Savas Ekonomisi ve Varlik Vergisi Üzerine Bir Degerlendirme
Özet
Türkiye Ikinci Dünya Savasi'na katilmamasina ragmen, savasin ekonomik yansimalarini çok ciddi sekilde yasamistir. Yeni gelir kapilari arayan CHP iktidari, savas sayesinde servetlerini büyük oranda artirmis olan sermaye sahiplerine yönelmistir. Bu yönelimin bir sonucu olarak çikarilan Varlik Vergisi, hem uygulanisi sirasinda hem de sonraki süreçte ciddi tartismalarin konusu olmustur. Verginin agir olmasi ve toplanisi sirasinda çesitli uygulama sikintilari yasanmasina ragmen, bu verginin sartlarin bir zorlamasinin sonucu olarak yürürlük bulmus oldugu kabul edilmelidir. Bu çalismada; II. Dünya Savasi öncesi ve sirasinda Türkiye ekonomisinin genel karakteri tahlil edilmis, bu çikarimlara dayanilarak Varlik Vergisinin uygulanmasi gerekçeleri belirlenmis, uygulama sürecinde ve sonrasinda yasanan gelismeler degerlendirilmistir.
Anahtar Kelimeler: Varlik Vergisi. II.Dünya Savasi. Türkiye Ekonomisi
An Evaluation on War Economy and Capital Tax
Abstract
Turkey has experienced the economic reflections of the war severely, despite its non-participation in the Second World War. Governmental Republican People's Party which searches new income channels, tends to financiers who increase their fortunes thanks to the war. Capital tax which confessed as a result of this tendency becomes a serious matter of debate both in the implementation and in the next process. Although the tax is severe and experienced many problems while levying, it must be accepted that this tax is in force as a result of the conditions of a pressure. In this study; it is analyzed that the general characteristics of Turkey's economy before and during the Second World War, the reality of capital tax implementation is determined in terms of these inferences and developments which are experienced during and after implementation.
Key Words: Capital Tax, II.World War, Turkey's Economy
1. Giris
Varlik Vergisi uygulamasi Ikinci Dünya Savasi'nin Türkiye'deki yansimalari içerisinde öne çikmis olan ve tartisilan bir konudur. Konuyla ilgili bu güne kadar kaleme alinmis olan çalismalar içerisinde tarafsiz bir bakis açisi sergilenmesi konusunda çesitli sikintilar yasanmistir. Bu çalisma, temel kaynaklar önceliginde konuyu aydinlatmak ve anlatmak amaci tasimaktadir. Verginin daha iyi anlasilabilmesi için öncelikli olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Ikinci Dünya Savasi öncesindeki ve savas içerisindeki ekonomik çehresini iyi analiz etmek gerekmektedir. Vergi uygulamasi ve sonuçlari, bu degerlendirmeler dikkate alinacak sekilde sunulacaktir.
Büyük sikintilar ve mücadeleler sonrasi kurulmus olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bagimsizliginin tam manasiyla tesekkül edebilmesi adina, ekonomik anlamada da güçlü olabilmenin yollarini aramistir. Bu arayis, ülkenin içinde bulundugu olumsuz sartlar itibariyle, gerçeklesmesi zaman alacak hedefler arasinda yerini almistir. Devlet, kurulusunun ilk yedi yilinda beklenen ekonomik atilimlari tam manasiyla gerçeklestirememis ve agir aksak ilerleyen bir ekonomi ile idare etmeye çalismistir (Karpat, 2008, 187). Devletin kurulus asamasinin devam ettigi süreçte, 17 Subat 1923 tarihinde, Izmir Iktisat Kongresi toplanmistir ve ekonomide liberal bir politika izlenmesi için Misak-i Iktisadi Kararlari kabul edilmistir (Ökçün, 1968, 387-389). Kabul edilen kararlarin dogal bir sonucu olarak devlet, 1923 ile 1933 yillari arasinda, ekonomik tesebbüslerin içerisinde çok fazla yer almamistir. Özel yatirimciyi harekete geçirmek adina Türkiye Sanayi ve Maadin Bankasi(10 Nisan 1925) kurulmus ve ardindan 28 Mayis 1927 tarihinde Tesvik-i Sanayi Kanunu'nu çikarilmistir (Güner, 1978, 13-14; RG, 15 Haziran 1927, 1). Fakat Osmanli Devleti döneminde halk, daha çok askerlik ve tarimla ugrastigi için sanayi ve is kollari, kapitülasyonlarin da etkisiyle, azinliklarin ve yabancilarin eline geçmisti. Bu nedenle, Cumhuriyetin ilani ile birlikte, sifirdan bir özel sermaye sinifi olusturulmaya çalisilmistir. Ülke genelinde mevcut bulunan azinliklardan olusmus küçük sanayi erbabi ise 1924 yilinda Yunanistan'la yapilan nüfus mübadelesiyle büyük oranda Türkiye'den ayrilmak durumunda kalmistir. Yabanci unsurlara, ticaret alaninda getirilen kisitlamalar da isadamlari sayisini oldukça düsürmüstür. Devletin kendi sermayedarini destekleyici uygulamalarina ragmen 1933 yilina kadar kuvvetli bir özel sermaye grubu ortaya çikamamistir (Serin, 1963, 227).
Özel sermayenin istenilen seviyeye ulasmamasi ve ardindan tüm dünyayi etkileyen 1929 ekonomik krizi isleri daha da kötüye götürmüstür. Böylece devletin ekonomi içerisindeki yeri ve etkinligi hizli bir sekilde artis göstermeye baslamistir. Devlet, basibos ilerleyen bir devletçilik anlayisiyla her alana girmeye baslamistir; çiftlikler kurmus, ormancilik, madencilik, dericilik, kagit, tekstil, sigara, alkol, toprak ürünleri, gaz ve kömür dagitimi gibi bir çok isletme alanina genis bir oranda dahil olmustur. Teoride özel tesebbüse büyük imkanlar sunulacagi belirtilse de uygulamada bu anlayis büyük oranda tahdit edilmistir (Karpat, 2008, 187-189).
1933-1950 yillari arasinda geçen sürede devletçilik, Türk ekonomisinin en güçlü uygulama sekli oldugu gibi, ayni yillarda dünyanin birçok yerinde de ekonomide devletçilik uygulamalari ciddi manada tercih edilmistir. Amerika'da devletçilik uygulamalari görülmüstür ve ABD Baskani Franklin Roosevelt, bankalari belirli seviyelerde devletlestirerek, bankalarin verdikleri kredileri denetlemistir. Ingiltere'de de ABD benzeri bir devletçilik anlayisi uygulanmistir. Rusya ise devletçiligin en yogun modelini hayata geçirerek önemli gelisme rakamlari elde etmistir. Rusya'nin bu hizli yükselisi Türkiye'yi, ekonomide uygulayacagi anlayis konusunda yönlendiren önemli unsurlar arasinda yer almistir(Acar, 1999, 43-44). Fakat Türkiye, uygulama asamasinda, devletçiligin sinirlarini kimi zaman dogru belirleyememis ve bunun sonucu olarak da zamanla büyüyen özel sermaye ile çesitli çatismalar içerisine girmistir (Ahmad, 2010, 159).
Kuvvetli devletçilik anlayisi ile birlikte; 1933 yilindan Ikinci Dünya Savasi'na kadar devam eden süreçte Türkiye, sanayisinin temellerini atmistir. Devlet; mülkün, idarenin ve sermayenin büyük sahibi olarak yatirimlar yapmistir. Birinci Bes Yillik Sanayi Plani 1933 yilinda uygulanmaya baslanmistir. Plana göre 5 yil içerisinde ipek, seramik, cam, çimento, demir, kâgit ve pamuk gibi Türkiye'de bulunan sanayi hammaddelerine dayanan yatirimlari önceliklendirecek sekilde fabrikalar kurulmasi hedeflenmistir. Uygulama sürecinde hedeflerin çogunluguna ulasilmistir ve hatta belirlenen sanayi kollarini destekleyecek fabrikalar dahi kurulmustur (Serin, 1963, 115-117). Bu çerçevede; Kayseri'de bez, Izmit'te kagit, Nazilli'de basma, Bursa'da yün, Gemlik'te suni ipek, Karabük'te demir ve çelik fabrikalari açilmistir (Güner, 1978, 226). 1935 yilinda devletçilik CHP tüzügüne eklenmis ve 1937 yilinda ise Anayasa'da yer almistir. 1933'te sanayi hamlesini desteklemek adina Sümerbank ve 1935'te yer alti kaynaklarinin aktif kullaniminin saglanmasi için ise Etibank kurulmustur. Ayni yil Etibank'in islerini kolaylastirmak için Maden Tetkik Arama Enstitüsü çalismaya baslamistir. Bu çalismalara paralel olarak demir yollarinin artirilmasi için de ciddi çalismalar içerisine girilmistir. Tarim alanlarinda ise önemli yatirimlar yapilmamis, fiyat desteklemeleri ve demir yollarinin gelisimi tarima dolayli katki saglayan hamleler olmustur (Serin, 1963, 109-112). Yapilan yatirimlarin finansman ihtiyaçlari iç ve dis kaynakli olarak karsilanmaya çalisilmistir. 1934 yilinda Rusya'dan 20 yil vadeli ve faizsiz olarak alinan 8 milyon Dolarlik borç, dokuma sanayinde degerlendirilmistir. 1938 yilinda Ingiltere'den alinan 13 milyon Sterlinlik borç ise Karabük Demir-Çelik isletmelerinin güçlendirilmesinde kullanilmistir (Acar, 1999, 48).
Birinci Sanayi Plani'nin süresi dolmadan, 1936 yilinda, 100 fabrika kurmayi amaçlayan ikincisi hazirlanmistir. Bu planla; madencilik, tas kömürü, elektrik, yakacak, toprak, gida, kimya, makine ve denizcilik alanlarinda yatirim yapilmasi hedeflenmistir. Ikinci plan birincisine göre daha kapsamli olmakla birlikte, özel sermaye isin daha da disina itilmistir (Serin, 1963, 118). Ikinci Bes Yillik Sanayi Plani, Ikinci Dünya Savasi'nin baslamasiyla birlikte uygulanma imkâni bulamamistir.
Iki savas arasi dönemde Türkiye'nin dis ticaret hareketliligi ise su sekilde cereyan etmistir: Birinci Dünya Savasi'na kadar açik veren ithalat-ihracat dengesi, Cumhuriyet'in kurulusuna degin ayni seyrini devam ettirmistir. 1929 yilina kadar geçen zaman içerisinde Lozan Antlasmasi'na göre eski gümrük resimleri muhafaza edilmistir. Bu süreçte dis ticarette önemli artislar görülmüstür. 1923 yilinda 65.2 milyon Dolar olan ihracat, 1929 yilina gelindiginde 119.4 milyon Dolar'a çikmistir. 1923 yili ithalati 11.4 milyon Dolar iken bu rakam 1929 yilinda 197.2 milyon Dolar'a yükselmistir. Bu süre içerisinde dis ticaret sürekli olarak açik vermistir. 1929 yili ekonomik buhrani ve Türkiye'nin yeni gümrük tarifelerini uygulamaya koymasiyla ihracat ve ithalatta duraklama devresine girilmistir. 1930 sonrasinda ihracat ithalat rakamlarinda, 1938 yili hariç, hiç açik verilmemistir. 1930-1938 yillari arasinda ithalat-ihracat rakamlari su sekilde gerçeklesmistir (Köksal ve Ilkin, 1973, 29-33; Tokgöz, 1991, 75):
2. Ikinci Dünya Savasi Sirasinda Türkiye Ekonomisi
Cumhurbaskani Atatürk'ün son basbakani Celal Bayar olmustur. 1939 yili Ocak ayinda Bayar istifa etmistir ve yerine Refik Saydam Hükümeti kurulmustur (Durmus, Akbiyik ve Özkaya , 2008, 328). Bu süreçte dünya büyük bir savasin esigindedir. Türkiye yaklasan savasa tam manasiyla hazirlanamamistir. Basta Almanya olmak üzere birçok Avrupa devleti ise savas hazirliklarini süratle devam ettirmislerdir. Türkiye, patlak veren savasin disinda kalmis ama her an savasa girme tehlikesi karsisinda büyük miktarlarda askeri harcamalar yapmistir. Ayrica üretimi kisitli olan ülke, ithalatin da daralmasiyla, ciddi sikintilari derinden hissetmeye baslamistir. Bugday, hububat ve bakliyat üretiminde savasin baslangici ile bitisi arasinda yari yariya bir azalma görülmüstür. Bu gelismeler Türk ekonomisini yeni bir dengeye oturtma zorunlulugu dogurmustur (Günes, 2002, 615-617). Uygulanan savas ekonomisi sürecinde iki milyon genç silah altina alinmis, bütçenin %60'i askeri harcamalara ayrilmistir. Halkin ihtiyaçlarini büyük oranda devlet tesebbüsleri karsilamistir (Güner, 1978, 45). Planli ekonomi dönemi askeri harcamalar nedeniyle askiya alinmistir. Böylece, iktisadi manada bir kesinti dönemi yasanmistir. Savas öncesinde uygulanan asiri müdahaleci ekonomi anlayisi, savas sürecini de etkilemistir ve genis yetkilere sahip olan bürokrasi, savas ekonomisi içinde bir baski unsuru olarak ortaya çikmistir (Tunçay, Koçak ve Özdemir, 1995, 304). O kadar ki, özel sermayeye verilen tesvik yeterli bulunarak Tesvik-i Sanayi Kanunu 1942 yilinda kaldirilmis, devletçilik anlayisi kati bir biçimde uygulanmistir (Hiç, 2002, 544). Bu süreçte Türkiye ekonomisi; içine kapanik, kendine yetmeye çalisan, dis ekonomik iliskileri sinirli bir hâl almistir (Parasiz, 1998, 59).
Ikinci Dünya Savasi'nin baslamasinin ardindan, 1930'larda uygulanan siki para politikalarindan da vazgeçilmistir. Para arzinda büyük artis gerçeklesmis ve savasin getirmis oldugu olaganüstü harcamalar için emisyon kullanilmistir. Para arzindaki hizli artis, bu artisi karsilayacak düzeyde üretim gerçeklesmediginden dolayi yüksek enflasyona neden olmustur. Ithalatin azalmasi, mal kitliklarinin yasanmasi ve ulasim-dagitim düzensizligi de yasananlara eklenince iktidar, ekonomik politika üzerindeki etkinligini kaybetmistir (Cosar, 2004, 98). Piyasadaki para miktarinin artisinin daha iyi anlasilmasi için 1938 ile 1942 yillari karsilastirilacak olursa; 1938 yilinda piyasadaki banknot miktari 193,979 lira iken (Köklü, 1947, 48), bu miktar 1942 yilinda 765.5 milyon liraya yükselmistir (Basbakanlik Istatistik Genel Müdürlügü, 1950, 230 ).
Savas sürecinde toplanan vergi miktarlari ve türleri artirilmis, kisa vadeli bonolarla devlet halka borçlanmis, dar ve sabit gelirliler için sikintili bir süreç baslamistir ( Sevim, 1978, 282). Merkez Bankasi imkânlari savasin ilk yillarinda büyük oranda kullanilmistir. Dis borçlanma konusunda da o döneme kadar sürdürülen önleyici tedbirler terk edilmistir. Borçlanma, devletin normal ekonomik kalemleri arasinda görülmeye baslanmistir. Bütçe 1939 yilinda açik vermis, 1940-1943 arasindaki bütçe ise denk olarak planlanmis ama uygulamada fazla vermistir. 1944-45 bütçeleri ise onaylanirken ve de uygulamada açik vermistir. Böylece savas öncesinde kontrol altinda tutulan bütçe, savas giderlerinin artmasi ile birlikte kontrolden çikmaya baslamistir. 1944 yilindan itibaren bütçeler artik açik verecek sekilde onaylanmaya baslanmistir. Açiklar, geçici tedbirlerle kapatilamamistir (Cosar, 2004, 128-131).
Türkiye, dis ticaretini savas yillarinda, dünyanin diger ülkelerinde oldugu gibi, güçlükle yürütmüstür. Ilgili yillarda dis ticaret dengesi ortalama olarak hep fazla vermistir. Savasa girmeyen Türkiye, savasan ülkelerin ihtiyaç duydugu ürünleri sagladigi için ihracatta bir artis yasamis, fakat ithal edilecek mallari üreten ülkelerin kendi ihtiyaçlarini ancak karsilamasi sonrasinda ise ithalatta ciddi bir daralmayla karsilasmistir. Fakat ihraç mallarinin fiyatlarina nazaran ithal mallarinin fiyatlari daha fazla arttigi için, artan ihracattan beklenen yüksek kârlar elde edilememistir. 1946 yili ihracat fazlasi verilen son yil olmustur (Serin, 1975, 22). Savas yillari ve ardindan gelen dönemde Türkiye'nin ithalat-ihracat rakamlari su sekilde gerçeklesmistir (Köksal ve Ilkin, 1973, 33 ve 35; Tokgöz, , 1991, 75):
Savas sirasinda sanayi sektöründe bir gerileme yasanmistir. Sanayide yatirimlar azalmistir ve özel sektörde istihdam düsmüstür (Ekzen, 1980, 12). Devlet elinde bulunan sektörlerde daha az bir daralma yasanmistir. Ticarette ise sanayi ürünlerinden çok tarim ürünleri pazarlanmistir. Sanayi ürünlerinin fiyat artislari tarim ürünlerinin artisinin çok gerisinde kalmistir. Bugday ve tütün fiyatlari asiri derecede artmistir ve bu durum tüccar için önemli bir kâr kapisi olmustur. Maaslarin milli gelirdeki payi önce %10 civarina yükselmistir. Ama artan enflasyon sonucunda 1942 yilinda %7.4'e, 1943 yilinda ise %5.3'e düsmüstür. Isçi sinifinda ise sanayi üretiminin daralmasiyla ücretlerde % 50'ye varan oranlarda düsüsler gerçeklesmistir. Bu düsüs 1943 yilindan itibaren yeniden bir toparlanma sürecine girmistir (Tunçay vd., 1995, 307-310). Savas yillarinda yabanci mallarin ithali azalinca, Türk mallari karsisinda yabanci mallarin rekabeti de ortadan kalkmistir. Ayni yillarda, basta demiryollari olmak üzere, yabanci isletmelerin millilestirilmesine ise devam edilmistir. Dis dünya ile baglantisi bozulan ya da kopan yabanci isletmeler zor duruma düsmüslerdir (Rozaliyev, 1978, 188189).
Dünya Savasi sürecinde Türk halkinin genel profili ise su sekilde olmustur; küçük bir grup kolay kazanip lüks yasarken, toplumun büyük kismi ise az gelirli köylü, isçi ve memurlardan olusmustur. Geçim saglamanin ötesinde yiyecek bulma konusunda dahi sikinti çekilen savas yillarinda; tifüs, verem, zafiyet gibi hastaliklar yaygin olarak görülmüstür (Çavdar, 2003, 310). Halk kitlik korkusuyla tüketim mallarina hücum edince bir arz-talep dengesizligi ortaya çikmistir. Devlet, kendi ürettigi ürünlere sürekli zam ekleyince, piyasadaki diger mallar da buna bagli olarak fiyat artisina maruz kalmis ve karaborsacilik yayginlasmistir (Akandere, 1998, 151-152). Hükümet 1942 yili Ocak ayinda vurgunculuga ve karaborsaciliga karsi tedbir olarak 10 yil hapis ve 10 bin lira para cezasi getirmistir. Vergi yükü ücretliler üzerinde yogunlasmis, bu kesim kazanç vergisinin yani sira iktisadi buhran, muvazene ve hava kuvvetlerine yardim adlari altinda çesitli olaganüstü vergiler ödemek zorunda kalmislardir. Zaten aldiklari ücretler enflasyon karsisinda eriyen bu ücretli sinif, gündelik ihtiyaçlarini karsilayamayacak konuma düsmüslerdir (Cosar, 2004, 98 ve 104). Almanya, Ingiltere ve ABD gibi güçlü ülkeler Türkiye'nin ürettigi hammaddeleri yüksek fiyatlarla satin alarak Türk tüccari, sanayicisi ve toprak agasini oldukça zenginlestirmislerdir (Rozaliyev, 1978, 188).
Savas döneminde sirasiyla hükümet kuran Refik Saydam ve Sükrü Saraçoglu, ekonominin içinde bulundugu sikintili durumlarla bas edebilme gayreti içerisine girmislerdir. Savas basladiginda basbakan olarak görev yapan Saydam, aldigi sert tedbirlerle ekonomik gidisati kontrol altina almaya çalismistir (Metintas ve Kayiran, 2008, 175). Bu hükümet döneminde ekonomiyi düzene sokmak amaçli olarak Milli Korunma Kanunu çikarilmistir. 18 Ocak 1940 tarihli ve 3780 sayili bu kanun, öncelikli olarak kolay yoldan kazanç elde edenlerle mücadele etmeyi amaçlamistir. 72 maddeden meydana gelen bu kanun içerisinde: Halkin yarari ve müdafaa ihtiyaçlari için üretim alanlarinin hükümet tarafindan denetlenip yönlendirilebilecegi, üretim alaninda çalisanlarin mazeretsiz olarak islerine ara veremeyecekleri, üretilen mamullerin hükümetin belirleyecegi fiyatlarla devlete satilacagi, stokçuluga karsi el koyma islemlerinin gerçeklestirilebilecegi, atil durumdaki isyerlerinin hükümet tarafindan isletilebilecegi, sahislarin ellerindeki alet ve makinelere bedeli karsiliginda el konulabilecegi, isçilerin çalisma sürelerinin artirilabilecegi, ithalatta kisitlamalara gidilebilecegi, ihracatin hükümet tarafindan düzenlenecegi, kira fiyatlarinin artirilamayacagi, yüksek fiyat artislarinin denetlenecegi, ziraat isgücünün devlet tarafindan bedeni yükümlülükle baska yerlerde çalisti- rilabilecegi, belirlenen bu kurallara uymayanlarin ise çesitli para ve hapis cezalariyla cezalandirilacagi gibi maddeler yer almistir (TBMMZC, 18 Ocak 1940, 139-158). Çikarilan kanun 17 Mart 1940 tarihinde yürürlüge girmistir (TBMMZC, 18 Mart 1940, 4).
Kanuna bagli olarak ilk etapta, 6 Aralik 1940 tarihinde, çiftçilerin ellerindeki hububati devlete satmasi karari çikarilmistir. Bu sekilde fiyat artisini sinirlandirmak amaçlanmistir (Vatan, 6 Aralik 1940, 1). 12 Subat 1941 tarihinde ise çiftçilerin stoklarindaki tohum ve yemekliklere el konulmasinin yolunu açan kararname yayinlanmistir. Halkin ihtiyaci olan un stoklari olusturabilmek için ise 30 Ocak 1941 tarihinde Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO) sorumlu tutulmustur (RG, 14 Subat 1941, 1-3). 1942 yili Ocak ayinda ise pasta, çörek ve bunlara benzer mamullerin yapilmasi ve satilmasi yasaklanmistir (RG, 30 Ocak 1942, 3). Hububat ve un stoku için alimlara baslayan TMO, üreticinin elindeki ürünleri piyasa fiyatinin altinda toplamistir. Büyük fedakârliklar ve zorluklar içerisinde ürünlerini devlete satan köylü, piyasadaki ürünleri yüksek fiyattan almaya baslayinca bu durum hosnutsuzluklar meydana getirmistir (Ünal, 1994, 20).
Kanununa bagli olarak birçok fabrikaya, tesise (Yetim, 2006, 86-91), kamyona, gemiye, tankere, jeneratöre el konulmustur (Akandere, 1998, 190). Nakil vasitalarinin seyrüseferi kisitlanmistir ve her bir taksinin iki günde bir çalismasina izin verilmistir (Yetim, 2006, 99). Resmi Gazete hariç olmak üzere diger gazetelerin ebatlarina ve sayfa sayilarina da sinirlama getirilmistir (RG, 10 Temmuz 1940, 11). Ticaret erbabinin vergi kaçirmasini ve yüksek fiyattan mal satmasini engellemek amaciyla ise 5 Mart 1940 tarihli Bakanlar Kurulu karariyla fatura kesme zorunlulugu getirilmistir (BCA, 30..18.1.2/90.23..1.). Diger bir uygulama olarak ise zorunlu çalisma yükümlülügü yürürlüge girmistir. Bu uygulama, ziraatta çalisan kadin ve erkegin, kendi islerini aksatmamak kaydiyla, yasadiklari yerin 15 km çevresinde bulunan devlet ya da sahislara ait isletmelerde uygun ücretle çalistirilabilmesi mecburiyeti seklinde olmustur (Akandere, 1998, 193-195). Is mükellefiyetine tabi tutulanlarin; hastalik, dogal afet ya da ikinci dereceye kadar akrabalarindan birisinin ölümü disinda hiçbir mazeretleri kabul görmemistir (RG, 5 Ocak 1943, 2).
1942 yilinda Refik Saydam'in ani ölümü üzerine iktidara gelen Sükrü Saraçoglu Hükümeti, Milli Korunma Kanunu temelinde yürüyen siki ekonomik önlemlerde yumusamaya gitmistir. Öncelikle fiyatlar serbest birakilmistir (Cosar, 2004, 99-100). Çiftçinin mallarina el koymaya da sinirlama getirilmis ve %25 uygulamasi adi verilen yeni bir sistem kullanilmistir. Böylece 50 tona kadar ürünü olan çiftçinin sadece %25 ürününe el konulmustur. Bunun üzerindeki miktarlar için ise %35 ve %50 seviyelerinde el koyma islemi gerçeklesmistir (Kayiran, 1995, 164-166; Çavdar, 2003, 313). Fakat bu uygulama sonrasinda çiftçinin elinde kalan ürünlerin serbest piyasaysa sürülmesiyle fiyatlar daha da artmistir (Ekzen, 1980, 13; Parasiz, 1998, 61). Hükümet çiftçiyi biraz rahatlatmak adina Ziraat Bankasi araciligiyla tohumluk dagitimi baslatilmistir (RG, 5 Kasim 1943, 1). 1944 yilinda ise Milli Korunma Kanunu hükümlerine göre 1942 yili hububat borcunu ödeyemeyenlerin borçlari affedilmistir (TBMMZC, 26 Ocak 1944, 140). 1 Kasim 1944 tarihinde de pasta, çörek, simit, bisküvi, börek, baklava gibi hamur islerinin üretilmesine izin verilmistir (RG, 1 Kasim 1944, 1). Yeni hükümet ekonomik serbestlige dogru adimlar atmis olsa da, kimi zaman savas sartlarinin bir geregi olarak, kati uygulamalar da yürürlüge sokmak durumunda kalmistir. Acil ihtiyaç duyulan ürünlere el koyma bu tip uygulamalar arasinda yer almistir (BCA, 30..18.1.2/109.55..2.). Savas içerisinde halk tarafindan büyük tepki toplayan Milli Korunma Kanunu, CHP'li vekiller tarafindan, savas sonrasi dönemde, kanunun bir gereklilik sebebiyle uygulandigi açiklamalariyla savunuldugu görülmüstür. Kanun sayesinde kitligin önüne geçildigi ve savas sartlarinin getirecegi büyük bir yikimin engellendigi iddia edilmistir (BCA, 490..1.0.0/5.26..30.).
Savasin ekonomik anlamdaki diger bir yansimasi ise ekmek karnesi uygulamasinda kendisini göstermistir. Ilk etapta 18 Subat 1941 tarihinde Istanbul, Izmir ve Ankara'da tek tip ekmek uygulamasiyla baslatilan ekmekle ilgili önlemler (RG, 21 Subat 1941, 2) gerekli tasarrufu saglamamis ve hükümet ekmek karnesi uygulamasina geçmek zorunda kalmistir (Özkan ve Temizer, 2009, 319325). Öncelikle Istanbul'da, 11 Ocak 1942 tarihinde, ekmegin alinacagi karneler dagitilmistir (Cumhuriyet, 12 Ocak 1942, 1) ve 14 Ocak günü de ekmekler karneyle alinmaya baslamistir (Cumhuriyet, 14 Ocak 1942, 1). 17 Ocak 1942 günü de Ankara'da ekmek karnesi dagitimi baslatilmistir (Ulus, 17 Ocak 1942, 1). Kisa sürede tüm yurda yayilan uygulamaya göre 7 yas alti çocuklara 187.5, 7 yas üstü kisilere 375, agir isçilere 750 gram günlük ekmek alabilme izni verilmistir (Çinar, 2008, 241242). Zaman içerisinde bu gramajlarda çesitli degisiklikler ve çogunlukla da azaltmalar gerçeklestirilmistir. Askerler için verilen ekmegin grami artirilirken(TBMMZC, 2 Subat 1942, 240), halk için dagitilan ekmeklerde ise genelde eksiltmeye gidilmistir(Karabekir, 2009, 1252; Ulus, 28 Subat 1942, 1). Kimi zaman da bir gün tam bir gün eksik ekmek verme uygulamasi hayata geçirilmistir (Karabekir, 2009, 1262; Inönü, 2008, 324). Zaman içerisinde hububat konusundaki rahatlamalara bagli olarak ekmegin gramajinin artirilmasi ve içerisindeki katki maddelerinin azaltilmasi çalismalari gerçeklesmistir (Son Telgraf, 3 Haziran 1942, 1). Ekmek karnesi uygulamasi savasin sona ermesi ile birlikte hükmünü yitirmis, 9 Eylül 1946 tarihli bir genelgeyle de karne ile ekmek satisi tamamen sonlandirilmistir (Tanin, 9 Eylül 1946, 1; Vatan, 9 Eylül 1946, 1).
Diger bir savas ekonomisi uygulamasi ise 4 Haziran 1943 tarihinde kabul edilmis bulunan Toprak Mahsulleri Vergisi olmustur (Kolaç, 2002, 674). 26 Nisan 1944 tarihinde vergi miktari %8 den %10'a çikarilmistir (Kayiran, 1995, 168). Toprak Mahsulleri Vergisi daha çok küçük çiftçiyi magdur etmistir. Alinacak ayni vergi, ürün daha tarladayken, göz karariyla belirlendigi için çogu zaman, gerçek vergi rakamlarinin üzerinde vergi tarh edilerek çiftçi magdur edilmistir. Verginin belirlenen merkezlere çiftçi tarafindan götürülmesi, kimi memurlarin rüsvet istekleri de vatandasi zorlamistir (Akandere, 1998, 169-170). Vergi dahilinde 229.130.214 lira toplanmistir (Ökte, 1951, 201). Milli savunma giderleri için çikarilan vergi, savasin ardindan, 23 Ocak 1946 tarihinde sonlandirilmistir (TBMMTD, 23 Ocak 1946, 91-92).
3. Varlik Vergisine Giden Yol ve Verginin Yürürlüge Girisi
Çesitli vergilendirmeler ve getirilen yükümlülüklerle halk üzerinde büyük bir baskinin olusturuldugu savas döneminde, küçük bir azinlik grup gereginden fazla bir özgürlügü yasamistir. Devlet üretimde; hammaddeleri mamul ve yari mamul haline getirmis, dagitim isi ise devlet kontrolü disinda cereyan etmistir. Ithalat ve ihracat isi de devlet kontrolünde özel isletmelere devredilmisti (Karpat, 2008, 190). Büyük devletlerin Türk ihraç mallari olan krom, bakir filizleri, pamuk, yün, deri, tütün ve tahil gibi ürünlere yüksek fiyatlar vererek satin almalari, Türkiye'deki tüccar, büyük sanayici ve toprak agalarinin zenginliklerini daha da artirmistir (Rozaliyev, 1978, 188). Çiftçiler çogunlukla Müslümanken, tüccarlar ve sanayiciler ise çogunlukla Rum, Yahudi ya da Ermenilerden tesekkül etmistir (Lewis, 1996, 296).
Elde ettikleri gelirlerle zenginlesen küçük sermayedarlar, özel tüketimleri için daha fazla mamul taleplerinde bulunmaya baslamislardir. Bahsi geçen kisilerin taleplerini karsilayacak ve bu küçük sinifin ihtiyaçlarina hitap edecek sekilde üretim yapan isletmeler ortaya çikmistir. Daha ucuza mâl ettikleri ürünleri, devletin belirledigi yüksek fiyatlara endeksli satan bu isletmeler büyük kârlar elde etmislerdir. Bu grup; ithal mallarin stoklanmasi, karaborsa ve devletten kaçirilan mallarin satislarindan da olaganüstü kârlar saglamislardir. Süreç, özel sermayenin büyük birikimler ve yatirimlar yapmasina (ev, arsa, dükkan, altin) imkan saglamistir. Vergilendirme usulü de bu kesimi rahatlatmistir. Maaslardan yapilan vergi kesintisi hiç aksatilmazken, zengin sinif çok az vergi vermistir (Karpat, 2008, 191-194). Saraçoglu Hükümeti'nin piyasa denetimini zayiflatmasi, kolay yoldan para kazananlarin islerini daha da kolaylastirmistir. Gittikçe artan haksiz kazanç vatandasin vicdanini yaralamistir (Çavdar, 2003, 319-320). Bu durum, ekonomik yönden birbirinden kopuk iki sinifin ortaya çikmasina neden olmustur. Bir tarafta kolayca servet biriktiren küçük bir grup yer alirken, diger tarafta; küçük tarim ve mamul üreticisi, maasla geçimini saglamaya çalisan isçiler ve memurlardan olusan büyük bir sinif yer almistir. Çogunlugu olusturan ve sikinti içerisindeki vatandas, gündelik ihtiyaçlarini dahi karsilayabilmekte büyük güçlükler çekmistir (Çavdar, 2003, 310).
Iktidarin ekonomiyi düzenlemek için almis oldugu tedbirlerin ise yaramamis olmasi, beklenen enflasyon ve fiyat düsüklügünün gerçeklesmemesi dikkatleri bir anda lüks yasayan küçük sinifin üzerine toplamistir. Bu kimselerin ellerindeki büyük sermayenin vergilendirilmesi düsünülmeye baslanmistir. Savas sirasinda birçok ülkede uygulanan sekliyle bir kazanç vergisi konulmasi düsüncesi çesitli çevrelerde sikça dillendirilmistir. Bu düsünce ayni zamanda azinliklar lehine isleyen bir ekonomik sistemin degistirilmesi adina firsat sayilmistir. Yabancilar, Osmanli'dan kalma bir gelenekle, ticari isleri azinlik unsurlarla gerçeklestirmeye devam etmislerdir. Bu sinif, Türk is dünyasinin yetersizligini öne sürerek tekellerinde buluna ithalat-ihracat gücünü sürekli hale getirmislerdir ve yerli unsurlari saf disi birakmislardir. Bahsi geçen anlayis, konulacak verginin hakli bir gerekçesi olarak ortaya çikmistir (Cosar, 2004, 99-100 ve 103).
Savasin agir yükü altinda çirpinan Türkiye ekonomisinin bir nebze de olsa ferahlamasi adina yeni bir vergi konulmasi düsüncesi 1942 yili sonbahar aylarinda iyiden iyiye gündeme oturmustur. Basin ve siyasetçiler konunun gündemde kalmasi için çaba sarf ederek bir altyapi olusturmaya çalismislardir. Öncelikli olarak zenginlerin, savas sirasinda fedakârliklar yaparak ekonomiye katki saglamalari algisi yaratilmaya çalisilmistir. Vatan Gazetesi'nin 4 Kasim 1942 tarihli baskisinda, özellikle Istanbul zenginlerine hitap edilerek; namuslu her vatandasin yapmasi gerektigi gibi zengin Istanbullularin kesenin agzini açmasi gerektigi belirtilmistir. Istanbul Ticaret Odasi'nin 200.000 lira bagislayarak bu meblagin fakirlere ulastirilmasini istemesini olumlu bir hareket olarak gören gaze- te, diger zenginlerin de az ya da çok bu yolu takip etmelerini telkin etmistir (Vatan, 4 Kasim 1942, 1).
Dönemin Cumhurbaskani Inönü ve Basbakani Saraçoglu da vergi konusunu konusmalarinda dillendirmeye baslamislardir. 1 Kasim 1942 günü meclis yasama yili açilisinda konusan Inönü; ticaretteki suursuz havanin ve mevcut sebepler dairesini fazlaca asan fiyatlarin büyük sorun olusturdugunu belirtmis, bu konularda en uygun tedbirlerin alinacagini ifade etmistir. Cumhurbaskani; içinde bulunulan ortami firsat bilen çiftlik agalarinin, her seyi ticarete döken tüccarlarin, bu sikintilari firsat kabul eden bazi siyasetçilerin memleketin zarina çalismakta olduklarini, bu tip insanlara asla müsaade edilmeyecegini ve gereken tedbirlerin en kisa zamanda alinacagini söyleyerek konusmasinin bir yerinde su net ifadeleri kullanmistir: "...Vatandaslarin selametine aykiri olarak, dogru ve kanaatli yoldan sapacaklara, bulanik zamandan siyaset veya ticaret kâri arayacaklara, kesin, kâti olarak karsi koyacagiz... (TBMMZC, 1 Kasim 1942, 4; Inönü, 1946, 368)."
10 Kasim 1942 tarihli CHP parti grubu toplantisinda konusan Saraçoglu ise; içinde bulunulan mevcut durumdaki yüksek esya fiyatlarinin temelinde üretimin azliginin, ithalat eksikliginin, alinan yanlis ekonomik tedbirlerin, doymak bilmeyen kazanma hirsinin ve ihtikârin önemli bir yere sahip oldugunu belirtmistir. Basbakanin aktardigina göre; tedavüldeki Türk parasinin miktari da artmistir. 700 milyon liraya yaklasan piyasadaki paranin bir miktarinin vergi olarak geri çekilmesi gerekmektedir. Bu islem de daha çok, savas yillarinda çok fazla para kazanmis olanlar araciligiyla gerçeklesecektir (Barutçu, 2001, 593).
Bir savas vergisi olarak ve sadece yüksek kazançli kimselerden alinmasi planlanan vergi ile ilgili görüsmeler 11 Kasim 1942 tarihli meclis oturumunda gerçeklesmistir. Vergi görüsmeleri öncesinde ülkenin ekonomik durumunu degerlendiren Basbakan Saraçoglu özetle su ifadeleri kullanmistir: Savasin birinci yilinda ülke mevcut stoklar ve ithal mallarin varligi ile rahat etmistir. Bu yil içerisinde yasanan en büyük ekonomik darbe gençlerin savas tehlikesi karsisinda silah altina alinmis olmasidir. Savasin ikinci ve üçüncü yillarinda ürünlerdeki azalma hissedilmeye baslanmistir. Ithalat daralmis, genç nüfusun askerde olmasi üretimi azaltirken, tüketimi artirmistir. Ihtikâr artis göstermis ve Refik Saydam Hükümeti bu uygulamayla ve artan fiyatlarla mücadeleye girismistir. Fakat alinan siki tedbirler ve mallara el koyma uygulamalari gereken rahatlamayi gerçeklestirememistir. Simdiki hükümet ise bir kisim sert uygulamalarda yumusamalara gitmistir. Hatta bazi kati uygulamalari kaldirarak yeni bir çözüm yolu denemeye baslamistir. Lakin alinan tedbirlere ragmen ithal mallarin fiyat denetimi hükümetin kontrolüne geçememistir. Bundan sonraki süreçte; haksiz kazançla yükünü almis olanlar, gerçekten ve zorluklarla üretim yapanlardan ayrilarak kontrol altina alinmaya çalisilacaktir. Konulacak olan yeni vergi çogunlukla savas sirasinda büyük kazançlar elde edenlerden alinacaktir. Bir kereye mahsus alinacak bu vergi tüccarlar, emlak sahipleri ve büyük toprak sahiplerinden tahsil edilecektir. Savasin en büyük kâr sinifi tüccarlar oldugu için en büyük vergi dilimi de onlara ayrilacaktir. Verginin tespitini altisar kisiden olusan komisyonlar yapacaktir. Vergi, mükelleflerin paralarinin gücünden yararlanarak suiistimallerde bulunacaklari kaygisiyla kisa sürede (15 gün) tahsil edilecektir (TBMMZC, 11 Kasim 1942, 15-22). Basbakandan sonra söz alan Antalya Milletvekili Rasih Kaplan; Milli Mücadele sirasinda, ülke zenginlerinin ve mal sahiplerinin ellerinden gelen bütün fedakârliklari göstererek servetlerini bagisladiklarini ve konulan vergileri fazlasiyla ödediklerini hatirlatarak, yine ayni fedakârligi ülkenin zenginlerinin bu süreçte de göstermeleri gerektigini belirterek(TBMMZC, 11 Kasim 1942, 27) Tekâlifi Milliye Emirleri'ne atifta bulunmustur.
Konusmalarin ardindan Varlik Vergisi Kanunu maddelerine geçilmistir. Verginin maddelerinden önem arz edenler kisaca su sekildedir: Vergi bir defaya mahsustur, servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalade kazançlari üzerinden alinacaktir(Madde 1). Büyük çiftçiler, sahip olduklari binalarin yillik geliri 2.500 liradan fazla olanlar, sahip olduklari arsa degerleri 5.000 liradan fazla olanlar, 1939 senesinden beri 2395 sayili Kazanç Vergisi (RG, 25 Mart 1934, 3) ve 2728 sayili Iktisadi Buhran Vergisi Kanunu'na Muzeyyel 2416 Sayili Kanunu Degistiren Kanun'la (RG, 29 Mayis 1935, 1) belirlenen islerle ugrasanlar, Varlik Vergisi kanunu çiktiktan sonra islerini devredenler yahut birakanlar, meslekleri tacir, komisyoncu, tellal veya simsar olmadigi halde 1939 yilindan beri bu yollarla bir defaya mahsus olsa bile kazanç elde edenler Varlik Vergisi'nin mükellefleri arasinda olacaklardir(Madde 2). Ikinci maddede belirtilen zümrelerden birden fazlasina dahil olanlar her biri için ayri vergi vereceklerdir(Madde 3). Vergilendirme komisyonlari mükelleflerin tahakkuk ettirilmis olan bir önceki yil vergilerini inceleyeceklerdir ama vergi tespitinde kendi kanaatlerini kullanacaklardir. Çiftçiler için belirlenecek vergi o kimselerin servetinin yüzde besini geçmeyecektir. Vergi, büyük sirketlerin 1941 yili gelirlerinin yüzde ellisinden asagi, yüzde yetmisinden fazla olmayacaktir(Madde 6). Vergilerin tespiti için her vilayet ve kaza merkezinde, oranin en büyük mülki amiri baskanliginda; en büyük mal memuru, ticaret odalari ve belediye azalarindan ikiser kisi olmak üzere 6 kisiden olusan heyetler teskil edilecektir. Komisyon kararlari çogunlukla verilecek ve esitlik halinde reisin oyunun oldugu tarafin karari kabul edilecektir(Madde 7). Komisyonlar, mükelleflerin mükellefiyet miktarlarini on bes gün içinde belirlemek durumundadirlar(Madde 9). Komisyon kararlari sehir ve kasabalarda gelir dairelerinin kapilarina ve köylerde münasip yerlere asilarak duyurulacaktir. Kararlar katidir, idari ve adli mercilere itiraz yolu kapalidir. Sadece mükerrer vergi konulmussa yüksek olan kabul edilip digeri silinebilir(Madde 11). Mükellefler vergiyi on bes gün içerisinde mal sandigina yatiracaklardir. Bu süre beklenmeden bölgenin en büyük mal memuru, ihtiyaç duyarsa, mükellefin mallarina ihtiyaten el koyabilecektir. Zamaninda ödenmeyen vergi için ilk gecikme haftasinda yüzde bir, ikinci haftasinda yüzde iki faiz uygulanacaktir. Bir ay sonunda borçlarini ödemeyenler, askeri isler disinda, belediye ve ya umum hizmetinde bedeni olarak çalistirilacaklardir. Kadinlar ve 55 yasini geçmis erkekler bu çalismadan muaf tutulabilecektir. Çalisanlara verilecek yevmiyenin yarisi borçlarindan düsülecektir(Madde 12). Büyük sirket ortaklari da gerekirse zorunlu çalisma yükümlülügüne tabi tutulabileceklerdir(Madde 13). Mükelleflerin ikametgâhlarinda bulunan es, kardes, anne, baba ve çocuklarina ait gayrimenkul mallar da vergiye karsilik olarak satilabilecektir. Gayrimenkullerin sahibi tarafindan satisi sirasinda, bu mallarin Varlik Vergisi dahilinde olmadigi resmi olarak tespit edilmez ise yapilan satislar tapu müdürlüklerince onaylanmayacaktir(Madde 14). Bu kanunun yürütmesinden Bakanlar Kurulu sorumludur(Madde 17) (TBMMZC, 11 Kasim 1942, 29-32).
Vergi maddelerinin tek tek görüsülmesinin ardindan yapilan oylamaya; mevcut 429 vekilden 350 tanesi istirak etmis ve katilanlarin tamami olumlu rey vermistir. Falih Rifki Atay, Tayfur Sökmen, Fethi Okyar, Resat Nuri Güntekin, Hüseyin Cahit Yalçin, Atif Tüzün, Abidin Daver, Ahmet Sükrü Esmer, Salah Cimcoz, Celal Bayar, Halil Mentese, Hasan Ali Yücel, Mahmut Esat Bozkurt, Hüseyin Rahmi Gürpinar, Ali Canip Yöntem, Damar Arikoglu, Cevdet Kerim Incedayi oylamaya katilmayan vekillerden birkaçi olmustur (TBMMZC, 11 Kasim 1942, 33-35). Kabul edilen Varlik Vergisi 17 madde olarak ve 4305 kanun numarasiyla 12 Kasim 1942 tarihinde Resmi Gazete'de yayinlanarak yürürlüge girmistir (RG, 12 Kasim 1942, 1-2).
4. Verginin Uygulanis Süreci ve Bedeni Çalisma Yükümlülügü
Varlik Vergisi Kanunu çikarilmadan önce, Maliye Bakanligi tarafindan defterdarliklara gönderilen bir yazi ile; savas sürecinde fevkalade kazançlar elde edildigi ve bu kazançlarin vergilendirilmedigi belirtilerek, kisa süre içerisinde bu sekilde kazanç elde edenlerin tespit edildigi cetveller istenmistir. Emir üzerine, Irat ve Servet Müdürlügü, subelerden konuyla ilgili malumati toplamaya baslamistir. Gelen cetveller içerisinde sahislarin isimleri, adresleri, hangi isle mesgul olduklari, savas öncesi ve son servet durumlari yer almistir. Bu cetveller Ankara'ya gönderilmistir. Hazirlanan cetveller içerisindeki isimler öncelikli olarak Müslim(M) ve Gayrimüslim(G) olarak iki gruba ayrilmistir. Sonraki süreçte bunlara Dönme(D) ve Ecnebi(E) siniflandirmalari da eklenmistir (Ökte, 1951, 4748). Yasa yürürlüge girdikten sonra ise illerde komisyonlar olusturularak vergi verecek olan kisiler ve vergi miktarlari tespit edilmeye baslanmistir (Kayra, 2011, 53).
Vergi tespiti islemleri sirasinda mükelleflerin sahip olduklari servetlerin miktarlarinin hesaplanmasinda büyük güçlükler yasanmistir. Özellikle yabancilar için vergi miktarinin belirlenmesi sikintilar dogurmustur. Istanbul Emniyet Müdürlügü'nde yabancilarin sadece ülkeye ilk girisinde verdikleri ikamet kayitlari mevcuttur. Fakat ikamet degisiklikleri zaman içerisinde takip edilmemistir. Isyerleri konusunda da emniyette kayitlar bulunmamaktadir. Vergi kayitlarinda da mükelleflerin tabiiyetleri hakkinda bir bilgi mevcut degildir. Eldeki verilerle ecnebileri tespit etmekte büyük sikintilar cereyan etmistir. Bazi kisiler Türk vatandasi zannedilmis ama bu kisiler yabanci uyruklu çikmislardir. Nüfus ve konsolosluk kayitlarinin düzensizligi isi daha da zor bir hale sokmustur (Ökte, 1951, 81-82). Vergi tahsili sirasinda ise yabancilara ait gayrimenkullerin, bu kimselerin borçlari karsiliginda satisi sorun olmus ama bu konu Bakanlar Kurulu'nun satisa izin vermesi karariyla asilmaya çalisilmistir (BCA, 30..18.1.2/102.57..10.).
Vergi miktarlarinin belirlenmesinin ardindan hazirlanan vergi listeleri halka açiklanmistir. Fakat kisa süre sonra sikayetler yagmaya baslamistir. Istanbul, Bursa, Adana ve Hatay illeri en çok sikâyet gelen yerler olmustur (Barutçu, 2001, 602). Mükellefler itiraz için vilayete, Maliye Bakanligi'na, Basbakanliga, Cumhurbaskanligina ve meclise dilekçeler yazmislardir. Verginin çoklugu, hatali vergi tayini, mükerrer vergi itirazi gibi konular öncelikli dilekçe yazma nedenleri arasinda yer alistir. Anayasaya göre bu dilekçelerin mutlak olarak cevaplandirilmasi gerekmistir. Bu amaçla bir hukuk servisi olusturulmustur ve servis, maddi hatalar ve mükerrerlik konularinda çalismak üzere iki kaleme ayrilmistir. Süreç içerisinde meclise 13.348, diger mercilere de 10.968 dilekçe olmak üzere toplam 24.316 dilekçe verilmistir (Ökte, 1951, 106 ve 110). Bu dilekçelere verilen cevaplara bir örnek olarak Izmir'den vergi mükellefi Bünyamin Nahum'un vergi miktarina itirazi sonrasinda, Maliye Bakanligi'nin verdigi cevabi gösterebiliriz. Bakanlik ilgili sahsin adina tespit edilmis olan meblag ile ilgili herhangi bir hata ve kanunsuzluk olmadigi tespitini, 10 Kasim 1943 tarihinde ilgili defterdarliga bildirmistir. Bu sahsin kendisine tahakkuk ettirilen vergiyi ödemesi gerektigi belirtilerek, Varlik Vergisi Kanunu'nun 2. maddesine göre bu sahsin 100.000 lira vergi ödeyecegi tasdik edilmistir (BCA, 30..10.0.0/135.971..23.).
Vergisini ödemek isteyip de ödeyemedigi için devlet kademelerinden yardim isteyen mükellefler de olmustur; 13 Ocak ve 22 Ocak 1943 tarihlerinde Istanbul'da bulunan Cihan ve Kanaat Kitabevlerinin sahipleri Varlik Vergisi borçlarinin karsiligi olarak ellerindeki kitaplarin satin alinmasi için Milli Egitim Bakanligi'na mektup yazmislardir. Kanat Kitabevi'nin sahibi Ilyas Bayar'in mektubundaki ifadelerin özeti su sekildedir: 1896 tarihinde açmis oldugum kütüphanemle 50 yildir bu memleket insanina hizmet etmekteyim. Simdi ise Milli Egitim Bakanligi'nin yardimini talep edecek bir hale geldim. Yardim talebimin sebebi üzerime düsen bir vazifeyi yerine getirmek içindir. Varlik Vergisi olarak tarafima 494.500 lira tarh edilmistir. Borcumun 250.000 lira kadarini ödemis bulunmaktayim. Bu miktari karsilayabilmek için sahip oldugum her seyi sattim. Elimde sadece elli yildan beri nesrettigim kitaplarim kaldi. Bu kitaplar Ingilizce-Türkçe Sözlük, Almanca-Türkçe Sözlük ve Türk tarihi ile ilgili bir kitaptir. Bankalar nazarinda bir kiymete sahip olmayan bu kitaplarimin kiymetinin tespitini tarafiniza birakiyorum. Tespit edilen fiyattan kitaplarimin alinmasini ve vergi borcuma karsilik olmasini tarafinizdan rica ve istirham ediyorum (BCA, 30..10.0.0/144.31..13.).
Diger bir yardim talebi içeren ve Cihan Kitabevi sahibi Aramanus Acun'un mektubu ise özetle su sekildedir: Babam Mihran Acun tarafindan kurulmus olan Cihan Kitabevi'nde binlerce eser tâb ve nesrolunmustur. Babamin devami olarak Cumhuriyet adliyesine ve Milli Egitim Bakanligi'na hizmete devam ettim. Babam zamaninda nesredilen Karakoç'a ait 16 ciltlik Sicilli Kavanin Külliyati'nin devami olarak 6 cilt de ben nesrettim. Savas dolayisiyla kitapçi camiasi durgunluk içerisindedir ve birçok sektörde oldugu gibi büyük kazançlar elde edememistir. Cihan Kitabevi'ne Varlik Vergisi'nden 30.000 lira tarh edilmistir. Kütüphanem ve dört odali meskenim nakde çevrilse en fazla 8.000 lira eder. Tahakkukta maddi bir hata oldugu kanaatindeyim. Elimdeki kitaplari ve kitap halinde olmayan formalari kesekâgitçilara kilo ile satmam gerekecek. Ülkenin gençligi için önem arz eden bu kitaplarin kilo ile satilmasina gönlüm razi degildir ve en azindan hükümet tarafindan borcuma karsilik olarak satin alinmasini istemekteyim. Tarafima yüklenen verginin 1.200 lirasini yatirdim. Borcumun makul seviyelere indirilmesi ve uzun bir zaman diliminde ödemem için imkan saglanmasi ricamdir (BCA, 30..10.0.0/144.31..13.).
Vergilerin tahsili sirasinda kimi zaman siyasetle yakin temasin nimetlerinden faydalanilarak indirimler ve aflar gelirken, kimi zaman da tam zitti durumlar yasanmis ve çekismeler fazladan vergi yükü bindirilmesine neden olmustur. Böylece adam kayirma ve iltimas, vergilendirme sürecinde de etkin olarak basvurulan bir yöntem olarak hayat bulmustur (Cosar, 2004, 115). Bazan ise ellerinde imkân varken bunu kullanmayi uygun görmeyenlere de rastlanmistir. Bu sekilde örnek bir olay, dönemin Genelkurmay Baskani Maresal Fevzi Çakmak'in basindan geçmistir. Maresalin Kadiköy'de bulunan ve eskiden ilkokul olan evine 2000.000 lira civarinda vergi tarh edilmistir. Çakmak, yaveri araciligiyla teessüflerini bildirmistir. Görevli memurlar ise verginin umuma yönelik oldugunu söylemis, Çakmak da vergisini ödemistir (Ökte, 1951, 178).
Verginin tahsil edilmeye baslamasindan sonra, süreç içerisinde yasanan sikintilari asgariye indirebilmek ve vergiyi en üst seviyede tahsil etmek adina, 7 Ocak 1943 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafindan bir kararname yayinlanmistir. Yayinlanan kararla, tahsilâtin yapildigi süreçte mükelleflerin tâbii tutulacaklari muameleler siralanmistir. Buna göre: ilk on bes gün içinde vergisini ödeyen mükelleflere islerini kolaylikla devam ettirebilmeleri için bankalar ve ilgili müesseseler tarafindan gereken kolayliklar saglanacaktir. Ikinci on bes günlük süre içerisinde faizli olarak ödeme yapacak kisiler arasinda mal kaçirma ihtimali olan kisilere ilgili kanunlar derhal uygulanacaktir. Bir aylik süre sonunda borcunu kismen ya da tamamen ödemeyenler hakkinda tahkikat baslatilacaktir. Bu süreçte; borçlarinin en az yarisini ödemis olanlar içinden mal kaçirma süphesi olanlarla ilgili takibat derhal baslatilacaktir. Bu sekilde süphe bulunmayanlardan; kalan borçlari için teminat verebilenler ile satis ve kazançlarindan borçlarini ödeyebileceklerine kanaat getirilenlere, teminat gerektirmeden, takibat 6 ay geciktirilebilecek ve çalisma yükümlülügü tehir edilebilecektir. Vergisini yarisindan az ödeyen veyahut hiç ödemeyenlerle ilgili kanun uygulamasi derhal baslatilacaktir. Fakat sayinin binlerle ifade edildigi düsünülerek, en büyük vergi sahiplerinden baslanarak islemler siraya konulacaktir. Mahalle bakkallari gibi sinirli ve basit ticaretle ugrasanlar ile seyyar saticilar ve müstahdemlerle ilgili olarak takibata girisilmeden önce ilgili bakanliktan izin alinacaktir. Yukarida bahsedilen konulardaki islerin yürütülmesinde ve merkezle münasebetin saglanmasinda mal memurlari ile mahallin en büyük idare amiri arasinda mutabakat saglanacaktir (BCA, 30..18.1.2/100.110..17.).
Vergisini ödeyemeyen ya da ödemek istemeyen kimselerin mallari haczedilerek açik artirmayla satilmaya baslanmistir. Fakat bu konuda Milli Korunma Kanunu engel olarak ortaya çikmistir. Ilgili kanuna göre, esyalarin belirlenmis olan piyasa fiyatlarinin disinda satilmasi yasaklanmistir. Fakat haczedilip satilan ürünler, açik artirma dolayisiyla piyasa fiyatlarinin üstünde alici bulabilmistir. Bu durum satislara engel teskil edince, Milli Korunma Kanunu'na uyulmamasi karari alinarak satislar kanun disi birakilmistir. Hacizli mallari satin alan kimselere de satis bedelini gösteren vesikalar, kanuna aykirilik tasiyacagi için verilmemistir. Alicilar da bu riski göze alarak alimlar yapmislardir (Ökte, 1951, 168).
Haciz islemleri ve satislar basin araciligiyla halka duyurulmustur. 25 Subat 1943 tarihli gazete haberine göre; Istanbul'da vergisini vermemekte israr edenlerin ev ve dükkânlarinin haczine devam edilmistir. Bir gün önce 48 ev ve 29 ticarethane haczedilmistir. Daha önce haczedilen 23 ev ve 12 ticarethanede ise tespitler yapilmistir. Yapilan satislarla birlikte Istanbul'daki toplam tahsilat 123.204.716 liraya yükselmistir (Vatan, 25 Subat 1943, 1). Vergi tahsili süresince Istanbul'da el konulup satilan gayrimenkul adedi 885 olmustur. Bu gayrimenkulün vergi kiymeti 2.700.883 lira olarak belirlenmistir. Gayrimenkullerin 330 tanesi ev, 97 tanesi dükkân, 190 tanesi arsa, 80 tanesi apartman, 42 tanesi depo, 7 tanesi han, 8 tanesi fabrika, geriye kalanlar ise çesitli yapilardir. Satilmadigi için hazineye tapulanan emlak ise 73 parçadir (Ökte, 1951, 164).
Vergi uygulamasinin basladigi günlerde Cumhurbaskani Ismet Inönü, yeni verginin gerekliligi üzerinde durarak, bu girisimi destekledigini gösteren bir konusmayi 24 Aralik 1942 tarihinde Istanbul Halk Partisi Vilayet Kongresi'nde yapmistir. Konusmasinda Varlik Vergisi'ne deginerek, devletin selameti için gerektiginde fedakârlik yapilabilecegini, bu fedakârliklarin kimi zaman çiftçiyi, kimi zaman tüccari zora sokabilecegini, vatandasin devletin taleplerini iyi niyetle karsilamalari gerektigini belirtmis ve sözlerine söyle devam etmistir: "... Bu vatanda herkes simdiye kadar emniyet ve huzur içinde kazanmis, yasamistir. Bundan sonra da daima da herkes Cumhuriyet kanunlarinin himayesinde ve medeniyet içinde çalisip kazanacaktir. Her vatandasin devlete karsi vazifelerini iyi niyetle, sabirli, ciddi olarak yapmalarini istemek devletin hakkidir...(Barutçu, 2001, 603)." Basbakan Saraçoglu da vergi konusunda basina bir degerlendirmede bulunmus, vergi uygulamasinin arkasinda olduklarini açikça ifade etmistir. Basbakan; Türk milleti ve köylüsünün asirlar boyunca üzerine yüklenen sorumluluklari büyük fedakârliklarla yerine getirdigini, fakat içinde bulunulan savas durumuna ragmen bazi kimselerin hükümetin isteklerine kulak asmadiklarini, kendilerine gösterilen misafirperverlik sayesinde zengin olmalarina ragmen üzerlerine düsen görevleri yerine getirmediklerini, bu nedenle de Varlik Vergisi'nin bu tip kimseler üzerinde en siddetli sekilde uygulanacagini belirmistir (Cumhuriyet, 21 Ocak 1943, 1).
Varlik Vergisi tahsilati 1943 yili Ocak ayinda süratli bir sekilde devam ederken, bir yandan da vergisini ödeyemeyen ya da ödemeyenlerin bedeni yükümlülüge tabi tutulmasi konusu üzerinde hazirliklar baslatilmistir. 12 Ocak 1943 tarihinde Resmi Gazete'de yayinlanan Bakanlar Kurulu karariyla konuya açiklik getirilmistir. Kabul edilen kararnamenin ismi "Varlik Vergisi Kanunu'nun Çalisma Mecburiyetine Dair Hükümleri Ihtiva Eden 12 ve 13. Maddelerinin Tatbik Sureti Hakkinda Talimatname" olarak belirlenmistir. Bu kararnamenin genel hatlari su sekildedir: Bir ay içerisinde vergisini vermeyenlerle ilgili mahallin en büyük memurlugunca bir isim listesi hazirlanir. Ismi yazili olanlarin sevk sirasi su sekildedir; hiç vergi vermeyenler, kismen vergisini vermis ama mal kaçirmis olanlar, menkul malini kaçirmayip borcunu ödeme konusunda iyi niyetli olanlar, gayrimenkulden mükellef tutulmus olanlar(Madde 1). Listede ismi olanlar, kadinlar hariç olmak üzere, zabita marifetiyle kisim kisim celp ettirilir. Toplanacaklar içerisinden memur ve müstahdem olarak maas ve ücretle çalisanlar, 18 yasini doldurmamis olanlar, 55 yasini geçmis olanlar ve kadinlar tespit edilip bunlarla ilgili Bakanlar Kurulu'ndan karar çikmasi beklenir.(Madde 2). Iki gözü kör, kolsuz, bir ayagi bulunmayan, bir kolu ve bir ayagi yok denecek kadar sakat olan, seyahate dayanamayacak kadar hasta olanlarin sevkiyati verilecek raporlarla ertelenir. Hasta olanlar hastanede ya da evlerinde devlet adina tedavi edilir. Iyilesenler derhal vazife yerlerine sevk edilir(Madde 3). Celp edilenler için bir toplanma yeri tahsis edilir(Madde 4). 3. maddeye göre celp olunacaklar ulastirma islerinde çalismak üzere Ulastirma Bakanligi'nca belirlenen dagitim merkezlerine polis ve jandarma denetiminde gönderilir. Kadinlar, Bakanlar Kurulu'ndan sevklerine onay çikarsa, belediye islerinde çalismak üzere Içisleri Bakanligi'nca belirlenecek yerlere sevk edilirler(Madde 5). Askerlik vazifesinde bulunanlarin sevki bu görevlerinin bitimine birakilir(Madde 6). Muaf sayilanlarin disinda kimsenin sevki geciktirilemez, sevk karsiti dava açilamaz(Madde 7). Sevk edileceklerin iase masraflari kendilerine aittir. Ilk tevzi merkezlerine varana kadar yetecek yiyeceklerini yanlarina almalidirlar. Iaselerini karsilayamayacak halde olanlarin yol boyunca yiyeceklerini zabita karsilar(Madde 8). Dagitim yerlerine ulasan mükellefler ilgili büroya teslim edilir, Ulastirma Bakanligi'nca tespit edilen isi yapar. Hiç kimse ikamet ettigi ya da ticari faaliyete bulundugu yerde çalistirilamaz(Madde 12). Mükelleflerin maaslarinin yarisi kendilerine geriye kalan kismi ise borçlarindan düsülmek üzere ilgili mal sandigina gönderilir(Madde 13). Yiyecek, giyecek ve yatma ihtiyaçlari mükellefler tarafindan karsilanir(Madde 14). Mükellefler borçlarini bitirinceye dek çalismak zorundadirlar(Madde 15). Çalisma mecburiyetinin ifasi sirasinda hastalananlar iase ve masraflari kendilerine ait olmak üzere yakindaki devlet ve belediye hastanelerinde tedavi edilirler(Madde 16) (RG, 12 Ocak 1943, 2-3).
Yukarida detaylari verilen kararnamenin 16. maddesi net bir ifade içermedigi için sonraki süreçte detaylandirilmak zorunda kalinmistir. 24 Haziran 1943 tarihli Bakanlar Kurulu toplantisinda madde yeni haliyle kabul edilmistir ve özetle su sekildedir: Hükümet ve belediye hastanelerinde tedavi altina alinanlardan ilerlemis veremi olanlar, ameliyatla giderilmesi mümkün bulunmayan kötü huylu urlari olanlar, kalp hastaligi olanlar, ilerlemis böbrek iltihabi olanlar, siroz olanlar, çalisamayacak durumdaki felçliler, siddetli psikolojik bozuklugu olanlar, yardima muhtaç hale düsürecek bir vücut zayifligi yahut ileri kansizlik hastaligi olanlar raporla tespit sonrasinda, hastaliklarinin derecesine göre, bir müddet yahut sürekli olarak zorunlu çalisma mükellefiyetinden muaf sayilabileceklerdir. Tedavi görenlerin hastaliginin iyilesmesi ile ilgili olarak verilen doktor raporuna göre Saglik Bakanligi bir karar alacak ve bu karar Içisleri, Ulastirma ve Maliye Bakanliklarinin son onayina kadar yürürlüge girmeyecektir. Bu durumdaki mükellefler çalistiklari yerdeki hastanede tutulmaya devam edeceklerdir (RG, 10 Temmuz 1943, 2).
Vergilerini tam olarak ödeyemeyen birçok mükellef olmustur. Defterdarliklar tarafindan bu kimselerin listeleri valiliklere gönderilmistir. Istanbul'da valilik, polis yardimiyla bu mükellefleri toplatarak, Sirkeci Tren Gari yaninda bulunan ve Demirkapi olarak bilinen yerdeki ambarda sevk gününe kadar bekletmistir (Aktar, 2012, 197). 20 Ocak 1943 tarihi, vergi ödemesi için verilen ek sürenin doldugu ve tutuklamalarin baslatildigi gün olmustur (Guttstadt, 2012, 158). 22 Ocak 1943 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Varlik Vergisi'ni ödemeyen 17 kisilik ilk kafilenin toplama kampina sevk edildigi haberini yayinlamistir. Haciz islemlerinin de bir gün önce baslatildigi duyurulmustur (Cumhuriyet, 22 Ocak 1943, 1). Toplama alanina gelenlerin sayisi zaman içerisinde artmis ve 27 Ocak günü borçlarini vermeyen 32 kisilik ilk kafilenin tren ile Askale'ye dogru yola çiktiklari haberi basinda yer almistir (Cumhuriyet, 28 Ocak 1943, 1). Tutuklularin Askale'ye giderken Uludag seyahatine çikar gibi giyindikleri, ayaklarinda golf pantolonlari ve gözlerinde kar gözlükleri oldugu da halka duyurulmustur (Son Posta, 28 Ocak 1943, 1).
Toplama merkezlerinde tutulan mükellefler parça parça sevk edilmeye devam edilmistir. Bu kisilerin bazilari vergi borçlarinin bir miktarini ödemisken bazi mükellefler hiç ödeme yapmamistir. Sevki gerçeklesen ilk 45 kisiden birkaç tanesinin vergi miktari ve ödedigi miktarlar su sekildedir: Hamparsun Erkman 400.000 lira verginin 5.000 lirasini ödemis, Nesim Saban 300.000 lira verginin 10.710 lirasini ödemis, Samoel Varon 280.000 lira verginin 4.000 lirasini ödemis, Yorgi Beyko 200.000 lira verginin 100 lirasini ödemis, Garp Franko 375.000 lira verginin 1.000 lirasini ödemis, Alfred Taranto 320.000 lira vergiden hiç ödeme yapmamis, Kostantin Kürkçüoglu 200.000 lira vergiden 200 lira ödemistir (Ökte, 1951, 152-153).
Bazi mükellefler toplama kampinda iken borçlarini kapatarak bedeni çalisma yükümlülügünden kurtulmuslardir. 25 Subat 1943 tarihli Vatan Gazetesi'nin haberine göre toplama kampina alinan Koço ve Yorgi Elostropulos ortaklar 24.000 liralik borçlarini ödeyerek serbest kalmislardir. Yine gazetenin bildirdigine göre Askale'ye gönderilecek yeni kafile için en az 150 kisi hazirlanmaktadir (Vatan, 25 Subat 1943, 1). Varlik Vergisi uygulamasi müddetince sevk için kampa alinanlarin sayisi 2.057 olmustur. Bu rakamin 1.869 tanesi Istanbul'dandir. Borcunu ödemeyerek çalisma yerine gönderilenler ise 1.400 kisidir. Bu rakamin 1.229'u Istanbul'dandir. Çalisma yerinde ölen sayisi ise 21 kisidir ve hepsi de Istanbul'dan gelenlerin arasindandir (Ökte, 1951, 158). Ölümler; yaslilik ve hastalik gibi dogal nedenlerden kaynaklanmistir. Çalisanlara herhangi bir sekilde kötü muamele ve iskence yapilmamistir (Çavdar, 2003, 326).
Verginin toplanmaya baslandigi 1943 yilinin ilk aylarinda ne kadar vergi toplandigi ile ilgili elde birkaç kaynak mevcuttur. Bu kaynaklardan ilki; Ingiltere'nin Türkiye büyükelçisi baskanliginda Istanbul'da olusturulmus bulunan Ingiliz Ticaret Odasi tarafindan yayinlanan aylik derginin 27 Subat 1943 tarihli sayisinda yer alan "yillik rapor" basligi altinda elimize ulasmistir. Bu rapor içerisinde, net olmasa da, Subat ayina kadar toplanan vergi miktari verilmistir. Rapora göre, 450 milyon lira civarinda bir vergi tespit edilmis ve bunun yaklasik 200 milyon lirasi toplanmistir. Bu rapor sadece vergi rakamlari vermekle kalmamis ayni zamanda Varlik Vergisi ve Türkiye ekonomisiyle ilgili kisa bir de degerlendirme yapmistir. Bu degerlendirme ana hatlariyla su sekildedir: Türkiye'de milli müdafaa giderlerini karsilamak için Varlik Vergisi Kanunu kabul edilmistir. Kanun sayesinde 763 milyon liraya ulasmis olan tedavüldeki para miktari 702 milyon liraya inmistir(Ocak ayi itibariyle). Olaganüstü durumlar için vergi uygulamasi normaldir fakat bu verginin tespiti asamasinda standart bir uygulama yoktur. Mükelleflere temyiz hakki verilmemis, ödenmedigi taktirde mecburi is yükümlügü öngörülmüstür. Sermaye üzerine konulmus olan bu vergi sadece mükellef olan tüccarlarin degil tüm piyasanin gidisatini bozma ihtimaline sahiptir. Bu nedenle Birlesik Kralliktan ihracat yapacak olanlarin bu durumu dikkate alarak ihtiyatli davranmalari gerekmektedir (BCA, 30..10.0.0/85.560..19.).
Toplanan vergi miktarlariyla ilgili diger kaynak Vatan Gazetesi'dir. Gazetenin 23 Mart itibari ile Istanbul için vermis oldugu rakamlar su sekildedir: Belirtilen güne kadar 142.048.401 lira toplam vergi tahsil edilmistir. Toplama kaplarinda bulunan mükelleflerden borcunu ödeyenler saliverilmistir. Erzurum posta treni ile 60 kisilik yeni bir grup ise Askale'ye sevk edilmistir (Vatan, 23 Mart 1943, 1). Meclis tutanaklarinda ise 30 Nisan itibariyle bir degerlendirme yapilmistir ve detayli olarak verilen rakamlar su sekilde kayda geçmistir: Istanbul'da 63.640 mükellefe 348.992.022 lira vergi tahakkuk etmis, bu miktarin 165.343.133 lirasi tahsil edilmistir. Izmir'de 5.183 mükellefe 27.992.415 lira vergi tarh edilmis, mükellefler belirlenen miktarin 19.351.088 lirasini ödemislerdir. Ankara'da 3.185 mükellefe 16.980.683 lira vergi tahakkuk ettirilmis, mükellefler 15.111.989 lira ödemislerdir. Bur- sa'da 3.106 mükellef, kendilerine tahakkuk ettirilen 11.239.940 liranin 5.405.952 lirasini ödemistir. Adana'da 1.674 mükellefe 9.931.37 lira vergi borcu çikarilmistir ve bu miktarin 7.027.471 lirasi ödenmistir. Mersin'de 823 mükellef borçlandiklari 6.193.065 liranin 5.235.844 lirasini ödemislerdir. Diger illerde tahsilât oranlari % 77'yi geçerken, Istanbul'daki oran % 47 civarinda kalmistir (TBMMZC, 24 Mayis 1943, ekler 2/282).
Toplama kamplarina gönderilen mükelleflerin durumlari Varlik Vergisi'nin çok tartisilan uygulamalarinin basinda gelmistir. Bu uygulama ile ilgili olarak, yukarda bahsedildigi üzere, toplama alaninda bekletilen sahislarin kafileler halinde sevk edildikleri bilgisi mevcuttur. Sevkiyata tabi tutulacak mükelleflerin 55 yas üstü ve kadin olmamalari konusunda bir sinirlama var iken, bu uygulama 20 Ocak 1943 tarihli Bakanlar Kurulu'nda kabul edilen bir kararla degistirilmistir. Böylece çalisma yükümlülügü bulunan ve 55 yasin üzerindeki kisilerin de çalistirilmasinin yolu açilmistir (BCA, 30..18.1.2/101.10..19.). Maliye Bakanligi'nin teklifi ve Bakanlar Kurulu'nun karariyla kabul edilen bu yeni uygulama bir müddet gecikmeli olarak ancak 23 Subat 1943 tarihli Resmi Gazete'de yayinlanarak yürürlüge girmistir (RG, 23 Subat 1943, 3). Askale'ye gönderilecek olan kisilerin belirlenmesinde ise ülke genelinde bir standart yakalanamamistir. Öyle ki, Adana'da belirlenen verginin %80'i alinmasina ragmen kimse kampa gönderilmemisken, Izmir'de tahsilât orani %90'a ulastigi halde buradan 93 kisi çalisma kamplarina gönderilmistir. Fakat bu gönderilme isi aylarca geciktirilmis ve iyi niyet sergilenmistir. Istanbul'da ise isler siki tutulmustur ve sevkiyatlar derhal baslatilmistir (Cosar, 2004, 117).
Askale'ye gönderilenlerin halkin huzuru adina sehir merkezinden uzak bir yerde kamplara alinmasi planlanmisken, kimi zaman bu uygulamada aksakliklar yasanmistir. Askale'de halk ile mükellefler arasinda zaman zaman sikintilar cereyan etmistir. Bu konuyla ilgili olarak Içisleri Bakani Hilmi Uran tarafindan 2 Temmuz 1943 tarihinde Basbakanliga gönderilmis olan bir yazida, yasanan sikinti genel hatlariyla su sekilde izah edilmistir; 560 Varlik Vergisi mükellefi Erzurum merkezde iki okula yerlestirilmislerdir. Bunlar çalistirilmadan atil vaziyette bekletilmektedirler. Iaselerini temin için disari çikanlardan bazilari kadinlara sarkintilik etmislerdir ve bu kimselerin kontrol altinda tutulmasi oldukça zor hale gelmistir. Bu nedenle de 70 tanesi acil olmak üzere 150 adet çadira ihtiyaç duyulmaktadir. Varlik Vergisi mükelleflerinin sehir içinde tutulmayarak sehir disinda çalistirilmalari gerekmektedir. Bu kimselerin sehir içinde tutulmalari hem asayis hem de askeri garnizonun bulunmasi nedeniyle emniyet açisindan mahzurludur. Polis güçleri bu sahislari kontrol etmekte zorlanmaktadirlar. Bu sebeplerden dolayi en kisa zamanda gereken çadirlar gönderilmeli ve mükellefler sehir dislindaki çalisma kamplarina yollanmalidirlar (BCA, 30..10.0.0/89.590..12.).
Varlik Vergisi'nin hararetinin sönmeye basladigi 1943 yili sonlarina dogru bedeni mükellefiyetler konusunda da yumusamaya gidilmistir. Basbakanlik tarafindan 3 Aralik 1943 tarihinde Içisleri, Maliye ve Ulastirma Bakanliklarina gönderilen bir yazi ile vergi kapsaminda mükellef olan ve belirlenen vergisini ödeyemedigi için çalismak zorunda kalan vatandaslarin bundan sonraki süreçte aile ve is muhitlerinde çalisarak borçlarini ödemelerine izin çikmistir. Bu kararla; ilgili vatandaslara yeni çalisma mekânlarinda huzur içinde vazifelerini yerine getirme imkâni verilerek, iyi niyetli kisilere kolaylik taninmistir. Saglanan kolayliklara ragmen borçlarini ödemeye yanasmayanlar için ise gerekli kanun maddeleri uygulanmaya devam edilmistir (BCA, 30..10.0.0/135.971..24.).
Çalisma yükümlülügünden kurutularak Istanbul'a dönenler ve kampta kalmaya devam edenlerin en büyük destekçisi ve sözcüsü Istanbul'da yayinlanan Rumca Metapolitefsis Gazetesi olmustur. Gazete, sürekli olarak Varlik Vergisi aleyhinde yayinlar yapmis, vergi karsitlarinin yayin organi haline gelmistir. Ilk etapta; tarh edilen vergilerin yanlis oldugunu ve azinlik okullarindaki Türk ögretmenlerin ögrencilere kötü muameleler yaptigini yazan gazete, mükelleflerin zorunlu çalisma yükümlülüklerinden dönmeye baslamalari ile birlikte, bu kisilerin nazarinda itibar kazanabilmek için, "sizin için divan-i harplere verildim" seklinde ifadeler kullanmistir. Son olarak ise mükellefler için genel bir af ilan edilmesini ve bu kimselere ait esya ve gayrimenkul satislarinin derhal durdurulmasini talep etmistir (BCA, 30..10.0.0/86.569..8.).
Vergi toplama isleri ve yükümlülerin sevkleri devam ederken, verginin çikarilmasinin müsebbibi olan Basbakan Saraçoglu çesitli ortamlarda Varlik Vergisi'nin hakliligini dile getirmistir. Ilk olarak 17 Mart 1943 tarihinde hükümet programiyla ilgili olarak meclise yapmis oldugu bilgilendirme konusmasinda konuya deginmis; vergi sayesinde maliyenin rahata kavustugunu, hesapsiz ve zararli olarak piyasada bulunan paranin çekildigini, Merkez Bankasi'nin 35 ton daha altin aldigini, son birkaç ay içerisinde de 12 milyon Ingiliz lirasinin banka tarafindan biriktirildigini, tüm bu gelismeler isiginda Türk parasin saglam temellere oturtuldugunu belirtmistir (TBMMZC, 17 Mart 1943, 24; RG, 18 Mart 1943,2). Basbakandan sonra söz alan Konya milletvekili Osman Sevki Uludag da verginin ülke genelinde ve özellikle de Istanbul'da toplanmasinda yasanan sikintilardan bahsetmistir. Bir memleket meselesi olmasina ragmen vergisini vermeyenlerin çok oldugunu ifade etmis ve bu kimselerden ya verginin tahsil edilmesini yahut bu mükelleflere gereken kanuni baskinin yapilmasini istemistir. Vergi vermeyenlerin Askale'ye gönderilmesinde daha seri davranilmasi istegini de dile getirmistir (TBMMZC, 17 Mart 1943, 28).
Saraçoglu'nun CHP 6. Büyük Kongresi'nin kapanis günü yaptigi ve 16 Haziran günlü gazetelere yansiyan konusmasinda da Varlik Vergisi'ne deginilmistir. Verginin, vatan evlatlari tarafindan seve seve verildigini, fakat bazi kimselerin bu verginin azinliklari ezmek için konuldugu yönünde iddialar ortaya attigini belirterek; esasen böyle olmadigini, elde edilen 270 milyon liranin sadece 105 milyon lirasinin azinliklardan ve yabancilardan alindigini, bu kimselerin hâlâ gayrimenkullerini ve kazanç kaynaklarini elde tutmaya devam ettiklerini söyleyerek sözlerine söyle devam etmistir: "...Bu Varlik Vergisi ile birlikte diger bir nevi vergi tatbik edildi ki bu vergi devlete 600 bin tona yakin hububatla bir miktar pirinç, yag vesaire temin eylemistir. Bu mallarin serbest piyasadaki fiyatlarla tutari 600 milyon lira ediyor. Bu 600 milyona mukabil devlet yalniz 120 milyon lira verdi. Demek bu yoldan biz 480 milyon lira bir vergi tahsil etmis olduk. Bu verginin cesim yekûnu arasinda ne bir yabancinin ne de bir azinligin bir santimi bile mevcut degildir. Bundan maada, önümüzdeki yil için bu usulü bütün toprak mahsulüne tesmil ediyoruz (4 Haziran 1943 tarihinde kabul edilmis bulunan Toprak Mahsulleri Vergisi'nden bahsediyor) ve bu tesmilden 500 milyonla bir milyar arasinda bir menfaat bekliyoruz. Bu genis rakamda da ne yabancilarin ne de azinliklarin bir santimi bulunmayacaktir... Sayet bir gün hayatin zorluklari bizi diger vatandaslar arasinda azliklara da müracaat zarure- tiyle karsi karsiya birakacak olursa biz bu zarureti yerine getirmek için bir dakika bile tereddüt etmeyecegiz (RG, 16 Haziran 1943, 2; Vatan, 16 Haziran 1943, 1)."
Cumhurbaskani Inönü ise 1 Kasim 1943 tarihinde meclisin yeni yasama yili açilisinda vergi konusunu degerlendirmis ve Basbakaninin açiklamalarini destekler bir tavir sergilemistir. Inönü'nün konusmasinda geçen ve önem arz eden bölümler su sekildedir: "...Vatandaslari en çok kizdiran sey, ticarette insafsizlarin fiyat murakabesine karsi meydan okumalaridir. Hükümet, bu gibilerle yorulmaz bir surette ugrasmakta devam edecektir. Amansiz tedbirler gerekli olursa bunda da tereddüt etmeyecektir. Bu gibi hallerin vatandaki zararlari maddi oldugundan ziyade ruhi ve manevidir. Onun için ehemmiyetleri ve tesirleri de daha genistirler... Memleket müdafaasinin taskin ihtiyaçlarini temin etmeye çalisirken altüst olmus iktisadi sartlarin tesirlerini karsilamak hazine için zor oldu. Memleket ve milletin ilerlemesine esas olan masraflari göze almak sebebi ise, maliyemizi gerçekten büyük sayilacak vazifeler karsisinda birakiyor. Milletimiz, bu vaziyeti iftihar edecegimiz bir anlayisla kavramistir. Büyük meclisimizin istedigi yeni vergileri, milletimiz yürekten ödemeye çalisiyor. Büyük davalar içinden selametle çikmanin bedeli, kan fedakârligi kadar da vergi tahammülüdür. Öz selameti için kaniyla ve vergisiyle sikintiyi göze alamayan milletler, düsman boyundurugu altinda daha çok kan ve daha çok mal kaybini yüklenmeye mecbur olmuslardir. Ikinci Cihan Harbi esnasinda, hazine ihtiyaçlarini kendi kaynaklarindan ve bu intizam içinde kapayabilmesi, Türk Milleti'nin daima övünecegi bir basari olarak anilacaktir... (Inönü, 1946, 374-375)."
5. Verginin Tasfiye Edilmesi
Varlik Vergisi uygulamasi 1943 yili sonbaharina dogru hiz kaybetmeye baslamistir. Vergi tahsilinde çesitli yumusamalar gerçeklesmistir. Ilk olarak 17 Eylül 1943 tarihli meclis oturumunda, Varlik Vergisi Kanunu'na ek kanun layihasi kabul edilmistir. Kabul edilen ek kanun maddesi ile vergi mükellefi olarak belirlenen kisilerden vergilerini ödeyemeyecekleri anlasilan hizmet erbabi ile gündelik gayrisafi kazançlari üzerinden(seyyar saticilar gibi) kazanç vergisine tabi tutulanlarin tahsil edilmemis borçlarinin terkine Maliye Bakanligi selahiyetlendirilmistir (TBMMZC, 17 Eylül 1943, 46; RG, 21 Eylül 1943, 1; Bali, 474-475). Diger bir yumusama ise yukarida belirtildigi üzere 3 Aralik 1943 tarihinde, çalisma mükelleflerinin kendi muhitlerinde çalismalarina izin veren uygulamanin yürürlüge girmesiyle gerçeklesmistir.
Verginin bir bütün olarak yürürlükten kaldirilmasi ise ancak 1944 yilinda gerçeklesmistir. Bu amaçla, vergiden kalan ve tahsil edilmeyen miktarin tasfiyesi görüsmeleri 15 Mart 1944 tarihinde mecliste gerçeklesmistir. Konuyla ilgili Maliye Bakani Fuat Agrali söz almistir ve özetle su ifadeleri kullanmistir: Vergi süresince 316 milyonu geçen bir tahsilât yapilmistir. Özenle takip edilen tahsilât süreci sona ermistir. Yurt vazifesinden kaçan bazi mükelleflere yönelik müeyyideler uygulanmak zorunda kalinmistir. Bu kesim azinliktadir ve vatandaslar büyük bir vatanseverlikle üzerlerine düsen vazifeyi yerine getirmislerdir. Tahsil edilemeyen bakayanin bir kisminin artik tahsil imkâni kalmamistir, bir kisminin ise tahsil edildigi takdirde mükellefini yokluga sürükleyecegi kanaatine varilmistir. Bu nedenlerle kalan borçlarin silinmesi için bir kanun layihasi hazirlanmistir. Eskisehir Milletvekili Emin Sazak da söz alarak vergisini verenlere minnetlerini sunmustur ve bir sekilde vergi kaçiran veyahut vermeyenlerin ise affedilmesinin onlari mükâfatlandirmak olacagini, bu kisilerin halk nazarinda ise asla affedilmeyecegini belirtmistir (TBMMZC, 15 Mart 1944, 44-45). Görüsmelerin ardindan "Varlik Vergisi Bakayasinin Terkinine Dair Kanun"un maddelerine geçilmistir. 4 maddeden olusan kanuna göre; 4305 sayili Varlik Vergisi Kanunu'na dayanilarak tespit edilmis vergilerin verilmeyen kismi silinmistir. Konuyla ilgili olarak mükellefler tarafindan gerçeklestirilecek geçmise dönük herhangi bir müracaatin ise artik kabul edilmeyecegi belirtilmistir (TBMMZC, 15 Mart 1944, 45; RG, 17 Mart 1944, 1).
Verginin tasfiyesi ardindan genel bir degerlendirme yapan Cumhurbaskani Ismet Inönü, 1 Kasim 1944 tarihli meclis yasama yili açilisi konusmasinda su ifadeleri kullanmistir: "...Bütçe masraflari milletin vergileriyle ve iç istikraz ile karsilanmaya çalisilmistir. Türk milletinin Ikinci Dünya Harbi'nde devlet maliyesi için gösterdigi kabiliyet, felaketlerden korunmasinin ve millet hayatini emniyet ve ilerleme yolunda yürütmenin baslica temeli olmustur. Ne kadar ehemmiyetli ve vergiler ve ödevler konuldugunu biliyoruz. Ancak büyük milletimizin vatanseverligi ve vergi ödemenin müstakil millet olarak yasama sartlarindan birisi oldugunu bilmesi sayesinde bugünün sert vazifelerini karsilayabiliyoruz... Ödevini iyi yürekle yerine getiren vatandasa kolaylik gösterici ve vergi borcunu tam ödemekten kurtulmak isteyenlere tesirli olarak karsi koyucu usuller durmadan aranacak ve düzeltilecektir... (Inönü, 1946, 387)."
Varlik Vergisi kapsaminda mükellef sayisi, tarh edilen vergi miktari, silinen ve toplanan vergi miktarlari ile ilgili elimizde iki farkli veri bulunmaktadir. Bunlardan birincisi 15 Mart 1944 tarihli Meclis tutanagidir. Bu kaynaga göre Varlik Vergisi kapsaminda; 114.368 mükellefe 465.384.820 lira vergi tarh edilmistir. Yanlis ve mükerrer yazildigi için veyahut çesitli nedenlerle silinen miktar 40.478.399 lira olmustur. Böylece geriye tarh edilen miktar olarak 424.906.421 lira kalmistir. Bu miktardan 1944 yili Subat ayi sonuna kadar 314.920.940 lira tahsil edilmistir. Toplamda verginin % 74.11'i tahsil edilmis, 109.985.481 lirasi tahsil edilememistir. Bu miktar, kanuni olarak gereken girisimler yapildigi halde alinma imkâni olmayan miktar olarak kabul edilmistir (TBMMZC, 15 Mart 1944, ekler 1/1). Rakamlarla ilgili ikinci veri 13 Kasim 1950 tarihli meclis oturumunda Maliye Bakani Halil Ayan tarafindan meclise sunulmustur ve su sekildedir: Varlik Vergisi dahilinde 463.045.468 lira vergi tahakkuk ettirilmistir. Bu miktarin 317.509.114 lirasi tahsil edilmistir. Kalan 145.536.354 liranin 12.313.418 lirasi 17 Eylül 1943'te kabul edilip 21 Eylül günü yürürlüge giren kanuna bagli olarak, 34.280.782 lirasi ise mükerrerlik dolayisiyla terkin edilmistir. 98.942.153 lira ise "Varlik Vergisi Bakayasinin Terkinine Dair Kanun"la silinmistir. Bunlarin disinda, çogunlugu çiftçi olan 179 mükelleften 285.598 lira olarak tahsil edilen miktar ise geri iade edilmistir (TBMMTD, 13 Kasim 1950, 8083)1.
Varlik Vergisi'yle elde edilen gelirler genel olarak ekonomiyi düze çikarmamistir, karaborsaciligi engellememistir ama o dönem için maliyeyi rahatlatmistir. Silah altindaki askerin giderleri basta olmak üzere birçok ödeme gerçeklestirilmistir ve bütçe açigi belli oranlarda dengede tutulmustur (Kayra, 2011, 207). Uygulamanin dönem ekonomik göstergelerindeki yansimalari su sekilde gerçeklesmistir: Devletin 1942 yilindaki toplam gelir miktari 721.366 lira, 1943 yilinda ise toplam gelir miktari 990.749 lira olmustur (Basbakanlik Istatistik Genel Müdürlügü, 1950, 243). Böylece iki yilin toplam devlet geliri 1.712.115 lira olarak gerçeklesmistir. Varlik Vergisi'nden ilgili yillarda elde edilen toplam miktar 317.509.114 lira olarak kabul edilecek olursa, iki yillik gelir içerisindeki Varlik Vergisi orani yaklasik %18,5 olarak ortaya çikmistir.
Diger yandan, verginin çikarilmasi konusunda önemli gerekçeler arasinda gösterilen, piyasadaki para fazlaligina verginin etkisi ise su sekilde gerçeklesmistir; 1939 yilinda piyasada dolasan Türk lirasi 307.7 milyonken bu miktar; 1940 yilinda 433.6 milyon (Parasiz, 1998, 62), 1941 yilinda 543.5 milyon, 1942 yilinda 765.5 milyon, 1943 yilinda 833.6 milyon ve 1944 yilinda 994.5 milyon liraya yükselmistir (Basbakanlik Istatistik Genel Müdürlügü, 1950, 230). Rakamlardan anlasilacagi üzere; 1941 ile 1942 yillari arasindaki yüksek artis 1943 yilinda bir miktar frenlenmistir. Eger artis hizinda yavaslama olmasaydi, bir önceki artis yili oranlarindan yola çikarak, piyasada dolasan para miktari 1943 yilinda bir milyon lirayi asan rakamlara ulasabilecekti. Yani Varlik Vergisi piyasadaki fazla parayi çekerek olumlu bir ekonomik tablo çizilmesine katki saglamistir.
6. Varlik Vergisi ile Ilgili Tartismalar ve Sonuç Yerine
Varlik Vergisi hem uygulandigi dönemde hem de sonraki süreçte devamli olarak gündeme getirilen ve sikça elestirilen bir konu olmustur. Vergi ile ilgili yapilan elestirilerin bir bölümü hakliyken, bir kismi ise dönemin sartlari dikkate alinmadan yapilan tarafli yorum olmaktan öteye geçememistir. Vergi çok agir bir vergi uygulamasidir. Fakat savas sartlarini unutmamak gerekmektedir. Vergi ile ilgili öne çikan ve tartisilan basliklardan birkaçi söyledir: Vergi sadece azinliklardan alinmistir ve vergilendirmede adaletsiz dagilim sergilenmistir, uygulama ile ülkedeki azinliklarin ellerindeki mallara el konularak bu kimselerin yurt disina çikmalari amaçlanmistir, bedeni yükümlülük sirasinda çok acimasiz uygulamalar gerçeklesmistir, savasin yükü sadece azinliklara ve yabancilara yüklenerek Türk halki korunmustur, vergi keyfî bir uygulamanin sonucudur ve bu uygulama sadece Türkiye'de cereyan etmistir.
Varlik Vergisi, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarda kaldigi süreçte çok ciddi tartisilmamisken, Demokrat Parti'nin 1950 yilinda iktidara gelmesiyle sikça gündeme gelmistir. Özellikle, verginin toplanmasi sirasinda Istanbul'da defterdar olarak görev yapan Faik Ökte'nin 1951 yilinda yayinladigi ve "Varlik Vergisi Faciasi" baslikli kitap büyük tartismalara neden olmustur. Ökte bu eserinde, vergi uygulamasini ciddi manada elestirmistir. Bu elestiriler karsisinda dönemin Adalar Gençlik Kulübü Baskani Ahmet Arif Meriç tarafindan 27 Haziran 1951 tarihinde "Varlik Vergisinin Satilmis Kahramani Faik Ökte'ye Açik Mektup" baslikli bir brosür hazirlanmistir. Bu metin içerisinde Varlik Vergisi savunulmus ve Ökte'nin eseri siddetle elestirilmistir. Meriç'e göre; vergi toplanmistir ama Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Macaristan isgal altinda iken Türkiye isgal karsisinda daha güçlü durabilmistir. Bu süreçte toplanan vergide adaletsizlikler yasanmissa da bu durum, isgalin engellenmis olmasi karsisinda çok küçük bir fedakârliktan baska bir sey olmamistir. Medeniyetin ve gücün temsilcisi olarak gösterilen Ingilizler bile savas sirasinda yüksek vergiler tahsil etmisler, bunun yani sira mülklere dahi el koymuslardir. Bu devletlerde, Türkiye'de oldugu gibi bir serzenis hiç duyulmamistir. Türkiye'de vergi ile ezildigi iddia edilenler hâlâ memleketin en zengin ve en lüks yasayanlari durumundadirlar. Sikintiyi yine Anadolu insani yasamistir. Ökte, milli yapiya ihanet etmis ve bunu da kendi maddi çikarlarini gerçeklestirmek adina yapmistir (Meriç, 1951, 1-8). Ökte'nin eseri daha sonraki süreçte, Varlik Vergisi ile ilgili olarak Türkiye ve dünyada yazilmis olan birçok esere kaynak teskil etmistir. Verginin elestirilmesinden çok, ülkenin imajinin zedelenmesinde bu eser önemli bir dayanak olarak kullanilmistir.
Demokrat Parti iktidari döneminde diger bir tartisma ortami ise meclis olmustur. Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioglu, DP iktidarinin maliye bakani Halil Ayan'a; Varlik Vergisi konusunda yolsuzluklar yapildigi, vergisini %70 ödeyenler kamplara gönderilirken hiç ödemeyenlerin gönderilmedigi, bazi kimseler için belirlenen vergilerin daha sonra azaltildigi veyahut kaldirildigi yönündeki iddialari sözlü soru olarak yöneltmistir. Bakan bu sorulara 3 Temmuz 1950 tarihli oturumda cevap vermistir. Ayan; Varlik Vergisi'nin kesin rakamlar içermeyen, komisyonlarin arzu ve taktirlerine birakilan, çesitli ihbarlar yoluyla miktarlari tayin edilen bir vergi olmasi dolayisiyla düzensizliklere sahip oldugunu belirtmis, bu sekilde bir vergilendirmenin devlet maliyeciligi anlayisina ters düstügünü, uygulamalarda büyük sikintilar yasanmasinin da kaçinilmaz oldugunu eklemistir. Soru sahibi Tekelioglu kürsüye gelerek, bakanin açiklamalarindan tatmin olmadigini ifade etmistir. Belirlenen vergi düzeninin suiistimallere açik olacagi basindan beldir. O kadar abartili vergiler konulmustur ki tahammül sinirlarini asmistir. Maliye Bakanligi bünyesinde kurulmus olan ve vergilerin indirilmesi yahut tamamen kaldirilmasiyla ilgilenen bir komisyonda büyük yolsuzluklar dönmüstür. Varlik Vergisi Kanunu'na göre vergilere itiraz yolu kapaliyken ve kanun disinda vergi degisikligine gidilemezken bu komisyon kanuna muhalif hareket etmistir. Maliye Bakanligi araciligiyla 50 milyon lira civarinda vergi terkin edilmistir. Sirf Adana'da 55 kisinin vergisinde iptale ya da azaltmaya gidilmistir. Izmir'de 4 büyük sirketin 6 milyonluk vergisi silinmistir. Bu islem hangi yetkiyle ve kimlerce gerçeklesmistir? Tekelioglu'ndan sonra Maliye Bakani tekrar söz almis, konuyla ilgili net bilgisi olmadigini ve baska bir celsede bunu detayli olarak aydinlatmaya çalisacagini belirtmistir (TBMMTD, 3 Temmuz 1950, 335-337).
Tekelioglu konuyu 12 Temmuz 1950 tarihli oturumda yeniden gündeme getirmis ve Bakan'a özetle su sorulari yöneltmistir: Ne kadar vergi tahakkuk ettirilip bu verginin ne kadari tahsil edilmistir? Vergide terkin veya tadil miktari ne kadardir ve kimlere yönelik yapilmistir? Bu usulsüz islemleri gerçeklestiren komisyonu kim kurmus ve komisyon kimlerden olusmustur? Halen mahkemelere basvurarak haksiz yere mallarinin satildigini iddia edenler vardir. Bununla ilgili bakanligin bir çalis- masi var midir? Tekelioglu'nun sorularina cevap vermek için zaman isteyen Ayan, arsivlerin incelenmesi gerektigini söylemistir. Tekelioglu ise mahkemeler araciligiyla birçok gözü açigin devletten büyük miktarlarda tazminatlar kazandigini ve kisa sürede bakanlik olaya el koymaz ise devletin büyük zarar edecegini belirtmistir. Buna örnek olarak ise vergi sirasinda 7.000 lira deger biçilen ve el konulan bir bina için mahkemeden 700.000 lira deger hükmü belirlenmesini göstermistir (TBMMTD, 12 Temmuz 1950, 568-569).
Maliye Bakani Ayan, 13 Kasim 1950 tarihli meclis oturumunda Teklioglu'nun sorularina cevap vermistir ve ana hatlariyla su sekildedir: Vergi dahilinde 463.045.468 lira vergi tahakkuk ettirilmistir ve bu miktarin 317.509.114 lirasi toplanmistir. Kalan kismin 12.313.418 lirasi 4501 sayili kanuna bagli olarak, 34.280.782 lirasi ise mükerrerlik dolayisiyla silinmistir. 98.942.153 lira ise verginin kaldirilmasiyla silinmistir. Borçlu mükelleflerin gayrimenkulleri tahsilât için haczedilmis ve satilmistir. Bu satilan mallardan sadece biri ile ilgili prosedüre uyulmadigi gerekçesiyle mal sahibi tarafindan dava açilmis ve kazanilmistir. Bunun haricinde bir dava kaybi ve hazinenin zarar ettigi dogru degildir. Tekelioglu, Bakan'in cevabindan tatmin olmamistir. Dönem devlet adamlari içerisinde vergi indirimi ve silinmesi için girisimlerde bulunuldugunu, kimi sahislarin ise maddi çikar karsiliginda vergiyi düsürmek için araci oldugunu belirtmistir. Örnek olarak Ankara'da garaji olan Karlo'nun vergisi, dönemin Maliye Bakani Fuat Agrali tarafindan affedilmistir. Ayrica Hilmi Uran tarafindan hazirlanan 55 kisilik listenin vergisi de bekletilmis ve verginin terkinine dair kanunun çikarilmasi sonrasi bu kisilerin vergileri silinmistir. Maliye Bakani tekrar söz alarak Varlik Vergisi'nin iyi bir uygulama olmadigini kabul ettiklerini, fakat sürekli bu konunun meclis gündemine tasinmasinin uluslararasi arenada iyi bir tesir birakmayacagini belirtmistir (TBMMTD, 13 Kasim 1950, 80-83).
Sinan Tekelioglu 27 Kasim 1950 tarihinde vergi uygulamasini bir daha gündeme getirmistir. Maliye Bakani'na yönelttigi sorularda; Hilmi Uran'in Adana ve güney illerinde, Sevket Adalan'in Izmir ve civarinda, mali müsavir Edip Görel ve diger bazi zevatin Istanbul'da hazirlamis olduklari listelerde kimlerin isimlerinin oldugunu, bu kimselerin vergilerinden tadil ya da terkin yapilip yapilmadigini, eski Istanbul defterdari Faik Ökte'nin bir vergiyi iki kisi arasinda neye göre paylastirdigini, bu sahsin vergi mükelleflerinden ev alip almadigini ve bu evin esas degeri ile aldigi deger arasinda ne kadar fark oldugunu ögrenmek istemistir. Maliye Bakani Halil Ayan özetle su cevabi vermistir: Hilmi Uran iddia edildigi gibi bazi kimselere ait vergileri bir müddet durdurmus ve verginin kaldirilmasiyla da bu vergiler aftan yararlanmistir. Bahsi geçen mevzu ile ilgili olarak Uran; Hatay, Içel ve Seyhan vilayetlerine ait bir cetveli Maliye Bakanligi'na sunmustur. Cetvelde 411 mükellefe 4.384.965 lira vergi tarh edilmistir. Bu kisilerin güçlerine göre verebilecegi vergi miktari olarak ise 1.476.650 lira uygun görülmüstür. Bakan, Faik Ökte'nin aldigi evle ilgili malumati ise 18 Aralik günü cevaplamak üzere ertelemistir. Tekelioglu söz alarak; Varlik Vergisi'nin hiçbir sekilde degistirilemeyecegi bilindigi halde neye göre bu degisikliklerin yapildigini merak ettigini belirtmistir. Bu yapilanlarin hesabinin millet adina bu meclis tarafindan sorulmasi gerektigini dile getirmistir. Hilmi Uran'in haksiz olarak bazi mükelleflerin vergilerini, bir ayda ödemeleri gerekirken 2 yil bekleterek af kanununa tabi tuttugunu tekrarlamistir. Tekelioglu'ndan sonra Basbakan Adnan Menderes söz almistir ve özetle su ifadeleri kullanmistir: Uran vergi tarhlarinda hatalar gördügü için bu vergi indirimlerini yapis olabilir. Fakat ülkenin birçok yerinde hatali vergi tarhlari mevcutken bu sahis sadece seçim bölgesindeki düzletmeleri yaparak kendi seçmenlerine bir nevi nimet dagitmistir. Bahsi geçen liste Bakanlar Kurulundan geçerek degisiklige ugramamis, sadece Maliye Bakanligi'na gitmistir. Uzun süre bekletilen bu vergiler af kanunu ile yürürlükten kaldirilmistir. Memleket birçok konuda oldugu gibi Varlik Vergisi konusunda da çiftlik gibi idare edilmistir. Hükümetin görevi bu yasananlarin halkin gözü önüne serilmesidir (TBMMTD, 27 Kasim 1950, 211-214). Maliye Bakaninin Tekelioglu'na daha sonra cevap verme istegi ise, soru sahibinin iki kez mecliste bulunmamasi nedeniyle düsmüstür.
DP iktidarinin ilk döneminde yasanan bu tartismalarin ötesinde, vergi ile ilgili olarak günümüze kadar uzanan diger tartisma konularina gelinecek olursa; ilk olarak verginin çogunlukla azinliklardan alindigi ve hatta Müslümanlarin 10 kati kadar bir miktara ulastigi iddialari degerlendirilecektir. Savas döneminde azinliklar, Müslüman halka göre çok daha zengin durumdadirlar. Vergi, varlik vergisi oldugu için azinliklardan tahsil edilen miktarin fazla olmasi bir dogru orantinin sonucu olmustur. Fakat miktar 10 kat degil sadece 2 kat civarinda kalmistir (Kayra, 2011, 192). Öyle ki; Verginin %52'sini Gayrimüslimiler, %29'unu Müslümanlar, %19'unu yabancilar ödemistir. Verginin en çok tahsil edildigi Istanbul'da tüccarlik, sanayicilik, doktorluk, pastanecilik, meyhanecilik gibi ekonomik alanlarin %87'sini Ermeni, Rum ve Musevi sahislarin ellerinde bulundugu (Cosar, 2004, 108110) düsünülecek olursa, bu kadar yüksek gelir getiren is kollarinin sahiplerine daha fazla vergi tarh edilmesi bir realitenin yansimasi olmustur.
Savas sirasinda yürürlüge konulan Varlik Vergisi ve borcunu ödemeyenlerin gönderildigi bedeni yükümlülük uygulamasinin sadece Türkiye'de oldugu iddialari da dikkat çekmektedir. Fakat dünyada birçok yerde, savas ekonomisinin ve politikasinin bir sonucu olarak, agir vergiler yürürlüge girmistir. Ikinci Dünya Savasi sürecinde Amerika'da sirket kazançlarinin %94'ü Varlik Vergisi adiyla vergilendirilmistir. Almanya'da da benzer bir vergi konulmustur ve daha önceki yillarin vergisinin %150'si kadar bir vergi tahsil edilmistir. Isviçre'de "Tek Vergi" adiyla servet vergisi alinmistir. Fransa'da vergi oranlari artirilmis, Yunanistan'da geçici servet vergisi ve Macaristan'da da bir defalik servet vergisi uygulanmistir (Kayra, 2011, 38-39). Diger bir iddia olan çalisma kamplari uygulamalarinin da birçok ülkede ve çok daha agir sekilde uygulandigi dikkat çekmektedir. Türkiye'de çalisma kamplarina gönderilen çok az sayida azinliga karsin, dünyanin çesitli yerlerinde çok daha büyük sürgünler yasanmistir. Ingiltere 1940 yilinda, içlerinde 50.000 Yahudi siginmaci da bulunan bütün Italyan ve Alman ecnebileri sürgüne göndermistir. Fransa 1939 yili sonlarina dogru 43.000 Alman asilli Fransiz vatandasini güney Fransa'ya sürmüstür. Isviçre ise kendisine siginmak amaçli gelen Yahudilerin sadece parali olanlarini kabul etmistir. Ülkede bulunan ve parasi olmayan Yahudiler ise çalisma kamplarinda çalistirilarak borçlarini ödemeleri saglanmistir. Ayrica siginmacilarin masraflarini karsilamak üzere Yahudilere yüklenen "Yahudi Vergisi" adli bir vergi de tahsil edilmistir. ABD savasin baslamasinin ardindan 100.000 Japon asilli vatandasini yerlesme kamplarina sürmüstür (Kayra, 2011, 169-170). Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise ayni dönemlerde savasa girmeyerek hem 18 milyon vatandasini, hem de çogunlugu Istanbul'da bulunan yüz binlerce Rum, Ermeni, Yahudi ve ecnebiyi, bunun yani sira savas sirasinda Türkiye'ye siginan Musevileri, Yunanistan'dan kaçan Yunanlilari ve diger on binlerce yabanciyi savasin acimasiz sartlarinin disinda tutmustur (Kayra, 2011, 244-245).
Daha önce deginildigi üzere Türkiye, vergi ödemeyen azinliklardan 1.400 tanesini çalisma mükellefiyetine tabi tutmustur. Fakat unutulmamalidir ki ayni dönemde, savas sartlarinin bir gerekliligi olarak ve Milli Korunma Kanunu'na dayanilarak on binlerce Türk kökenli vatandas zorunlu çalisma mükellefiyetini yerine getirmistir. Sadece Eregli kömür havzasinda 1942-1944 yillari arasinda çalisan yillik ortalama 25.000 kisinin yarisi zorunlu çalisma yükümlüsü olarak görev yapmistir. Bu kisiler çok zor sartlarda ve günlük 11 saat çalismislardir. Isçilerden, ilgili yillar içerisinde, çalisma esnasinda ölenlerin sayisi ise 250'den fazla olmustur (Kayra, 2011, 172-173).
Bedeni mükellefiyet uygulamasi mükelleflere eziyet çektirmek amaçli yapilmamistir. Öyle ki, hapis cezalari bu uygulamadan daha az imkânlara sahip ve daha agir bir uygulama olacakti. Is mükellefiyeti konusu, vergi ödemeyenleri caydirmak ve ödemeye yönlendirmek için yapilmis bir göz korkutma eylemi olarak kalmistir (Kayra, 2011, 162). Zaten çalisma kamplarinda hayat çok da zor degildir. Askale'ye gidenler, kislarin uzun sürmesi dolayisiyla yilin büyük kismini evlerinde ve kahvehanelerde geçirmislerdir. Sinirlamalara ragmen özel kanallardan para getirterek rahat bir yasam sürmüslerdir. O kadar ki sehir hayati ve ticaret yüzünden sihhatini kaybedenlerden, Askale'de saglik bulanlar, evlerine gayet sihhatli ve neseli dönenler dahi olmustur (Ökte, 1951, 159).
Varlik Vergisi uygulamalari dolayisiyla azinliklarin Türkiye'yi terk ettigi konusuna gelinecek olursa; öncelikli olarak Basbakanlik Istatistik Umum Müdürlügü Istatistik Yilligi içerisinde yer alan 1927-1960 yillari arasinda Türkiye nüfusunun, konusulan anadiller kriteriyle siniflandirilmis etnik dagilim tablosuna bakmak aydinlatici olacaktir (Devlet Istatistik Enstitüsü, 1965, 77; Basbakanlik Istatistik Umum Müdürlügü, 1959, 81):
Tablo incelendiginde: Varlik Vergisi'nin esas hedefi oldugu iddia edilen Yahudi nüfusunun savas öncesi döneme göre 1945 yilinda artis gösterdigi görülmüstür. 1950 yilindaki azalma ise daha çok Israil Devleti'nin 1948 yilinda kurulmasi sonrasinda bu ülkeye yapilan göçlerle ilgilidir. Rumca konusan nüfusa bakildiginda; bu kitlenin Cumhuriyetin kurulusundan itibaren genel itibariyle bir azalma egiliminde oldugu fakat 1945-1950 yillari olarak verebilecegimiz savas sonrasi dönemde bu azalmanin durdugu görülmektedir. Ermeni nüfusunda ise önemli bir dalgalanma görülmemektedir. Tablodan yola çikarak bir sonuca varilacak olursa; Varlik Vergisi agir bir vergi olmasina ragmen, ülkedeki azinliklarin sayilarinin büyük oranda düstügü iddialari gerçekligi yansitmamaktadir.
Varlik Vergisi bir keyfiyet eseri olmayip, bir zaruret vergisidir, olaganüstü hâl uygulamasidir. Bu vergi yerine izlenebilecek diger yol olarak dis borç alinmasi düsünülebilirdi. Fakat hükümet, savas yillarinda stok ve karaborsacilikla servet edinenlerden vergi alma yolunu seçmistir. Çünkü bu yollarla kazanilan paralar çok büyük miktarlardadir ve çogunlukla da vergilendirme disi kalmistir (Aydemir, 2011, 230-233). Sevket Süreyya Aydemir, Varlik Vergisi döneminde Istanbul milletvekili olarak mecliste bulunan Avram Galanti ile yaptigi bir görüsmede; Galanti'nin Varlik Vergisi'ni acimasiz bulmasina tepki göstermis, Osmanli'nin azinliklarin her türlü rahatini sagladigini, buna karsilik askeri destek alamadigini ve kimi zaman da vergilerin dahi tam olarak verilmeyip büyük servetler kazanildigini hatirlatmistir. Türklerin savaslarda kaybettikleri canlar için bile birkaç yüz milyon liralik vergi verilmesinin çok görülmemesi gerektigini söyleyerek su ifadelerle sözlerine devam etmistir: "...Isterseniz bizim dökülen kanlarimiz ve sonu gelmez askerlik emeklerimizle, sizin su bir avuç vergi fazlanizi karsilastiracagimiza, sizin biriken servetlerinizle, bizim biriken kan ve askerlik haklarimizi teraziye koyarak hesaplasalim. Eger biz haksiz çikarsak, verginiz silinsin, ne dersiniz?". Bu ifade üzerine Galanti verginin hakliligini kabul etmis ve "...Yalniz bütün malimizi, mülkümüzü degil, cemaatlerimizin bütün fertlerinin canlarini da teraziye koyarsak, biz sizin asirlik kan ve askerlik haklarinizi ödeyemeyiz. Aldiginiz vergi helal olsun...(Aydemir, 2011, 236)."
Halkin fedakârliginin en iyi örnegi olan Milli Mücadele yillarina bakildigi zaman, ülkenin kurtulusu için Anadolu insaninin sadece canini degil, tüm maddi imkânlarini da seferber ettigi açikça görülmektedir. Varlik Vergisi'nin çok agir olusunun gerçekliginin yani sira, Anadolu ihtilalinin gerçeklestigi Kurutulus Savasi döneminde çikarilmis bulunan Tekalif-i Milliye Emirleri'ne göz atmak yerinde olacaktir. 7-8 Agustos 1921 tarihinde, Sakarya Meydan Muharebesi'nin hemen öncesinde yayinlanan Tekalifi Milliye Emrileri'nin içerigi kisaca su sekildedir: Her kazada bir komisyon olusturulacaktir. Her hane birer kat çamasiri, bir çift çorabi ve çarigi komisyona teslim edecektir. Tüccar ve ahalinin elinde bulunan kumas, iplik, bez, deri, çarik, çivi, nal, yular, semer gibi lazim gelen mamullerin stoklarinin %40'ina, bedeli sonra ödenmek kaydiyla el konulacaktir. Yine bugday, saman, arpa, fasulye, seker, kasaplik hayvan, yag, zeytin ve mum gibi ihtiyaç ürünlerinin stoklarinin da %40'ina el konulacaktir. Askeri yükler halkin elinde bulunan nakliye araçlari vasitasiyla ayda bir olmak üzere 100 km'lik mesafeye tasinacaktir. Sahibi tarafindan terk edilmis ve askerin isine yarayacak tüm mallara el konulacaktir. Savasta kullanilabilecek ve halkin elinde mevcut bulunan silah ve cephane üç gün içerisinde teslim edilecektir. Benzin, makine yaglari, araç lastikleri, tutkal, telefon, kablo, pil gibi ürünlerin stoklarina %40 oraninda el konulacaktir. Demirci, marangoz, saraç, arabaci gibi zanaatkarlar ve imalathaneleri, bu esnaf ve imalathanelerin imal kabiliyetleri, kiliçmizrak-eyer gibi araçlari yapabilecek olan zanaatkarlarin isimleri, sayilari ve durumlari tespit edile- cektir. Halk elinde bulunan dört tekerli yayli araba, at-öküz arabalari, kagnilar (tüm teçhizatlariyla birlikte olmak üzere) ve binek-tasima hayvanlarinin %20'sine el konulacaktir. Özet olarak verdigimiz bu emirler yayinlandiktan sonra Ankara, Kastamonu, Samsun, Konya, Eskisehir mintikalarinda Istiklal Mahkemeleri kurularak uygulamanin yürütülmesi amaçlanmistir (Atatürk, 1969, 615-617). Bu olaganüstü vergi uygulamasiyla Varlik Vergisi karsilastirildiginda, Tekalifi Milliye Emirleri'nin halk üzerine ne kadar agir bir yük getirdigi açikça ortaya çikmaktadir. Fakat ülke savunmasi adina halk bu vergilerin çok daha fazlasini kendi istekleriyle vermislerdir.
Varlik Vergisi yukarda deginilen konular çerçevesinde 1950'lerden sonra da çok fazla tartisilmistir. Fakat mesele, üzerinden zaman geçmesiyle birlikte, tamamen siyasallasmis ve dönem iktidarina taraftarlik ya da karsitlik anlamlariyla ön plana çikarilmistir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi adina çok önemli sayilabilecek bir konu, dünyada birçok örnegi olmasina ve dönem sartlarinin bir gerekliligi sonucu gerçeklesmesine ragmen, çogunlukla objektif degerlendirmeye tabi tutulmamistir. Dönem bürokratlarinin sahsi hatalari yüzünden birçok haksizliklarin ve adam kayirmalarin da yasanmis oldugu bu vergiyi, ülkenin sayginligini zedeleyecek sekilde anlatmaya çalismak çok da bilimsel ve etik bir davranis olarak degerlendirilemez.
1 1944 yilina ait olan rakamlar; daha vergi ile ilgili belgeler tam olarak tasnif edilmediginden ve verginin kaldiri lmasindan önce hazirlandigi için hatalar içeriyor olabilir. 1950 yilina ait göstergeler ise; vergi kaldirildiktan yillar sonra verildigi ve vergi tahsilatinin tüm detaylari hitama erdigi için daha kesin ra kamlari içermektedir düsüncesi tarafimizca daha agir basmaktadir .
Kaynaklar
1. Arsiv Belgeleri ve Resmi Yayinlar
Basbakanlik Cumhuriyet Arsivi(BCA)
BCA, Dosya: 262, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 90.23..1.
BCA, Dosya: 75130, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer No: 109.55..2.
BCA, Dosya: ?,Fon Kodu: 490..1.0.0,Yer No: 5.26..30.
BCA, Dosya: 146-1,Fon Kodu: 30..18.1.2,Yer No: 102.57..10.
BCA, Dosya: 12460,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 135.971..23.
BCA, Dosya: 124-67,Fon Kodu: 30..18.1.2,Yer No: 100.110..17.
BCA, Dosya: 14630,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 144.31..13.
BCA, Dosya: 85289,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 85.560..19.
BCA, Dosya: ?,Fon Kodu: 30..18.1.2,Yer No: 101.10..19.
BCA, Dosya: 87117,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 89.590..12.
BCA, Dosya: 12461,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 135.971..24.
BCA, Dosya: 8668,Fon Kodu: 30..10.0.0,Yer No: 86.569..8.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabit Ceridesi (TBMMZC)
TBMMZC, 18 Ocak 1940, 6. Dönem, Cilt: 8.
TBMMZC, 18 Mart 1940, 6. Dönem, Cilt: 9.
TBMMZC, 2 Subat 1942, 6. Dönem, Cilt: 23.
TBMMZC, 11 Kasim 1942, 6. Dönem, Cilt: 28.
TBMMZC, 17 Mart 1943, 7. Dönem, Cilt: 1.
TBMMZC, 24 Mayis 1943, 7. Dönem, Cilt: 2.
TBMMZC, 17 Eylül 1943, 7. Dönem, Cilt: 5.
TBMMZC, 26 Ocak 1944, 7. Dönem, Cilt: 7.
TBMMZC, 15 Mart 1944, 7. Dönem, Cilt: 8.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi(TBMMTD)
TBMMTD, 23 Ocak 1946, 7. Dönem, Cilt: 21.
TBMMTD, 3 Temmuz 1950, 9. Dönem, Cilt: 1.
TBMMTD, 12 Temmuz 1950, 9. Dönem, Cilt: 1.
TBMMTD, 13 Kasim 1950, 9. Dönem, Cilt: 2.
TBMMTD, 27 Kasim 1950, 9. Dönem, Cilt: 2.
Resmi Gazete
Resmi Gazete, 15 Haziran 1927.
Resmi Gazete, 25 Mart 1934.
Resmi Gazete, 29 Mayis 1935.
Resmi Gazete, 10 Temmuz 1940.
Resmi Gazete, 14 Subat 1941.
Resmi Gazete, 21 Subat 1941.
Resmi Gazete, 30 Ocak 1942.
Resmi Gazete, 12 Kasim 1942.
Resmi Gazete, 5 Ocak 1943.
Resmi Gazete, 12 Ocak 1943.
Resmi Gazete, 23 Subat 1943.
Resmi Gazete, 18 Mart 1943.
Resmi Gazete, 16 Haziran 1943.
Resmi Gazete, 10 Temmuz 1943.
Resmi Gazete, 21 Eylül 1943.
Resmi Gazete, 5 Kasim 1943.
Resmi Gazete, 17 Mart 1944.
Resmi Gazete, 1 Kasim 1944.
Yilliklar
Basbakanlik Istatistik Genel Müdürlügü Türkiye Istatistik Yilligi 1950, Cilt 18, Ankara.
Basbakanlik Istatistik Umum Müdürlügü Istatistik Yilligi 1959, Ankara.
Devlet Istatistik Enstitüsü Türkiye Istatistik Yilligi 1964/1965, Ankara.
2. Süreli Yayinlar
Cumhuriyet Gazetesi, 12 Ocak 1942.
Cumhuriyet Gazetesi, 14 Ocak 1942.
Cumhuriyet Gazetesi, 21 Ocak 1943.
Cumhuriyet Gazetesi, 22 Ocak 1943.
Cumhuriyet Gazetesi, 28 Ocak 1943.
Son Posta Gazetesi, 28 Ocak 1943.
Son Telgraf Gazetesi, 3 Haziran 1942.
Tanin Gazetesi, 9 Eylül 1946.
Ulus Gazetesi, 17 Ocak 1942.
Ulus Gazetesi, 28 Subat 1942.
Vatan Gazetesi, 6 Aralik 1940.
Vatan Gazetesi, 4 Kasim 1942.
Vatan Gazetesi, 25 Subat 1943.
Vatan Gazetesi, 23 Mart 1943.
Vatan Gazetesi, 16 Haziran 1943.
Vatan Gazetesi, 9 Eylül 1946.
3. Hatiralar, Telif ve Tetkik Eserler, Tezler
Acar, Y. (1999). Tarihsel Açidan Türkiye Ekonomisi ve Izlenen Iktisadi Politikalar(1923-1963), Vipas Yayinlari, Bursa.
Ahmad, F. (2010). Demokrasi Sürecinde Türkiye(1945-1980), Hil Yayinlari, Istanbul.
Akandere, O. (1998). Milli Sef Dönemi Çok Partili Hayata Geçiste Rol Oynayan Iç ve Dis Tesirler(1938-1945), Iz Yayincilik, Istanbul.
Aktar, A. (2012). Varlik Vergisi ve Türklestirme Politikalari, Iletisim Yayinlari, Istanbul.
Atatürk, M.K. (1969). Nutuk, Cilt 2, Milli Egitim Basimevi, Istanbul.
Aydemir, S.S. (2011). Ikinci Adam,(1938-1950), Cilt II, Remzi Kitabevi, Istanbul.
Bali, R. (1999). Cumhuriyet Yillarinda Türkiye Yahudileri Bir Türklestirme Serüveni(1923-1945), Iletisim Yayinlari, Istanbul.
Barutçu, F.A. (2001). Siyasi Hatiralar, 21. Yüzyil Yayinlari, Ankara.
Cosar, N. (2004). Kriz, Savas ve Bütçe Politikasi(1926-1950), Baglam Yayincilik, Istanbul.
Çavdar, T. (2003). Türkiye Ekonomisinin Tarihi(1900-1960), Imge Kitabevi, Ankara.
Çinar, T. (2008). "1942: A'dan Z'ye Bozuk Devletin Yeniden Yapilanmasi Girisimlerinin Yükselisi ve Düsüsü", Açiklamali Yönetim Zaman Dizini(1940-1949), (Editör: Birgül Ayman Güler), AÜSBF Kamu Yönetimi Arastirma ve Uygulama Merkezi, Ankara. (226-357).
Ekzen, N. (1980). 1946-1958-1970 Devalüasyonlari, Maliye Bakanligi Tetkik Kurulu Yayinlari, Ankara.
Guttstadt, C. (2012). Türkiye, Yahudiler ve Holokost, Iletisim Yayinlari, Istanbul.
Güner, A.O. (1978). Türkiye'nin Kalkinmasi Iktisadi Devlet Tesekkülleri, Damla Yayinevi, Istanbul.
Günes, G. (2002). "Türkiye'de Savas Ekonomisi Uygulamalari ve Toplumsal Yasama Etkileri", Türkler Ansiklopedisi, Cilt 17, Yeni Türkiye Yayinlari, Ankara. (615-621).
Hiç, M. (2002). "Cumhuriyet Döneminde Türkiye Ekonomisi", Türkler Ansiklopedisi, Cilt 17, Yeni Türkiye Yayinlari, Ankara. (541-564).
Inönü, I. (1946). Inönü'nün Söylev ve Demeçleri(1919-1946), Cilt 1, Milli Egitim Basimevi, Istanbul.
Inönü, I. (2008). Defterler(1919-1973), Cilt: 1, (Hazirlayan: Ahmet Demirel), Yapi Kredi Yayinlari, Istanbul.
Karabekir, K. (2009). Günlükler(1906-1948), Cilt 2, Yapi Kredi Yayinlari, Istanbul.
Karpat, K. (2008). Türk Demokrasi Tarihi, Imge Kitabevi, Ankara.
Kayiran, M. (1995). "Türk Tariminda Modernlesme Çabalari (1923-1950)", Hacettepe Üniversitesi Atatürk Ilkeleri ve Inkilap Tarihi Enstitüsü, Ankara. (Yayinlanmamis Doktora Tezi).
Kayra, C. (2011). Savas, Türkiye, Varlik Vergisi, Tarihçi Kitabevi, Istanbul.
Kolaç, B. (2002). "Türkiye'de Hububat Politikalari(1923-1950)", Türkler Ansiklopedisi, Cilt: 17, Yeni Türkiye Yayinlari, Ankara. (660-676).
Köklü, A. (1947). Türkiye'de Para Meseleleri, Milli Egitim Basimevi, Ankara.
Köksal, B. A. ve Ilkin, A. R. (1973). Türkiye'de Iktisadi Politikanin Gelisimi(1923-1973), Yapi Kredi Bankasi Yayinlari, Istanbul.
Lewis, B. (1996). Modern Türkiye'nin Dogusu, TTK Basimevi, Ankara.
Meriç, A. A. (1951). Varlik Vergisinin Satilmis Kahramani Faik Ökte'ye Açik Mektup, Rasit Bütün Matbaasi, Istanbul.
Metintas, M. Y. ve Kayiran, M. (2008). "Refik Saydam Hükümetleri Döneminde Türkiye'nin Ekonomi Politikasi (1939-1942)", Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yil 9, Sayi 2. (155-183).
Ökçün, A. G. (1968). Türkiye Iktisat Kongresi(1923-Izmir), AÜSBF Yayinlari, Ankara.
Ökte, F. (1951). Varlik Vergisi Faciasi, Nebioglu Yayinevi, Istanbul.
Özkan, M. S. ve Temizer, A. (2009). "Ikinci Dünya Savasi Yillarinda Türkiye'de Karaborsacilik", Uluslararasi Sosyal Arastirmalar Dergisi, Volume 2 / 9 Fall. (319-325).
Parasiz, I. (1998). Türkiye Ekonomisi (1923'ten Günümüze Türkiye'de Iktisat ve Istikrar Politikalari Uygulamalari), Ezgi Kitabevi Yayinlari, Bursa.
Rozaliyev, Y. N. (1978). Türkiye'de Kapitalizmin Gelisme Özellikleri(1923-1960), Onur Yayinlari, Ankara.
Serin, N. (1963). Türkiye'nin Sanayilesmesi, Sevinç Matbaasi, Ankara.
Serin, N. (1975). Dis Ticaret ve Dis Ticaret Politikasi(1923-1973), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayinlari, Ankara.
Sevim, F. (1978). Dünya Uygarligi ve Türk Sosyo-Ekonomik Tarihi, Ipek Yayinevi, Istanbul.
Tokgöz, E. (1991). Türkiye'nin Iktisadi Gelisme Tarihi, Hacettepe Üniversitesi IIBF Yayinlari, Ankara.
Tunçay, M., Koçak, C. ve Özdemir, H. (1995). Çagdas Türkiye(1908-1980), Cilt 4, Cem Yayinevi, Istanbul.
Ünal, O. (1994). Türkiye'de Demokrasi'nin Dogusu, Milliyet Yayinlari, Istanbul.
Durmus, Y., Akbiyik, Y., Özkaya, Y. vd. (2008). Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Cilt 2, ATAM Yayinlari, Ankara.
Yetim, G. (2006). 1939-1950 Arasinda Türkiye'deki Sosyo-Ekonomik Durumun Çok Partili Hayata Etkileri, Istanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Istanbul. (Yayinlanmamis Yüksek Lisans Tezi).
Sabit DOKUYAN*
* Sabit DOKUYAN, Yard.Doç.Dr; Düzce Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, [email protected]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Eskisehir Osmangazi University Dec 2014
Abstract
Turkey has experienced the economic reflections of the war severely, despite its non-participation in the Second World War. Governmental Republican People's Party which searches new income channels, tends to financiers who increase their fortunes thanks to the war. Capital tax which confessed as a result of this tendency becomes a serious matter of debate both in the implementation and in the next process. Although the tax is severe and experienced many problems while levying, it must be accepted that this tax is in force as a result of the conditions of a pressure. In this study; it is analyzed that the general characteristics of Turkey's economy before and during the Second World War, the reality of capital tax implementation is determined in terms of these inferences and developments which are experienced during and after implementation.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer