Araştırma Makalesi / Research Article
Geliş Tarihi / Received: 03.12.2020 Kabul Tarihi / Accepted: 27.04.2021
ÖZ
Çalışmanın temel gayesi Osmanlı Devleti'nin Tanzimat sonrasında kumarla ilgili yapmış olduǧu hukukî düzenlemeleri irdelemek olarak tanımlanır. Bu meyanda kumar sorunlarına çözüm bulmak amacıyla konulan yasaklar, verilen cezalar ve tüm hukukî düzenlemelere karşın alınan sonuçlar deǧerlendirilmiştir. Kumar yasaǧına ve cezalarına yönelik halkın tutumlarına ilişkin kanıtlar da ortaya konulmuştur. Dolayısıyla araştırma dinen, ahlaken ve hukuken suç sayılan kumarın engellenmesi için yasal uzantıları ve verilen cezaların etkinliǧini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Osmanlı'daki kumar düzenlemeleri daha ziyade yasaklayıcı bir yapıya sahiptir. Bunun nedeni kumarın dinî ve ahlaki olarak yasak olmasıdır. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde kurumların ve hukuk sisteminin modernleşmesi yolunda önemli adımlar atılırken devlet, kumarı engellemek amacıyla bir dizi düzenleme yapmıştır. Öncelikle 1851 tarihli Ceza Kanunu'na suç sayılan kumara yönelik esaslar konulmuş, bilahare 1858 tarihli Ceza Kanunu ile kumar ve piyangoya yasak getirilmiştir. Yapılan düzenlemelere karşın vilayet yöneticileri ve halk, kanunların kumarla ilgili maddelerinin daha sert bir yaptırıma sahip olmasını talep etmişlerdir. Ancak HükÛmet kumarla ilgili maddelerin yeterli olduǧu gerekçesiyle mevcut yasayı deǧiştirmemiştir. Keza 1869 tarihli Askerî Ceza Kanunu'na askerlerin kumar oynaması halinde verilecek cezalar, 1845 ve 1907 tarihli Polis Nizamnâmesi'ne de polisin kumarla ilgili alması gereken önlemlerle ilgili esaslar konulmuştur. Çalışmada Cumhurbaşkanlıǧı Devlet Arşivlerindeki belgeler esas alınmıştır.
Anahtar Kelimeler. Osmanlı Devleti, Kumar, Tanzimat, Yasak, Ceza Kanunu.
ABSTRACT
The main purpose of this study is defined as to examine the legal arrangements made with respect to gambling by the Ottoman State following the Tanzimat Reform Era. In this respect, this study evaluated the outcomes obtained as a result of the bans imposed, punishments inflicted, and all legal arrangements for solving the gambling problems. Proofs related to the attitudes of the public towards the gambling prohibition and punishments were also presented. Therefore, the research aimed to reveal the legal extensions for preventing gambling, which is considered a crime religiously, morally, and legally, and the effectiveness of the bans imposed.
Gambling arrangements in the Ottoman State had a rather proscriptive structure. The reason of this was that gambling was forbidden religiously and morally. While important steps were taken in the modernisation of the institutions and legal system during the Tanzimat Reform Era and Constitutional Monarchy Period, the State arranged to prevent gambling. Initially, principles related to gambling, which was deemed a crime, were enacted in the Penal Law dated 1851; afterwards, gambling and lottery were banned with the Penal Law dated 1858. Despite the arrangements made, provincial administrators and public demanded that articles of the laws related to gambling have a stronger sanction. However, the government did not change the existing law for the reason that the articles related to gambling were sufficient. Likewise, provisions were inserted into the Military Penal Law dated 1869 about the penalties to be imposed to the soldiers who gambled and into the Police Ordinances dated 1845 and 1907 about precautions that police forces needed to take related to gambling. Documents in the Presidential State Archives were based in the research.
Keywords: Ottoman State, Gambling, Tanzimat Reform Era, Prohibition, Penal Law.
Giriş
XIX. yüzyılda kumar bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamıştı. Özellikle şehirlerde gettoların varlıǧı, marjinal grupların rahatlıkla mobilize olmaları, eǧlence hayatının renklenmesi kumarın artışını hızlandırdı. Bu yüzyılda kumar, piyango, at yarışları eǧlence hayatının önemli bir parçası haline geldi. Piyango bir kuruşa kadar düşük bahislerle oynanabildiǧi için genellikle yoksul kesim tarafından daha çok tercih edilmekte idi. Semtlerde kulüpler, gazinolar, kumar salonları gibi yeni mekânlar oluştu. Örneǧin ABD'de bazı şehirlerde şehrin merkezindeki otellerde poker oyunları, bahisçiler boy göstermeye başladı. 1880'lerde ve 1890'larda siyahlar kumarhaneleri yönetmekte aktif hale geldi. Bu nedenle 1904-1905'te önde gelen beyazlar kumar karşıtı kampanya başlattılar.1
İngiltere'de de durum çok farklı deǧildi. Kumar popüler bir etkinlik olarak yayıldı. Özellikle at yarışları üzerine yapılan toplu bahisler son derece popüler oldu. Bahis oyunları nakit olarak kumar oynanmasına imkân saǧlıyordu. Özellikle elektrikli telgraf sisteminin yaygınlaşması sonucunda basının bahislerle ilgili hızlı sonuçlar almaya başlaması toplu kumar oynamayı mümkün kıldı. 1890'larda İngiltere'de bahis o kadar geniş bir alana yayılmıştı ki kumar ve içki neredeyse eşit büyüklükte kötülükler olarak deǧerlendirilmeye başladı. Özellikle pratik ve küçük meblaǧlarla oynanabildiǧi için sokak bahisleri oldukça yaygındı. Bahis, I. Dünya Savaşı'ndan sonra daha da artış gösterdi, kentlere, kasabalara ve kırsal bölgelere yayıldı.2
Almanya'da kumarın tarihsel gelişimi, kumardan elde edilen ekonomik fayda ve kâr ile kumar oynamayı kısıtlama çabaları arasındaki uzlaşmalarla karakterize edilebilir. Almanya'da kart oyunlarında kumar ilk kez XIV. yüzyılda başladı. Ardından 1735'te iki devlet piyangosu ve 1748'de çeşitli saǧlık merkezlerinde kumarhaneler kuruldu. XIX. yüzyılın başında slot makineleri üretildi. Almanya'da kumar oynamak, özellikle düşük gelirli sınıflardan insanlar için ahlaki ve tehlikeli bir tutku olarak görülüyordu. Bu nedenle kumar birkaç dönem yasaklandı veya kısıtlandı. Örneǧin 1872'de tüm kumarhaneler kanunla kapatıldı. Bu yasak ancak 1933'te Ulusal Sosyalistler tarafından kaldırıldı. At yarışı bahisleri gibi birkaç istisna dışında, Almanya'da kumar faaliyetlerini teşvik etmek yasaktı.3
Fransa'da Orta Çaǧ'dan günümüze kumar oynamanın tarihi, aşırı yasaklayıcı bir çerçeve ile bunun istisnaları arasındaki sürekli gerilimi yansıtmaktaydı. Zira Fransa'da kumara dinî ve ahlaki nedenlerle yasaklama getirilirken öte yandan hoşgörü de gösterildiǧi bilinmektedir. XIV. Louis Dönemi'nde 1776'da Kraliyet Piyangosu kuruldu. Yasaǧa ikinci bir istisna 1806'da onaylanan bir yasa ile başlangıçta deniz kenarı ve kaplıca kasabalarında kumar kasalarına izin verilmesiydi. 1891'de Bettingon atları yetkilendirildi ve atları finanse etmek amacıyla at yarışları bahislerine de izin verildi. Kumar çoǧunlukla devlete tanınan muafiyetler dışında yasaktı. Piyango 1836'da "ahlaki dügene dönüş" döneminde kaldırıldı.4
Osmanlı Devleti'nde de kumar yasaǧının temeli Fransa'da olduǧu gibi dinsel ve ahlaki temellere dayanıyordu. Kumarın zararları çok boyutlu olduǧundan İslam dini kumarı şiddetle yasaklamıştı. Kur'an-ı Kerim'de Bakara Suresi'nin 219. ayetinde5 ve bilahare inen Maide Suresinin 90-91. ayetlerinde6 kumar çeşitli zararlarından dolayı dinen yasaklanmıştı. İslam dini kumarı yasaklarken dinin toplumsal yönüne dikkat çekmişti; zira ahlakın ve toplum düzeninin devamı, kişilerin zarara uǧramaması ve sosyal ilişkilerin sorunsuz bir şekilde devam etmesi son derece önemliydi. Bu açıdan bakıldıǧında kumar, Allah'ı anmayı ve ibadeti engellediǧi, toplum içerisinde husumete ve haksızlıǧa sebep olduǧu için yasaklanmıştı.7
Kur'an'ın bu hükümleri çerçevesinde şer'i kanunlara göre yönetilen Osmanlı Devleti de kanunnâmelerde ve hükümlerde kumarın yasak olduǧunu bildirilmişti. Bu meyanda zimmilerin Müslümanlara şarap satması yasaklandıǧı gibi "günahkârların biriktiǧi yer " olarak tanımlanan kahvehanelerin kapatılması istenmişti. Hükme göre kahvehanelerin kapatılmasının gerekçesi kahve bahanesiyle buralarda afyon şurubu, esrar ve afyon alınması, şarap ve rakı içilmesi, nerd (tavla), satranç ve kumar oynanmasıydı. Bu nedenle iş sahipleri tembelleşmiş ve ilim yapan talebeler ise cahil kalmıştı.8 Zikredilen yasaklı eylemler yanında bu mekânlarda iktidarın eleştirilmesi ve toplumsal muhalefetin güçlenmesi kahvehanelerin kapatılmasının bir diǧer gerekçesiydi. Zira meyhane ve kahvehane gibi mekânlarda yapılan sohbetlerde dile getirilen eleştirilerin zamanla daha keskin bir muhalefetin oluşmasına sebep olabileceǧi düşünülerek bu mekânların kapatılması yoluna gidildi.9 Hükümlerde mükerreren verilen emirlere baǧlı kalınmadıǧından bahsedilerek emirlere uyulması, buna riayet etmeyenlerin ve yasaklara müsamaha gösteren subaşı ve aseslerin ise küreǧe konulmak üzere İstanbul'a gönderilmesi, kadı, müderris, memur ve mutasarrıflardan itaat etmeyenlerin isimlerinin bildirilmesi istenmişti.10 XVI. yüzyıldan itibaren kürek cezalarının artırılması sonucunda kumar oynayanlara da kürek cezası verildi.11
Osmanlı Hükümetleri kumarı dinî ve ahlaki bir sorun olarak gördü. Devlet adamları kumarın önünü alabilmek için gerekli olan hukukî düzenlemeleri yaptı.12 Araştırmada Tanzimat sonrasında Osmanlı Devleti'nde kumar yasalarının gelişimi irdelendi. Kumar ve kumar sorunlarına çözüm bulmak amacıyla buna yönelik yasaklar, cezalar ve yasaklamaya raǧmen alınan sonuçlar deǧerlendirildi. Kumar yasaǧına ve cezalarına yönelik halkın tutumlarına ilişkin kanıtlar da ortaya konuldu. Dolayısıyla bu çalışma dinen, ahlaken ve hukuken suç sayılan kumarın engellenmesi için yasal uzantıları ve verilen cezaların etkinliǧini ortaya koymayı amaçladı.
Osmanlı Devleti'nde Kumarın Yasaklanmasıyla ilgili Hukukî Düzenlemeler
Kur'an'a göre İslam hukukunda kumar eylemi yasaklanmıştı. Ancak içki ve kumar gibi günahlara verilecek ceza doǧrudan Kur'an'da yer almadıǧından bu eylemler ta'zîr13 cezası kapsamına alınmıştı. Ta'zîr suçları, fıkıhta cezası belli olmayan suçların cezasının yönetici veya hâkime bırakılmasını öngörüyordu. Tanzimat öncesinde kumar suçu ta'zîr suçları kapsamında olduǧundan farklı ceza uygulamaları görülüyordu. Bu anlamda eşkıyalık, adam öldürme, hırsızlık, fuhuş, kumar vb. gibi suçlara daha ziyade kürek cezası verilmekteydi.14 Tanzimat'tan sonra henüz 1851 ve 1858 Ceza Kanunnâmeleri hazırlanmadan önce kumara göz yuman devlet memurlarına da prangabentlik cezası verildiǧi görülüyordu. Örneǧin 7 Kasım 1850 tarihli olup Meclis-i Vâlâ'dan Aydın Vilayeti Zabtiye Müşirine gönderilen yazıda İzmir Karşıyaka'da Zabtiye Çavuşu Mustafa'nın kumar oynatmaya göz yumduǧu belirtilerek bu suçu işleyen memurlara verilen ceza baǧlamında memuriyetten ihracına ve üç ay müddetle prangabentlik cezasına çarptırıldı.15
Tanzimat Dönemi'nde ceza hukukunda "inkılap" diye nitelendirilebilecek gelişmeler yaşandı. Doǧu ile Batı müesseseleri karşılaşarak çok defa birlikte uygulanmaya çalışıldı. Tahir Taner'in ifadesiyle ceza hukukunda "rabbani' hükümler ile "cismani' hükümler birlikte yan yana yürümüş ve bu ikilik oldukça uzun sürmüştü.16
Tanzimat'tan sonra kumar, işret ve fuhuş gibi suçlar Polis Nizamnâmesi'ne ve Ceza Kanunlarına girmeye başladı. Bu çerçevede özellikle Kırım Harbi sonrasında Islahat Fermanı'nın getirmiş olduǧu tebaanın eşitliǧi ilkesi doǧrultusunda hazırlanan 1858 tarihli Ceza Kanunu ile kumar suçu şer'i hukuk esaslarından daha ziyade modern hukuk esaslarına göre şekillendi. Bu durum kuşkusuz devlet aygıtının sekülerleşmeye doǧru ilerlemesinden kaynaklıydı. Keza Avrupalı devletlerle Osmanlı Devleti arasında siyasî ve ekonomik ilişkilerin artması ve hatta Avrupa'nın etkisiyle eǧlence hayatında meydana gelen deǧişikliklerle yakından ilgiliydi.17 Nitekim François Georgeon, XIX. yüzyılın ikinci yarısında reformların dinî otoriteyi zayıflattıǧını, Batılılaşmanın etkisiyle "törelerin ve ibadetin gevşediǧini ' dile getirmekteydi.18 Bu dönemde kumar, fuhuş ve işret gibi suçların kendisi cezalandırılmayıp sebep olduǧu toplumsal zarar ve tehlike dikkate alınarak cezalar verilmeye başlandı. Bu meyanda kumar, yarattıǧı zarar bakımından cezalandırılmalıydı. Kumar ihtiras gibi duyguları ortaya çıkararak aile birliǧini ve ailenin ekonomik durumunu sarsmakta böylece toplumun ayıp saydıǧı bazı davranışlara yol açmaktaydı. Kumarın önlenmesi "aile ve amme menfaati, toplumsal ahlak, millî istihsale iştirak etmeyen kumarcılar açısından önemliydi.19
1839-1876 Yasal Düzenlemeleri
Tanzimat döneminde de gerek Ceza Kanunnâmelerinde ve gerekse nizamnâmelerde kumarla ilgili esaslar yer aldı. Zira bu dönemde hukuk alanında Batılı hukuk normları hayata geçirilmeye başlandı. Hukuk alanında yapılan düzenlemelerde, düzen ve asayişin saǧlanması bir amaç olarak ortaya konulmuş ise de bu deǧişimde Batı'nın açık baskısının olduǧunu da söylemek gereklidir.20 Şer'i mahkemelerin yanı sıra Batılı çizgide yeni mahkemeler oluşturuldu ve bu mahkemelerde tatbik etmek üzere kanunlar çıkarıldı.21 Bu meyanda kumarın yaygınlaşmasını önlemeye yönelik hüküm içeren düzenlemelerden birisi 1845 yılında Polis Meclisi'nin kurulmasıyla yürürlüǧe giren 21 Mart 1845 tarihli Polis Nizamnâmesi idi. İlk etapta Galata ve Beyoǧlu bölgesinde kurulan Polis Meclislerinin çalışma esaslarını belirleyen nizamnâmenin 11. maddesinde kumara yönelik esaslar yer almıştı. Buna göre "kötü niyetli kimselerin toplandıkları mahallerle kumarhaneleri teftiş ve taharri etme ve bu gibi yerlerin çoǧalmasına mani olmak" Polis Meclisi'nin görev ve sorumlulukları arasında sayıldı.22
Bu dönemde kanunlaştırma hareketleri kapsamında, kumarı engellemek amacıyla bir dizi tedbir alındı; zira 1840 tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu'nda kumarla ilgili hükümler yoktu.23 Anılan kanunun eksikliklerini gidermek amacıyla düzenlenen 14 Temmuz 1851 tarihli yeni Ceza Kanunu (Kanun-ı Cedid)'nda24 kumar hususunu da içine alan bazı düzenlemeler yapılarak kumarın suç olduǧuna dair hükümler konuldu.25 Kanunun ikinci faslının 5. maddesine konulan bir hükümle kumarbazlara verilecek cezalar belirtildi. Buna göre baǧırıp çaǧıran edepsizler ve kumar malzemesiyle yakalanan kumarbazlar, şer'i hükümlerin izin verdiǧi şekilde kabahatlerine göre öldüresiye olmayacak şekilde 3'ten 79 adede kadar deǧnek darbıyla cezalandırılacaktı. Bu surette olan edepsiz ve kumarbazlar bir-iki defa daha yakalanır ise yine aynı ceza uygulanacaktı. Ancak suçun tekrarı halinde ısrar edilmiş olacaǧından bu durumda kendinde nedamet ve gerçek bir tövbe hasıl oluncaya kadar Dersaadet'te ise küreǧe ve taşrada ise prangaya konulacaktı.26 1851 tarihli Ceza Kanunnâmesi yürürlükteki yasaların modernleştirilmesi usulüyle yapılmıştı.27 Bu nedenle kumarbazlık, sarhoşluk ve sarkıntılık gibi suçlara kürek ve prangabentlik gibi şer'i usule uygun cezalar verilmesi kararlaştırıldı.
Bilahare 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu'ndan uyarlanarak hazırlanan 9 Aǧustos 1858 tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümâyununa kumarla birlikte diǧer suçları da içeren yeni hükümler konuldu.28 Zira bu kanun yabancı yasaların benimsenmesi sonucunda oluşturulmuş modern hukuk sistemine uygun bir yasaydı. Dolayısıyla kumar suçuna verilen ceza buna göre şekillendi. Bu baǧlamda kanunda işret, kumar vb. suçlara verilen cezalar din temelli deǧil modern hukuk usulüne uygun olarak vatandaşlık kavramı öncelenerek verilmişti.29 Anılan kanunun on birinci faslında (kumar ve piyango mücazatı) yer alan 242. madde şu şekildeydi: 30
"kumarbazlıǧı kâr-ı san'at edib bir mahall-i mahsÛsa halkı davet ile orada kumar oynamak için celb ve kabÛl eden ve sarraflık suretiyle orada akçe veren eşhas bir aydan altı aya kadar habse konulur. Ve bir mecidiyye altınından elli mecidiyye altınına kadar ceza-yı nakdî alınır. Ve kumar mahallinde bulunan bi'l-cümle nukÛd ve eşya canib-i mîrîden zabt olunur."
Ceza Kanunnâmesi'nin 243. maddesi ise piyangoyla ilgili hükümleri içeriyordu. Buna göre; "Piyango küşad edenler keyalik bir aydan altı aya kadar habs ile bir mecidiyye altınından elli mecidiyye altınına kadar ceya-yı nakdî alınır. Ve piyangoya konulmuş olan nukÛd ve eşya canib-i mîrîden gabt olunur ' hükmüyle piyango düzenlemeye de yasak getirildi.31
Kanunda kumar mahallinde bulunan nakit ve eşyaya el konulduktan sonra bunun nasıl kullanılacaǧına ilişkin bir hüküm bulunmuyordu. Buna ilişkin uygulamalar zaman içerisinde şekillendi. 1859'da Meclis-i Vâlâ durumla ilgili olarak bir karar verdi ve kumar baskınları sırasında ele geçirilen paranın yüzde onunun görev yapan memurlara, kalan kısmının ise hazîneye devredilmesini uygun gördü.32
Ceza Kanunu'nda kumar suç sayılmakla birlikte kumar oynayanlara ilişkin verilecek cezalarda tereddütler hasıl oldu. Örneǧin 15 Aǧustos 1860 tarihli bir belgeden anlaşıldıǧı üzere Adana vilayetinden Meclis- Vâlâ'ya gönderilen 1860 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarına ait üç aylık sürede vilayette gerçekleşen cünha ve kabahatlerin kaydedildiǧi cetvelde kumar suçuna verilen ceza da bulunmaktaydı. Meclis-i Vâlâ, vukuat jurnalinin sekizinci bendinde yer alan kumar oynayan kişilere verilen cezaları kanuna uygun bulmadı. Kararın uygun bulunmamasının gerekçesinde Ceza Kanunu'nun 242. maddesinin kumarbazlıǧı kâr ve sanat eden, özel bir mahalde halkı davet ederek kumar oynamak için kabul eden ve sarraflık yaparak kumar oynayanlara para veren şahıslar hakkında geçerli olduǧunu, buna göre sadece kumar oynayanların cezalandırılmasının kanuna aykırı olduǧuna karar verdi. Meclis-i Vâlâ'nın bu kararı Adana mutasarrıflıǧına bildirilerek kararın düzeltilmesi istendi.33
Meclis-i Vâlâ yukarıda ifade edilen kararını yaklaşık bir yıl sonra deǧiştirdi. Zira kumar oynayanlara ceza verilmedikçe kumarın önünün alınamadıǧını ve gittikçe çoǧaldıǧını gördü. Kumarla birlikte diǧer fenalıkların da ortaya çıktıǧı anlaşılınca Meclis-i Vâlâ kanun maddelerinde kıyas yaparak kumar oynayanlara verilecek cezayı tespit etti. Bu durum Üsküp Meclisi tarafından 7 Mayıs 1861 tarihinde gönderilen bir mazbata sonrasında gündeme gelmişti. Üsküp Meclisi, Kalkandelen kazasının Salihçelebi mahallesi ahalisinden Receb, Nureddin ve Şakir adlı kişilerin Muammer adlı bir şahsın hanesinde kumar oynadıklarını bildiriyordu. Evinde kumar oynatana Ceza Kanunu'nun 242. maddesine göre ceza verildiǧi, ancak diǧerleri hakkında kanunda sarih bir madde olmadıǧından bu kişilere ve emsalleri hakkında ne şekilde muamele yapılacaǧı hususunda tereddütte kalındıǧı bildiriliyor ve uygulanacak ceza hakkında mazbata isteniyordu. Üsküp Valisi'ne gönderilen 13 Mayıs 1861 tarihli cevapta, kumar oynayanlar hakkında ceza verilmedikçe uygunsuzluǧun önünün alınamayacaǧı, kumar oynayanların gittikçe arttıǧı, kumara baǧlı olarak başka fenalıkların ortaya çıktıǧı ifade edildi. Bu gerekçeler doǧrultusunda kumar oynayanların bir nevi "adab-ı umumiyeye mugayyir" hareket etmiş olduklarından, Ceza Kanunu'nun 201. maddesinde "...adab-ı umumiyeye menfi hareket edenlerin bir mahdan bir seneye kadar hapsi ile mücagat olması" hükmü açık olduǧundan bu hükme kıyas olarak kumar oynayanlara ikişer ay müddetle hapis cezası verilmesinin uygun olacaǧı bildirildi. Bundan sonra emsalleri hakkında da bu yolda muamele edilmesi istendi.34
Tanzimat'tan sonra askerî alanda da kumarla ilgili düzenlemeler yapıldı. Zira asker arasında da kumar oynandıǧı görülüyordu. Örneǧin XIX. yüzyılın başlarında Türkiye'ye gelen İngiliz seyyah William Wittman askerlerin olumsuz davranışları arasında kumarı saymaktaydı. Wittman, askerlerin sıklıkla ateşli silahlar ortaya koyarak bunun üzerine kumar oynadıklarını belirtiyordu. Gezgin; zar, kart oyunları ve satrancın şehirde olduǧu gibi askerî kamplarda en önemli eǧlencelerden olduǧunu vurguluyordu. Wittman, kumarın küçük meblaǧlar için oynandıǧını da ifade etmekteydi.35
Bu kapsamda askerlerle ilgili yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulduǧu için 1869 tarihli Askerî Ceza Kanunnâme-i HümayÛnu hazırlandı. Esasen Osmanlı Devleti'nde modern anlamda ve Batılı hukuk sistemine uygun olarak hazırlanan 1837 tarihli Kanunnâme-i Ceza-i Askeriye ile yeni düzenlemeler getirilmişti. Bu kanun askerî yargı ile adlî yargıyı birbirinden ayıran niteliǧe sahipti. Ancak bilahare 1857 tarihli Fransız Askerî Ceza Kanunu'ndan esinlenerek hazırlanan ve yeni adı Askerî Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu olan yasa 1869'da kabul edilerek yürürlüǧe girdi.36 Bu kanunun on ikinci faslının 200. maddesinde sayılan suçlar arasında kumar da bulunmaktaydı. Kanun maddesi şu şekildeydi: 37
"İşret ve tembellik ve ihmal ve kumarbazlık ve herhangi vechle olursa olsun haiz olduǧu rütbenin haysiyetini vikâyesizlik ve buna mümâsil mesâlik-i makduhadan dolayı mükerreren hafif ceza ile muamele olunup yine ıslah-ı mesâlik etmeyen divan-ı harp huzurunda bilmukabele şu hallerin sübutu takdirinde ümerâ ve zâbitândan iseler askerîyeden tard olunur. Küçük zâbitân ve onbaşılar ve neferâttan bulundukları takdirde kırk beş günden altı mâha kadar hapis veyahut on beş deǧnekten kırk beş deǧneǧe kadar darb ve iş bu darb veyahut habs ile beraber küçük zâbitân ve onbaşılar nefer raddesine tenzil olunur."
Askerî Ceza Kanunu'nun söz konusu maddesine göre işret, tembellik, ihmal, kumar ve sahip olduǧu rütbenin haysiyetini korumayan askerler suçta ısrar etmeleri halinde divan-ı harpte yargılanacaktı. Suçu sabit bulunan ümerâ ve zâbitân ise askerlik görevinden çıkarılacaktı. Küçük zabit, onbaşı ve neferler ise kırk beş günden altı aya kadar hapis veya on beş deǧnekten kırk beş deǧneǧe kadar darp edileceklerdi. Darp ve hapis cezalarının yanında küçük zabit ve onbaşı rütbesinde olanlar nefer derecesine indirilecekti.
1876-1908 Yasal Düzenlemeleri
Osmanlı Hükümeti, kumarın gittikçe yaygınlaşan sosyal bir problem olduǧunun farkındaydı bu nedenle kumar hastalıǧı ile sistematik olarak mücadele etti. Kolluk kuvvetlerinin kumara yönelik sıkı bir denetim içerisinde olduǧunu söylemek gereklidir. Zabtiye Nezareti bu hususta sık sık uyarılar yaptı. Örneǧin 3 Mart 1884 tarihinde Merkez Komiserliklerine gönderilen bir yazıda Ceza Kanunnâmesi'nin 242. maddesince kumar oynanmasına hiçbir şekilde müsaade edilmeyeceǧi hatırlatılarak HükÛmetin kumarı tamamen men etme azminde bulunmaya mecbur olduǧu ifade edilmişti. Bunun için kumarhane sıfatıyla bilinen mahallerin layıkıyla aranması, Tünel Semti ve çevresinde bu gibi şüpheli olan mahallerin denetlenerek derhal ıslah edilmesi istenmişti. Ayrıca bu bölgelerde polislerin mütemadiyen bulunması, kumar oynanan yerlerin kapatılması talep ediliyordu.38
XX. yüzyılın başlarından itibaren bazı vilayet yöneticileri tarafından 1858 tarihli Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili hükümlerine ilave yapılmasıyla ilgili görüşler ortaya atıldı. Bu tekliflerin bu dönemde yoǧunlaşması tesadüf deǧildi; zira yaşanan finansal krizler, Batılılaşmanın etkisinin yoǧunlaşması, eǧlence hayatı ve eǧlence kültürünün deǧişmesi kumarı aleni hale getirmişti. Örneǧin 1903 yılında Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetinden Şura-yı Devlet'e gönderilen bir yazı buna yönelik öneriler içermekteydi. Söz konusu yazıda Osmanlı memleketlerinde kumar belasının yaygınlaştıǧı, birçok kişinin ve ailenin kumardan dolayı perişan durumda olduǧu, kumarın men'i için alınan tedbirlerin yeterli olmadıǧı vurgulanıyordu. Ayrıca Osmanlı mahkemelerinde kumarla ilgili davaların reddedilerek, davalara bakılmamasının bazı sakıncalar yarattıǧı dile getirildi. Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi'ne göre Osmanlı mahkemelerinde kumar davalarına bakılmaması para kazanandan yana avantaj oluşturmaktaydı. Çünkü kumar davasının mahkemeye intikal etmesi durumunda Ceza Kanunu'na göre uygulama yapılacak, kumar oyununda kazanılan nakit para hazineye kalacaktı. Ancak kumar davalarına bakılmazsa kazanan ve kaybeden arasındaki sorun çözülmemiş olacak ve kumardan elde edilen nakit para ve eşya devlet tarafından müsadere edilemeyecekti. Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi'ne göre söz konusu uygulama kumarın yaygınlaşmasına yardımcı olduǧu için deǧiştirilmeli ve mahkemelerde kumarda kaybedenlerin şikâyet ve davaları görülmeliydi.39 Adliye Nezareti vilayetten gelen tezkereyi inceleyerek meseleyi Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi'ne havale etti. Tanzimat Dairesi talebi inceledi, ardından Adliye Nazırı imzasıyla vilayete bir cevap gönderildi. Bu cevapta Ceza Kanunnâmesi'nin 242. maddesi esasları hatırlatıldıktan sonra kanunda kumar suçuna ilişkin açık hükümler bulunduǧu belirtildi. Kumar davalarında bu usule göre muamele yapılması nedeniyle yeni düzenlemeye gerek görülmediǧi ifade edildi.40 Tanzimat dairesinin kanunda deǧişikliǧe gitmemesi seküler hukuk yapısının bir tezahürü idi. Zira devlet artık kumar gibi suçlara toplumun asayişinin saǧlanması noktasından bakıyordu.
Kumarın yaygınlaşmasına paralel olarak alınacak tedbirler de sıklıkla gözden geçirilmekteydi. Kumar oynanan alanların kontrolünü kolaylaştırmak, baskın yapabilmek ve kumarcıların kaçmalarına engel olmak için kumar oynandıǧından şüphe edilen yerlerin sivil polislerce denetlenmesi gündeme geldi. Örneǧin Dahiliye Nezareti 13 Temmuz 1905 tarihinde Zaptiye Nezareti'ne bir tezkere göndererek kumar oynanmasına ve bu bahaneyle bir araya gelinmesine fırsat verilmemesi için gazino, otel ve kahvehane gibi halka açık mekanların ve konutların hafiyeler tarafından düzenli olarak kontrol edilmesini, kumar oynandıǧı görülen yerlere cezaî işlem uygulanmasını talep etti.41 Zaptiye Nezareti ise 20 Temmuz 1905 tarihinde Dahiliye Nezareti'ne gönderdiǧi cevabî yazıda, ifade edilen bu kontrollerin gerçekleştirildiǧini ancak otellerde ve hanelerde yapılan kontrollerde sıkıntılar yaşandıǧını, özel hanelere girilmesinin bazı şikayetlere neden olduǧunu vurguladı. Bu tür kontroller için sivil polislerin de görevlendirilmesinin doǧru olacaǧını bildirdi.42 Bu uygulamalar iktidarın, denetim ve asayişi saǧlama gerekçesiyle mekânları görülmeden denetleme çabasının bir yansımasıydı.43
Hanelere girilmesi hususu Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ'da da gündeme geldi. Kumar meselesinin görüşüldüǧü 2 Aǧustos 1905 tarihli meclis toplantısında, kumarın şer'an yasak olması nedeniyle umuma mahsus kahvehane, gazino gibi mahallerin zabıta tarafından sıklıkla kontrol edilmesi istendi. Meclis-i Vükelâ'da, kumara kesinlikle müsaade edilmemesi, hane ve otellerin teftişinin titizlikle yapılması gerektiǧi vurgulandı. Teftiş sırasında şikâyet ve suiistimal oluşmaması için zabıtanın bu alanlarda dikkatli olması, vazifesinin sınırları dışına çıkmaması gerektiǧi de ifade edildi. Keza zabıtanın bu tarz toplantıların caiz olmadıǧı konusunda kumar oynayan kişileri uyarması ve gerekli tebligatı yapması kararı da alındı.44
Öyle anlaşılıyor ki, Sultan II. Abdülhamid, İstanbul'da kumarın yaygınlaşmasında zabıtaların ihmalkâr tavırlarının da etkili olduǧu kanısındaydı. Örneǧin 12 Şubat 1907'de Yıldız Sarayı'ndan Zaptiye Nezaretine hitaben gönderilen yazıdan bunu anlamak mümkündür. Söz konusu yazıda Galata'da Doǧruyol'da Lale Dimitri'nin idaresinde bulunan üç dükkân ile Galata'da Kürkçüler içinde bulunan kahvehanede kumar oynanmakta olduǧu ve zabıtalar tarafından kumar oynanmasına müsamaha gösterildiǧi bildirilmişti. Kumarın kötü ve ayıplanmış bir davranış olmasının yanında dinen ve hukuken de yasak olduǧu hatırlatılarak, anılan yerlerde ve diǧer bütün alanlarda kumar oynanmasının katiyen yasak olduǧu, Zaptiye Nezareti'nin bu konuda tedbir alması gerektiǧi ifade edildi.45
Yasalar zamanın şartlarına göre deǧiştikçe kumarla ilgili düzenlemeler de deǧişmekte idi. Örneǧin polisin görev ve yetkileri düzenlendikçe polisin kumarla ilgili görevleri de çıkarılan nizamnâmeler ile belli esaslara baǧlandı. 17 Aǧustos 1907 tarihli ve 167 maddeden oluşan Polis Nizamnâmesi'nde polisin kumarı önlemek için alması gereken tedbirler de yer almıştı.46 Anılan nizamnâmenin 11. maddesi ve 80. maddesi kumarla ilgili idi. 11. maddede kumarhanelerin teftiş ve incelenmesi ile kumarın yasaklanması görevi polise veriliyordu. Nizamnâmenin "Zabıta-i İdare Vegaiji" bölümünde yer alan 80. maddede kumar oynanan mekânlara izin verilmemesi gerektiǧi belirtildi. Buna göre adaba ve genel ahlaka aykırı her türlü davranış ve hal yasaktı. Kumarhaneler ve yasalara aykırı hareket eden meyhanelerle umumhaneler ve ruhsatsız olarak düzenlenmiş piyango ve buna benzer her türlü muameleler usulünce yasaklanacaktı. Mahallelerde cami, okul ve mezarlık civarında umumhane açılmasına katiyen meydan verilmeyecek, açılanlar ise kapatılacaktı.47
Bilahare 1907 Polis Nizamnâmesi'ne eklenen 13 ek madde arasında yer alan Ek Madde-7'de "Bütün kumarhanelere engel olunacaktır. Buna raǧmen kumar oynatan şahıs gerek orada gerek başka yerde dükkân açmak ve sanatını icra edebilmek için tekrar kumar oynatmayacaǧına dair zabıtaya noterden onaylı kefaletname vermeye mecburdur" hükmü yer aldı.48
1908-1918 Yasal Düzenlemeleri
Mevcut kumar yasalarının uygulanmasını pekiştirmek amacıyla Sadâret ve Dahiliye Nezareti, memlekette kumarın yasak olduǧuna dair vilayetlere nizamnâmeler göndermekteydi. Bu nizamnâmelerde kumarın dinen ve hukuken yasak olduǧuna ilişkin uyarılar yapılmakta, kumarın engellenmesi hususunda görevini yapmayan memurlar hakkında da işlem başlatılacaǧı bildirilmekteydi. Örneǧin Sadrazamlık Mektubî Kaleminden Yanya vilayetine gönderilen 22 Mayıs 1908 tarihli belge, kumarın yaygın hale gelmesi ve bunun için alınacak önlemlerle ilgiliydi. Belgede Avlonya'da kumarbazlıǧın son haddine geldiǧi, bu yüzden birçok servetin yok olduǧu, kumarın dinen ve kanunen yasak olduǧu hatırlatılarak kati bir şekilde önlenmesi, kumara müsamaha gösteren memurlar hakkında tereddüt edilmeksizin gerekli işlemin başlatılması istendi.49 Yanya'da kumarın artışında asayişsizlik ve memurların tutumunun etkili olduǧu tahmin edilmektedir. Zira bu dönemde Yanya vilayeti ile ilgili yazılan layihalarda bölgedeki asayişsizliǧe ve memurların tutumuna ilişkin şikâyetler dile getiriliyordu. Asayişsizliǧin Yunanistan'ın desteklediǧi Rum çeteleri ve Arnavutların kanun tanımamalarından ileri geldiǧi bildirilmekteydi. Osmanlı Hükümeti, Yanya'da asayişi saǧlamak için çok sayıda karakol inşa ederek tedbir almaya çalıştıysa da sorun çözülemedi. Vilayette memurların liyakatsizliǧi ve alenen ifade edilmese de rüşvetin ciddi boyutlara ulaştıǧı dile getiriliyordu.50
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra 1858 Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili maddelerinin düzenlenmesine yönelik talepler arttı; çünkü kumarla ilgili verilecek cezalarda tereddütler yaşanıyordu. Bu anlamda 23 Aǧustos 1910'da Hüdavendigar vilayeti, kumar oynayanların ve fuhuş yapanların cezalandırılması için kanuna bir madde eklenmesi hususunda mazbata hazırlayarak Dahiliye Nezareti'ne gönderdi.51 Benzer şikâyetler Çorum mutasarrıflıǧının 28 Aǧustos 1910 tarihli tahriratında da dile getirildi. Tahriratta kumar ve fuhuş gibi ahlaksızlıkların yaygınlaştıǧı, bunun önüne geçilmesi için bazı tedbirler alınması gerektiǧi ifade ediliyordu. Bu kapsamda Ceza Kanunnâmesi'ne fıkra eklenmesi önerilmişti. Söz konusu yazıya göre kumar ve fuhuş yapanlarla ilgili verilecek cezalar hususunda bir karışıklık söz konusuydu; zira Ceza Kanunnâmesi'nde, 1862 tarihli olup baskınla ilgili hazırlanan emirnâmede ve Polis Nizamnâmesi'nde yer alan hükümlere göre hareket edildiǧi halde uygulamada tereddütler yaşanmaktaydı. Bu tereddütlerin ortadan kaldırılması için mevcut kanuna ek yapılması gerektiǧi ifade edildi.52
Dahiliye Nezareti tarafından 23 Aǧustos 1910 tarihinde Adliye Nezareti'ne gönderilen tezkerede kumar ve fuhuşun her yerde yaygınlaştıǧı, 1876 KânÛn-ı Esâsî'sine de uygun olarak daha önce yayınlanan hanelere baskınla ilgili 26 Aǧustos 1862 (29 Safer 1279) tarihli emirnamenin uygulanmasında tereddüt edilmesi nedeniyle fuhuş ve diǧer suçların arttıǧı dile getirildi. Söz konusu tezkerede bu hususta HükÛmetin yeterince kararlı davranmamasının olumsuz bir tesir oluşturduǧu belirtilmişti. Örneǧin Hüdavendigar vilayetinden alınan telgrafta KânÛn-ı Esâsî hükümlerinin uygulanmasında yaşanan tereddütler nedeniyle toplumsal ahlakın bozulduǧu, fuhuş gibi alışkanlıkların yaygınlaştıǧı, Hükümetçe bir tedbir alınması gerektiǧi üzerinde duruluyordu.53 KânÛn-ı Esâsî'nin hükümlerinin uygulanmasında yaşanan tereddüt ise mesken dokunulmazlıǧı ile ilgili olmalıdır. Zira anayasanın 22. maddesinde "herkesin mesken ve menzili taarruzdan masundur" esası yer almıştı.54 Bu şekilde mesken dokunulmazlıǧı kapsamında hane sahibinin izni olmaksızın haneye girilemeyeceǧi belirtilmişti. Kumar ve fuhuş gibi suçlarda polisin şüpheli evlere baskın yapması bazı sakıncalar doǧurduǧu için kolluk kuvvetleri tereddütte kalmış, bu durum muhtemelen hanelerde kumarın yaygınlaşmasına neden olmuştu.
Aynı şekilde Ankara Vilayeti Meclis-i Umumisi, Mart 1911'de Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili esaslarına yeni hükümler eklenmesiyle ilgili bir mazbata hazırlayarak Dahiliye Nezareti'ne gönderdi.55 Anılan kanunun kumar oynayanlara yönelik muǧlak esaslara sahip olmasının toplum içinde kumarın artışına sebep olduǧu, ekonomik durumu iyi olan kişilerin kumar illetine tutulacaǧı ve hatta parası bulunmayanların ise sahip oldukları her şeyi satarak kumar oynamaya devam edebileceǧi savunuluyordu. Keza kumar hakkında mevcut düzenlemelerin eski tarihli olmasından dolayı kolluk kuvvetlerinin müdahalelerinin de yetersiz kaldıǧından yahut uygulanamadıǧından kumarın her geçen gün artış gösterdiǧi bildiriliyordu. Kumarın artması servetlerin boşa gitmesine ve toplum ahlakının bozulmasına yol açmaktaydı.56 Vilayetlerden ulaşan bu taleplere raǧmen mevcut kanunun kumarla ilgili hükümlerinin yeterli olduǧu ifade edilerek kanunda bir düzenlemeye gidilmedi.
Kumarla ilgili hükümlerinin deǧiştirilmesine yönelik talepler Askerî Ceza Kanunu için de söz konusu oldu. Balkan Savaşları sürecinde 1869 tarihli Askerî Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili maddesinin caydırıcılıǧının artırılması gerektiǧi gündeme geldi. Çünkü Balkan Savaşları sırasında Osmanlı ordusundaki askerler arasında ordu disiplin kaidelerine uyulmuyordu. Askerler talime çıkmamış ve askerlik disiplinini kavrayamamıştı. Öte yandan ordu içindeki siyasal çekişmeler, komuta kademesindeki rütbeli personel sayısının azlıǧı otorite eksikliǧine sebep olmaktaydı.57 Askerî disiplinden uzak kalan ve maaş ödemelerinde sıkıntılar yaşayan askerler arasında içki ve kumar artış göstermişti. Bunun üzerine Harbiye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Sadârete bir yazı göndererek mevcut kanunun kumar, işret gibi suçları menetmeye yeterli olmadıǧını, cezaların daha caydırıcı olması gerektiǧini belirterek kanunda deǧişiklik yapılmasını önerdi.58 Bunun üzerine Askerî Ceza Kanunu'nun 200. maddesinin tadili hususunda Harbiye Nezareti'nin hazırlamış olduǧu kanun layihası Tanzimat Dairesi'ne sevk edildi.59
Söz konusu layihada Askerî Ceza Kanunnâmesi'nin 200. maddesinde suç sayılan fiillere verilecek cezalarda bir artış öngörülüyordu.60 200. maddenin deǧiştirilmesine yönelik kanun teklifinde suçlar 11 madde halinde sıralanmıştı. Teklifin ilk maddesinde sarhoşluk vardı. Ardından gelen madde ise kışla, ordugâh, gemi ve diǧer askerî ve resmî yerlerde "işret" yani içki içmekle ilgiliydi. Üçüncü ve dördüncü maddelerde kumar suçu zikredilmişti. Üçüncü maddede "kumarbazlık", dördüncü maddede ise "kıyafet-i askeriyesiyle umumhanelere ve kumarhânelere ve sair muhill-i haysiyet mahâllata girip çıkmak" yani haysiyet bozucu yerlere girmek ve çıkmak yasaklanıyordu.61
200. maddede sayılan suçlara ilişkin verilecek cezalar da belirtilmişti. Buna göre beyan edilen fiilleri ve hareketleri icra edenler erkan, ümera ve zabitandan ise iki aydan altı aya kadar hapsedilecekti. Küçük zabit, onbaşı ve neferlere ise kırk beş günden üç aya kadar hapis ve on beş deǧnekten otuz deǧneǧe kadar darp cezası verilecekti. Bu fiilleri tekrarlayanlar erkan, ümera ve zabitandan iseler askerlik görevinden uzaklaştırılacaktı. Küçük zabit, onbaşı ve neferler üç aydan altı aya kadar hapis veya otuz deǧnekten altmış deǧneǧe kadar darp cezası ile birlikte küçük zabitan ve onbaşılar nefer derecesine düşürülecekti. Bundan başka Mülkiye Ceza Kanunnâmesi'nin ikinci bâbının üçüncü faslında yer alan ve esasen uzaklaştırmayı gerekli kılmayan suçları tekraren işleyen erkan, ümera ve zabitan kanunda belirtilen ceza verilmek kaydıyla askerlik görevinden uzaklaştırılacaktı.62
Kanun teklifinin son kısmında yukarıda bildirilen fiilleri işlemeleri halinde erkân, ümera ve zabitanın bir daha devlet hizmetinde istihdam edilmemek üzere hizmet müddetine göre Askerî Tekâüd ve İstifâ Kanunnâmesi'nin 2. maddesi kapsamında tekâüden askerî hizmetten ayrılmaları esası teklif edilmişti. Ayrıca işlediǧi suçun karşılıǧı olan ceza da mevcut Ceza Kanunu'na göre verilecekti.63
1869 tarihli Askerî Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili maddesine göre işret, tembellik, ihmal, kumarbazlık, sahip olduǧu rütbenin haysiyetini korumama ve buna benzer davranışların tekrar etmesi halinde hafif ceza verilmekteydi. Kişi suçta ısrar ederse divan-ı harpte yargılanarak ümera ve zabitandan iseler askerlik görevinden çıkarılıyorlardı. Küçük zabitan, onbaşı ve neferler ise kırk beş günden altı aya kadar hapis veyahut on beş deǧnekten kırk beş deǧneǧe kadar darp ediliyorlardı. Darp ve hapis cezasıyla beraber küçük zabitan ve onbaşılar nefer derecesine indiriliyorlardı. 1913'te gündeme gelen teklifte ise sadece kumarbazlık deǧil askerî kıyafetle kumarhane ve haysiyet bozucu yerlere girip çıkmak da suç sayılmıştı. Üstelik mevcut kanunda suçun tekrarında hafif ceza verilirken yeni teklifte suçun ilk defa işlenmesi halinde ceza öngörülüyordu. Suça ilişkin verilen cezalarda da bir farklılık söz konusuydu. Mevcut kanunda suçun tekrarlanması halinde önce hafif ceza verilirken önerilen kanun teklifinde suçun ilk kez işlenmesi halinde erkân, ümerâ ve zabitan iki aydan altı aya kadar hapis, küçük zâbitân, onbaşı ve neferler kırk beş günden üç aya kadar hapis veya on beş deǧnekten otuz deǧneǧe kadar darpla cezalandırılacaktı. Suçun tekrarı halinde ise erkân, ümerâ ve zâbitân askerlik mesleǧinden çıkarılacaklardı. Küçük zâbitân, onbaşı ve neferler ise üç aydan altı aya kadar hapis veya otuz deǧnekten altmış deǧneǧe kadar darp edilecekti. Mevcut kanunda yer aldıǧı gibi küçük zâbitân ve onbaşılar ise nefer derecesine indirilecekti.
Konu Şura-yı Devlet'te görüşüldü ve 3 Kasım 1913 tarihli Tanzimat Dairesi'nin mazbatasına ilave yapıldı. Buna göre Askerî Ceza Kanununda mevcut olan esasların uygulanmasının ordu ve donanmanın ahlakına zarar gelmemesi için oldukça önemli olduǧu belirtildi. Ancak mevcut şartlarda 7. maddede yer alan cezaların, askerî vazifesini terk edenlere, seferberliǧin ilanından sonra silahaltına davet edilip de görevinin gereǧini yapmayanlara ve firar edenlere verilmesinin daha uygun olacaǧı ifade edildi.64 Bu gerekçeler doǧrultusunda Tanzimat Dairesi, Askerî Ceza Kanununda herhangi bir deǧişikliǧe gitmedi.
I. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan savaş koşulları nedeniyle memur kesiminde kumar alışkanlıǧı artmıştı.65 Bu nedenle İttihat ve Terakki Hükümeti 1917'de Memurin-i Dahiliye Nizamnâmesi'nin 26. maddesine bir ilave yapılması için harekete geçti ve bu düzenlemeyle memurlara kumar yasaǧı getirildi. Zira I. Dünya Savaşı sırasında kumar illeti hızlı bir artış göstermişti. Özellikle başkent İstanbul, servet ile sefaletin aynı anda görüldüǧü bir şehir haline geldi. Savaş döneminde enflasyon yüzde dört yüz oranında arttı. Bu durum Osmanlı Devleti'nin geleneksel sosyal düzenini bozdu. I. Dünya Savaşı sırasında karaborsa, istifçilik, spekülatif girişimler ve fiyat artışları nedeniyle Osmanlı toplumunun geleneksel gelir paylaşımı farklılaştı. Harp zengini olarak ifade edilen yeni bir sınıf oluştu. Gelir daǧılımındaki farklılaşma ve harp koşulları büyük halk kesimlerini yoksulluk içine düşürdü. Zenginleşen sınıf ise sefahate sürüklendi. Harp zenginlerinin sefahat ve kumar düşkünlüǧü İstanbul'da kumarın artışına neden oldu.66
Osmanlı sosyal yapısının en önemli zümresi olan askerler ve memurların alım gücü düştüǧü için yoksullukları arttı. Öte yandan devlet, kamu harcamalarını kısmak için memur maaşlarının yarısını kesmek durumunda kaldı. Bir yandan artan fiyatlar, diǧer yandan maaş kesintisi nedeniyle memurlar maǧdur duruma düştü. Bu uygulamalar memurun statü yitirmesine ve devletin yıpranmasına neden oldu. İlerleyen süreçte maaşlara bir miktar zam yapıldı ise de memurun alım gücünü toparlamak mümkün olmadı.67
İfade edilen nedenlere baǧlı olarak memur kesimde kolay para kazanma eǧilimi artarak rüşvet ve kumar, hastalık haline geldi. İttihat ve Terakki Hükümeti, devlet memurları arasında kumarın yaygınlaşmasından rahatsızdı. Zira bu illet toplumsal ahlakı zedelemiş, devletin itibarını ve güvenliǧini de sarsmıştı. Hükümet, kumar illetinin önüne geçmek için yeni yasal düzenlemeler getirdi. Dahiliye Nazırı Talat Bey, devlet memurlarına kumarı yasaklayan bir nizamnâme hazırlayarak 16 Aǧustos 1916'da Sadrazamlık makamına sundu. Bu nizamnâmenin gerekçesinde memurların kumar oynamaya itibar ettikleri, memuriyete yakışmayacak fiiller içerisine girdikleri belirtiliyordu. Yasak olan bu filleri işleyenlerin memuriyetten azledilmesi için Memurin-i Dahiliye Nizamnâmesi'nin 26. maddesine ek olarak bir fıkra düzenlendiǧi bildirildi.68 Söz konusu nizamnâme layihası Şura-yı Devlet'te görüşüldü. Buna göre bütün memur ve devlette istihdam edilen kişilerin kumar oynamaları yasaklandı. Bu yasaǧa aykırı hareket edenler ilk seferinde uyarılacak ikinci seferinde tam maaş kesim cezası verilecek, üçüncü defasında ise görevinden azledilerek cezalandırılacaklardı.69
Yasaların Uygulanmasında Yaşanan Sorunlar ve İhlaller
Yasalara ve yasaklara raǧmen kumarı bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün görünmüyordu. Zira 1858 tarihli ceza yasasının üzerinden çok fazla bir zaman geçmeden İstanbul'un bazı semtlerinde kumarın alenen oynandıǧı görülebiliyordu. Örneǧin Sadaret Mektubi Mühimme Kaleminden Altıncı Daire-i Belediye Riyasetine gönderilen 29 Ocak 1861 tarihli belgede özellikle Beyoǧlu'nun bazı mahallerinde açıktan açıǧa kumar oynanmakta olduǧu halde Altıncı Daire tarafından bunun menedilmesine yönelik herhangi bir tedbir alınmamasından dolayı ahalinin şikâyet ettiǧi haber veriliyordu. Yazıda, kumarın hukuken yasak olan ve ahlaken de ayıplanmış bir suç olduǧu, hem insanlara zarar verdiǧi hem de çeşitli ahlaksızlıklara sebep olduǧu hatırlatılarak kumarın ortadan kaldırılması isteniyordu.70
Toplumun bir kesimi, kumarın yaygınlaşmasında devlet memurlarının ihmallerinin etkili olduǧunu düşünüyordu. Bu husustaki şikâyetler haklı olabildiǧi gibi zaman zaman memurların haksız yere itham edilmesine de neden oluyordu. Memurla kişisel husumet içerisinde olan bir kişi ihbar mektubu yazarak memuru kumar oynamakla suçlayabiliyordu. Mesela Kadıköy'de Evkaf-ı Hümayun eski müderrislerinden Emin Efendi adlı kişinin Kadıköy Mühürdar gazinosunda kendi adına düzenlediǧi kontrat ile içki içtirdiǧi ve kumar oynattıǧına dair bir ihbar gelmesi üzerine Zaptiye Nezareti tarafından bir inceleme başlatıldı. İnceleme sonucunda elde edilen bilgi Dahiliye Nezareti'ne rapor olarak gönderildi. 11 Mart 1893 tarihli tezkerede gazinonun işletme kontratının Müderris Emin Efendi adına olmayıp, Apro adında bir kişiye ait olduǧu ortaya çıkarıldı.71
Muzıka-yi Hümâyun zabitanından Tahsin Bey ile ilgili 14 Ocak 1911'de yapılan bir tahkikat da memurlar hakkında yalan beyana çarpıcı bir örnek oluşturmaktaydı. Buna göre Harbiye Nezareti'nden Beyoǧlu Polis Müdüriyetine gönderilen bir tezkerede, Muzıka-yi Hümâyun zabitanından Tahsin Bey'in Beyoǧlu Asmalımescit'te bulunan İskenderiye Otelinde kumar ve fuhuş yaptıǧının İngilizce olarak yazılmış bir ihbar mektubuyla haber alındıǧı bildirilmiş ve Tahsin Bey hakkında bir inceleme yapılması istenmişti.72 Emniyeti i Müdüriyeti de gerekli incelemeyi yaparak Harbiye Nezareti'ne bununla ilgili bir rapor gönderdi. Buna göre, Tahsin Bey'in söz konusu otele ayda bir veya iki defa ancak gittiǧi, uygunsuz bir davranışının bulunmadıǧı, kumar veya fuhuş gibi fiillerinin olmadıǧı ifade edildi.73
Ülkenin farklı şehirlerinden gelen şikâyet dilekçelerinde memurların ihmallerinin kumarın artışına sebep olduǧu dile getiriliyordu. Bu anlamda 6 Aralık 1908 tarihli bir şikâyet mektubu oldukça dikkat çekicidir. Muǧla merkezden Hacı Mehmed oǧlu Hacı İsmail imzasıyla Sadârete gönderilen telgrafta, işret ve kumar gibi kötü alışkanlıkların menedilmesi için çok sayıda müracaat olması üzerine mahalli idare tarafından bazı tedbirler alındıǧı, ancak bazı memur ve zabitanın İslam ahalisini işret ve kumar hususunda teşvik ettikleri bildirilmekteydi. Bu şikâyet üzerine Sadrazamlık, Harbiye, Adliye ve Dahiliye Nezaretlerine tebligat göndererek telgrafta ifade edilen memur ve zabitler hakkında gerekli incelemenin başlatılmasını emretti.74 Şüphesiz bu ilginç bir örnektir. Belgede bazı memurlar ile askerlerin ahaliyi kumara teşvik etmek için nasıl bir eylemde bulunduklarına dair açıklayıcı bir bilgi yer almamaktadır. Bu nedenle şikâyet dilekçesinde belirtilen memurların kumarı teşvik ettiǧi ifadesi, memurların kumara göz yumarak vazifelerini tam olarak yerine getirmemelerinden kaynaklı olmalıdır.
1908'de Dahiliye Nezareti'ne gönderilen ihbar yazılarında kumara müptela olan memurların nasıl kumar oynadıklarından bahsedilmekteydi. Örneǧin memurların zaman zaman evlerinde "kumar partileri" düzenlediklerine dair şikâyetler yapılmıştı. Bu durum bölgedeki askerî memurlar tarafından tespit edilerek Yıldız Sarayı'na bildirilmişti. Mesela 10 Mayıs 1908 tarihli olup Hamidiye Süvari Alay Komutanı Mirliva Ahmed Paşa'nın Yıldız Sarayı'na ilettiǧi bir yazıda, Edirne'de Vilayet İdare Meclisi Başkâtibi Reşid Bey ve Belediye Reisi Dilaver Bey'in hanelerini âdeta kumarhane haline getirdikleri, tanıdıkları şahısları evlerine davet ederek gecenin ilerleyen saatlerine kadar kumar çevirip, kumar masasında büyük meblaǧlar ortaya koydukları, anılan kişilerin bu faaliyetlerinden valinin de bilgi sahibi olduǧu ifade ediliyordu.75 Örnekteki memurların kumara müptela olmalarında yaşam tarzında meydana gelen deǧişiklikler ve eǧlence anlayışındaki farklılaşma etkili olmalıdır.
Galata'da kumarın yaygınlaşmasında zabıta memurlarıyla ilgili şaibeler ve dedikodular da etkiliydi. Örneǧin kumarcılar veya kahvehane sahipleri, halk arasında zabıta memurları için "gerekeni yaptıklarına' dair söylentiler yaymışlardı. Bu durum kumar oynayan kişilerin cüret ve cesaretini artırmaktaydı. Kumarın önlenmesinde yaşanan sıkıntılardan birisi de yakalanan kumarbazların kısa süre içerisinde serbest bırakılma iddialarıydı. Örneǧin Dersaadet Jandarma Alay Kumandanı Kaymakam İbrahim Bey tarafından 4 Eylül 1909 tarihinde Emniyet-i UmÛmiye Müdüriyetine gönderilen tezkerede, Galata'da Doǧruyol'da Hamdi Reis adlı şahsın kahvehanesinde kumar oynandıǧı, Hamdi Reis ve arkadaşları Nurettin, Kasımpaşalı İsmail ve Kabak Mustafa'nın halka karşı "gabıta memurlarının isteklerinin yapıldıǧını" ima eden konuşmalar yaparak kumarcıları cesaretlendirdikleri bildirilmişti. Beyoǧlu merkezden gelen ihbar üzerine jandarmadan oluşan bir kıta ile mekânın basıldıǧı, altmış kişiden oluşan kumarbazların suçüstü yakalandıǧı, ancak bunlardan otuz kadarının firar ettiǧi, yirmi yedisinin tutuklandıǧı, kumar aletleriyle birlikte mutasarrıflıǧa teslim edildiǧi belirtilmişti. Yakalanan kumarcıların kısa sürede salıverildiǧi, kumarhanelerde her türlü rezalet ve sefaletin yer aldıǧı, buralara devam eden kişilerin kısa sürede serbest bırakılmalarının kumar oynayanların cesaret, gayret ve faaliyetlerini artırdıǧı, aynı zamanda zabıta memurlarının nüfuzunu ve görev şevklerini kırdıǧına dikkat çekilmişti. Kumarcıların kısa sürede salıverilmesinin rüşvet ve irtikâp suçunu da artıracaǧı dile getirilmişti.76
Kolluk kuvvetlerinin kumara göz yumduǧu iddiaları gazeteciler tarafından da dillendirilmekteydi. Özellikle İstanbul'un Galata gibi semtlerinde bulunan kahvehanelerde ve umumi mekânlarda kumar ve fuhuşun aleni hale geldiǧi, anılan suçların yaygınlaşmasında Galata Polis Merkezi'nin ihmali olduǧu İkdam ve Osmanişer Loyd gazeteleri muhabiri İbrahim Efendi tarafından kaleme alınan bir ihbarnamede dile getirilmişti. Bu ihbarname Emniyet-i UmÛmiye Müdüriyetine gönderildi. Konuyla ilgili Emniyet-i UmÛmiye Müdüriyetinin Beyoǧlu Polis Müdüriyetine gönderdiǧi tezkerede Galata merkezde münasip olmayan durumların yaşandıǧına dikkat çekilerek gazete muharriri İbrahim Efendi'nin ihbarnamesinde yer alan eleştirilerine yer verilmişti. İbrahim Efendi'nin belirttiǧine göre, Galata'da umuma açık kahvehanelerde açıktan açıǧa kumar oynanmakta, rıhtımda çok sayıda pavyon, meyhane ve birahanede fuhuş yapılmaktaydı. Söz konusu mekânlarda hayat kadınları kol gezerek halkı fuhuşa sürüklüyorlardı. Ayrıca Galata'da balo mekânları saat beşte kapanarak, kadın ve erkekler mekân içerisinde çeşitli uygunsuz hallerde bulunuyorlardı. Gazeteci, kumar ve fuhuşun yaygınlaşmasında kolluk kuvvetlerinin ihmalkârlıǧının etkili olduǧunu dile getirerek, Galata Polis Merkezi'nin bu durumun farkında olduǧunu ancak gerekli tedbirleri almadıǧını iddia ediyordu.77 İbrahim Efendi'nin ihbarnamesinin yılbaşına yakın bir tarihte olması önemlidir. Öyle anlaşılıyor ki Beyoǧlu ve civarında yılbaşı dönemlerinde kumar ve diǧer yasaklı fiiller daha aleni hale gelebilmekte idi.78
Kumar Suçuna Verilen Cezalar
Kumar oynatanlara verilecek cezalar 9 Aǧustos 1858 tarihli Ceza Kanunu'nun on birinci faslında yer alan 242. maddesinde tespit edilmişti. Buna göre kumarbazlıǧı kâr elde etmek için sanat haline getiren, özel bir mahalde halkı davet ederek kumar oynatan ve sarraflık yaparak kumar oynayanlara para veren şahıslar bir aydan altı aya kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Ayrıca bir mecidiye altın ile elli mecidiye altın arasında para cezası uygulanacaktı. Kumar oynanan mahalde bulunan nakit para ve eşyaya devlet tarafından el konulacaktı.79 Ceza Kanunu'na göre kumarla ilgili cezaların uygulanmaya başladıǧı görülmektedir. Örneǧin 1859'da Kıbrıs Meclisi, çeşitli suçlara verilen cezaların uygunluǧunu onaylatmak üzere Meclis-i Vâlâ'ya suç ve ceza cetvelini iletmişti. Buna göre kahvehanesine bir takım kişileri toplayarak kumar oynattırdıǧı anlaşılan Kişmir Ahmed'e Ceza Kanunu'nun 242. maddesi hükmünce para ve hapis cezası verilmişti. Meclis-i Vâlâ, verilen bu cezayı uygun bulmakla birlikte kumar mahallinde bulunan bilcümle nakit ve eşyanın da hazîneye gelir olarak kaydedilmesi gerektiǧini ancak bunun yapılmadıǧını tespit etti. Meclis-i Vâlâ, kanuna göre kahvehanede ele geçirilen para ve eşyaya da el konulması gerektiǧini bildirdi.80
Kanun, yabancı devlet tebaasına da aynı şekilde uygulanmaktaydı. Örneǧin 10 Ocak 1860 tarihli belgeye göre Yunan devleti tebaasından olup Antalya'da oturan gazinocu Vasilaki, arkadaşları Yani, Dimitri ve Vilyani(?) adlı kimseleri gazinosuna toplayarak kumar oynatmıştı. Kanuna göre Vasilaki'ye kırk bir gün hapis, beş adet altın ödeme cezası verildi. Ancak Yunan tebaası olduǧu için konsolos bu cezaya müdahale ederek Vasilaki'ye Yunan kanunlarına göre ceza verilmesi gerektiǧini bildirdi. Fakat Osmanlı makamlarınca bu reddedilerek söz konusu cezanın Yunan kanunlarına göre deǧil Osmanlı Ceza Kanunu'na göre verilmesi gerektiǧi ifade edildi.81
Yabancı devlet tebaasından olup Osmanlı topraklarında ikamet eden kişilerin kumar suçundan ceza almaları diplomatik sorunlara neden oluyordu. Örneǧin Adana'da yirmi yıl boyunca kahvecilik yapan İran tebaasından AbdÛlkerim ve ortaklarının kahvehanesi kumar oynandıǧı iddiasıyla polis baskını sonucunda kapatılmıştı. Olay mahkemeye intikal etmiş, ancak kumar oynattıkları sabit olmadıǧından kahveciler beraat etmişti. Mahkemenin bu kararına raǧmen kahvehanenin yeniden açılmaması diplomatik krize neden oldu; zira AbdÛlkerim ve ortakları, kahvehanenin açık olması gerektiǧi halde kapalı tutulmasından dolayı yaşadıkları maǧduriyeti ve zararı Adana'daki İran konsolosluǧuna bildirmişlerdi. Bunun üzerine İran Sefareti harekete geçti ve mahkeme kararına raǧmen 4 Ekim 1913 tarihli ilamın gereǧinin yapılmadıǧını bildirerek kahvehanenin kapalı tutulmasının gerekçesini Hariciye Nezareti'ne sordu.82
Hariciye Nezareti, bu konuda Dahiliye Nezareti'ne bir yazı göndererek kahveci AbdÛlkerim'in kahvehanesinin açılması için gerekenin yapılmasını istedi.83 Dahiliye Nezareti'nin direktifleri doǧrultusunda Emniyet-i UmÛmiye Müdüriyeti, Adana vilayetine bir yazı göndererek konu hakkında bilgi istedi. Adana valiliǧinin cevabî yazısında 1907 Polis Nizamnâmesi'ne eklenen Ek Madde-7'de yer alan esasa göre hareket edildiǧi "kumarhanelere engel olunacak"84 hükmü gereǧince adı geçen kahvehanenin kapatıldıǧı bildirildi. Söz konusu yazıda 7. madde gereǧince, kahvehanelerin bulundukları yerde veya başka bir alanda çalışmaya devam etmeleri için kumar oynatmayacaklarına dair bir mukavelenâme ve kefaletnâme vermeleri gerektiǧi, kahveci AbdÛlkerim'in ise mevcut süre içerisinde böyle bir müracaatta bulunmaması nedeniyle kahvehanesinin kapalı tutulduǧu bildirildi. Bilahare anılan kahvehanenin yine İran tebaasından Nafi adlı birine devredilmesiyle kahvehane 26 Ekim 1913'de yeniden açıldı.85
Kumar suçuna verilen cezalarda bölgenin siyasî ve askerî koşulları da dikkate alınıyordu. Mesela Balkan Savaşları sırasında örfi idare ilan edilmiş bölgelerde kumar suçu işlemiş kişilere uygulanan cezalar farklılaşabilmişti. Örneǧin İstanbul Hasköy'de yaşayan Osmanlı tebaasından Rafael Sebubliyan'ın "meşhur kumarcılardan ' olmasından dolayı idare-i örfiye mıntıkası dahilinde ikameti uygun görülmedi. R. Sebubliyan'ın muhtemelen farklı suçları da mevcuttu. HükÛmet-i Askeriye'nin 1301 numaralı ve 14 Aǧustos 1913 tarihli kararı üzerine 22 Aǧustos 1913'da Sinop'a gönderildi. Bilahare 24 Kasım 1913 tarihli HükÛmet-i Askeriye'nin kararıyla affedildi. R. Sebubliyan'ın eşi ve çocukları bu süreçte muhtaç duruma düştükleri için muhtacîn defterine86 kaydedilmişlerdi.87 Bu şekilde kumar suçundan ceza alanların aileleri de maǧdur edilmemişti. Kumar suçundan hapis cezası alanların ailelerinin maǧduriyetinin giderilmesine dair örnekleri çoǧaltmak mümkündür. Bu meyanda Emniyet-i UmÛmiye Müdüriyeti tarafından Muhasebe Müdüriyetine gönderilen tahriratta Sinop'ta hapiste bulunan kumarbaz Şükrünün ailesinin 1914 senesine ait haklarının olduǧu bildirilmişti. Bu hakkın müracaat ettikleri zaman verilmek üzere geçici olarak irad kaydı yapıldı.88
Yabancı devlet tebaasından olup kumarla birlikte farklı suçlardan sabıkaları olan kişilerin sınır dışı edildiklerine dair örnekler söz konusuydu. Her ne kadar 1858 tarihli Ceza Kanununda bu konuda açık bir hüküm bulunmasa da yabancı devlet tebaasının kumar yanında farklı suçları bulunması halinde bu ceza verilebilmişti. Örneǧin 11 Şubat 1914 tarihli bir belgede Yunan tebaasından olup İstanbul'da ikamet eden Avyarinyos, Yorgi Vladhirandi Velaho, Panyot İstavrolaki, Nikolai Justinyanu ve Andrea Dopola adlı kişiler Galata'da Fazlı Sokaǧında Şeref Efendi kahvehanesinde iken mezkÛr kahveye polis baskını gerçekleştirilmişti. Burada kumar oynadıkları belirlenen şahıslar sınır dışı edilerek Yunanistan'a gönderildi.89
Sınır dışı edilen kişilerden Nikolai Justinyanu duruma itiraz ederek geri dönmek istediǧini bildirdi. Bu durum sefaretler arasında uzun yazışmalara neden oldu. Nitekim Yunan Sefareti durumu Hariciye Nezareti'ne bildirerek N. Justinyanu'nun kahvehanede tesadüfen bulunduǧunu, kumarla bir ilgisinin olmadıǧını, kendisinin Beyoǧlu Kızlar Sokaǧında ikamet ettiǧini, altı yıldan beri yün oyuncaklar dikerek ticaretle uǧraştıǧını, hiçbir kötü hareketi ve sabıkasının bulunmadıǧını, komşuları ve Büyükada ahalisi tarafından namuslu ve güvenilir birisi olarak tanındıǧını, zabıta tarafından yakalanmasının büyük ihtimalle bir yanlışlık sonucunda olduǧunu bildirilerek Dersaadet'e geri dönmesine müsaade edilmesini istedi. Hariciye Nezareti meseleyi Dahiliye Nezareti'ne bildirerek Nikolai Justinyanu'nun durumunun yeniden incelenmesini talep etti.90 Dahiliye Nezareti, Polis Müdüriyetinin vermiş olduǧu raporda, söz konusu kişilerin kumar oynarken suçüstü yakalandıklarını, daha evvelden de sabıkalarının bulunması nedeniyle sınır dışı edildiklerini bildirdi. Adı geçen kişilerin Dersaadet'e dönmelerine katiyen müsaade olunamayacaǧı ifade edildi.91
Kumarla birlikte casusluk gibi suçların işlenmesi halinde sürgün gibi cezalar da verilmekteydi. Örneǧin Beyoǧlu Doǧruyol'da ikamet eden Eleni adlı bir kadın hanesinde kumar oynattıǧı, ayrıca bu sırada askerî ve mülkî memurlardan casusluk amacıyla bilgi edinmeye çalıştıǧı için mahkeme edilmişti. Eleni, mahkeme kararı neticesinde Konya'ya sürgüne gönderildi.92 Ancak Eleni'nin kız kardeşi Amelya, Dahiliye Nezareti'ne bir dilekçe yazarak kardeşinin garezkârane ve yanlış bir ihbar üzerine Konya'ya gönderildiǧini öne sürdü. Kendisinin hasta ve biçare olarak süründüǧünü, çocuklarının himayesiz kalarak perişan olduǧunu, kardeşinin kumarla ilgisi olmadıǧını belirterek zabıtanın tekrar inceleme yapmasını talep etti.93 Bu dilekçe üzerine Dahiliye Nezareti tarafından Beyoǧlu Polis Müdüriyetine gönderilen yazıda Eleni'nin Dersaadet'e gelmesinde bir sakınca olup olmadıǧı soruldu.94 Polis Müdüriyetinden Dahiliye Nezareti'ne gönderilen cevabî yazıda, Eleni'nin evinde kumar oynatmak ve casusluk yapmak sebebiyle Konya'ya gönderildiǧi, esasında İstanbul'a dönmesinin uygun olmadıǧı, ancak bu konudaki keyfiyetin üst makamlara ait olduǧu bildirildi.95 Eleni'nin İstanbul'a dönmesine izin verilip verilmediǧi tespit edilememiştir.
Sonuç
Arşiv kaynaklarından elde edilen veriler XIX. ve XX. yüzyılda Osmanlı'da kumar düzenlemelerinin kısıtlayıcı bir yapıya sahip olduǧunu göstermektedir. Nitekim 1851 ve 1858 tarihli Ceza Kanunnâmelerinde kumar ve piyango yasaklandı. Hatta kumar oynayanlara verilecek cezalarda tereddüt hasıl olunca kanunun kabul edilmesinden bir süre sonra Meclis-i Vâlâ yeni bir düzenlemeye gitti. Çünkü kumar oynayanlar hakkında ceza verilmedikçe uygunsuzluǧun önünün alınamayacaǧı, kumara baǧlı olarak başka problemlerin ortaya çıkacaǧı deǧerlendirildi. Devlet kumara yönelik yasaklamalarında toplum düzenini ve asayişi önceliyordu. 1861'de Meclis-i Vâlâ, kumar oynayanların bir nevi "adab-ı umumiyeye mugayyir" hareket etmiş olduklarına kanaat getirerek içtihad yoluyla Ceza Kanunu'nun 201. maddesi hükmüne göre kumar oynayanlara ikişer ay müddetle hapis cezası verilmesini uygun gördü. Ancak bu karara raǧmen uygulamadaki sorunlar devam etti.
Bulgular kumara getirilen kısıtlamaların yetersizliǧiyle ilgili çeşitli devlet kademelerinde ve halk arasında bir eleştiri olduǧunu ortaya koymaktadır. Zira bazı yöneticiler, Ceza Kanunu'nun kumarla ilgili esaslarının yetersizliǧinin kumarı arttırdıǧına işaret ederek, kanun maddesinin deǧiştirilmesine yönelik teklifler sundu. Bu tekliflerin XX. yüzyılın başlarında yoǧunlaşması tesadüf deǧildi. Zira bu dönemde yaşanan finansal krizler, Batılılaşmanın etkisinin yoǧunlaşması, eǧlence hayatı ve eǧlence kültürünün deǧişmesi kumarı daha da görünür kılmıştı. Ancak kanun maddesinde deǧişiklik yapılmasına ve kumar oynayanlarla ilgili hükmün açık hale getirilmesine yönelik istekler Tanzimat Dairesi tarafından reddedildi. Kanun maddelerinin mevcut şartlarda yeterli olduǧu dile getirildi. Tanzimat Dairesi'nin kanunda deǧişikliǧe gitmemesi seküler hukuk yapısının bir tezahürü idi. Zira devlet artık kumar gibi suçlara toplumun asayişinin saǧlanması noktasından bakıyordu.
Öte yandan devlet, ahaliye yönelik aşırı yasaklayıcı bir tutumdan kaçınarak bu sorunu hukukî olduǧu kadar ahlaki bir mesele olarak gördüǧünü de ortaya koymaktaydı. Burada Hükümetin pragmatik bir yaklaşım sergilediǧi söylenebilir. Devlet adamları, sadece HükÛmet otoritesiyle ülkede kumar oynamak isteyenleri engellemenin mümkün olamayacaǧını deǧerlendirmiş olmalıdır. Bu anlamıyla kumarı menetmenin ancak genel ahlakın ıslah edilmesiyle mümkün olabileceǧi fikri de göz ardı edilmemişti. Bu yaklaşım yasaların sertlikten uzak kalmasına etki etmiş olabilir. Öyle anlaşılıyor ki devlet kişinin kumar oynamasına ilişkin kanuna sert maddeler koymak yerine meseleyi uyarılarla çözmeye çalışmıştır.
Kumar oynayanlara verilen cezalar ve kumarcıların kısa sürede serbest kalması polis memnuniyetsizliǧini beraberinde getirmekteydi. Kumarcıların çeşitli teknikler kullanarak büyük bir ustalıkla kumar baskınlarından kurtulmaları ise halk arasında kumara göz yumulduǧuna ilişkin algıyı güçlendirdi. Sadaret bu türbülansta bir yol bulmaya çalıştı. Polis merkezlerine kumarın önüne geçilmesi için gerekli kontrollerin sıklıkla yapılmasına ilişkin emirler verdi. Keza vilayetlere kumarın yasak olduǧuna ilişkin tebligatlar gönderdi. Sonuç olarak polis takdirine baǧlı uygulamalar ile yargı sistemi tarafından verilen cezaların bir yönüyle hafif kalması kumar yasaklarını erozyona uǧrattı.
KURNAZ ŞAHİN, Feyza, Tanzimat Sonrasında Osmanlı Devleti'nde Kumar Yasalarının Gelişimi, CTAD, Yıl 17, Sayı 34 (Güz 2021), s. 549-582.
KURNAZ ŞAHİN, Feyza, Development of Gambling Laws in the Ottoman State following the Tanzimat Reform Era, CTAD, Year 17, Issue 34 (Fall 2021), pp. 549-582.
* Bu çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 17.KARİYER.25 sayılı proje kapsamında desteklenmiştir.
1 Mark H. Haller, "Policy Gambling, Entertainment, and the Emergence of Black Politics: Chicago from 1900 to 1940", Journal of Social History, Vol. 24, Nr. 4, 1991, s. 719-720.
2 Ross McKibbin, "Working-Class Gambling in Britain 1880-1939", Past & Present, Nr. 82, 1979, s. 147-149; Jim Orford, "Gambling in Britain: The Application of Restraint Erosion Theory", Society for the Study of Addiction, Nr. 107, s. 2082-2084.
3 Monika Ludwig, Anja Kräplin, vd., "Gambling Experiences, Problems, Research and Policy: Gambling in Germany", Addiction, Nr. 108, 2012, s. 1554-1561.
4 Marc Valleur, "Gambling and Gambling-related Problems in France", Society for the Study of Addiction, Nr. 110, 2015, s. 1872-1873.
5 Kur'an-ı Kerim Meali, Bakara, 219, Diyanet İşleri Başkanlıǧı Yayınları, Ankara, 2011, s. 42.
6 Kur'an-ı Kerim Meali, Maide, 90-91, s. 132-133.
7 Ali Bardakoǧlu, "Kumar", İslam Ansiklopedisi, Cilt 26, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2002, s. 364; Mete Tunçay, Türkiye'de Piyango Tarihi ve Milli Piyango İdaresi, Milli Piyango İdaresi Yay., Ankara, 1993, s. 17.
8 Cumhurbaşkanlıǧı Devlet Arşivleri Başkanlıǧı Osmanlı Arşivi (BOA), Divan-ı HümâyÛn Defterleri Kataloǧundaki Mühimme Defterleri (A.DVNS.MHM.d), (Dosya/Gömlek) 35/225, (Cemaziyelevvel 986/Temmuz-Aǧustos 1578).
9 Fikret Yılmaz, "Siyaset, İsyan ve İstanbul (1453-1808)", Antik Çaǧdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, Siyaset ve Yönetim I, Cilt II, İstanbul 2015, s. 131; İhsan Erdinçli, "Yasaklardan Modern Denetime: Osmanlı Devleti'nin İçki Tüketimine ve Meyhanelere Yaklaşımı", Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 16, Sayı 31, Bahar 2020, s. 18.
10 BOA, A.DVNS.MHM.d, (Dosya/Gömlek) 35/225, (Cemaziyelevvel 986/Temmuz-Aǧustos 1578); Fahrettin Tızlak, "Osmanlı Toplumuna Şans Oyunlarının Girişi", XV. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt 4, 3.Kısım, Ankara, 2006, s. 1878.
11 Bu anlamda kürek cezası gerektiren suçlar arasında kumar, halka zulüm, gasp, hırsızlık, zimmet vb. suçlar bulunmakta idi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Kılınç, "Klasik Dönem Osmanlı Devleti'nde Uygulanan Kürek Cezasının Hukuki Tahlili", Belleten, Cilt 79, Sayı 285, Aǧustos 2015, s. 546.
12 BOA, Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD), 657/58, s. 008, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913); "Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu", 28 Zilhicce 1274/9 Aǧustos 1858, Düstur, Tertip I, Cilt I, Matbaa-yı Amire, 1289, s. 591; "Polis Nizamnâmesi", Düstur, Tertip I, Mütemmim, Hilal Matbaası, 15 Muharrem 1269-8 Recep 1325, Dersaadet Zilkade 1335, s. 637.
13 Ta'zîr fıkıhta had suçları ve cinayetlerdeki gibi belirli cezası bulunmayan suçlara verilecek, miktarı ve uygulanması yöneticiye veya hâkime bırakılmış cezaları ifade eder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncay Başoǧlu, "Ta'zîı", İslam Ansiklopedisi, Cilt 40, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2011, s. 198.
14 Mesut Yolal, Osmanlı Devletinde Şans Oyunları ve Kumar (1800-1923), (Basılmamış Doktora Tezi), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep, 2018, s. 19-27; Esra Yakut, "Tanzimat Dönemi'ne Kadar Osmanlı Hukuku'nda Taziri Gerektiren Suçlar ve Cezaları", Türk Hukuk TarihiAraitrrmalan, Sayı 2, Güz 2006, s. 36.
15 BOA, Sadaret Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı A.MKT.MVL., 34/13, (H-02-01-1267/7 Kasım 1850).
16 Tahir Taner, "Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku", Tanzimat I, MEB Yay., İstanbul, 1999, s. 232.
17 İhsan Erdinçli, Yenileime Dönemi İstanbul'unda Meyhaneler ve Meyhanecilik (1826-1908), (Basılmamış Doktora Tezi), Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon, 2019, s. 120- 121; Engin Kırlı, "Tanzimat Sonrası Fuhuş Hadisesine Yaklaşımda Yaşanan Deǧişim", Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 12, Yıl 2010, s. 46.
18 François Georgeon, "İmparatorluktan Cumhuriyete İstanbul'da Ramazan", Osmanlı imparatorluǧunda Yaşamak Toplumsallık Biçimleri ve Cemaatlerarası ilişkiler (18.-20. Yüzyıllar), Çev. Maide Selen, İletişim Yay., İstanbul, 2000, s. 62-63.
19 Çetin Özek, "Türk Ceza Hukukunda Kumar Suçu", Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 29, Sayı 1-2, Yıl 1963, s. 121-122.
20 Said Nuri Akgündüz, "Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Hukukunun Kaynakları", dergiabant (Abant Izyet Baysal Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi), Cilt 4, Sayı 8, Güz 2016, s. 3.
21 Taner, agm., s. 225-226; Mustafa Şentop, "Tanzimat Dönemi Kanunlaştırma Faaliyetleri Literatürü", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 5, 2005, s. 648-651; S. N. Akgündüz, agm., s. 3.
22 Ali Sönmez, "Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı (1845-1850)", Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coǧrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 37, 2005, s. 263-264; Ülkü Köksal, "II. Meşrutiyet Dönemi'nde ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Trabzon Polis Mektebi", Karadeniz incelemeleri Dergisi, Sayı 19, 2015, s. 140-141.
23 Taner, agm., s. 226; Ahmet Akgündüz, Mukayeseli Islam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., Diyarbakır, 1986, s. 809-820.
24 Ahmed Lütfi, Mir'at-ı Adalet Yahud Tarihçe-i Adliye-i Devlet-i Aliye, Naşiri: Kitapcı Ohannes, Matbaa-i Nişan Berberyan, İstanbul, 1304, s. 127; A. Akgündüz, age., s. 821-831; Şentop, agm., s. 653.
25 Ahmed Lütfi, age., s. 150; Musa Gümüş, "Osmanlı Devleti'nde Kanunlaştırma Hareketleri, İdeolojisi ve Kurumları", Tarih Okulu, S: XIV, İlkbahar-Yaz 2013, s. 170-171; Taner, agm., s. 229.
26 Ahmed Lütfi, age, s. 161-162; A. Akgündüz, age, s. 825-826; S. N. Akgündüz, agm., s. 7; Orhan Gökçe, "Tanzimat Dönemi Kanunlaştırma Faaliyetleri", Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler - V, Ed. Muharrem Balcı, Hukuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 29.
27 Şentop, agm., s. 653.
28 Taner, agm., s. 230; Abdülkadir Özcan, "Zaptiye", Islam Ansiklopedisi, Cilt 44, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2013, s. 130; Gümüş, agm., s. 170-171.
29 Erdinçli, agm., s. 20.
30 "Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu", 28 Zilhicce 1274/9 Aǧustos 1858, Düstur, Tertip I, Cilt I, Matbaa-yı Amire, 1289, s. 591.
31 "Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu", s. 591; A. Akgündüz, age., s. 873; S. N. Akgündüz, agm., s. 11-12.
32 BOA, Zabtiye Nezareti Evrakı (ZB), 1/62, 29, s. 1-4 (Cemaziyelevvel 1275/4 Ocak 1859).
33 BOA, Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilâyât Evrakı (A.MKT.UM.), 420/99, (H-27-01-1277/15 Aǧustos 1860). Meselenin nasıl bir çözüme kavuşturulduǧu tespit edilememiştir.
34 BOA, A.MKT.MVL, 127/66, (3 Zilkade 1277/13 Mayıs 1861). Kanunun 201. maddesi şu şekilde idi; "Her kim gükÛr ve inâsdan genç kimseleri idlâl ve iǧfâl ederek fuhşiyâta tahrik ve iǧra ve esbab-ı husÛlünü teshil etmeyi itiyat ederek âdâb-г umÛmiyeye münâfî harekete cesaret eyler ise, bir mahdan bir seneye kadar hapis ile mücâgât olunur. Ve eǧer bu suretle idlâl ve iǧfal kagiyesi babaya ana veya vasi olan kimselerden guhur eder ise altı mahdan bir buçuk seneye kadar hapis ile mücâgât kılınır Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu, s. 580.
35 Gürsoy Şahin, Ingilig Seyahatnamelerinde Osmanl Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe Yayınları, İstanbul, 2017, s. 185
36 Aydoǧan Yolyapan, "Osmanlı Devletinde Askeri Yargının Gelişimi", Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Çaǧdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 9-10, 2000, s. 161; Fazıl Hüsnü Erdem - Vahap Coşkun, "Askeri Yargı ve Askeri Vesayet", Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 14, Sayı 20-21, 2009, s. 92.
37 "Askerî Ceza Kanunname-i Hümayunu", DüstÛr-i Askerî, Mekteb-i FÛnun-u Harbiye-i Şahane Matbaası, İstanbul, 1287 (1870), s. 275.
38 BOA, Yıldıg Perakende Evrakı Zabtiye Nezareti Maruzatı (Y.PRK.ZB), 2/56, 5 Cemaziyelevvel 1301/20 Şubat 1299/3 Mart 1884.
39 BOA, ŞD, 2364/001, s. 01, (16 Kanunuevvel 1319/30 Aralık 1903).
40 BOA, Babıali Evrak Odası Evrakı (BEO), 2326/174390, s. 01-01, 02-01, (15 Nisan 1320/28 Nisan 1904); BOA, Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi (DH.MKT.), 851/73, s. 001, 001, (27 Nisan 1320/10 Mayıs 1904).
41 BOA, Yıldız Resmî Maruzat (Y.A.RES.), 132/003, s. 04, 01, (7 Temmuz 1321/20 Temmuz 1905).
42 BOA, YA.RES., 132/3, s. 3-1, (14 Temmuz 1321/27 Temmuz 1905).
43 M. Foucault, bu durumu "iktidarın gözü" olarak tanımlamaktadır. Michel Foucault, İktidarın Gözü, Çev. Işık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2007, s. 11-19; Michel Foucault, Hapishanenin Doǧuşu, Çev. Mehmet Ali IKlıçbay, 5. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara, 2013, s. 313-315.
44 BOA, YA.RES., 132/3, s. 1-1, 2-1, (1 Cemaziyelahir 1323/1 Aǧustos 1905).
45 BOA, İrade Hususi (İ.HUS.J, 150/71, s. 01, (29 Zilhicce 1324/12 Şubat 1907); BOA, DH.MKT, 744/70, s. 12,01, 13, 02, (31 Kanunusani 1322/13 Şubat 1907).
46 Polis Nizamnamesi, s. 637; Ali Dikici "II. Meşrutiyetken Cumhuriyeťe Miras Kalan İç Güvenlik Anlayışı ve Polis Teşkilatı", Türk İdare Dergisi, Sayı 479, 2014, s.95.
47 Polis Nizamnâmesi, s. 637; Hasan Yaǧar, Mevguat Metinlerinde Polis Teşkilatında Yapı ve Görev (1845-1923), (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1988, s. 375.
48 1913 yılında yeni bir Polis Nizamnâmesi hazırlandı. Ancak kumarla ilgili hükümler deǧişmedi. Bkz. Hakan Çebitürk, Osmanh'dan Cumhuriyeťe "Polis" Mevguatı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış, Sakarya, 2009, s. 49, 72 vd.
49 BOA, BEO, 3318/248796, s. 01, 01, (9 Mayıs 1324/22 Mayıs 1908).
50 Yüksel Nizamoǧlu, "Yanya Vilayetinin Durumuna Dair Hazırlanan Layihalar ve Sonuçları", OTAM, Sayı 33, Bahar 2013, s. 223.
51 BOA, Dahiliye Nezareti İdare Evrakı (DH.İD.), 89-1/2, 2-3, 2-6, (10 Aǧustos 1326/23 Aǧustos 1910).
52 BOA, DH.İD., 89-1/2, 2-7, 2-8, (15 Aǧustos 1326/28 Aǧustos 1910).
53 BOA, DH.İD., 89-1/2, 2-7, 2-8, (15 Aǧustos 1326/28 Aǧustos 1910).
54 Düstur, CÛz-i Rabi, Maarif Nezaret-i Celilesinin Ruhsatıyla, Matbaayı Amire, İstanbul, 1295, s. 7-8.
55 BOA, DH.İD., 89-1/2, 2-1, (Rebiülevvel 1329/Mart 1911).
56 BOA, DH.İD., 89-1/2, 2-1, (Rebiülevvel 1329/Mart 1911).
57 Serdar Cem Sediroǧlu, "I. Balkan Savaşı'nın Doǧu Harekât Alanında Osmanlı Şark Ordusu'nun Harp Tarihi Baǧlamında Analizi", Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 9, Sayı 17, 2019, s. 625-626.
58 BOA, ŞD, 657/58, s. 006, (5 Teşrinievvel 1329/18 Ekim 1913); Feyza Kurnaz Şahin, "II. Meşrutiyet Döneminde İstanbul'da Sosyal Bir Problem Olarak Kumar İlleti", Belleten, Cilt 84, Sayı 301, Aralık 2020, s. 1150.
59 BOA, ŞD, 657/58, s. 008, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
60 BOA, ŞD, 657/58, s. 10-12, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
61 BOA, ŞD, 657/58, s. 4, (20 Teşrinisani 1329/3 Aralık 1913).
62 BOA, ŞD, 657/58, s. 8, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
63 BOA, ŞD, 657/58, s.10-12, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
64 BOA, ŞD, 657/58, s. 14-16, (21 Teşrinievvel 1329/3 Kasım 1913).
65 Feyza Kurnaz Şahin, "I. Dünya Savaşı ve Sonrasında Kumarın Yaygınlaşması ve Osmanlı Devleti'nin Aldıǧı Tedbirler", Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 41, 2019, s. 415.
66 Zafer Toprak, Türkiye'de Milli İktisat 1908-1918, Doǧan Kitap, İstanbul, 2012, s. 545-546; Mehmet Temel, İşgal Yıllarında İstanbul'un Sosyal Durumu, Kültür Bakanlıǧı Yay., Ankara, 1998, s. 27-28.
67 Toprak, age, 514-515, 541.
68 BOA, ŞD, 2838/30, s. 4-6 (7 Zilkade 1334/5 Eylül 1916); BOA, ŞD, 2838/30, s. 1-3, (16 Aǧustos 1916).
69 BOA, ŞD, 2838/30, s. 38, 40, 42, (17 Kasım 1916); BOA, ŞD, 2839/12, s. 1, (11 Aralık 1917). Milli Mücadele döneminde kumarla ilgili yasal düzenlemeler için bkz. Feyza Kurnaz Şahin, "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Sosyal Bir Probleme Çözüm Arayışları: Kumarla İlgili Müzakereler ve Yasal Düzenlemeler", Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışının 100. Yılı: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye'de Demokrasi Uluslararası Sempozyumu, Cilt 1, ATAM Yay., Ankara, 2021, s. 453-488.
70 BOA, Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM.), 207/64, (H-17-07-1277/29 Ocak 1861).
71 BOA, DH.MKT, 6/38, s. 01,01-2, 02, 01, 03-01, (27 Şubat 1308/11 Mart 1893).
72 BOA, Dahiliye Negareti Emniyet-i UmÛmiye Kısm-ı Adli Kalemi (DH.EUM.KADL.), 04/39, 003, (19 Kanunuevvel 1326/1 Ocak 1911).
73 BOA, DH.EUM.KADL., 04/39, 003, (1 Kanunusani 1326/14 Ocak 1911).
74 BOA, BEO, 3448/258593, s. 01,01, (23 Teşrinisani 1324/6 Aralık 1908).
75 BOA, Yıldıg Perakende Evrakı Askerî Maruzat (Y.PRK.ASK,), 256/50, s. 1-1, 2-1, (9 Rebiülahir 1326/11 Mayıs 1908).
76 BOA, Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Tahrirat Kalemi Evrakı (DH.EUM.THR.), 2/38, s. 001, (22 Aǧustos 1325/4 Eylül 1909); BOA, DH.EUM.THR., 2/59, s. 001-002 (tarihsiz).
77 BOA, DH.EUM.KADE, 2/52, s. 003, (12 KanÛnuevvel 1326/25 Aralık 1910).
78 Yolal, agt, s. 45-48.
79 Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu, s. 591.
80 BOA, AMKTMVL, 110/84, 1-1, (10 Rebiülevvel 1276/7 Ekim 1859).
81 BOA, Hariciye Neyareti Mektubi Kalemi Evrakı (HR.MKT.), 322/19, (16 Cemaziyelahir 1276/10 Ocak 1860).
82 BOA, Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Emniyet Şubesi Evrakı (DH.EUM.EMN.), 39/18, s. 001, (9 Teşrinievvel 1329/22 Ekim 1913).
83 BOA, DH.EUM.EMN., 39/18, s. 003, (16 Teşrinievvel 1329/29 Ekim 1913).
84 Çebitürk, agt., s. 49.
85 BOA, DH.E UM.EMN., 39/18, s. 005, 008, (18 Teşrinisani 1329/1 Aralık 1913).
86 Osmanlı Devleti'nde hapsedilen veya sürgün edilen kişilerin ailelerine zor durumda kalmamaları için yardım yapılırdı. Bu türden ailelerin kaydedildiǧi defterlere "muhtacîn defterleri' denirdi. BOA,
Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Muhasebe Kalemi Evrakı (DH.EUM.MH.), 68/82, (24 Zilkade 1331/25 Ekim 1913), BOA, DH.EUM.MH., 68/70, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
87 BOA, DH.EUM.MH., 71/85, s. 1, (25 Teşrinisani 1329/8 Aralık 1913).
88 BOA, DH.EUM.MH., 131/64, s. 002, (20 Mayıs 1332/2 Haziran 1916); BOA, DH.EUM.MH., 117/18, (9 KanÛnusani 1331/22 Ocak 1916).
89 BOA, DH.EUM.EMN., 72/2, s. 003, (29-30 KanÛnusani 1329/11-12 Şubat 1914).
90 BOA, DH.E UM.EMN., 72/2, s. 008-10, (20 Şubat 1329/5 Mart 1914).
91 BOA, DH.EUM.EMN., 72/2, s. 15, 17, 20, 22, (29 Nisan 1330-1 Mayıs 1330/12 Mayıs 191414 Mayıs 1914).
92 BOA, Dahiliye Nezareti Emniyet-i UmÛmiye Üçüncü Şube (DH.EUM. 3.Şube), 24/48, s. 009, (16 Kanunuevvel 1333/16 Aralık 1917).
93 BOA, DH.EUM. 3.Şube, 24/48, s. 004, (31 Kanunusani 1333/31 Ocak 1917).
94 BOA, DH.EUM. 3.Şube, 24/48, s. 006, (6-12 Kanunusani 1334/6-12 Ocak 1918).
95 BOA, DH.EUM. 3.Şube, 24/48, s. 009, (16 Kanunuevvel 1334/16 Aralık 1918); Bu konuda ayrıca bkz. Gürsoy Şahin, "I. Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devletinin Romanya İle İlişkilerinde Mukabele-i Bilmisil Uygulamaları", Türkiye- Romanya ilişkileri Geçmiş ve Günümüz: Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler, Cilt I, ATAM Yay., Ankara, 2019, s. 400-401.
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
T.C. Cumhurbaşkanlıǧı Devlet Arşivleri Başkanlıǧı Osmanlı Arşivi (BOA),
Divan-ı HümâyÛn Defterleri Kataloǧundaki Mühimme Defterleri (A.DVNS.MHM.d), (Dosya/Gömlek) 35/225, (Cemaziyelevvel 986/Temmuz-Aǧustos 1578).
Babıali Evrak Odası Evrakı (BEO),
2326/174390, s. 01-01, 02-01, (15 Nisan 1320/28 Nisan 1904).
3318/248796, s. 01, 01, (9 Mayıs 1324/22 Mayıs 1908).
3448/258593, s. 01,01, (23 Teşrinisani 1324/6 Aralık 1908).
Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Emniyet Şubesi Evrakı (DH.EUM.EMNİ),
39/18, s. 001, (9 Teşrinievvel 1329/22 Ekim 1913).
39/18, s. 005, 008, (18 Teşrinisani 1329/1 Aralık 1913).
39/18, s. 003, (16 Teşrinievvel 1329/29 Ekim 1913).
72/2, s. 003, (29-30 Kanunusani 1329/11-12 Şubat 1914).
72/2, s. 008-10, (20 Şubat 1329/5 Mart 1914).
72/2, s. 15, 17, 20, 22, (29 Nisan 1330-1 Mayıs 1330/12 Mayıs 1914-14 Mayıs 1914).
Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Muhasebe Kalemi Evrakı (DH.EUM.MHİ),
117/18, (9 KanÛnusani 1331/22 Ocak 1916).
131/64, s. 002, (20 Mayıs 1332/2 Haziran 1916).
68/70, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
68/82, (24 Zilkade 1331/25 Ekim 1913).
71/85, s. 1, (25 Teşrinisani 1329/8 Aralık 1913).
Dahiliye Emniyet-i UmÛmiye Tahrirat Kalemi Evrakı (DH.EUM.THRl),
2/38, s. 001, (22 Aǧustos 1325/4 Eylül 1909).
2/38, s. 001, (22 Aǧustos 1325/4 Eylül 1909).
2/59, s. 001-002 (tarihsiz).
Dahiliye Nezareti Emniyet-i UmÛmiye Kısm-ı Adli Kalemi (DH.EUM.KADEİ),
04/39, 003, (19 Kanunuevvel 1326/1 Ocak 1911).
2/52, s. 003, (12 Kanunuevvel 1326/25 Aralık 1910).
04/39, 003, (1 KanÛnusani 1326/14 Ocak 1911.
Dahiliye Nezareti Emniyet-i UmÛmiye Üçüncü Şube (DH.EUM. 3.Şube),
24/48, s. 009, (16 Kanunuevvel 1333/16 Aralık 1917).
24/48, s. 004, (31 KanÛnusani 1333/31 Ocak 1917).
24/48, s. 006, (6-12 KanÛnusani 1334/ 6-12 Ocak 1918).
24/48, s. 009, (16 Kanunuevvel 1334/16 Aralık 1918).
Dahiliye Nezareti İdare Evrakı (DH.İDİ),
89-1/2, 2-1, (Rebiülevvel 1329/Mart 1911).
89-1/2, 2-7, 2-8, (15 Aǧustos 1326/28 Aǧustos 1910).
89-1/2, 2-2, 2-3, 2-6, (10 Aǧustos 1326/23 Aǧustos 1910).
Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi (DH.MKTİ),
851/73, s. 001, 001, (27 Nisan 1320/10 Mayıs 1904).
6/38, s. 01,01-2, 02, 01, 03-01, (27 Şubat 1308/11 Mart 1893).
744/70, s. 12,01, 13, 02, (31 Kanunusani 1322/13 Şubat 1907).
Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi Evrakı (HR.MKT.),
322/19, (16 Cemaziyelahir 1276/10 Ocak 1860).
İrade Hususi (İ.HUS.), 150/71, s. 01, (29 Zilhicce 1324/12 Şubat 1907.
Sadaret Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı (A.MKT.MVE.),
110/84, 1-1, (10 Rebiülevvel 1276/7 Ekim 1859).
127/66, (3 Zilkade 1277/13 Mayıs 1861).
Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilâyât Evrakı (A.MKT.UM.),
420/99, (H-27-01-1277/15 Aǧustos 1860).
Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM.),
207/64, (H-17-07-1277/29 Ocak 1861).
Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD),
657/58, s. 008, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
2364/001, s. 01, (16 Kanunuevvel 1319/30 Aralık 1903).
657/58, s. 006, (5 Teşrinievvel 1329/18 Ekim 1913).
657/58, s. 008, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
657/58, s. 4, (20 Teşrinisani 1329/3 Aralık 1913).
657/58, s.10-12, (10 Teşrinievvel 1329/23 Ekim 1913).
657/58, s.14-16, (21 Teşrinievvel 1329/3 Kasım 1913).
2838/30, s. 1-3, (16 Aǧustos 1916).
2838/30, s. 38, 40, 42, (17 Kasım 1916).
2838/30, s. 4-6 (7 Zilkade 1334/5 Eylül 1916).
2839/12, s. 1, (11 Aralık 1917).
Yıldıy ResmîMaruzat (YA.RES.),
132/3, s. 4, 1, (7 Temmuz 1321/20 Temmuz 1905).
132/3, s. 1-1, 2-1, (1 Cemaziyelahir 1323/3 Aǧustos 1905).
132/3, s. 3-1, (14 Temmuz 1321/27 Temmuz 1905).
Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat (Y.PRKASK.),
256/50, s. 1-1, 2-1, (9 Rebiülahir 1326/11 Mayıs 1908).
Yıldız Perakende Evrakı Zabtiye Nezareti Maruzatı (Y.PRK.ZB),
2/56, (5 Cemaziyelevvel 1301/3 Mart 1884).
Zabtiye Negareti Evrakı (ZB),
1/62, s. 1-4, (29 Cemaziyelevvel 1275/4 Ocak 1859).
Resmî Yayınlar
(1287/1870) Askerî Ceza Kanunname-i Hümayunu, DüstÛr-i Askerî, Mekteb-i FÛnun-u Harbiye-i Şahane Matbaası, İstanbul.
(1289) Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu, Düstur Tertip I, Cilt I, 28 Zilhicce 1274/9 Aǧustos 1858, Matbaa-yı Amire.
(1335) Polis Nizamnâmesi, Düstur Tertip I, Mütemmim, Hilal Matbaası, 15 Muharrem 1269-8 Recep 1325, Dersaadet, Zilkade.
(1295) Düstur CÛz-i Rabi, Maarif Nezaret-i Celilesinin Ruhsatıyla, Matbaayı Amire, İstanbul.
Kitaplar, Makaleler ve Tezler
Ahmed Lütfi (1304) Mir'at-ı Adalet Yahud Tarihçe-i Adliye-i Devlet-i Aliye, (Naşiri; Kitapcı Ohannes), Matbaa-i Nişan Berberyan, İstanbul.
AKGÜNDÜZ Ahmet (1986) Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., Diyarbakır.
AKGÜNDÜZ Said Nuri (2016) Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Hukukunun Kaynakları, dergİabant (AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi), Güz, Cilt 4, Sayı 8, s.1-16.
BARDAKOĞLU Ali (2002) Kumar, İslam Ansiklopedisi, Cilt 26, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, s. 364-367.
BAŞOĞLU Tuncay (2011) Ta'zîr, İslam Ansiklopedisi, Cilt 40, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, s. 198-202.
ÇEBİTÜRK Hakan (2009) Osmanlı'dan Cumhuriyet'e "Polis" Mevzuatı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış, Sakarya.
DİKİCİ Ali (2014) II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Miras Kalan İç Güvenlik Anlayışı ve Polis Teşkilatı, Türk İdare Dergisi, Sayı 479, s. 91-122.
ERDEM Fazıl Hüsnü ve COŞKUN Vahap (2009) Askeri Yargı ve Askeri Vesayet, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 14, Sayı 20-21, s. 87136.
ERDİNÇLİ İhsan (2019) Yenileşme Dönemi İstanbul'unda Meyhaneler ve Meyhanecilik (1826-1908), (Basılmamış Doktora Tezi), Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
- (2020) Yasaklardan Modern Denetime: Osmanlı Devleti'nin İçki Tüketimine ve Meyhânelere Yaklaşımı, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 16, Sayı 31, Bahar, s.1-32.
FOUCAULT Michel (2007) İktidarın Göǧü, Çev. Işık ERGÜDEN, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
- (2013) Hapishanenin Doǧuşu, Çev. Mehmet Ali KILIÇBAY, 5. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara.
GEORGEON François (2000), İmparatorluktan Cumhuriyete İstanbul'da Ramazan, Osmanlı İmparatorluǧunda Yaşamak Toplumsallık Biçimleri ve Cemaatlerarası İlişkiler (18.-20. Yüzyıllar), Çev. Maide Selen, İletişim Yay., İstanbul, s. 41-136.
GÖKÇE Orhan (2016) Tanzimat Dönemi Kanunlaştırma Faaliyetleri, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler -V, (Edt. M. Balcı), Hukuk Vakfı Yayınları, İstanbul, s. 27-35.
GÜMÜŞ Musa (2013) Osmanlı Devleti'nde Kanunlaştırma Hareketleri, İdeolojisi ve Kurumları, Tarih Okulu, Cilt XIV, İlkbahar-Yaz, s. 163-200.
HALLER H. Mark (1991) Policy Gambling, Entertainment, and the Emergence of Black Politics: Chicago from 1900 to 1940, Journal of Social History, Vol. 24, Nr. 4, s. 719-739.
KILINÇ Ahmet (2015) Klasik Dönem Osmanlı Devleti'nde Uygulanan Kürek Cezasının Hukuki Tahlili, Belleten, Cilt 79, Sayı 285, Aǧustos, s. 531-558.
KIRLI Engin (2010) Tanzimat Sonrası Fuhuş Hadisesine Yaklaşımda Yaşanan Deǧişim, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 12, 2, s. 39-51.
KÖKSAL Ülkü (2015) II. Meşrutiyet Dönemi'nde ve Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Trabzon Polis Mektebi, Karadenig İncelemeleri Dergisi, Sayı 19, s. 139-166.
Kur'an-ı Kerim Meâli (2011) Diyanet İşleri Başkanlıǧı Yayınları, Ankara.
KURNAZ ŞAHİN Feyza (2019) I. Dünya Savaşı ve Sonrasında Kumarın Yaygınlaşması ve Osmanlı Devleti'nin Aldıǧı Tedbirler, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 41, s. 405-426.
-(2020) II. Meşrutiyet Döneminde İstanbul'da Sosyal Bir Problem Olarak Kumar İlleti, Be//eten, Cilt 84, Sayı 301, Aralık, s. 11431174.
- (2021) Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Sosyal Bir Probleme Çözüm Arayışları: Kumarla İlgili Müzakereler ve Yasal Düzenlemeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışının 100. Yılı: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye'de Demokrasi Uluslararası Sempozyumu, Cilt 1, ATAM Yay., Ankara, s. 453-488.
LUDWIG Monika - KRÄPLÍN Anja - BRAUN Barbara - KRAUS Ludwig (2012) Gambling Experiences, Problems, Research and Policy: Gambling in Germany, Addiction, Nr. 108, s. 1554-1561.
McKIBBIN Ross (1979) Working-Class Gambling in Britain 1880-1939, Past & Present, Nr. 82, s. 147-178.
NİZAMOĞLU Yüksel (2013) Yanya Vilayetinin Durumuna Dair Hazırlanan Layihalar ve Sonuçları, OTAM, Sayı 33, s. 197-228.
ORFORD Jim (2012) Gambling in Britain: The Application of Restraint Erosion Theory, Society for the Study of Addiction, Nr. 107, s. 2082-2086.
ÖZCAN Abdülkadir (2013) Zaptiye, İslam Ansiklopedisi, Cilt 44, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, s. 128-130.
ÖZEK Çetin (1963) Türk Ceza Hukukunda Kumar Suçu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 29, Sayı 1-2, s. 121-156.
SEDİROĞLU Serdar Cem (2019) I. Balkan Savaşı'nın Doǧu Harekât Alanında Osmanlı Şark Ordusunun Harp Tarihi Baǧlamında Analizi, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 9, Sayı 17, s. 605-633.
SÖNMEZ Ali (2005) Polis Meclisinin Kuruluşu ve Kaldırılışı (1845-1850), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coǧrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 37, s. 259-275.
ŞAHİN Gürsoy (2017) İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe Yayınları, İstanbul.
-(2019) I. Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devleti'nin Romanya İle İlişkilerinde Mukabele-i Bilmisil Uygulamaları, Türkiye-Romanya İlişkileri Geçmiş ve Günümüz: Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler, Cilt I, ATAM Yay., Ankara, s. 381-422.
ŞENTOP Mustafa (2005) Tanzimat Dönemi Kanunlaştırma Faaliyetleri Literatürü, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 5, s. 647-672.
TANER Tahir (1999) Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku, Tanzimat I, MEB Yay., İstanbul, s. 221-232.
TEMEL Mehmet (1998) İşgal Yıllarında İstanbul'un Sosyal Durumu, Kültür Bakanlıǧı Yayını, Ankara.
TIZLAK Fahrettin (2006) Osmanlı Toplumuna Şans Oyunlarının Girişi, XV. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt 4, 3. Kısım, TTK Yayını, Ankara, s. 1876-1900.
TOPRAK Zafer (2012) Türkiye'de Milli İktisat 1908-1918, Doǧan Kitap, İstanbul.
TUNÇAY Mete (1993) Türkiye'de Piyango Tarihi ve Milli Piyango İdaresi, Milli Piyango İdaresi Yayını, Ankara.
VALLEUR Marc (2015) Gambling and Gambling-related Problems in France, Society for the Study of Addiction, Nr. 110, s. 1872-1876.
YAĞAR Hasan (1988) Mevguat Metinlerinde Polis Teşkilatında Yapı ve Görev (18451923), (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara.
YAKUT Esra (2006) Tanzimat Dönemi'ne Kadar Osmanlı Hukuku'nda Taziri Gerektiren Suçlar ve Cezaları, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, Sayı 2, Güz, s. 25-40.
YILMAZ Fikret (2015) Siyaset, İsyan ve İstanbul (1453-1808), Antik Çaǧ'dan XXI. Yügyıla Büyük İstanbul Tarihi, Siyaset ve Yönetim I, Cilt II, İstanbul, s. 122-173.
YOLAL Mesut (2018) Osmanlı Devleti'nde Şans Oyunları ve Kumar (1800-1923), (Basılmamış Doktora Tezi), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep.
YOLYAPAN Aydoǧan (2000) Osmanlı Devletinde Askeri Yargının Gelişimi, Dokug Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Çaǧdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 9-10, s. 145-168.
(ProQuest: Appendix omitted.)
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
© 2021. This work is published under http://www.ctad.hacettepe.edu.tr/index.shtml (the “License”). Notwithstanding the ProQuest Terms and Conditions, you may use this content in accordance with the terms of the License.
Abstract
Çalışmanın temel gayesi Osmanlı Devleti'nin Tanzimat sonrasında kumarla ilgili yapmış olduǧu hukukî düzenlemeleri irdelemek olarak tanımlanır. Bu meyanda kumar sorunlarına çözüm bulmak amacıyla konulan yasaklar, verilen cezalar ve tüm hukukî düzenlemelere karşın alınan sonuçlar deǧerlendirilmiştir. Kumar yasaǧına ve cezalarına yönelik halkın tutumlarına ilişkin kanıtlar da ortaya konulmuştur. Dolayısıyla araştırma dinen, ahlaken ve hukuken suç sayılan kumarın engellenmesi için yasal uzantıları ve verilen cezaların etkinliǧini ortaya koymayı amaçlamıştır. Osmanlı'daki kumar düzenlemeleri daha ziyade yasaklayıcı bir yapıya sahiptir. Bunun nedeni kumarın dinî ve ahlaki olarak yasak olmasıdır. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde kurumların ve hukuk sisteminin modernleşmesi yolunda önemli adımlar atılırken devlet, kumarı engellemek amacıyla bir dizi düzenleme yapmıştır. Öncelikle 1851 tarihli Ceza Kanunu'na suç sayılan kumara yönelik esaslar konulmuş, bilahare 1858 tarihli Ceza Kanunu ile kumar ve piyangoya yasak getirilmiştir. Yapılan düzenlemelere karşın vilayet yöneticileri ve halk, kanunların kumarla ilgili maddelerinin daha sert bir yaptırıma sahip olmasını talep etmişlerdir. Ancak HükÛmet kumarla ilgili maddelerin yeterli olduǧu gerekçesiyle mevcut yasayı deǧiştirmemiştir. Keza 1869 tarihli Askerî Ceza Kanunu'na askerlerin kumar oynaması halinde verilecek cezalar, 1845 ve 1907 tarihli Polis Nizamnâmesi'ne de polisin kumarla ilgili alması gereken önlemlerle ilgili esaslar konulmuştur. Çalışmada Cumhurbaşkanlıǧı Devlet Arşivlerindeki belgeler esas alınmıştır.