Prof. Dr. Naci Bor'u anlatmanin hiç kolay bir is olmayacagini bu yaziyi yazmaya basladiktan sonra anladim. Kendisini çok iyi tanidigimi zannederdim, bu nedenle onun hakkinda bir yazi yazmam istendigi zaman tereddütsüz kabul ettim. On yedi sene birlikte çalisan bir insan olarak bu zorlugu fark etmek beni cidden sasirtti. Bu nedenle birlikte çalistigim sürede sahit olduklarima dayanarak Naci Bor'u anlatmaya çalistim, umarim Sayin Hocami layik oldugu sekilde tanitmayi basaririm.
Naci Bor 1928 yilinda Bor'lu bir ailenin üçüncü çocugu olarak dünyaya gelmis, çocuklugu Yalova'da ve gençligi ise Istanbul'da geçmistir. Vefa Lisesini bitirdikten sonra Istanbul Üniversitesi Tip Fakültesine kaydolmus ve 1952 yilinda Tip Fakültesinden mezun oldugu zaman, her yeni hekimin izledigi yolu izlemeyi tercih etmeyerek, beynini kemiren binlerce sorunun yanitini aramak için Amerika'ya gitmeyi tercih etmistir. Sonraki yillarda bu karari için dogru zamanda dogru seçimi yaptigini belirterek kararindan asla pisman olmadigini bildirmistir.
Amerika'da, önce 1953'te Missouri Baptist Hospital'de, 1953-56 arasinda New York City Hospital, Meyer Memorial Hospital St Louis City Hospital ve Presbyterian Hospital de dahiliye asistanligi yapiyor. Bin dokuz yüz elli dokuz yilinda Atlanta Emory Üniversitesi ve 1962 yilinda Pensylvania Üniversitesinde ögretim elemani olarak çalistiktan sonra 1963 yilinda yurda döndügünü kendisi tarafindan yazilmis yasam öykülerinden ögrendim. Zira o yillara ait anilarindan bizlere hemen hiç bahsetmemistir. Yillarca Amerika'da kalan ve uzmanlar tarafindan Ingilizcesinin çok mükemmel oldugu onaylanmasina karsin bazi hocalarimizin aksine konusurken cümlelerinin arasina Ingilizce kelimeler sikistirmadan duru bir Türkçe ile konusan Naci Bor'un "ben Amerikada iken" diye baslayan konusmasina hiç tanik olmadik. Türkçesinin mükemmelligini ise yazdigimiz makaleleri defalarca düzeltmek zorunda kalan biz ögrencilerinden daha iyi kimse bilemez. Üstelik o yillarda bilgisayar ve elektrikli daktilonun olmadigi da dikkate alinirsa bu mükemmelligin bize ne kadar zamana mal oldugu kolayca anlasilabilir.
Hacettepe Üniversitesinin kurulus asamasinda Prof. Dr. Ihsan Dogramaci'nin daveti üzerine diger pek çok ögretim üyesi gibi Prof. Dr. Naci Bor'da 1963 yilinda Hacettepe Tip Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalinin kurulmasinda görev almistir. Ancak vatani görevini yaptiktan sonra tekrar Fizyoloji Anabilim Dalina dönmeyerek hayali olan Tibbi ve Cerrahi Arastirma Departmanini kurmayi tercih etmistir. Bin dokuz yüz altmis dokuz yilinda doçent ve 1977 yilinda profesör olan Prof. Dr. Naci Bor tüm çalisma yasamini Hacettepe Üniversitesinde geçirmesine karsin 1980-1982 arasi iki yil süreyle geçici görevle gittigi Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesinde, Fizyoloji Anabilim Dalinin ve Deney Hayvanlarinin kurulusuna da çok emek vermistir.
Bin dokuz yüz altmis dokuz yili Temmuz ayinda Istanbul Üniversitesi Tip Fakültesinden mezun olarak yanina asistan olarak girdigimde Türkiye'deki baska hiçbir Tip Fakültesinde olmayan Genel Cerrahi Anabilim Dalina bagli Tibbi ve Cerrahi Arastirma Merkezi, henüz emekleme asamasinda idi. O tarihten beri tanidigim ve çok yönlü bir insan olan Prof. Dr. Naci Bor'u degisik yönleri ile ele alarak tanitmak en gerçekçi yaklasim olacak kanisindayim.
Bir idealist olarak Prof. Dr. Naci Bor: Türkiye'nin arastirici karnesinin zayif olmasindaki tek sorumlunun egitim sistem olduguna inandigindan, kendini bu sorunu çözmeye adamis ve arastirici hekim yetismesi için yillarini harcamistir. Arastirici dogulmadigina fakat egitimle arastirici olunacagina inananlardandir. Bu fikirleri, egitim sistemi ve uygulamasi, o zaman için alisilmisin disinda bir Üniversite olan Hacettepe'de baslangiçta çok güzel kabul görmüs ve yöneticiler tarafindan desteklenmistir. Mükemmel bir deney hayvani yetistirme ve bakim ünitesi destekli olan Tibbi ve Cerrahi Arastirma Merkezinde yillarca hem Hacettepe içinden hem de Türkiye'nin diger Üniversitelerinden gelen hekimlerin deneysel arastirmalari desteklenmistir. Bu merkezde klasik tip egitimine alisik, sorgulamaksizin bilgi aktarim sistemi ile yetismis genç hekimlerin arastirma yapabilmeleri için öncelikle alti ay süre ile haftada iki gün, seviyesi oldukça yüksek arastirma seminerlerine katilmalari ve müteakiben bulduklari arastirma konularini projelendirerek onaylattiktan sonra çalismalarina baslamalari gerekmekte idi. Multidisipliner olan bu seminerler, konusunda uzman olan hocalarimiz tarafindan tamamen gönüllülük esasina göre verilirdi ve çok ögretici idi. Bu konusmacilardan bazilarinin isimlerini vermek [Rahmet ve saygiyla andigimiz Prof. Dr. Nusret Fisek, Prof. Dr. Kazim Türker (daimi katilimci idi), ile Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, Prof. Dr. Sinasi Özsoylu] bu seminerlerin ne denli seviyeli oldugunun bir göstergesi olabilir.
Bu seminerlerde arastirma konusu bulma, projelendirme yöntemleri islenirdi.
Hiçbir bilginin sorgulanmadan kabul edilmemesi, neden ve nasil sorularinin yanitinin aranmasi için arastiricinin merak duygusunun provoke edilmesi seminerlerin ana hedefiidi.
Isteyen herkes bu kurslara katilir fakat sadece projesi onaylananlar arastirmalarina devam ederlerdi. "Bizim gibi fakir ülkeler için arastirma lükstür" tezini savunarak arastirma harcamalarina karsi çikanlar olmasina karsin, bu itirazlar Prof. Dr. Naci Bor'un azim ve gayreti ile uzun yillar basarisiz kalmis ve oldukça iyi bir bütçeye sahip olan bu merkezden pek çok arastirici yetismis ve yüzlerce tez ve yayin yapilmistir.
Arastirma alt yapisinin önemine inanan Prof. Dr. Naci Bor sadece Hacettepe'de arastirma yapma ve arastirici egitimi ile yetinmemistir. Baska arastiricilara da zemin hazirlamak ve Türkiye'de arastirma alt yapisini kurmak, bilimsel seviyeyi yükseltmek için gereken gayreti bikmadan usanmadan göstermistir. Arastiricinin en önemli ihtiyaci yayinlarini yapabilecegi bir dergidir. Bin dokuz yüz yetmis dört-yetmis sekiz yillari arasinda TÜBITAK bilim kurulu üyeligi ve 1976-1977 yillarindaki Genel sekreter vekilligi yaptigi esnada Türk arastiricilarinin seslerini duyurabilmeleri için uluslar arasi seviyede yayin yapan bilimsel dergi gereksinimini karsilamak amaci ile Doga Bilim dergisini kurmus ve 1978-1982 yillari arasinda kurucu editörlügünü yapmistir. Bin dokuz yüz seksen dört yilinda Anadolu Saglik Arastirma Vakfikurmus, 1986 yilinda kurulan Islamic World Academy of Sciences (IAS) kurucu üyeleri arasinda yer almistir. 1994-2003 yillari arasinda IAS Konsey üyesi olarak görev yaparken ayni zamanda IAS yayin organi olan Journal of Islamic World Academi of Sciences'in kurucu editörlügünü üstlenmis ve bu görevini son yillara kadar sürdürmüstür.
Naci Bor'un üzerinde çalistigi bilimsel konular: Amerika'da basladigi ve Türkiye'de de bir süre devam eden, gebe koyunlar üzerinde radyoaktif izleyiciler kullanilarak yapilan çalismalar fötal fizyolojiye önemli katkilar saglamistir. Daha sonra gebelikte karbonhidrat metabolizma degisiklikleri, insülin salgisinin (Xe ile) incelenmesi ve çinko'nun fizyolojik önemi özellikle alerjik reaksiyonlarda çinkonun yeri konularinda pek çok yayin yapmistir.
Merakinin ardindan kosan, hümanist Prof. Dr. Naci Bor: Prof. Dr. Naci Bor için merak bir arastiricida bulunmasi gereken en önemli meziyet idi ve o bu meraki yanindakilere de asilamayi çok iyi bilirdi. Tarihte meraki yüzünden basi derde giren birçok arastiricinin varligi sayesinde bilimin bu günkü seviyeye ulastigini konusmalarinda devamli vurgulamistir. Kendisi de çok iyi bir arastirici oldugu için meraktan yana nasibi oldukça fazla idi ve bu özelliginin zaman zaman çok cüretkar hal aldigi da olmustur. Çinko çalismalari esnasinda siçanlardan elde edilen verilerin insanlarda denenmesi asamasinda kendini denek olarak kullandirmaktan çekinmemis ve bu satirlarin yazari olan bana zor anlar yasatmis ve her çinko enjeksiyonundan önce kendisinden yazili belge istemek zorunda birakmistir. Bir arastirici için çok zor olan arastirma konusu bulmada en verimli yöntemlerden birinin folklorik tip konulari oldugunu, yillarin deneyiminden süzülerek günümüze kadar gelen ve yararli sonuçlari gözlenmesine karsin bilimsel nedenleri açiklanmamis halk uygulamalarinin bugünkü yöntemlerle açiklanmasinin çok verimli arastirmalar olacagina inanirdi. Nitekim bu inanci ve bilimsel meraki sonraki yillarda yanlis anlasilmasina neden olmus ve kendisini oldukça sikintili konuma sokmustur. Ama o yilmadan merak ettigi konularin ardindan kosmustur.
Naci Bor'un bilimsel meraki ne denli fazla ise, sosyal konularda ilgisi de o ölçüde fazla idi. Her meslekten genis bir çevreye ve zengin bir genel kültüre sahipti. Ancak kimsenin özelini merak etmez ve asla dedikodu yapmazdi. Birlikte çalistigi insanlarin meslek yasamlarini çok yakindan takip ettigi halde özel hayatlari hakkinda hiçbir bilgiye sahip olmadigi kanisindayim. Kendi özel yasamina da ayni titizligin gösterilmesini beklerdi. Bu satirlardan çevresine ilgisizlik anlami çikarilmamalidir. Çok yardimsever bir insan olan Prof. Dr. Naci Bor pek çok firsatçi tarafindan istismar edilmesine karsin, israrla çevresindeki ihtiyaci olan herkesin yardimina, kimseyi rencide etmeden kosan biri olarak taninirdi.
Bir Türk Insani olarak Prof. Dr. Naci Bor: Atatürk ilkeleri ve laiklige gönülden bagli, kadin haklarina saygili ve tanidigim en kibar insanlardan birisidir. Ikili sohbetlerimizde Atatürk'ün görevli olarak bu ülkeye gönderildigine inandigini defalarca tekrarlamistir. Özellikle bayanlara karsi asiri nazik ve koruyucudur. Kendisi ile çalistigim 17 yil zarfinda ne zaman odasina girsem çikarken kapiya kadar geçirmistir. Benim asistan, onun ise hoca konumunda oldugumuz dikkate alinirsa bu nezaketin önemi daha da belirginlesir. Bayan arkadaslarina yönelik bu kibarligi, beyler söz konusu oldugunda zaman zaman kesintiye ugrar, onu istismar eden veya hatalarinda israr edenlerin yerinde olmak istemezdim. Burada anlatacagim bir anekdot Naci Bor'un kibarliginin yapay olmadigini, kisiliginin ne denli bir parçasi oldugunu göstermesi bakimindan önemlidir:
Asistanligimin ilk günlerinde idi, Naci Bey'le fötal dolasim deneylerinden birindeyiz. Deri geçirgenliginin arastirildigi bu çalismada sodyum izotopu ile isaretli amnion sivisina fetüsün belirli sirt bölgesi batirilarak kandaki isaretli isodyum seviyelerinin zamana bagli degisiklikleri incelenmektedir. Bir genel cerrahi uzmani ve ben steril kosullarda fetüsün bacaklarindan tutmus sadece isaretli sirt bölgenin amnion sivisina batmasina gayret ediyoruz. Çok dikkat gerektiren bu deney ortaminda ensesine konan bir sinegi kovmak isteyen teknisyenin eli, basini aniden kaldiran Prof. Dr. Naci Bey'in ensesinde bir Osmanli tokati seklinde patladi. O siddetli tokata neden olan ve henüz ise yeni baslamis olan teknik eleman sapsari oldu, biz gülmemek için kendimizi tutarken binlerce liraya mal olan deney mahvoldu ve Naci Bey ne oldugunu anlamak için önce bir çevresine bakti ve sadece " evladim benim de kuvvetli reflekslerim vardir" demekle yetindi ve bizim sikintili halimizi görerek deneyi sonlandirdi. Ben acaba o pozisyonda baskasi olsa idi refleksleri nasil olurdu, ne söylerdi diye hep düsünmüsümdür.
Ögrencilerinden, Anadolu Üniversitesi Tip Fakültesi Biyokimya profesörü Dr. Mine Inal tarafindan nakledilen bir ani, bilgisini yanindakilerle paylasmayi seven ve bizleri yetistirmek için gayretini esirgemeyen hocamizin zeki esprilerine hedef olan bizlerin zaman zaman oldukça güç anlar geçirdigimizin de canli bir örnegidir. Mine hanim yaptigi çalismasinin sonuçlarini sundugunda, memnun kalan Naci Bey kendisinden bunlari Ingilizce bir makale haline getirmesini istiyor. Büyük emekler sonunda yazilan makaleyi gördügünde ise fikrini "eger olsa idi bütün saçlarimi yolardim" diye açiklayarak çok çabuk kizaran Mine Hanimin yüzünün kipkirmizi olmasina neden oluyor. Naci Bey bunu fark edince gönlünü alacak sekilde davraniyorsa da, Mine hanim, bu aniyi hiç unutmadigini, sonraki yillarda yazdigi makalelerin kalitesinde bu aninin önemli rol oynadigini ve Naci Beyi hep sevgi ve minnetle andigini söylemektedir. Saç konusu Prof. Dr. Naci Bor için daima bir espri konusu idi. Bir gün bana birisini tarif ederken "saçlarini benim gibi tarayan adam" demis ve ben yüzüne nasil baktiysam bir kahkaha atarak "saçin yok ki taragin olsun diye düsünüyorsun degil mi" diye düsüncelerimi okudugu izlenimine kapilip mahcup olmama sebep olmustu.
"Elinizdeki en yeni ders kitabinin bilgilerinin yarisi su anda geçersiz, kalan yarisi da ilk bes yil içinde geçerliligini yitirecektir" diyerek derse baslayan Prof. Dr. Naci Bor'u ögrencileri merak içinde takip ederlerdi. "Fizyolojinin gizemi yoktur, esas olan bu gizemin deneysel çalismalarla asilmasidir" diyen Prof. Dr. Naci Bor, hekim adaylarinin ögrencilik yillarinda beyin firtinasina maruz birakilmasini ve düsünerek ögrenmesinin saglanmasini savunurdu. Bunu yasalar elverdigi ölçüde fizyoloji derslerinde uygulamaya çalisir ve bu konuda arkadaslarinin yardimini istemekten çekinmezdi. Yakin arkadaslarindan Prof. Dr. Sinasi Özsoylu'nun bir anisi bu uygulamaya tipik bir örnektir.
"Hacettepe'de çalistigimiz yillarda Prof. Dr. Naci Bor fizyoloji derslerinden birisinde anne sütü hakkinda konusmami istemisti. Önceki yillarda anne sütüyle beslenen bebeklerin ayda 500-600 gram kadar agirlik kazandigini, suni gida ile 1500 grama kadar çikmasinin yorumunu yaparak, suni beslenmeye önem verdigimizi, bebegin tombullasmasinin da anneleri mutlu ettigini ifade etmistim. Anne sütünün bebekte agirligi az arttirmasi inek sütünden daha az degerde oldugunun objektif bir delili oldugu kabul ediliyordu, zaten anne sütündeki demirin de konsantrasyon olarak inek sütünden düsük olmasini da diger bir objektif bulgu kabul ettigimizi belirtmistim.
Ancak daha sonra hatamizi anladigimizi söyleyerek, bebegin fizyolojik olandan daha fazla agirlik kazanmasinin sismanlik, seker hastaligi, erken damar sertligi, karaciger yaglanmasi, mahsal bozukluklari, kalp hastaliklarina sebep oldugunu ve ayrica kansizligi hazirladigini anlayinca, yorumumuzu degistirmek zorunda kaldigimizi belirtmistim. Anne sütünde konsantrasyon olarak düsük olan demirin emilimin %50-%70 oldugunu, inek sütünde ise %10 civarinda kaldigini belirterek anne sütündeki düsük konsantrasyonlu demirin bilmedigimiz bir fizyolojik düzenleme ile bebek için çok faydali oldugunu ve bebegi kansizliktan korudugunu anlayinca, tibbi yaklasimda "fizyolojinin bozulmamasina dikkat edilmesini veya bozulmus fizyolojinin düzeltilmesinin esas alinmasini" vurgulamistim.
Dersten çikarken Naci Bey bana anne sütündeki demirin niçin daha çok emildigini sormustu, ben de "fizyolojinin gizemi" cevabini verince, Naci Bey "fizyolojide esas bu gizemin deneylerle asilmasi" oldugunu söylemisti. Böylece bilim insaninin gözlem ve ölçme yaninda, nedenleri arastirmasinin esas oldugu bir kez daha vurgulanmis oldu. Kanimca bilimde esas bu düsünce olmalidir: "Bilinenlerin tekrar edilmesi bilimsel bir çalisma olamaz".
Bir yönetici olarak Prof. Dr. Naci Bor: Naci Bor, çalisma hayatinda çok çaliskan ve disiplinli bir insan idi. Çalismayi bir ibadet gibi kabul eder ve tembelleri hiç sevmezdi. Türkiye'de haftalik çalisma günleri yeniden ayarlanmis ve cumartesi günleri yasal tatil olarak kabul edilmisti. Idealist Prof. Dr. Naci Bor bizim gibi gelismekte olan ülke insanlarinin daha çok çalismasi gerektigine inaniyordu ve bu inancindan ödün vermeyerek kabul edilen haftada bes gün çalisma yasasina direnmis ve yasaya uymayarak bizleri birkaç yil daha cumartesi günleri çalismaya devam ettirmistir. Diger bölümlerdeki arkadaslarimizin alayli sakalarina muhatap olan bizler bu istegi gönülden desteklemesek de uzun süre cumartesi günleri ise gelmeye devam etmistik. Hatta bir arkadasimiz senelik iznine cuma aksami ailesinin arabasi ile gitme yerine bir gün sonra cumartesi aksami otobüs ile gitmek zorunda kalmisti ve bu israri biz o zaman hiç anlayamamistik.
Bir es ve baba olarak Prof. Dr. Naci Bor: 1969 yilinda evlenen Prof. Dr. Naci Bor'un iki kizi da baba meslegini seçmis birisi aile hekimi, birisi ise Fizyoloji Profesörü olarak Denizli'de görevini sürdürmektedir. Çok iyi bir es ve baba olan Prof. Dr. Naci Bor ne yazik ki birkaç yil önce esini kaybetmistir.
Prof. Dr. Naci Bor uzun yillar emek verdigi Hacettepe Tip Fakültesinden emekli olduktan sonra da yillarca kurucusu oldugu Anadolu Saglik Vakfi'nda gönüllü kardiyolog olarak çalismis ve saglik kosullarinin elvermeyisi nedeni ile simdilerde evinde istirahat etmekte, iki kizi ve torunlarinin sevgi çemberinde yasamini sürdürmektedir. Yetistirdigi binlerce ögrenci adina bizlere verdigi emek ve Ülkemiz arastirma yapisina yaptigi katkilarindan dolayi binlerce tesekkür ve sükranlarimizi sunuyorum. Iyi ki dogdunuz ve iyi ki bu özverili yasami seçtiniz, uzun yillar saglikla yasayin Sayin Hocam.
Kaynaklar
1. Prinzmetal M, Goldman A, Shubin H, Bor N, Wada T. Angina pectoris. II. Observations on the classic form of angina pectoris; preliminary report. Am Heart J 1959; 57: 530-43.
2. Prinzmetal M, Kennamer R, Merliss R, Wada T, Bor N. Angina pectoris. I. A variant form of angina pectoris; preliminary report. Am J Med 1959; 27: 375-88.
Yazisma Adresi/Address for Correspondence: Prof. Dr. Gülsen Öner, Meltem mah. Ismail Baha Sürelsan cad. No:12, Daire:6, Töre apt. Antalya-Türkiye
Tel: +90 532 255 03 64 E-posta: [email protected]
Kabul Tarihi/Accepted Date: 13.06.2012 Çevrimiçi Yayin Tarihi/Available Online Date: 27.09.2012
©Telif Hakki 2012 AVES Yayincilik Ltd. Sti. - Makale metnine www.anakarder.com web sayfasindan ulasilabilir.
©Copyright 2012 by AVES Yayincilik Ltd. - Available on-line at www.anakarder.com
doi:10.5152/akd.2012.246
Prof. Dr. Naci Bor'u benim jenerasyonum çok önemli bir kardiyolog, akademisyen ve yönetici olarak tanimaktadir. Emsallerinden farkli olarak kardiyoloji kariyerini temel bilim arastiricisi olarak degistirmis ve TÜBITAK ile YÖK'te çok üst düzey sorumlu olarak görev almistir.
En dogru kararlari, en radikal yaklasimlari yasaminin her kademesinde, gönül kirmamaya çalisarak, o hayran oldugum nezaketi ile uygulamistir. Hem hastalari hem de yakinlari üzerinde derin bir etki, izlenim birakip, iyi bir insan örnegi olusturmustur.
Tip disi engin kültürü dolayisi ile, kendisine "hakikati" arama yollarinda bana yardimci olmasini istedigim zaman da; önerdigi ve verdigi kaynak kitaplari hala en degerli bir zenginligim olarak saklamakta ve siralarinin gelmesini beklemekteyim (Suan elimde Anadolu Kardiyoloji Dergisi olmasa idi).
Amerika Birlesik Devletlerindeki çalismalari dolayisi ile tüm Dünya tibbina adini duyurmus ve o zamanin genç-çocuklari olarak bizim üzerimizde çok büyük bir hayranlik uyandirmisti. Tip literatürüne Varyant-Vazospastik Anjin-Prinzmetal anjini terimini kazandiran ekipte, seçkin bilim adami Prinzmetal'in konu ile ilgili ilk iki yazisinda da Wada'dan sonraki bilim adamidir (1,2).
Buraya aktaramadigimiz birçok bilgiyi ise yasitlari, okurken hatirlayacak ve satir aralarina koyacaklardir. Müstesnadir.
Bas Editör notu
Prof. Dr. Gülsen Öner
Akdeniz Üniversitesi Tip Fakültesi, Emekli Fizyoloji Ögretim Üyesi, Antalya-Türkiye
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Aves Yayincilik Ltd. STI. Dec 2012