstremite distalinde periferik nabizlar zayif ve gangrenoz degisiklikler mevcuttu. Urosepsis, pnomoni, akut koroner sendrom, periferik dolasim bozuklugu, tas hastaligi ve kronik bobrek yetmezligi zemininde gelismis akut bobrek yetmezligi tanilari ile yatirildi. Takibinde beyinde multipl abse tespit edildi.
Sonuç: Septik embolizm erken ve gec donemde olusan sekellere neden olabilir. Periferal artreriyal tikanikliklar yaygin olabilir. Ozellikle beyin, bagirsak ve kalbi etkileyen emboliler mortaliteye neden olabilir. Yaygin septik embolilerde infeksiyon kaynaginin urogenital sistem olmasi oldukca nadirdir. Bizim hastamizda gelisen bu klinik durumun en muhtemel izahi, var olan uriner infeksiyonun ve tasin proksimalindeki purulan materyalin double-J stent ile yukarilara tasinmasi ve olusan mikro travmalar sonucu gelisen siddetli bakteriyemidir. Mortalitesi yuksek bir klinik durum oldugundan urolojik girisimlerden sonra kontrol edilemeyen ates ve sepsis varliginda septik embolizm ve abse gelisimi akilda tutulmalidir.
Anahtar Kelimeler: Urosepsis, septik embolizm
PS 42
BEYIN ÖLÜMÜ DÜSÜNÜLEN VAKADA HIPERTERMI
Türkay Akbas1, Cansu Arslantürk Güneysu2, Süber Dikici3, Fahri Halit Besir4
1Düzce Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Düzce, Türkiye
2Düzce Üniversitesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
3Düzce Üniversitesi, Nöroloji Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
4Düzce Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dali, Düzce, Türkiye
Amaç: Beyin olumu (BO), beyin, beyin sapi ve serebellumun aktivitelerinin geri donusumsuz yitirilmesidir. Tanisinin uc temel bulgusu derin koma, beyin sapi arefleksisi ve pozitif apne testidir.
Olgu: Otuz sekiz yasinda kadin hasta sol serebral arter total okluzyonu ardindan Glascow Koma Skoru (GKS) 9'la yogun bakim unitesine yatirildi. Yatisinin 2. gununde GKS 4'e dustu ve 41°C'ye varan atesleri nedeniyle ampisilin-sulbaktam tedavisi baslandi. Yatisinin 3. gununde poliuri gelisti ve spontan solunumu kayboldu. Beyin sapi refleksleri negatif saptanan hastada apne testi yapilamadigindan elektroensefalografi cekildi ve BO'yu dislayan dalgalar saptandi. Atesleri devam eden hastanin balgam ve idrar kulturlerinde methisiline hassas Stafilokokkus aeurus uremesi oldu. Yatisinin 4. gununde beyin sapi arefleksisine ek olarak apne testi pozitif geldi. BO'yu destekleyen testlere ragmen hastanin aciklanamayan ve 41.1°C'ye varan atesi nedeniyle kranial bilgisayarli tomografi anjiyografisi cekildi. Tomografide sulkuslarda silinme ve orta hat yapilarda saga kayma goruldu. Sag internal carotis arter ve vertebral arterlerde dolum ile sag serebral arter ve anterior kominikan arter ana dallarda kontrastlanma gorulunce BO tanisi dislandi (Resim 1). Anjiyografi sonrasi 4. saatte hasta ani kardiyak arrestle kaybedildi.
Sonuç: BO vakalarinda hipotalamus kanlanmasinin bozulmasi nedeniyle hipotermi beklenmektedir. Hipertermi saptandiginda hipotalamusun kan akiminin devam ettigi dusunulmeli ve buna yonelik tetkikler yapilmalidir.
Anahtar Kelimeler: Ates, beyin olumu, tani testleri
PS 43
OVERYAN HIPERSTIMÜLASYON SENDROMU: OLGU SUNUMU
Ali Veysel Kara1, Emre Aydin2, Fatma Aydin2, Yasar Yildirim1, Süreyya Yilmaz3, Zülfikar Yilmaz1, Ali Kemal Kadiroglu1, Mehmet Emin Yilmaz1
1Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Nefroloji Bilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
2Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
3Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Gögüs Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
Amaç: Over induksiyon tedavisi yapildiktan sonra Overyan Hiperstimulasyon Sendromu (OHSS) ve sepsis tanilariyla YBU'e yatirilan olgu burada tartisildi.
Olgu: 23 yasinda bayan hasta infertilite nedeniyle 1 aylik over induksiyon tedavisi sonrasi nefes darligi, halsizlik, ates, karin agrisi sikayetleriyle universitemize sevk edilmis. OHSS ve sepsis tanilariyla Anestezi ve Reanimasyon YBU'ne yatirilmisti. Hipoksik solunum yetmezligi gelismesi uzerine entube edilmis ve 2hafta sonrada trakeostomi acilmisti. Takiplerinde akut bobrek hasari gelismesi uzerine sik hemodiyaliz ve ultrafiltrasyon ihtiyaci olan hasta GDYBU'e transfer edildi. TA:119/80 Nabiz:109/dk vucut sicakligi:38°C, CVP:18cmH2O, muayenesinde bilateral alt ve orta zonlarda krepitan ral, PTO++/++ saptandi. Basvuru esnasindaki laboratuar degerleri ve goruntuleme sonuclari tabloda gosterildi. Atesi olan hastaya DTA kulturunde acinetobakter uremesi uzerine tedaviye colistin+rifcap eklendi. Kapiller permeabiliteyi azaltmak amaciyla indometazin tedavisi baslandi. Bilateral plevral effuzyonu olan hastaya pleuroken takildi. Toplamda 1300cc geleni oldu. 10 gun boyunca gunluk 2000-2500cc ultrafiltrasyon yapildi. Takiplerinde MV ihtihaci olmayan hemodinamisi stabillesen hastaya weaning planlandi. Trakeostomisi kapatildi. Nefroloji klinigine transfer edildi
Sonuç: OHSS'nin tedavisi bu sendromun ana procesi olan kapiller permeabilitenin artmasina bagli olarak ucuncu bosluga sivi, elektrolit ve protein kaybinin onlenmesi ve yeterli intravaskuler volumun saglanmasi seklinde olmalidir. Bu hastalarda hipervolemi ve ABH gelisimi acisindan dikkatli olunmalidir.
Anahtar Kelimeler: OHSS, hipervolemi, akut bobrek hasari
PS 44
BÖBREK TRANSPLANTASYONLU BIR OLGUDA INVAZIF FUNGAL INFEKSIYONA BAGLI BEYIN ÖLÜMÜ
Nazlihan Boyaci1, Zühal Güllü1, Betül Kübra Tüzün2, Melda Türkoglu1, Koray Kiliç3
1Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Yogun Bakim Yan Dal Egitim Programi, Ankara, Türkiye
2Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
3Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Invazif fungal infeksiyon, solid organ alicilarinda onemli morbidite ve mortalite sebebidir. Immunosupresyon, yuksek doz steroid, graft disfonksiyonu, CMV infeksiyonu, genis spektrumlu antibiyotik kullanimi ve diyabet onemli risk faktorleridir.
Olgu: Bobrek transplantasyonu yapilan, postoperatif 2. ayda akut rejeksiyon nedeniyle yuksek doz steroid tedavisi uygulanan hasta, posttranplantasyon 3. ayda gram negatif sepsis nedeniyle yogun bakimda yatirilarak genis spektrumlu antibiyotik tedavisi uygulandi. Hastanin kabulunden 5 gun sonra gelisen ani bilinc bulanikligi nedeniyle cekilen tomografide, sinuzit ile birlikte bilateral frontal loblarda yaygin odem, sagda internal kapsul ve kaudat nukleus duzeyinde 3 cm'lik abse saptandi. Glasgow koma skoru (GKS) 11 olan hastada invazif fungal infeksiyon dusunulerek, amfoterisin-B tedavisi ve cerrahi debridman uygulandi. Postoperatif GKS 3'e gerileyen, beyin sapi refleksleri alinamayan hastanin, kontrol tomografisinde bilateral anterior serebral arter sulama alanlarinda yaygin odem ve buna bagli beyin sapi basisi saptandi. Debridman materyalinde rhizopus uremesi saptanan hastada norolojik muayene ve SPECT ile beyin olumu tespit edildi.
Sonuç: Solid organ alicilarinda basta kandida olmak uzere kuf mantarlari sonucu invaziv fungal infeksiyon gelismektedir. Sinsi klinik seyir, tanida gecikmeye neden olmakta, bu durum da cogu zaman yuksek mortaliteye neden olmaktadir. Bu olguda ise sinsi gidisat, hastada ciddi kraniyal infeksiyona neden olmus ve tani, ancak beyin olumu olduktan sonra konulabilmistir.
Anahtar Kelimeler: Bobrek transplantasyonu, invazif fungal infeksiyon, beyin olumu
PS 45
H1N1 ENFEKSIYONU SIRASINDA LUPUS PNÖMONITI TANISI ALAN HASTADA CMV ILE ILISKILI DÜSÜNÜLEN AKCIGER KAVITESI
Seda Güzeldag1, Gülden Yilmaz2, Nursen Düzgün3, Özlem Kumbasar4, Kayhan Çetin Atasoy5, Neriman Defne Altintas6
1Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
2Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Enfeksiyon Hastaliklari ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
3Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Romatoloji Bilim Dali, Ankara, Türkiye
4Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Gögüs Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
5Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
6Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Lupus bircok hastaligi taklit edebilmekte; lupus pnomoniti viral enfeksiyona bagli pnomonilerle de karisabilmektedir. Kullanilan ilaclarsa ciddi immunsupresyon yaratabilmektedir. Sunumda romatoid artrit tanisiyla izlenirken, lupus pnomoniti gelisen, hastane yatisi sirasinda H1N1 pnomonisi eklenen ve yogun bakimda tedavi altinda CMV'ye bagli kavite olusan bir olguyu tartismayi amacladik.
Olgu: 58 yasinda, romatoid artrit nedeniyle 15 yildir takipli, leflunomid kullanan kadin hasta, artan nefes darligi, yuksek ates ve perikardiyal effuzyon nedeniyle servise yatirildiktan bir hafta sonra, ani gelisen ARDS tablosuyla yogun bakima kabul edildi. Entube edildi. Kulturler, viral panel istendi. Meropenem, teikoplanin, klaritromisin, TMP/SMX, kolistin ve oseltamivir baslandi. H1N1 pozitifti. Tedavi altinda inflamasyon belirtecleri gerilerken, izlemde CRP ve prokalsitonin tekrar yukseldi. Yuksek atesi, bobrek yetmezligi ve trombositopenisi gelisen hastanin romatolojik belirtecleri tekrarlandiginda antidsDNA ++, anti-Sm +, antihiston +, ANA+++ olmasi uzerine lupus pnomoniti tanisi ile metilprednizolon pulse, idame ve endoksan tedavileri baslandi. Solunum ve laboratuvar parametreleri duzelme gosteren hastanin takip BT'lerinde yeni gelisen kavite saptandi. Etyoloji arastirildiginda tuberkuloz ve fungal enfeksiyon acisindan tetkikleri negatifti. CMV viral yuku 7701 viral kopya/ml'di. Gansiklovir baslanmasina ragmen genel durumu bozulan hasta 55. gunde kaybedildi.
Sonuç: Immunsuprese hastalarda CMV enfeksiyonlari sik gozlenmektedir, ancak kaviter lezyon gelisimi nadirdir. Olgumuzla, lupusun farkli seyrine ve immunsuprese hastalarda kavite ayirici tanisinda CMV'nin de arastirilmasi gerektigine dikkat cekmek istedik.
Anahtar Kelimeler: Sistemik lupus eritematozus, viral pnomoni, immunsupresyon
PS 46
LIPOSUCTION SONRASI SEREBRAL YAG EMBOLISI SENDROMU: NADIR BIR OLGU SUNUMU
Zahide Karaca1, Zuhal Özer Simsek1, Sahin Temel1, Mehmet Fatih Yetkin2, Muhammet Güven1
1Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Kayseri, Türkiye
2Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dali, Kayseri, Türkiye
Amaç: Yag embolisi sendromu dolasim, solunum ve merkezi sinir sistemini etkileyen, coklu travma (uzun kemik kiriklari) ya da plastik cerrahi operasyonu (liposuction) sonrasi hastalarda olusabilir. Gorulme sikligi dusuk olsa da liposuction sonrasi yag embolisi sendromu, siklikla yasami tehdit eder. Bircok laboratuvar bulgusu karakteristiktir ama nonspesifiktir. Tanisi zordur. Liposuction sonrasi yag embolisi sendromunun spesifik bir tedavisi yoktur. Bu yuzden korunma, erken tani ve destek tedavisi onemlidir. Ortopedik ve plastik cerrahi sonrasi yag embolisi sendromu, hastalarin yaklasik %80 kadarinda norolojik bulgularla birliktedir. Santral Sinir Sistemi disfonksiyonu bas agrisindan komaya kadar degisen derecede olabilir.
Olgu: 53 yasinda daha onceden bilinen tip 2 diyabetes mellitusu bulunan kadin hasta bir ozel hastanede obesite nedeniyle abdominoplasti ( liposuction ile ) ve blefaroplasti operasyonu sonrasi ilk 6 saatte olusan suur degisikligi nedeniyle entube olarak yogun bakima kabul edildi. Hastanin yapilan degerlendirilmesi sonucu difuzyon agirlikli beyin magnetik rezonans goruntulemesinde ozellikle sentrum semiovalede (starfield) olmak uzere multiple hiperintens lezyonlar saptandi (Resim 1).
Sonuç: Liposuction elektif bir cerrahi operasyondur. Yag emboli sendromu liposuction sonrasi nadir fakat fatal bir komplikasyondur. Liposuction sonrasi suur degisikligi olan hastalarda serebral yag emboli sendromu goz ardi edilmemelidir.
Anahtar Kelimeler: Serebral yag emboli sendromu, liposuction, yogun bakim
PS 47
ÖZEL BIR HASTANEDE HEMSIRELERIN GLASGOW KOMA SKALASI KULLANIMI HAKKINDAKI BILGI DÜZEYLERININ BELIRLENMESI
Gülden Avci
Anadolu Saglik Merkezi, Genel Yogun Bakim, Kocaeli, Türkiye
Amaç: Bilinc; kisinin kendisinin ve cevresinin farkinda olmasi halidir. Glasgow Koma Skalasi bilinc seviyesindeki degisiklikleri monitorize etme,kaydetmede onemli ve basit bir metoddur.Bu degerlendirme skalasinin doktorlar kadar,hasta takibini birebir gerceklestiren hemsirelerin de bilmesi ve degerlendirebilmesi; hasta takibi acisindan onemlidir. Bu calismada, Glasgow Koma Skalasi kullanimi konusunda hemsirelerin bilgi eksikligini gidermek amaclanmistir.
Giris ve Yöntemler: Calisma, ozel bir hastanede 50 hemsire ile gerceklestirildi. Hemsirelere egitim oncesi bilgi duzeylerini olcen on test uygulandi. Konu ile ilgili egitim verildikten sonra, ayni sorular sorularak son test yapildi. On test ve son test arasinda karsilastirma yapildi.
Bulgular: Istatistiksel analizler icin NCSS 2007 programi kullanildi. Calisma verileri degerlendirilirken tanimlayici istatistiksel metodlarin yanisira normal dagilim gostermeyen parametrelerin iki grup karsilastirmalarinda Mann Whitney U testi kullanildi. Normal dagilim gostermeyen uc ve uzeri gruplarin karsilastirmalarinda ise Kruskal Wallis test kullanildi. GKS bilgi duzeyi icin grup ici degerlendirmeler Wilcoxon Signed Ranks Test kullanildi. Anlamlilik p<0.01 ve p<0.05 duzeylerinde degerlendirildi.
Sonuç: Bilgi seviyelerini belirlemek amaciyla sorulan her dogru soru icin 10 puan alan hemsirelerin, GKS bilgi duzeyi puanlari 0 ile 100 arasinda degismesi gerekmektedir.On test puanlari 30 ile 100 arasinda degismekte olup,ortalama 76.20±17.37'dir; son test puanlari ise 70 ile 100 arasinda degismekte olup, ortalama 94.80±7.89'dur. Hemsirelerin on teste gore son test puanlarindaki ortalama 18.60±19.06'lik artis istatistiksel olarak anlamli bulunmustur (p=0.001; p<0.01).
Anahtar Kelimeler: Glasgow Coma Scale, nurses, consciousness, neurology
PS 48
SUBKLAVYEN SANTRAL VENÖZ KATETER MALPOZISYONUNA BAGLI NADIR VE CIDDI BIR KOMPLIKASYON: HIDROTORAKS
Ayse Betül Ergül1, Alper Özcan2, Ümit Altug1, Mahmut Can Serbetçi3, Hümeyra Aslaner3, Yasemin Altuner Torun4
1Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Yogun Bakim Ünitesi, Kayseri, Türkiye
2Erciyes Üniversitesi Tip Fakültesi, Çocuk Hematoloji Anabilim Dali, Kayseri, Türkiye
3Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Klinigi, Kayseri, Türkiye
4Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastaliklari Hastanesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Kayseri, Türkiye
Amaç: Santral venoz kateterler pediyatri yogun bakim unitelerinde sagladigi avantajlar nedeniyle sik olarak kullanilmaktadir. Deneyimli kisilerce yapildiginda guvenli bir uygulama olsa da, kateterizasyona bagli ciddi ve olumcul komplikasyonlar gelisebilir. Bu yazida subklavyen santral venoz kateter malpozisyonuna bagli ipsilateral hidrotoraks gelisen bir hastamizi sunduk.
Olgu: Nonketotik hiperglisinemi tanisi ile takip edilen 9 aylik kiz hastaya sag subklavyen bolgeden santral venoz kateter takildi. Kateter yerini tespit etmek icin cekilen on ve yan akciger grafisinde kateterin sag atriyumda oldugu goruldu. Kateter 2 cm geri cekilerek mayi infuzyonu yapildi. Kateterizasyondan 20 saat sonra hastanin saturasyonunun dusmesi uzerine pnomotoraks suphesi ile cekilen akciger grafisinde sag akciger alaninin tamamen mat goruldugu ve kateterin sag akciger alaninda oldugu tespit edildi. Hasta basi ultrasonografisinde sag akcigerde transuda gorunumunde bol miktarda plevral mayi oldugu ve kateter ucunun plevral boslukta sonlandigi tespit edildi. Mayi infuzyonu sonlandirildi, kateter cikarildi ve gogus tupu takilarak plevral mayi bosaltildi.
Sonuç: Santral venoz kateterler kullanilmadan once kateter ucunun lokalizasyonu uygun teknik kullanilarak belirlenmelidir. Kateter malpozisyonunun tespitinde direkt radyografik inceleme yaniltici olabilir. Malpozisyon tespitinde hasta basi ultrasonografi direkt radyografiye gore daha guvenilir bir yontemdir. Ajite salin hazirlanip kateterden puse edilerek ekokardiyografide sag atriyum icinde kontrastlanmanin tespiti malpozisyonun olmadigini gosteren guvenilir bir yontemdir.
Anahtar Kelimeler: Hidrotoraks, komplikasyon; malpozisyon; santral venoz kateter
PS 49
EKG ELEKTRODUNA BAGLI CILT YANIGI VE ÜLSERASYON
Ayse Kizilkan, Kerem Çaglayan, Sükrü Çiftçi
Özel Çapa Hastanesi, Bilgi Üniversitesi Saglik Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Istanbul, Türkiye
Amaç: EKG monitorizasyonu yogun bakim takibi icin vazgecilmezdir. EKG elektroduna bagli cilt yanigi, ameliyathanede koter kullanimina bagli; bebek yogun bakim unitesinde, bebegin hassas cilt yapisi nedeniyle bildirilmistir. Eriskin yogun bakim unitesinde gorulmesi ise nadirdir
Olgu: 85 yasinda, erkek hasta, iskemik SVO nedeniyle yedi aydir takip edilmektedir. 20 gun once hastanin cildinde, EKG yapisma yerlerinde ciddi yanik ve ulserasyon olusumu farkedildi. Hemen elektrot yerleri degistirildi. Ulserasyon bolgelerine tedavi baslatildi. Ancak EKG elektrotlarinin yerlestirildigi her bolgede kizariklik olustu; farkli marka elektrotlarla da benzer durum gelisti. Kizariklik asamasinda, ilerlemesine izin verilmeden elektrot yerleri degistirildi. Etiyoloji arastirildi. Izlenen monitor, kullanilan elektrotlar; hastanin gunluk vucut temizligi ve haftalik banyosu icin kullanilan urunler; vucut bakimi icin kullanilan urunler, kiyafet, ortuler gozden gecirildi. Bu donemde ates, terleme, nemli cilt, kuru cilt durumu; cildi hassaslastiracak ilave bir tedavi durumu; antibiyoterapisi, beslenmesi gozden gecirildi. Ancak bir etiyoloji saptanamadi. Cilt perfuzyonunu bozacak bir hemodinamik instabilizasyon durumu yoktu.
Sonuç: EKG elektroduna bagli cilt hasari etiyolojinin saptanmasi, onleme ve tedavi etmede temel yaklasimdir. Ancak bizim olgumuzda bir etiyoloji saptananamistir. Hala dikkatli cilt takibi ile monitorizasyon saglanmaktadir. Bu olgunun sunumunun, etiyoloji ve yaklasim acisindan sunulacak onerilerle, bize isik tutacagi kanisindayiz
Anahtar Kelimeler: Cilt, EKG, elektrot, yanik
PS 50
ALÜMINYUM FOSFID ZEHIRLENMESININ YOGUN BAKIM IZLEMI
Özlem Çakin, Ismail Yildiz, Ayça Gökçen Gümüs, Atilla Ramazanoglu
Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dali, Antalya, Türkiye
Amaç: Aluminyum fosfid, tahil ambarlarinda zararlilara karsi kullanilan yuksek toksititeye sahip koruyucudur. Olgumuzda aluminyum fosfid maruziyeti sonrasi yogun bakimda takip edilen hastanin klinik ve tedavisi bildirilmektedir.
Olgu: Yirmibes yasinda gemi calisani erkek hasta aluminyum fosfit iceren depoda baygin bulunmus. Hasta entube edilerek yogun bakima alindi. Hastanin pupilleri fix dilate, Glasgow Koma Skala skoru 3 bulundu. Kan basinci 73/51 mmHg, Kalp Hizi:121 atim /dk, Axiller ates:37.1 °C, SPO2:%95 olculdu. Fizik muayenede ekstremiteler soguk ve nemliydi. Ph:7,32, HCO3:12,5 mmol/l, Laktat:1.63 mmol/l, Hb:16,5 g/dl Bk:17500 bin/ mm3, Plt:183000 mm3, Na:143mg/dl, K:3,77mg/dl, ALT:137 mmol/l, AST:111 mmol/l, LDH:636 mmol/l, PT: 13,52 /sn, APTT:32,27/sn BUN: 28mg/dL, Kreatinin: 1,8mg/ dl. Izole odaya alindi, cilt saatlik yikandi, mide gavaji uygulandi. 0.4 mcg/kg/dk noradrenalin baslandi, 24 saat 200 ml/saat sivi verildi. Hasta ekstube edilerek sekelsiz taburcu edildi.
Sonuç: Aluminyum fosfid(AF), fosfin gazina doner. AF+3H2O-Al(OH)3+PH3(fosfin) Sitokrom c oksidazi inhibe eder. Fosfin superoksit radikalleri ve hucresel peroksid olusumuna yol acar. Hucresel yaralanma lipid peroksidasyonu yolu ile olur.Olumcul etkileri kalp miyozitleri, sivi kaybi ve bobrek ustu bezlerine etki ile olur. Kardiyak etkileri on plandadir. Tedavi semptomatiktir, antidotu yoktur, hemodiyaliz onerilir. Yogun bakimda hipotansiyon, aritmi, sok ve ARDS acisindan yakin takip edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Aluminyum fosfid, Yogun Bakim, zehirlenme
PS 51
SUCCESSFUL TREATMENT OF SEVERE IMMUNE THROMBOCYTOPENIC PURPURA PATIENT PRESENTED WITH DIFFUSE ALVEOLAR HEMORRHAGE
Ahmet Kerem Güler1, Gürhan Taskin2, Mehmet Çakir1, Abdullah Burak Uygur1, Levent Yamanel2, Seref Demirbas1
1Department of Internal Medicine, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2Department of Intensive Care, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
Objective: Immune thrombocytopenic purpura (ITP) is an immune mediated disease characterized by bleeding complications due to destruction of platelets by antibodies.Risk of severe bleeding complications at disease onset is <1%.Here we present an ITP case with massive alveolar hemorrhage.
Case: A 72-year-old male patient presented to our ER with folowing complaints; fever, oral cavity bleeding and widespread petechiae and ecchymosis.Laboratory findings revealed severe thrombocytopenia (4000/mm3).Thrombocytopenia was comfirmed by blood smear and also there was no evidence of dysplasia in erythrocytes and leukocytes. Lymphadenopathy and hepatosplenomegaly were not found.Platelet transfusions and IVIG 0,4gr/kg/day initiated.On the 2th day of hospitalization, hemoptysis, dyspnea and tachypnea were developed and blood oxygen saturation was decreased suddenly.Patient transferred to the ICU for mechanical ventilation requirement.Diffuse alveolar hemorrhage were revealed in thorax CT.1gr/day methylprednisolone was added to initial therapy.Bone marrow aspiration and biopsy performed and it was consistent with ITP. Methylprednisolone was continued with 1mg/kg/day dosing. Platelet counts reached up to 51.000/mm3 on 10th day of hospitalization and he was discharged home on 14th day of hospitalization.
Conlusion: Severe and life-threatening bleeding can occur rarely in ITP patients. Bleeding risks increases in older adults but diffuse alveolar hemorrhage is quitely rare with very few case reports in the literature.
Keywords: Alveolar, Hemorrhage, Idiopathic, Purpura, Thrombocytopenic,
PS 52
EKINEZYA KULLANAN FATAL SEYIRLI BIR OLGU
Ali Çetinkaya, Deniz Avci, Osman Baspinar, Ömer Akca, Celil Cengiz Barlas, Adile Irfan Ortaköylü, Ali Yesiltepe
Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Kayseri, Türkiye
Amaç: Ekinezya ABD ve Kanada da yerlilerce dis, eklem agrisi, bocek sokmasinda, immunstimulan olarak AIDS, viral enfeksiyonlarda kullanilmistir. Genellikle hepatik toksisiteye karsi herbal bir alternatif olarak arastirilan ekinezyanin, hepatotoksisitenin eslik ettigi fatal bir olguda supheliler icinde bulundugu bir olgu sunduk. Literaturde ekinezya kullanimina bagli hepatotoksisite bildirilmistir.
Olgu: Kirkbes yasinda kadin, halsizlik yakinmasiyla acile basvurmus. IYE tanisiyla siprofloksasin verilmis. Ikinci gun yakinmalari artinca acile tekrar gelmis. Konfuzyon baslamis, idrari azalmis. Hastanemize getirilen hasta ABY on tanisi ile yatirildi. Genel durum orta, suur konfuze, kooperasyon zayif, T.A 150/100mmHg, Nb 127/dk, solunum sayisi 28/dk, ates 36,5 °C, SO2:%63(oksijensiz), GLASGOW=15, batin distandu, bagirsak sesleri hipoaktif, tusede rektum dolu idi. Toraks, batin BTde bagirsak anslari, ozofagus genisti. Cerrahi konsultasyonu yapildi.Subileus dusunuldu, cerrahi girisim dusunulmedi. Seftriakson,TDP verildi. Hemodiyalize baslandi. Glasgow 9'a geriledi. 2.gun entube edildi. Karaciger ve bobrek fonksiyonlari hizla kotulesen hastada rabdomiyoliz gelisti. Kanda benzodiazepin, kannabies, opiat, kokaine rastlanmadi. Hepatit belirtecleri negatifti. Sitalopram, amlodipin, metoprolol, ASA, metformin, zayiflama amacli ekinezya ,selenyum kullandigi ogrenildi.Genel durumu kotulesen hasta yatisinin 6. gununde kaybedildi. Hastanin postmortem alinan karaciger igne biyopsisi toksik hepatit/ zon 3 nekroz ile uyumlu geldi.
Sonuç: Hastada duzensiz ilac kullanimi, bitkisel ilaclarin enfeksiyonla birlikte ABY, hepatotoksisite ve rabdomiyolize neden oldugu; bununda sepsis ve multiorgan yetmezligiyle olume sebep oldugunu dusunuldu. Hastalarin bitkisel ilaclari kullanimi konusunda uyarilmalari ozellikle polifarmasi, dehidratasyon, enfeksiyon aninda dikkat edilmesi uygun olacaktir. ABY, Rabdomiyoliz, Toksik Hepatit ile gelen hastalarda bitkisel ilac kullaniminin sorgulanmasi uygun olacagini dusunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Ekinezya, Hepatotoksisite, Rabdomyoliz
PS 53
MORTAL SEYREDEN KIRIM KONGO KANAMALI ATES?I: OLGU SUNUMU
Ali Çetinkaya, Deniz Avci, Ferhat Arik, Ömer Akca, Özerhan Özer, Abdullah Eyvaz, Ibrahim Koçak
Kayseri Egitim ve Arastirma Hastanesi, Kayseri, Türkiye
Amaç: Kirim-Kongo Kanamali Ates?i (KKKA); Bunyaviridae ailesine bagli Nairovirus ailesinin meydana getirdigi, yuksek mortalite orani olan ates ve kanama ile seyreden kenelerle bulasan hastaliktir. Yaygin vucutagrisi, ates, bulanti-kusma, karin agrisi, ishal, kanama bulgulari ile aPTZ uzamasi, AST, ALT, LDH, CK-yuksekligi, trombositopeni ve lokopeniyle seyreder.Tani virusun uretilmesi, viruse karsi olusan antikorlarin saptanmasi yada molekuler yontemlerle konulur. Olgumuzda kene ile temasi olmadigi halde detayli anamnezde endemik bolgede yasadigi ogrenilen ve KKKA tanisi konulan olgu sunuldu.
Olgu: 66 yasinda Yozgat Candir ilcesinde yasayan,erkek hasta,bulanti kusma,usume,titreme yakinmalariyla basvurdu.Basvuru sirasinda alt ekstremitelerde petesial dokuntuleri olan hastanin atesi 38,60C saptandi. Hastanin laboratuarinda WBC:1630, PLT:14000, AST:854, ALT:394, LDH:2846, CK:1672 saptandi. Hastanin trombositopenisini arastirmak icin hematoloji servisine yatirildi. Havuzlanmis trombosit verildi. Hematokezya gelisen hasta Dahiliye Yogun Bakim Unitesine alindi. Oykusunde Yozgat Candir ilcesinde yasadigi,hayvancilikla ugrastigi, kene ile temasi olmadigi ogrenildi. Oyku? ve fizik inceleme bulgulari da go?zo?nu?nde bulundurularak hastada KKKA du?sunulerek oral Ribavirin tedavisine baslandi.Vucutta keneye rastlanilmayan hastanin serum ornegi alinarak Ankara Refik Saydam Hifzisihha Viroloji Labaratuvarina gonderildi. Serumda KKKA virusu icin Immunglobulin (IgM) pozitif olarak rapor edildi. Genel durumu kotulesen hasta yatisinin 10.gununde yasamini yitirdi.
Sonuç: Ulkemizde ilk olarak 2002 yilinda bidirilen; Corum, Tokat, Sivas, Yozgat illerinde yaygin olarak gorulen KKKA ciddi mortalite ile seyretmektedir. Benzer sikayetlerle basvuran hastalarda endemik bolge anamnezde sorgulanmali,zaman kaybetmeden yogun bakim sartlarinda tedavi baslanilmalidir. Taninin gecikmesi halinde uygun destek tedavisi ve ribavirin verilmesine ragmen olgularda yuksek mortalite gorulmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kirim Kongo, hemorajik ates, trombositopeni
PS 54
MORQUIO SENDROMLU BIR HASTADA GELISEN AKUT SOLUNUM YETMEZLIGININ YÖNETIMI
Derya Hosgun1, Cigdem Yildirim Guclu2, Tural Fattulayev3, Ozan Baris Ozgursoy3, Cabir Yuksel4, Didem Sahin5, Neriman Defne Altintas6
1Yildirim Beyazit Universitesi Tip Fakultesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Turkiye
2Ankara Universitesi Tip Fakultesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
3Ankara Universitesi Tip Fakultesi, Kulak Burun ve Bogaz Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
4Ankara Universitesi Tip Fakultesi, Gogus Cerrahisi Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
5Ankara Universitesi Tip Fakultesi, Ic Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Turkiye
6Ankara Universitesi Tip Fakultesi, Ic Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Turkiye
Amaç: Morquio sendromu (MPS-IV), mukopolisakkaridozlarin servikal instabilite, gogus deformiteleri ve havayollarinda darliklarla seyredebilen bir tipidir. Sunumda, MPS-IV tanili bir eriskinde havayolu saglanmasi ve korunmasi yaklasimlarini tartismayi amacladik.
Olgu: Bir haftadir artan uyuklama nedeniyle acil servise getirilen 28 yasindaki, MPS-IV tanili hasta, respiratuvar asidozu nedeniyle yogun bakima kabul edildi. Ilk degerlendirmede belirgin zihinsel gelisim geriligi bulunmayan, oriente-koopere hastada boy kisaligi, kifoskolyoz, dizlerde X deformitesi ve tum ekstremitelerde 2-3/5 kas gucu mevcuttu. Atlanto-aksiyel subluksasyon sebebiyle onerilen operasyonu kabul etmedigi ogrenildi. Maskeyle optimal uyum saglaninca noninvaziv mekanik ventilasyon(NIMV) baslandi. Pulmoner emboliyi dislamak icin cekilmis toraks BT'sinde trakeada daralma ve mukopolisakkaridozla uyumlu depozitler saptandi. Yatisinin 4.gununde karin distansiyonu gelismesi, asidozunun derinlesmesi uzerine entubasyon karari alindi. Atlanto-aksiyel subluksasyonu nedeniyle ameliyathanede video laringoskop esliginde entube edildi. Izlemde, ileri derecede kifoskolyoz, pektus karinatusa bagli restriksiyon ve subglottik depozitlere bagli trakeal darlik sebebiyle ekstube edilemeyen hastaya ameliyathanede fiberoptik bronkoskopi (FB) esliginde endoskopik perkutan trakeostomi acildi. FB'de trakea boyunca ve sol ana brons girisinde daralmaya sebep veren mukopolisakkarid birikimleri ve trakeomalazi saptandi. Trakeostomi sonrasinda mekanik ventilatorden ayrilan hasta 30.gunde taburcu edildi.
Sonuç: MPS-IV'lu hastalarda, subglottik bolge dahil tum havayolunda depozitlere bagli ciddi daralmalar gorulebilmektedir. Bu hastalarda atlantoaksiyel dislokasyon riski ve deforme anatomik yapilari nedeniyle videolaringoskop ve FB yardimi gerektiren zorlu havayolu girisimlerine ihtiyac duyulabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mukopolisakkaridoz, entubasyon, trakeostomi
PS 55
A CASE REPORT:TRANSFUSION RELATED ACUTE LUNG INJURY
Gürhan Taskin1, Ahmet Kerem Güler2, Mehmet Çakir2, Abdullah Burak Uygur2, Alev Taskin3, Levent Yamanel1, Seref Demirbas2
1Department of Intensive Care, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2Department of Internal Medicine, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3Department of Chest Disease, Ankara Military Hospital, Ankara, Turkey
Objective: Transfusion-related acute lung injury (TRALI) is defined as the lung injury occured during blood products transfusion or within the subsequent first 6 hours, and is the cause of 13% of transfusion-related deaths. Herein, we present a case TRALI developed patient whom made replacement erythrocyte suspension (ES) with a diagnosis of immune hemolytic anemia (IHA).
Case: 40-year-old female patient having weakness and icteria of the eyes for 1 month, was admitted to the emergency department on rapidly onset abdominal pain and chest pain complaints. After physical examination and laboratory testings, IHA was considered. 4 units ES was given. After ES replacement, in response of increasing hypoxemia respiratory failure within 5 hours and tachypnea development on the patient. In both upper lobes of the lung, peribronchial focal consolidation areas were seen in HRCT. While being followed by invasive mechanical ventilation support, acute renal failure and disseminated intravascular coagulation developed. Continuous renal replacement therapy and 5 units/day dose of fresh frozen plasma was started and MODS was developed.
Sonuç: Management of patients with TRALI includes emergent discontinuation of transfusion and adequate ventilation support with reasonable fluid resusitation. Although all these interventions, mortality rates reaches up to 41%-67%, especially in critically ill patients.
Keywords: Anemia, hemolytic, lung injury, transfusion
PS 56
HIZLI SEYIRLI AKUT BÖBREK YETMEZLIGI ILE PREZENTE OLAN GOOD-PASTURE HASTALIGI OLGUSU
Hamit Yildiz1, Muhammed Bilici1, Burak Okyar1, Fikri Sirin1, Celalettin Usalan2
1Gaziantep Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Gaziantep, Türkiye
2Gaziantep Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Nefroloji Bilim Dali, Gaziantep, Türkiye
Amaç: Goodpasture's (anti-GBM) sendromu glomerullerin bazal membranindaki Tip IV kollajenin alfa-3 zincirindeki NC1 kismina karsi gelisen otoantikorlarin yol actigi hizli ilerleyen glomerulonefrit ve pulmoner hemoraji ile giden bir otoimmun reno-pulmoner hastaliktir. Anti-GBM'e bagli akut glomerulonefrit insidansi 1/1.000.000 'dir. Genellikle genc (<30) hastalar pulmoner hemoraji ve yasli hastalar (>50) ise izole glomerulonefrit ile basvururlar.
Olgu: Bilinen herhangi bir hastaligi olmayan 21 yasindaki erkek hasta basvurusundan 3 gun once baslayan bulanti, kusma ve nefes darligi sikayetleri ile acil servis basvurusunun ardindan yogun bakim unitesine alindi. Oykusunde ilac ve madde kullanimi bulunmamaktaydi. Vital bulgulari kan basinci 140/90, nabiz 110, solunum sayisi 30/dk ve SPO2 %92- 95(5 lt/dk O2) idi. Fizik muayenesinde bilinci acik, kooperasyon azalmis ve uykuya meyilliydi. Solunum sesleri bilateral bazallerde raller duyuldu. Diger sistemler dogaldi. Laboratuvarinda WBC 8600, hgb 8,2 g/dL, platelet 232.000, CRP 30 mg/L, ure: 186 mg/dL, kreatinin 6,21 mg/dL, ve tam idrar tetkiginde protein ++, eritrosit 1220/HPF saptandi. Serolojisinde anti-bazal membran antikoru 1:32 pozitif saptandi. Toraks BT'de bilateral buzlu cam gorunumleri izlendi. Prednizolon ve siklofosfamid baslanan oligurik olan hasta hemodiyaliz ve plazmaferez islemlerine alindi. Takiplerinde klinik ve laboratuvar duzelme olunca taburcu edildi.
Sonuç: Akut bobrek yetmezligi ve solunum sikintisi ile basvuran genc hastalarin etiyolojisinde Goodpasture sendromu akilda tutulmalidir.
Anahtar Kelimeler: Bobrek yetmezligi, Goodpasture sendromu
PS 57
PREMATÜRE BEBEKTE INTESTINAL PERFORASYON VE ÖRNEK HEMSIRELIK BAKIM PLANI
Ilknur Öztürk, Fatma Zor, Selin Kapakli
Acibadem Üniversitesi Atakent Hastanesi, Istanbul, Türkiye
Amaç: Spontan intestinal perforasyon (SIP) genellikle hayatin ilk 2 haftasinda aniden gelisir. Cok dusuk dogum agirlikli (CDDA) bebeklerin yaklasik %7 sinde ve cogunlukla gestasyon yasi <26 hafta olan bebeklerde gorulmektedir. Yapilan calismalarda, gobek arter kataterizasyonu, koagulaz negatif stafilokok ve sitomegalovirus enfeksiyonlari, dis merkezde dogum, ikizden ikize transfuzyon, postnatal ilk hafta steroid kullanimi ve pressor ilac kullanimi gerektiren hipotansiyon, PDA tedavisinde kullanilan ilaclar ayrica prenatal donemde maternal hipertansiyon ile iliskili oldugu saptanmistir.
Olgu: Fetal distres ve hipertansiyon nedeniyle 25+2 hf, sezaryen ile 3-4 apgarli, 700gr dogan ikiz esi erkek bebek, dogum sonrasi resuste edilerek entube edilmis ve surfaktan uygulanmis ve dogdugu kurumdan hastanemize transfer edilmistir. Bebek entube takip edilmis, umblikal venoz katater takilmis, total paranteral beslenmeye (TPN) baslanmis, antibiyogram tedavisi ve fototerapi profilaktik amacli baslanmistir. Postnatal 2.gun enteral beslenmeye baslanmis, rezidu kontrolunde safrali rezidusu gelmis ve enteral beslenmesi kesilmistir. Mide serbest direnaja alinmis. Postnatal 3.gun bebegin kilo alimi ve odemi artmis, idrar cikimi azalmis, OGSden safrali direnaji gelmis, batin distansiyonu gelismis ve ayakta direkt batin grafisinde (ADBG) diafram alti serbest hava gozlenmistir. Cocuk cerrahi ile gorusulerek operasyona karar verilmis.
Sonuç: Sonuc olarak, CDDA yenidoganlarda erken donemde gelisen ve ozellikle de maternal hipertansiyon oykusu bulunan yenidoganlarda SIP akilda tutulmalidir.
Anahtar Kelimeler: Intestinal perforasyon, premature, hemsirelik bakimi
PS 58
HIDROKSIKLOROKIN INTOKSIKASYONU: OLGU SUNUMU
Göksel Güven1, Celal Ideman2, Nil Özyüncü3, Seda Güzeldag4, Leyla Talan1, Neriman Defne Altintas1
1Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
2Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Ankara, Türkiye
3Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara
4Yildirim Beyazit Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Bilim Dali, Ankara, Türkiye
Amaç: Hidroksiklorokin sik kullanilmasina ragmen, bildirilen hidroksiklorokin intoksikasyonlari sinirlidir. Mortalite %90'a kadar cikabilmektedir. Alimin 5gr uzerinde olmasi, hipotansiyon, QRS'de uzama, ventrikuler aritmiler ve yuksek kan ilac duzeyi mortaliteyle iliskilidir. Ani gelisen hipoglisemi ve hiperpotasemi mortaliteyle sonuclanmaktadir. Sunumda, hidroksiklorokin intoksikasyonu nedeniyle yogun bakima kabul edilen bir olgu tartisilacaktir.
Olgu: 18 yasinda erkek hasta 12 gr hidroksiklorokinle suisid girisiminden bir saat sonra acil servise basvurmustu. Ek ilac, madde ya da alkol alimi olmadigi ogrenildi. Acil serviste aktif komurle mide lavaji sonrasinda yogun bakima yatirildi. Kabulde bilinci acik ancak uykuya egilimliydi, kan basinci 80/40 mmHg, nabiz 75/dk, solunum sayisi 20/dk, ates 37,6°C'idi. Kan glukozu: 114mg/dl, potasyum:2,8mEq/L, beyaz kure:27.300/mL ve INR: 1,53 saptandi. Diger bakilan biyokimyasal ve hematolojik parametreleri normal sinirlardaydi. EKG'de QRS: 0,14 sn, QT: 550 msn saptandi. Santral venoz kateter yerlestirilerek yogun hidrasyon saglandi; hipoglisemiye egilimi nedeniyle %30 dekstroz infuzyonu ve intravenoz KCl - NaHCO3 replasmani yapildi. Sivi resusitasyonuna ragmen hipotansif seyredince adrenalin infuzyonu baslandi. Ilk 48 saatte hemodinamisi ve kardiyak bulgulari, ucuncu gunde bilinc durumu duzeldi; yedinci gunde taburcu edildi.
Sonuç: Olguda yuksek doz ilac alimi, kardiyovaskuler etkilenim, ve hipoglisemiye ragmen yogun destek tedavi ile basarili sonuc alinmistir. Literaturde ciddi kardiyovaskuler etkilenim durumunda kullanilmasi onerilen yuksek doz diazepamin kullanilmasina gerek duyulmamistir.
Anahtar Kelimeler: Hidroksiklorokin, intoksikasyon, diazepam
PS 59
KATETER ILISKILI ENFEKTIF OLMAYAN NADIR BIR KOMPLIKASYON: PENIL BASI YARASI
Nezih Akkapulu1, Önder Kara2, Murat Karakahya1, Hakan Peker1, Nilay Tas3
1Ordu Üniversitesi Saglik Bakanligi Egitim ve Arastirma Hastanesi Genel Cerrahi Klinigi, Ordu
2Amasya Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dali, Amasya, Türkiye
3Ordu Üniversitesi Saglik Bakanligi Egitim ve Arastirma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Ordu, Türkiye
Amaç: Basi yaralari cogunlukla yogun bakim gerektiren hastalarda karsimiza cikan onlenebilir klinik durumlardan biridir, cesitli ve degisik anatomik alanlarda olusabilir.
Olgu: Sistemik inflamatuar yanit sendromu on tanisiyla acil serviste degerlendirilen, hipertansiyonu, benign prostat hiperplazisi bulunan ayrica gecirilmis kalca cerrahisi nedeniyle anti agregan kullanan ve mobilize olamayan 85 yasinda erkek hastada anorektal apse tespit edildi ve sepsis on tanisi ile kaynak kontrolu sonrasi cerrahi yogun bakim servisine alinarak uygun antibiyotik tedavisi baslandi. Gunluk idrar miktarinin takibi icin 18 Fr. genisliginde, foley tipi kateter ile mesane kateterizasyonu uygulanan hastanin, ameliyat sonrasi 4. gunde, penis saft kisminin dorsal yuzeyinde uretra duzlemiyle uyumluluk gosteren 4x2 cm.'lik alanda tam kat nekroz gelistigi saptandi (Resim 1). Nekrotik alana genis eksizyon ve primer onarim uygulandi. takiplerinde kan, idrar, apse ve doku kulturlerinde ureme saptandi. Ameliyat sonrasi 10.gun pnomoni ve solunum yetmezligi, ameliyat sonrasi 20. ve 25. gunlerde alt gastrointestinal sistem kanamasi gelisen hasta ameliyat sonrasi 32. gun exitus oldu.
Sonuç: Peniste basi yarasi gelismesi oldukca nadir gorulen bir durumdur. Bu durum onlenebilir olmakla birlikte literature bakildiginda eksternal yerlestirilen prezervatif tip ve silikon yapidaki foley tipi kateterlerin kullanimi ile baglanti olabilecegi anlasilmaktadir.
Anahtar Kelimeler: Basi yarasi, kateter, penil
PS 60
ANTIAGREGAN TEDAVI ALMASINA RAGMEN GELISEN PULMONER TROMBOEMBOLI VAKASI
Ali Veysel Kara1, Süreyya Yilmaz3, Emre Aydin2, Yasar Yildirim1, Fatma Aydin2, Zülfikar Yilmaz1, Ali Kemal Kadiroglu1, Mehmet Emin Yilmaz1
1Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Nefroloji Bilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
2Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
3Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Gögüs Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
Amaç: Pulmoner tromboemboli (PTE) gorece sIk karsilasilan bir kardiyovaskuler acil durumdur. Bu bildiride antiagregan tedavi almasina ragmen gelisen pulmoner tromboemboli (PTE) olgusu tartisildi.
Olgu: 46 yasinda serebrovaskuler olay (SVO) oykusu olan ve duzenli aspirin tedavisi alan bayan hasta oksuruk + hemoptizi + solunum sikintisi nedeniyle acil servisimize basvurdu. Basvuru anindaki GD: orta kotu, suur acik nonkoopereydi. TA:90/60mmHg, Nb:99/dk SS: 21/ dk SPO2:%90 Ph:7,49 PO2:71 PCO2: 32 HCO3: 29,5 plt: 375 K/uL Hb: 9.43 g/dl WBC: 8.34 K/uL PAAC grafisi: parankimde gros patoloji saptanmadi. Yapilan bilateral alt eksterime venoz doppler usg de trombus gorulmedi. Bakilan ECHO da sag kalp bosluklarinda genisleme, ileri trikuspit yetersizligi + PABs:75-80 mmHg olarak degerlendirildi. Cekilen BT anjiografisinde; sag ana pulmoner arter ve segment dallarinda, sol subsegment dallarinda PTE ile uyumlu dolum defektleri saptandi. Gd bozuklugu + PTE tanisiyla GDYBU yatirildi. Hastaya antikoagulan tedavi baslandi. Takiplerinde saturasyonu dusen hastaya NIMV uygulandi. Duzenli antiagregan tedavisi almasina ragmen PTE gelistigi icin trombofili paneli gonderildi. Hematoloji servisiyle gorusuldu.
Sonuç: Sonuc olarak antiagregan kullanimi her ne kadar PTE gelisim riskini azaltsa da klinik olarak suphelenilen butun hastalarda antiagregan kullanip kullanilmadigi bakilmaksizin PTE acisindan kapsamli olarak degerlendirilme yapilmalidir.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner tromboemboli, antiaggregan, hemoptizi
PS 61
PNÖMONI TANILI SOLUNUM YETMEZLIGI OLAN HASTALARDA NIMV ERKEN DÖNEMDE YÜZ GÜLDÜRÜCÜDÜR: BIR OLGU SUNUMU
Ali Veysel Kara1, Yasar Yildirim1, Melike Elif Çelik2, Süreyya Yilmaz3, Emre Aydin2, Fatma Aydin2, Zülfükar Yilmaz1, Ali Kemal Kadiroglu1, Mehmet Emin Yilmaz1
1Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Nefroloji Bilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
2Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
3Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Gögüs Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
Amaç: Pnomonisi ve solunum yetmezlig olan bir hastada erken donem NIMV uygulamasinin etkinligi tartisildi.
Olgu: Tip 2 diyabetes mellitus ve hipertansiyon hastaliklari olan 88 yasinda bayan hasta 2 gundur olan oral alim bozuklugu vebilinc durumunda bozulma sikayeti dahiliye poliklinigine basvurmus. Hastanin kan basinci: 160/100 mmhg, nb:88/dk vucut isisi: 37.5 C, ss: 16/dk olarak tespit edilmis. Fizik muayenede; oryantasyon kooperasyon kisitli, dil ve oral mukozalar kuru, deri turgoru azalmis ve sag akciger bazalde ince krepitan raller varmis. Laboratuar bulgularinda bk:9300/mm3, crp: 39.1 mg/l olarak tespit edilmis. Paag sag alt bazalde konsolidasyon alanlari gorulmus. Hasta atipik pnomoni tanisiyla dahiliye servisine yatirilip antibiyotik tedavisi baslanmis. Takipte atesi olan hastanin oksijen saturasyonunda dusme, takipne ve tasikardi gelismesi uzerine hasta pnomosepsis tanisiyla dahiliye YBUalindi. Hastaya YBU nde BPAP tedavisi devamli olarak baslandi. Oksijen ve bronkodilatator tedavisi baslandi. Antibiyotik tedavisi vankomisin ve meropenem olarak degistirildi. Akciger rehabilatsyonu yapildi. BBap tedavisi ile oksijen saturasyonu %85-90 arasinda tutuldu. YBU ne yatisinin 15. Gunude NIMV ihtiyaci azalan hastada aralikli BPAP tedavisine gecildi. Daha sonra takipne ve tasikardisi duzelen ve NIMV ve oksijen ihtiyaci kalmayan hasta onerilerle taburcu edildi.
Sonuç: Pnomoni tanisi almis hastalarda gelisen hipoksinin tedavisinde NIMV erken evrede baslamak hastanin entube olmasini engellyebilir ve solunum yetmezligini duzeltebilir.
Anahtar Kelimeler: Pnomosepsis, nimv, solunum yetmezligi
PS 62
ÇAKMAK GAZI INHALASYONU SONRASI TRAVMA
Iskender Kara1, Savas Altinsoy2, Umut Gök2, Ayhan Onur2, Riza Saribapicçi2
1Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dali, Yogun Bakim Yandal Egitim Programi, Ankara, Türkiye
2Konya Numune Hastanesi, Genel Yogun Bakim Ünitesi, Konya, Türkiye
Amaç: Keyif verici amacla cakmak gazi inhalasyonu genc nufusta onemli bir halk sagligi problemdir. Cakmak gazi %75-89 butan ve %5-25 isobutan icerir. Butan gazi cakmaklarda yakit olarak kullanilir. Kolay elde edilebilen bu gazin inhalasyonu ofori, halusinasyon, tasikardi, santral sinir sistemi depresyonu, solunum depresyonu, vagal inhibisyon, kardiak aritmiler ve ani olumlere neden olabilir. Inhalasyonun bu etkilerine bagli olarak bu kisiler travmalara daha acik hale gelebilirler. Burada cakmak gazi inhalasyonu sonrasi motorsiklet kazasi yapan olgumuz sunulmustur.
Olgu: 18 yasinda erkek hasta, arkadaslariyla cakmak gazi solurken polis tarafindan basilinca motosiklet ile kacmaya calismis ve agaca carpmis. Olay yerinde kalbi duran hasta 112 tarafindan baska bir hastaneye goturulmus. Sebebi belirlenemeyen kardiyak arrest icin 45 dakika resusitasyon yapilmis ve daha sonra yogun bakim unitemize devredildi. Gelisinde GKS: E1S1M2 tespit edildi. MRI tetkiklerinde genis serebral enfarkt alanlari tespit edildi. Trakeostomili ve spontan soluyan hasta hipoksik ensefalopati tanisiyla takip edildi. Takiplerinde genel durumu daha da kotulesen hasta exitus olmustur.
Sonuç: Ozellikle genc yas grubunda siklikla gorulebilen madde kullanimi farkli sekillerde kotu sonuclanabilir. Bu olguda aciklanamayan kardiyak arrest butan gazinin kardiyak etkilerine veya madde kullaniminin kolaylastirdigi travmaya bagli olabilir. Travmaya maruz kalmis hastalarda madde kullaniminin olabilecegi akilda tutulmalidir.
Anahtar Kelimeler: Cakmak gazi, butan gazi, travma
PS 63
BASARILI BIR KARDIYOPULMONER RESUSITASYON OLGU SUNUMU
Ali Veysel Kara1, Melike Elif Çelik1, Yasar Yildirim2, Zülfükar Yilmaz2, Emre Aydin1, Fatma Aydin1, Ali Kemal Kadiroglu2, Mehmet Emin Yilmaz2
1Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari Anabilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
2Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi, Nefroloji Bilim Dali, Diyarbakir, Türkiye
Amaç: Basarili bir kardiyopulmoner resusitasyon olgusu tartisildi.
Olgu: Gunde 10 kez kanli diskilama sikayeti ile acil servisimize basvuran kadin hasta yapilan kontrastli batin-pelvik tomografi ve rektosigmoidoskopi sonucu enfeksiyoz kolit ve psodomembranoz enterokolit on tanilariyla gastroenteroloji servisine yatirilmis. Enfeksiyoz kolit olarak degerlendirilen hastaya antibiyotik tedavisi baslanmis. Klinikteki takibinde anurisi olan ve volum yuku gelisen hasta kardiyopulmoner arrest gecirmis. Entubasyon ve 3 dakika kardiyak resusitasyon sonrasi gastrointestinal sepsis, solunum yetmezligi ve akut bobrek hastaligi tanilariyla Dahiliye Yogun Bakim Unitemize kabul edildi. Hasta mekanik ventilatore baglanarak SIMV-volum kontrol modunda takip edildi. Hastaya vankomisin, meropenem ve metranidazol tedavisi baslandi. Siki biyokimya ve hemodinamik takip yapilan hastaya gunluk 5 saat hemodiyaliz ve ultrafiltrasyon uygulamasi ile toplam 30 litreye yakin ultrafiltrasyon yapildi (kardiyoprotektif hemodiyaliz). Yogun bakim unitesindeki 5. gununde idrar cikisi baslayan hastanin takiplerinde ure ve kreatinin degerleri normale geldi. Hastanin yapilan kolonoskopik biyopsi sonucu enfeksiyoz kolit olarak raporlandi. MV ile takibinin 2. haftasinda trakeostomi acildi. 2 haftadan uzun sure entube ve sedatize olan hastaya el ayak istirahat spliti ve yatak ici egzersiz baslatildi. Takiplerinde solunum parametreleri duzelen ve trakeostomisi kapatilan hasta fiziksel ve psikolojik rehabiltasyon onerileriyle taburcu edildi.
Anahtar Kelimeler: kardiyopulmoner resusitasyon, ultrafiltrasyon, volum yuku
PS 64 KOAH TANISIYLA TAKIP EDILEN HASTANIN TABURCULUK SÜRECI
Hanife Inç, Filiz Sahin, Hayriye Tanrivermis
Samsun Egitim ve Arastirma Hastanesi, Samsun, Türkiye
Amaç: KOAH, akcigerin zararli gaz ve partikullere karsi anormal enflamatuar yaniti sonucu ortaya cikan tikayici ve ilerleyici bir akciger hastaligidir. Tum dunyada ciddi bir olum nedeni olan bu hastalik yuzunden her yil yaklasik 2.5 milyon kisi yasamini yitirmektedir. KOAH icin bilinen en onemli risk faktorleri aktif sigara kullanimi ve mesleki maruziyettir.
Olgu: Hasta 68 yasinda erkek, 15 yildir KOAH hastasi. Baska bir kronik hastaligi yok. 20 yil boyunca aktif olarak sigara kullanmis. Gecirdigi bir atak sonrasi entube edilerek yogun bakima yatiriliyor. Kan gazi takiplerinde PCO2 duzeyi cok yuksek gelen hasta, sedasyon alarak 1 hafta ventilatorde takip ediliyor.1 hafta sonunda sedasyon tatili yapilan hasta extube edilmeye calisildi. Extubasyon surecinde genel durumu daha da kotulesen hastaya 2 hafta sonunda trakeotomi acildi. Trakeotomili olarak ventiletorde takip edilen hasta oral yemek yemeye ve mobilize olmaya basladi. Bu surecte hastaya otojenik drenaj saglayan bir cihazla solunum egzersizleri de yaptirilmistir. Hasta ilk once t-tup teknigi ile aralikli oksijen verilerek,daha sonra daha kucuk boy trakeotomi kanulu takilarak takip edilmistir. Hasta 2 aylik bir surec sonrasinda dekanule edilerek servise nakil edilmistir. Sonuç: olarak hastamiz BiPAP cihazi ile eve gonderilmeye calisilirken uzun bir tedavi ve etkili yogun bakim hemsireligi ile solunum cihazi ihtiyaci olmadan taburcu edilmis, sosyal aktivitelerini ve yasamini tek basina idame ettirecek duruma gelmistir.
Anahtar Kelimeler: Kronik obstruktif akciger hastaligi
PS 65
ONKOLOJI VAKALARINDA MUKOZIT TEDAVISI
Ebru Dogru, Rukiye Emir, Osman Erdogan, Meryem Gülcü, Nese Bakoglu
Acibadem Maslak Hastanesi, Istanbul, Türkiye
Amaç: Mukozit, sitotoksik kemoterapotik ilaclarin sistemik etkileri ve radyasyonun oral mukozaya lokal etkileri sonucu gelisir. Mukozit, hastanin gunluk fonksiyonlarini, beslenmesini ve yasam kalitesini etkiler. Kemoterapi sonrasi hastalarin oral mukoz kavitesini korumak, olusan mukozitleri kontrol altina almak ve iyilesmesini hizlandirmak amaciyla planlandi.
Olgu 1: 64 yasindaki erkek hasta, Brons ve Akciger CA, 8. Kur Bondranat + Alimta ve 6. Kur Taxol + Karboplatin tedavisi aliyor, halsizlik ve beslenememe nedeniyle hastaneye yatisi yapiliyor. Beslenme parenteral saglaniyor. Oral kavite degerlendirmesinde Grade 3 mukoziti mevcut. Agiz bakimi gunde 3 defa mikostatin damla ve iki defa ozel hazirlanan agiz bakim solusyonuyla yapilmaktadir. 10 gunluk agiz bakimi sonrasinda oral kavite degerlendirmesinde mukozit yok.
Olgu 2: 38 yasindaki hasta, Dil karsinomu, 6. Kur Cisplatin tedavisi aliyor, beslenememe nedeniyle hastaneye yatisi yapiliyor. Beslenme parenteral saglaniyor. Oral kavite degerlendirmesinde Grade 4 mukoziti mevcut. Agiz bakimi gunde 3 defa mikostatin damla, iki defa ozel hazirlanan agiz bakim solusyonu, 4 defa karbonat tozla yapilmaktadir. 10 gunluk agiz bakimi sonrasinda oral kavite degerlendirmesinde Grade 2 mukoziti mevcut.
Sonuç: Kanser tedavisine bagli olarak gelisen oral mukozitte agiz bakiminin onemi buyuktur. Bu olgularda, mukozitin yonetiminde tek bir girisimin yeterli olmadigini gostermekte ve bakimda cok yonlu girisimlerin entegre edilmesini gerektirmekted
Anahtar Kelimeler: Mukozit, agiz bakimi, oral mukoza
PS 66
TRANSPULMONER BASINÇ ÖLÇÜMÜ ILE PEEP TITRASYONU YAPILAN ARDS OLGUSU
Gökhan Yaman, Ilknur Naz, Tunzala Yavuz, Burcu Acar, Özlem Ediboglu, Cenk Kirakli
Izmir Dr. Suat Seren Gögüs Hastaliklari ve Cerrahisi Egitim ve Arastirma Hastanesi, Yogun Bakim Ünitesi, Izmir, Türkiye
Amaç: Mekanik ventilasyon da optimal PEEP ayari net degildir. Ideal olan, mekanik ventilatorun tekrarli alveolar kollapsi onleyip akciger hasarina sebep olmadan oksijenasyonu saglamak icin yeterli transpulmoner basinci (Transpulmoner basinc= Alveolar basinc- Ozefagus basinci) olusturmasidir.
Olgu: 17 gun once dogum yapmis 24 yasindaki bayan hasta nefes darligi, oksuruk sikayetleri ile saglik kurulusuna basvurmus. Son dort gundur progresif bir sekilde kotulesen olgunun, oda havasinda oksijen saturasyonu (SaO2) %45, 10 lt/dk O2 alirken arter kan gazinda pH: 7,33, parsiyel oksijen basinci (PaO2) 42 mmHg, parsiyel karbondioksit basinci (PaCO2) 39 mmHg, bikarbonat (HCO3) 20,4 meq/L, SaO2 %72 ve parsiyel oksijen basincinin inspire edilen oksijene orani (PaO2/FiO2) 84 olarak bulundu. Hipoksemisi derinlesen hasta entube edilip, Adaptif Support Ventilasyon modunda tidal volum 4-6 ml/ kg olacak sekilde, 5 PEEP, %100 FiO2 ile izlenmeye baslandi. Hastaya, transpulmoner basinc (Ptp) olcumu ile PEEP titrasyonu icin ozefagus kateteri yerlestirildi. 12 PEEP ile Ptp' in ekspiryumda negatif kaldigi (Sekil 1), 20 cm H2O ile saturasyonun %90 uzerine ciktigi gozlendi (Sekil 2). Genel durumu ve kan gazi degerleri duzelen olgu, yogun bakim servisine yatisinin 3. gununde gogus hastaliklari servisine nakil edildi.
Sonuç: Ptp izlemi ile PEEP titrasyonu etkin ve guvenilir bir yontemdir.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Aves Yayincilik Ltd. STI. Dec 2015